Ankara Tasavvuf Konferansı Bölüm 2 26/04/1996
Allahû Tealâ Yûnus Suresinin 7. âyet-i kerimesinde şöyle söylüyor:
10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatmeennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.
“innellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatmeennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).” diyor: “Onlar ki Bana mülâkî olmayı, Allah’a, Bize mülâki olmayı, Allah’a mülâki olmayı; ruhlarını ölmeden evvel Bize ulaştırmayı dilemezler (ummazlar, böyle bir talepleri yoktur). Onlar, dünya hayatından razıdırlar. Dünya hayatıyla mutmain olmuşlardır; doyuma ulaşmışlardır. Onlar, âyetlerimizden gâfil olanlardır.” diyor Allahû Tealâ.
Yani şu dünyada ordinaryus profesör mü olursunuz, ilâhiyat fakültesinin dekanı mı olursunuz, en üst noktalarda düşünün kendinizi ama bir küçücük eksiğiniz olsun; Allah’a ulaşmayı dilemeyin. O zaman sizin için söz konusu olan şey, Allah’ın koyduğu bu hüküm:
“Onlar, Allah’ın âyetlerinden gâfil olanlardır.” diyor.
SORULAR VE CEVAPLAR
TARİHİ: 07.07.1996
Kim o kitaptan mesela Kur’ân-ı Kerim’den bir âyet-i kerimenin yanlış olduğunu, yalan olduğunu, o âyet-i kerimenin Allahû Tealâ tarafından indirilmediğini iddia ederse, o kişi veya o âyet-i kerimeye inanmazsa küfre düşer, kâfir durumuna düşer.
Öyleyse Allah’ın peygamberlerine indirdiği kitaplara dikkatle bakın. Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V)’e Kur’ân-ı Kerim’i indirdi Allahû Tealâ; bir şeriat kitabı. Neler yapılması lâzım? Namaz kılmak lâzım, oruç tutmak lâzım, zekât vermek lâzım, hacca gitmek lâzım, kelime-i şahadet getirmek lâzım, zikretmek lâzım, Allah’a verilen yemini, misaki, ahdi gerçekleştirmek lâzım, daimî zikrin sahibi olmak lâzım, irşada ulaşmak lâzım, teslime ulaşmak lâzım. Bunların hepsi, Kur’ân-ı Kerim’de farz kılınmış üzerimize. Hiç kimse Allah’ın farz kıldığı hususları, “Farz değildir.” diyemez.
SORULAR VE CEVAPLAR
TARİHİ: 07.07.1996
Unutmayın, biz Allah’ın dostuyuz.
Bakın size tekrar ediyorum, bir gün bir İslâm birliğinin kurulduğunu göreceksiniz. Onun kurucusu biziz, bunu hiç unutmayın! Siz isteseniz de istemeseniz de bizi öldürmeye çalışsanız da karşı koymaya çalışsanız da vız gelir. O, Allah’tır. Hiçbiriniz O’na karşı koyamazsınız. En kuvvetli biziz. Neden biziz, biz kuvvetli olduğumuz için mi? Hayır. Allah bizimle beraber olduğu için… Unutmayın, şu anda siz, küfrü temsil ediyorsunuz. Evet, tekrar ediyorum; eğer biz diyorsak ki; Kur’ân-ı Kerim’den insanları cennet ve dünya saadetine ulaştıracak olan bütün temel farzlar koparılmıştır. Kur’ân-ı Kerim’de mevcut olmasına rağmen tatbikatı değiştirilmiştir. İnsanları dünya saadetine ulaştıracak olan bütün temel farzlar da Kur’ân-ı Kerim’de mevcut olmasına rağmen bugün tatbikattan çıkarılmıştır. Bir rağmen daha; bütün sahâbe, kendilerini cennet saadetine götürecek olan ve dünya saadetine götürecek olan bütün bu farzları gerçekleştirip hem cennet saadetinin hem dünya saadetinin sahibi olduğu da bir Kur’ân-ı Kerim vakası iken (hadîs-i şeriflerle değil, âyetlerle ispat ediyoruz size bunları), siz de bunların Kur’ân’dan koparılmadığını iddia etmek suretiyle neyi temsil ettiğinizi zannediyorsunuz? Eğer bize diyorsanız ki; “Bunlar Kur’ân-ı Kerim’de var, tatbikatı da var.” Hadi, gösterin bakalım tatbikatınızı! Bunlar, Kur’ân-ı Kerim’de mevcut olduğu halde tatbikattan koparılmış ve siz, şu anda bunları gizlemek mecburiyetinde hissediyorsunuz, o tahtlarınız sallanacak diye.
Unutmayın, biz hiçbir zaman iktidara talip olmadık, olmak gibi bir niyetimizde yok. Ama bu ülkeyi tekrar tekrar söylüyorum, bu ülkeyi öyle işin içinden çıkılmaz şartlara iteceksiniz ki, bir gün gelip bize davette bulunacaksınız. O zaman dürüst kadroların iş b
SOHBETİN ADI: NEVŞEHİR KONFERANSI 4. BÖLÜM
TARİH: 02.09.2007
SORU: SORU: Esselâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu. (Ve aleykum selâm ve rahmetullâhi ve berekâtu!) Efendimiz, Ellerinizden hürmetle öperim. Peygamber Efendimizin bazı hadîslerinde ve Şiî inancında, 12 imamdan bahsedilmektedir. 12. imamın İmam El Mehdi olduğu ve 800’lü yıllarda kaybolduğu ve tekrar bazı görevleri yapmak için döneceğine inanılıyor.
CEVAP: Sevgili kardeşlerim, Kur’ân-ı Kerim’de 12. imamın ortadan kaybolduğu, kaybolacağı, sonra tekrar çıkacağı, sonra da Mehdi Aleyhisselam olacağı konusunda hiçbir bilgi mevcut değil.
Allahû Tealâ diyor ki Kur’ân-ı Kerim de:
6/EN'ÂM-38: Ve mâ min dâbbetin fîl ardı ve lâ tâirin yatîru bi cenâhayhi illâ umemun emsâlukum, mâ farratnâ fîl kitâbi min şey’in summe ilâ rabbihim yuhşerûn(yuhşerûne).
Ve yeryüzünde yürüyen hayvanlardan ve iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa (4 ayaklı) hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki; sizin gibi ümmet olmasınlar. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonra Rab’lerine haşrolunacaklar (olunurlar).
“Biz, bu kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Her şeyi bu kitaba yerleştirdik.”
Eğer gerçekten böyle bir husus tahakkuk edecek olsaydı, Allahû Tealâ mutlaka Kur’ân-ı Kerim’ine buna dair bir işaret koyardı.
Şimdi kardeşimiz zaten bu hükmü tamamlıyor.
Kur’ân-ı Kerim’e göre reenkarnasyon kabul edilmiyor.
Yani bir ruhun, bir insanda yaşadıktan sonra ondan çıkıp başka bir insana geçeceği, o ölünce başka bir insana geçeceği diye bir olay kesinlikle Kur’ân-ı Kerim’de mevcut değil.
Reenkarnasyon, Kur’ân-ı Kerim’in kabul etmediği bir husus.
“Böyle olduğuna göre geri dönmesi mümkün değil.” diyor bir kardeşimiz, R. A. Kayseri’den.
“İmam” kelimesinin başkan, önder gibi anlamlarının olmasından hareketle ve zat-ı â
SOHBETİN ADI: SORULAR VE CEVAPLAR
TARİHİ: 07.07.1996
Şimdi bu sayın dîn adamlarına bir sualim var benim.
Eğer Allahû Tealâ diyorsa ki; “İnsanları cennet saadetine götürecek olan temel farzlar ve dünya saadetine götürecek olan temel farzlar, Benim Kur’ân-ı Kerim’imde varolduğu halde insanlar tarafından devreden çıkarılmış.
Bunları onlara bildireceksin.”
Ben de bunları bildiriyorsam ve ülkedeki bütün dîn adamları benim karşımda cephe alıyorlarsa, hem o dîn adamlarına hem de sizlere soruyorum muhterem izleyiciler; insanlar Allah’ın taraftarı mı, yoksa şeytanın taraftarı mı?
Bu sualime iki taraftan da cevap bekliyorum.
Özellikle bize her zaman ulaşabilen kardeşlerimiz canlı yayın yaptığımız zaman veya herhangi bir zaman bize mutlaka televizyonumuza ulaşıp bu sualleri sorabilirler.
Telefonlarımız belli.
Allahû Tealâ’nın emri buysa ve bunu herkese her zaman ispat edebiliyorsak, o zaman kim Allah’ın taraftarı, kim şeytanın taraftarı?
Bu sualin cevabını vermenizi bekliyorum bana.
DENİZLİ KONFERANSI BÖLÜM-1
TARİHİ: 11.07.1996
Öyleyse gelecek günler bir harbin mutlaka vücuda geldiği ve insanların dînleri uğruna şehit olduğu yeni bir devreyi ifade eder. Bu savaştan galip çıkacak olan, İslâm’dır. Şunu kesin olarak söylüyorum ki mutlaka bir İslâm birliği kurulacaktır. Bu İslâm birliğinin başında da bu ülke olacaktır.
Bize düşman olan zavallılara ben şahsen çok acıyorum. Hele bunların dîn kesiminin içinde olmaları bir hayli düşündürüyor beni. Bu zavallı insanlar, bindikleri dalı kesmekteler. Bilmiyorlar ki İslâm birliğini kuracak olan yegâne kişi, sadece biziz. Bu, ancak Allah’ın yardımıyla gerçekleşebilecek olan bir olgudur. Allah yardımı yapmadığı sürece, dünya üzerindeki bir İslâm birliğinin kurulması mümkün değildir. O’nun tarafından bu emir bize verilmiştir ve şu anda bu ülke, küfran-ı ni’mettedir. Aranızda Allah’ın bir ni’meti var. O ni’met şu anda reddedilmektedir. Toplumun bu konuda karar sahiplerini teşkil ettiği kesimler, ni’meti reddetmektedirler ve ülke, birbirinden kötü günler geçirmektedir.
Görüyorsunuz işte, hükümetler kurulamıyor, her şey birbirinin arkasından cereyan ediyor. 2 buçuk, 3 aylık bir hükümetin sonucunu gördünüz; sıfıra sıfır, elde var sıfır. Ama bu arada insanlar boş durmamışlar, birçok kadroyu acele doldurmuşlar fırsattan istifade. Zaten iflas etmiş bir bütçeyle karşı karşıyasınız, bir de bu bütçeye yeniden yükler getiriyorsunuz, yeni insanları mevcut kadrolara yerleştirmekle. Kimse ülkenin iflâsından sorumlu görünmüyor ve herkes iktidar olmak için bir gayretin içinde. Enflasyon, şiddetli bir canavar olarak hâlâ birinci sınıf düşmanımız. Ama onu alt etmek için gerekli olan şartları biz bildiğimiz halde, bugüne kadar kimse bize, “Hadi gel bunları hallet.” demedi. Ama halledebilecek olan biliniz ki biziz. Hep insanlar iktidara geliyorlar, diyo
İZMİR TASAVVUF KONFERANSI BÖLÜM-2
TARİHİ: 18.08.1996
Bütün sahâbe, Hazreti Muhammed Mustafa (S.A.V)’i muhteşem bir şekilde seviyorlardı. Ona en büyük muhabbeti besliyorlardı. Bütün münafıklar da Allah’ın bütün düşmanları da Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den nefret ediyorlardı; işte bu sebeple; hicab-ı mesture sebebiyle.
Sonra, “Onların kulaklarında vakra vardır. Seni işitemezler; duyarlar ama işitemezler.” diyor.
Şimdi ben sizlere hitap ediyorum. Sözlerim kulaklarınıza ulaşıyor. Kulaklarınıza ulaştığı zaman beni duymuyorsunuz. Beni işitmiyorsunuz. Sadece duyuyor kulaklarınız. Beni işitebilmeniz için zihninizin devreye girmesi ve kulağınıza ulaşan keliminin mânâsına ulaşmanız gerekiyor. O zaman işiteceksiniz. Öyleyse duymak ve işitmek birbirinden farklı mefhumlar. İşte duyan, kulağınızdır. İşiten, zihninizdir. Zihninizi, kulağınıza ulaşan kelimelere konsantre etmedikçe, o kelimelerin mânâsına ulaşmayı dilemedikçe işitemezsiniz. Sadece kulaklarınız duyar. İşte bir insanın işitebilmesi, Allah’a ulaşmayı dilemesiyle mümkün. Çünkü kim Allah’a ulaşmayı dilerse Allah, onların kulaklarındaki vakrayı alıyor. Ve işitmeyi mümkün hale getiriyor. Artık onların zihinleri irşada müteallik hususları işitmeye başlıyor. Ondan evvel vakra sebebiyle kişi, kelimeleri duysa bile kelimelerin mânâsına varmayı dilese bile işitemez. İrşada müteallik olan hususları işitemez.
SOHBETİN ADI: RAMAZAN SOHBETİ 1 - SEVGİ
TARİH: 24.09.2006
Bu, Allah'ın hedef gösterdiği bir mutluluk vesilesidir ki Allah, onu mutlak olarak gerçekleştirecektir.
Bütün dünyada savaşların bittiği, silahların sustuğu, sulh ve sükûnun bütün dünyada bir güneş gibi yükseldiği yeni bir devreye girdik.
Bugün mevcut olan harplerin hepsinin önümüzdeki yıllarda birer birer sona erdiğini göreceksiniz.
Sözlerim inanılmaz gibi mi geliyor?
Ama sevgili kardeşlerim, sizler biliyorsunuz.
Biz vaktiyle size hep bir şeyler söyledik ve “Bunları bir tarafa yazın” dedik, “Tahakkuk ettiğini göreceksiniz.”
Ne oldu?
Bugüne kadar hepsi birer birer oluştu.
Bundan sonra da oluşacak.
Bütün dünyayı sulh ve sükûnun kapladığı o günlerde ben size hatırlatmayacağım.
Siz Bize hatırlatacaksınız;
“Vaktiyle böyle söylemiştin.
Hamd olsun bu da gerçekleşti.” diye.
SOHBETİN ADI: ANKARA TASAVVUF KONFERANSI BÖLÜM 1
TARİHİ: 26.09.1996
Kur'ân-ı Kerim, Allah korkusunu değil, Allah sevgisini öneriyor. Allahû Tealâ diyor ki: “Benden nasıl size çağlayanlar gibi sevgi akıyorsa, sizden de etrafınıza sevgi akmalı.” Sizden de etrafınıza sevgi akmalı. Sizden de etrafınıza sevgi akmalı.
SOHBETİN ADI: TÜRKİYE GENELİ KONFERANSI-SORU VE CEVAPLAR- BÖLÜM 2
TARİHİ: 08.07.2012
Sevgili kardeşlerim! Allah’a ulaşmayı dilemek mutluluğun başlangıcıdır.
Allah’a ulaşmayı dilemeyen bir insan mutluluğu hiçbir zaman yaşayamayacak olan birisidir.
İslâmın 5 tane şartı; namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek hiç kimseyi aslî mutluluğa ulaştıramaz.
Kur’ân-ı Kerim’deki rakam dizisine bakarsak hep 7’li sistemin vücut olduğunu görürüz.
Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek…
Sonra mürşide tâbiiyet (6) ve
Ruhun, vechin nefsin ve iradenin Allah’a teslimi (7).
7’li bir sistemin devreye girdiğini görürsünüz. Ama İslâm âlemi, İslâmın 5 şartının ötesini ne yazık ki, devre dışı bırakmışlar. Kur’ân’da:
• Allah’a ulaşmayı dilemek,
• Mürşide tâbiiyet,
• Ruhun Allah’a ulaştırılması,
• Fizik bedenin teslimi,
• Nefsin teslimi,
• Muhlis olmak ve
• İradeyi Allah’a teslim etmek 7 tane temel şarttır.
Ama İslâm âlemi, bugün hepinizin bildiği gibi İslâm’ın 5 şartına terk edilmiştir. Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek; hepsi de farzdır.
Farzdır ama hiç kimseyi Allah’ın cennetine ulaştıramaz.