
19/09/2025
Zaman mı Değişiyor, İnsan mı? Modern Hayatın Duygusal Yorgunluğu
Her geçen gün daha da karmaşıklaşan modern dünyanın tam kalbine bir neşter atma zamanı geçmiyor mu?
Bir zamanlar en temel insani duygular olan sevinç ve hüzün, bugün yerini donuk bir kabullenişe bırakmış gibi. Ne bir doğuma gerçek bir coşku duyuyoruz, ne de bir ölüme gerçek bir hüzün. Her şey, birer anlık bildirimden ibaret. Tıpkı bir fotoğrafın beğenilmesi ya da bir videonun paylaşılması gibi. Bu duygusal kuraklık, aslında modern insanın yaşadığı duygusal yorgunluğun en açık göstergesi değil mi...
Her şey, birer aldım, sattım, yaptım, kazandım denklemiyle açıklanmaya başladığında, insan ilişkileri de bu ticari mantığa bürünüyor.
Gönüller, samimiyetin ve şefkatin yerini rekabetin, hesaplaşmanın ve çıkar ilişkilerinin doldurduğu boş birer mekana dönüşüyor. Başarının tek ölçütü, elde edilen maddi kazanımlar. Oysa mutluluk, bir araba modelinden, bir ev büyüklüğünden ya da bir banka hesabındaki sıfır sayısından çok daha fazlası. Bu sonsuz koşuşturmaca içinde, kalplerin ve ruhların yorgun düşmesi kaçınılmaz.
Dışarıdan bakıldığında her şey yolunda görünebilir. Parlak gülüşlü fotoğraflar, lüks tatiller ve başarılı kariyerler.
Ancak bu cilalı yüzeyin altında, donuk gözler ve yorgun ruhlar saklı. Yürekler, gerçekten ne hissettiklerini bilemeyen bir yabancılıkla dolu. Empati, yerini tepkisizliğe bırakmış. Sevdiklerimizin acısına ortak olmak yerine, kendi meşguliyetlerimizle oyalanmayı tercih ediyoruz. Bu duygusal uyuşma hali, bizi sadece başkalarından değil, aynı zamanda kendimizden de uzaklaştırıyor.
Peki, bu duygusal çöküşten nasıl kurtulabiliriz? Belki de ilk adım, durup düşünmekten geçiyor. Bir makine gibi sürekli üretme ve tüketme döngüsünden çıkıp, iç sesimizi dinlemeye başlamak. Sahip olduklarımızın değil, olduğumuz kişinin kıymetini bilmek. Maddi başarılar yerine, ruhumuzu besleyecek, kalbimize iyi gelecek şeylere odaklanmak.
"Rabbim bizlere hakiki bir idrak, uyanık bir kalp ve diri bir şuur nasip etsin."
Modern hayatın getirdiği ruhsal uyuşukluğa karşı bir direniş manifestosunu uyanık bir kalp, diri bir şuur ile yakalayabilir izmir belki.
Gerçek sevinçlere sevinebilen, hakiki hüzünlere ortak olabilen, kalbi uyanık ve ruhu diri kalabilen bir insanlık için bir arayışımız olmalı.
Çünkü asıl mesele zamanın değişmesi değil, insanın zaman içinde kendini kaybetmesidir. Ve bu kaybı telafi etmek, ancak kalbin ve ruhun yeniden dirilişiyle mümkün olacaktır.