VE İnsanlık gülsün

VE İnsanlık gülsün Hüzne dairdi gülümsemek...

"Büyükusta" ünvanını kazanarak tarihe geçen 2008 doğumlu satranç oyuncumuz Ediz Gürel, Prag'da katıldığı satranç turnuva...
23/04/2025

"Büyükusta" ünvanını kazanarak tarihe geçen 2008 doğumlu satranç oyuncumuz Ediz Gürel, Prag'da katıldığı satranç turnuvasını kazanarak şampiyon oldu. Büyükusta, çok güçlü satranç oyuncularına FIDE tarafından verilen bir unvandır. "Dünya Şampiyonu" unvanı bir yana bırakılırsa büyükusta, bir satranç oyuncusunun erişebileceği en yüksek onurdur. Unvan, kazanıldığı andan itibaren yaşam boyu geçerlidir..

Tebrikler Ediz..yolun açık olsun Paşam..🥰♥️

"Çocuklarınıza erdemli olmayı öģretin, insanlığı ancak bu mutlu kılar." Ludwing Van BEETHOVEN    Bu dileklerle 23 Nisan ...
23/04/2025

"Çocuklarınıza erdemli olmayı öģretin, insanlığı ancak bu mutlu kılar." Ludwing Van BEETHOVEN
Bu dileklerle 23 Nisan çocuk bayramını kutlar,hepsinin geleceklerinin sağlıklı mutlu olmasını diliyorum

Çok acı.....“DOKTOR EFENDİ DÖNEMİ BİTTİ!”Dünyada ilk kalp naklini gerçekleştiren Dr. Christian Barnard'ın asistanlığını ...
21/04/2025

Çok acı.....
“DOKTOR EFENDİ DÖNEMİ BİTTİ!”
Dünyada ilk kalp naklini gerçekleştiren Dr. Christian Barnard'ın asistanlığını yapan Türk doktor, Topkapı Hastanesi Başhekimi ve tanınmış kalp cerrahı Doç. Dr. Edip Kürklü, 5 Haziran 1988'de gazinocu ve Diyarbakırspor Başkanı Mehmet Yaşar Şerbetçi'nin açık kalp ameliyatını yapmış, ancak hasta ameliyattan bir hafta sonra "uyuşturucu kullandığını gizlediği için anestezi komplikasyonu sonucu" hayatını kaybetmişti. Doç. Dr. Edip Kürklü, 21 Temmuz 1988'de Mehmet Yaşar Şerbetçi'nin kayınbiraderi Mustafa Turgut tarafından arabasının içinde kurşunlanarak öldürüldü.
Dr. Göksel Kalaycı 66 yaşındaydı. Önce genel cerrahi, sonra göğüs cerrahisi ihtisası yapmış, profesör olmuştu. Ameliyat ettiği hastası "Ben ölürsem, sen de öleceksin!" diye tehdit etti. Hastanın yakını tarafından, yıllarını verdiği İstanbul Tıp Fakültesi'nin bahçesinde vurulup 11 Kasım 2005 günü hayatını kaybetti.
Dr. Ali Menekşe 51 yaşındaydı. Giresun Göğüs Hastalıkları Hastanesi'nde göğüs hastalıkları uzmanıydı. Bir çocuğunu doğumda, on altı yaşındaki kızını da Ankara yolunda geçirdiği trafik kazasında
kaybetmişti. 15 Ocak 2008'de, 51. doğum gününde, hastası tarafından vuruldu. 14 Şubat 2008 günü hayatını kaybetti.
Dr. Ersin Aslan 30 yaşındaydı. (1982 yılının 14 Mart günü, Tıp Bayramı'nda doğmuştu). Gaziantep Devlet Hastanesi'nde göğüs cerrahisi uzmanı olarak çalışıyordu. Ameliyatını bitirip servise çıktı. Daha
önce ameliyat ettiği hastanın ölümünü MERNİS nüfus sistemine bildirmek zorunda olduğu ve bu nedenle 700 liralık emekli aylığı kesildiği için bu parayı usulsüzce almaya devam etmek isteyen 17 yaşındaki torunu tarafından döner bıçağıyla bıçaklandı. Can çekişirken katili başında bekleyip odasına kimseyi sokmadı ve kan kaybından ölmesini sağladı. Gaziantep'te çok sevilen bu değerli cerrah 17 Nisan 2012 günü hayatını kaybetti.
Kenan Evren askeri cuntanın başıydı. "Mecburi hizmete gelen doktorları ağaca bağlayın, kaçmasınlar!" dedi. 'Askerden fazla para alıyorlar' diyerek sağlık personel yasasını iptal ederek tüm sağlık çalışanlarını 657 sayılı yasaya tabi kıldı. O günkü parayla 90 bin lira maaş alan bir pratisyen hekim 18 bin lira maaş almaya başladı (bir teğmen maaşı 35 bin lira idi!)
İmren Aykut Çalışma Bakanıydı. Doktor maaşlarının 400 Dolar civarına inmesi karşısında "Ne verirseniz verin bu doktorların gözü doymaz!" dedi.
Tansu Çiller Dışişleri Bakanı'ydı. Hariciye Vekaletiyle hariciye koğuşunu karıştırdı, hastanelere "Balyoz Harekâtı" düzenledi. (Balyoz Davası hakimlerinin gözünden kaçtı, ceza almadı)
Dr. Yıldırım Aktuna Sağlık Bakanı'ydı. Habersiz gittiği bir hastanede hafta sonu makamında bulamadığı başhekimin kapısını kırdırttı.
Doç. Dr. Osman Durmuş Sağlık Bakanı'ydı. Fuzuli yere yakıyor diye başhekimin ellerini kalorifer peteğinde kızarttı.
Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ "Doktorların eli hastaların cebinde!" dedi. Yetmedi, üstüne bir de "Paracı doktorlar gürültü yapıyor!" diye ilave etti. Sağlıkta Dönüşüm adı altında tüm doktorları ve sağlık çalışanlarını "sağlık kölesi" haline dönüştürdü.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan "Ben doktora iğne yaptırmam, doktorlar adamı felç ederler alimallah!" dedi. Yetmedi, üstüne bir de "Doktor efendi dönemi bitti!" diye ilave etti, noktayı koydu.
Evet ey Türk Milleti, ey vatandaş ! Doktor efendi dönemi bitti!..
Artık ciddi ve önemli vakalara müdahale edecek doktor bulamayacaksın!
Artık iyi yetişmiş doktor da bulamayacaksın! Artık işin lokman hekimlere, aktarlara, şarlatanlara kalacak ! Şimdi bütün sıkıntılarını
deşarj edebileceğin hastaneler var, istediğin gibi bağırıp-çağırıp "Benim haklarım var!" diyerek terör estirebiliyorsun! Doktora vururken elin acırsa şikayet edeceğin Alo Sağlık-Bimer vs. telefonların da var.
Şimdilik keyfin yerindesin, şimdi sen EFENDİ'sin, doktor ve sağlık çalışanları MARABA! Doktor efendi dönemi bitti!..
Ama ne yazık ki senin de SAĞLIĞIN BİTTİ! Bunu zamanla anlayacaksın! İş işten geçmiş
olacak, başın sağolsun!
Doktor efendi dönemi bitti!..
Toprakları bol Olsun!....

-Dr. Osman ÖZTÜRK

Katledilen doktorların Anılarına Saygıyla!..🙏

Rusya’da en yüksek not 5’iken, bir çocuğun boş kağıt verse bile alabileceği en düşük not 2’imiş. Bu uygulamadan yeni hab...
12/04/2025

Rusya’da en yüksek not 5’iken, bir çocuğun boş kağıt verse bile alabileceği en düşük not 2’imiş. Bu uygulamadan yeni haberdar olan biri şaşkınlıkla Moskova Üniversitesi’ndeki Dr. Theoder Medraev’e sormuş “boş kağıt veren bir öğrenciye neden “0” yerine “2” veriyoruz, niye öğrencilere adil davranmıyoruz” diye.

Medraev bu soruyu “her sabah 7’de soğuk havalarda bile kalkıp okula gelen, tüm dersleri takip eden, toplu taşıma ile sınava saatinde yetişen ve soruları cevaplayamasa bile en azından sınava giren, başka bir hayat yaşayabilecekken okumayı seçen birine nasıl “0” verebiliriz” diyerek cevaplamış.

Biz demiş, sadece sınavdaki sorunun cevabını bilmiyor diye hiçbir öğrenciye “0” veremeyiz. En azından insan olduğu ve denediği için o öğrencilere de saygı göstermeliyiz.

12/04/2025

Murat Ağırel korkmuyor mu?

Bu iki kişinin MRI'ı...Doğru vücut kitle endeksine sahip bir vücut ile obez bir vücut arasındaki farkı gösteren çok ilgi...
12/04/2025

Bu iki kişinin MRI'ı...
Doğru vücut kitle endeksine sahip bir vücut ile obez bir vücut arasındaki farkı gösteren çok ilginç bir anatomik görüntü
Vücuttaki fazla yağın iskelet ve organları ciddi şekilde etkilediğini görüyoruz.
Beyin küçülmesini fark ettiniz mi?*
Omurga duruşunu nasıl etkilediği de açıkça görülüyor

Seçimimizi yapalım.
Sağlıklı, İlaçsız Bir Hayat!..
https://www.facebook.com/share/g/15dozAqTG8/

Volkan Konak'ın son sahnesinde yanında olan Selim Bölükbaşı: "İçim yandı, beynim uyuştu,kalbim sıkıştı. Nereden bilebili...
06/04/2025

Volkan Konak'ın son sahnesinde yanında olan Selim Bölükbaşı: "İçim yandı, beynim uyuştu,
kalbim sıkıştı. Nereden bilebilirdim, başımı okşayıp yanımdan gidişinin bir veda olduğunu."

Volkan Konak'a ilk müdahaleyi yapan Göğüs Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Celalettin Kocatürk:"Ailesini üzmemek ve incitmemek a...
05/04/2025

Volkan Konak'a ilk müdahaleyi yapan Göğüs Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Celalettin Kocatürk:

"Ailesini üzmemek ve incitmemek adına çok detay vermek istemiyorum ama kamuoyunda 'pisi pisine öldü' gibi bir algı var. Öyle bir durum olmadığını belirtmek isterim."

"O şartlarda yapılan ilk yardım müdahalesi son derece düzgün ve doğru bir şekilde yapıldı. Toplam dört hekimdik. Bir anestezi, bir kulak burun boğaz uzmanı ve bir doktor arkadaşımız daha müdahaleyi aralıksız gerçekleştirdik."

"İlk andan beri zaten yaşam belirtisi yoktu. Geri döndürülebilir bir sebep olmadığından dolayı da ne yazık ki vefat etti. Yapılan yorumların hiçbiri doğru değil"

LOTUS AYAK..B!L.Çin'de tahmini olarak onuncu yüzyıldan yirminci yüzyıla kadar süre gelen bir gelenek(!) var. Küçük ayakl...
03/04/2025

LOTUS AYAK..B!L.
Çin'de tahmini olarak onuncu yüzyıldan yirminci yüzyıla kadar süre gelen bir gelenek(!) var. Küçük ayaklı kadınların daha çekici göründüğü kabulüyle kadınların küçük yaşta ayaklarının deforme edilmesi üzerine kurulu olan bu geleneğin aslında bir işkence yöntemi olduğunu söylemeden geçemeyiz. İşte tüm yönleriyle ayak bağlama geleneği (lotus ayak) ve buna maruz kalmış son kadınlar!
Ayak bağlama nedir?
Ayak bağlama ya da lotus ayak geleneği küçük yaşta kız çocuklarının ayak kemiklerini kırarak çok ufak boyutta ayakkabılara sokmak ve ayak büyümesini engellemek amacıyla yapılan bir uygulamaya dayanıyor.
Ne zaman başladı?
Bu geleneğin Çin'de onuncu yüzyıldaki Beş Hanedan On Krallık döneminde başladığı tahmin ediliyor. İlk başta üst sınıfların statü göstermek için uyguladığı bu gelenek zamanla alt sınıflara da yayılıyor ve bir güzellik sembolü olarak yirminci yüzyıla kadar kullanılmaya devam ediyor.
Ne zaman ortadan kalktı?
Yirminci yüzyılda ayak bağlamaya karşı kadınların yürüttüğü kampanyalar ve sosyal hayatın değişmesi sonucunda ayak bağlama yavaş yavaş ortadan kalkıyor. 1912 yılında da yasaklanıyor. Tabii el altından bunu sürdüren aileler de görülüyor.
Mehmet Avcı

"Birçoğu vefat etti, ve hala burada olanlar"yaşlılar. """40-50-60'larda doğduk.50 li 60 li 70 li yıllarda büyüdük60-70-8...
20/03/2025

"Birçoğu vefat etti, ve hala burada olanlar

"yaşlılar. """

40-50-60'larda doğduk.

50 li 60 li 70 li yıllarda büyüdük

60-70-80'lerde okuduk.

70-80-90'larda beraberdik.

Evlendik evlenmedik dünyayı 70-80-90 larda keşfettik.

80'lere - 90'lara macera

2000'lere yerleşiyoruz.

2010 larda akıllandık.

Ve 2020 ve ötesine güçlü bir şekilde gidiyoruz.

Meğer SEKİZ farklı on yıl geçmişiz...

İKİ farklı yüzyıl...

İKİ farklı milenyum...

Dünya çapında uzun mesafeli aramalar, ödemeli kabinler, görüntülü aramalar için operatörle telefon görüşmeleri yaptık.

Slaytlardan YouTube'a, vinillerden çevrimiçi müziğe, el yazısı mektuplardan e-postalara ve Whatsapp'a geçtik.

Radyoda canlı oyunlar, siyah beyaz tv, renkli tv, sonra HD 3D tv.

Videocuya gittik ve şimdi Netflix izliyoruz.

İlk bilgisayarları, kartları, diskleri biliyorduk ve şimdi akıllı telefonlarımızda gigabayt ve megabayt var.

Çocukluğumuz boyunca şort giydik, sonra pantolon, ep pantolon veya mini etek, Oxfords, Clarks, Filistin şalları, tulum ve kot pantolon giydik.

Çocukluk felci, menenjit, poliomiyelit, tüberküloz, domuz gribi ve şimdi COVID-19'dan kaçındık.

Paten, paten, üç bisiklet, bisiklet, moped, benzin veya dizel yaptık ve şimdi melez veya elektrikli sürüyoruz.

Küçüklerle oynadık

atlar ve dama, devekuşu ve bilyeler, 1000 eşik ve tekel, şimdi akıllı telefonlarımızda candy crush

Ve okuduk... çok

Ve okul arkadaşlarımızın dini bir konu değildi...

Musluk suyu limonata cam şişelerde içerdik tabağımızda sebzeler hep tazeydi bugün yemek teslim

Evet neler yaşadık ama ne güzel hayatımız oldu

Bizi "eski yıllıklar" olarak tanımlayabilirler; 50'li yılların dünyasında doğmuş, analog çocukluk ve dijital yetişkinlik yaşamış insanlar.

Tanık olduğumuz Biyolojik Devrimi de eklemeliyiz. 1960 yılında biyoloji çok tanımlayıcıydı. Moleküler biyoloji olayına şahit olduk: Yaşamın molekülleri keşfedildi: DNA, RNA vs. Ondan gelen her şeyi gördüğünüzde: gen terapisi, gen parmak izi ve diğerleri, ilerleme hatırı sayılırdır.

Biz bir çeşit "her şeyi gördük"!

Bizim kuşağımız hayatın her boyutunda gerçek anlamda yaşadı ve daha çok şahit oldu.

Kelimenin tam anlamıyla "DEĞİŞİME" adapte olmuş bizim nesil.

EŞSİZ olacak çok özel bir neslin tüm üyelerine kocaman tebrikler.. "
Alıntı

🤔Akdeniz Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan 👩‍🎓Prof. Dr. Burcu Demirel, Mezun olan öğrencilerinin son sınavı için h...
20/02/2025

🤔Akdeniz Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan

👩‍🎓Prof. Dr. Burcu Demirel,

Mezun olan öğrencilerinin son sınavı için hazırladığı kağıtla herkesi duygulandırdı...

Yaptığı işlerle öğretmenliğin ne kadar kutsal bir meslek olduğunu bizlere bir kez daha gösteren Akdeniz Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Burcu Demirel,

120 öğrencisinin final sınavında öğrencilere soru sormak yerine kendine sorular sorarak öğrencilerini duygulandırdı.

Sınava katılıp kağıdı okuyan tüm öğrencilere geçer not veren Demirel, öğrencilerinin son sınavında yaptığı bu sürprizle son bir ders vermiş oldu.

“Ayrılmanın gökteki yıldızlar kadar çeşidi vardır dememiş miydi Shakespeare” cümlesi ile sınava başlayan

Prof. Dr. Burcu Demirel, “İşte geldi o vakitlerden biri daha. Yuvadan uçma vaktiniz artık. Somun ekmek ve makarnaya, menemenden bozma çakma yemeklere, sabahlamalara, kankalara, kaprislerimizi çekmelere, kırık dökük mobilyalı evlere, kültür mahallesine, melteme, kantinin yengesine, kankanın el şakalarına, yerine imza atmalara, çaktırmadan kopyalara, sorumluluk bilmeden, ev geçindirme derdi çekmeden, sabah akşamı olmayan günlere ve gecelere, derste uyumalara, dersi kaynatmalara, haftalık değişen aşklara, arkadaş sevdalarına, dostlukların en hakikilerine, bilmem daha nelere veda vakti…

Kocaman bir ömür bekliyor sizi, upuzun yollar, nice sevdalar, nice hayal kırıklıkları, nice telaşlar, nice gözyaşları, nice mutluluklar…

Hayat kendiliğinden ne iyidir ne de kötü. Ona iyiliği ve kötülüğü katan bizleriz. İyi olsun yollarınız, umut dolsun düşleriniz, hayal kurup uğruna adanan ömürleriniz olsun. Kendini tavaf edenlerden, istifleyip biriktirenlerden değil, nice canda can olan, vatan aşkıyla yanan, üretmeye, hayal etmeye can atan, umutsuzluğa düştüğünde dönüp mucizevi yaradılışına bakıp ilham alan, atasının izinde yoğrulan, onurlu, vicdanlı, üretken yiğit kadınlar ve yiğit erkekler olan kuzularımızsınız siz bizim. Sevdamızsınız, gözümüzdeki yaşsınız gidişinizle…

Bize yaşamayı, bir amaca, bir hayale bağlanmanın önemini ömür geçtikten sonra öğretiyorlar. Unutmayın ki bir amaca bağlanmayan, bir hayal ile yanıp tutuşmayan ruh, yolunu kaybeder. Amaçsız, hayalsiz, aşksız kalmasın o güzel yürekleriniz…

Bir deli hocamız vardı dersiniz. Bu satırlar kalsın benden size bir hatıra. Alın götürün yanınızda. Ama bilin ki delilik, Montaigne’nin dediği gibi özgür bir kafanın yiğitçe çıkışları, yüce ve görülmedik bir erdemin ortaya attıklarıyla çok yakın kapı komşusudur. Deli olarak nitelendirilenlerden olmanız dileğiyle.”

Prof. Dr. Demirel, yazının devamında kendine 5 tane soru sordu. Bu sorular:

Kendime soru 1: Sana emanet edilen bu gençlere ne kattın?

Kendime soru 2: Onlara hayatın bir sınav kağıdından, bir test yaprağından ibaret olmadığını aktarabildin mi?

Kendime soru 3: Onlarda birazcık bile olsa, toplumsal olaylara, ihtiyaç duyanlara karşı; gördüğümüz, duyduğumuz, hissettiğimiz, kısacası nefes alabildiğimiz için bile sorumluluk hissetmemiz gerektiği konusunda farkındalık uyandırabildin mi?

Kendime soru 4: Onlara şarjı bitmeyen kitaplarımıza sevdalanmaları yolunda küçücük bile olsa aşk duydurabildin mi?

Kendime soru 5: Onlara hoşgörüyü, vicdanlı olmayı, gülümsemeyi, memleket sevdasını, istiflemeden paylaşarak yaşamayı hatırlatabildin mi?

Prof. Dr. Burcu Demirel, bu sınavın ardından final sınavında neden böyle bir şey yaptığını anlattı. Demirel, “Uzun yıllardır öğretim üyesi olarak nice sınav yaptım. Çocuklara bir sürü soru sordum. Biz sınavları hep karşı tarafa yapıyoruz. Anlatıyoruz. Dikte ediyoruz sınıf içinde. Sonra bunu ne kadar iyi dikte etmişiz diye bunun kontrolünü sağlamak için sınav yapıyoruz. Daha sonra da puanlayıp çocuklara geçtin, kaldın diyoruz. O gün tamamen plansız olarak düşündüm ki, bu ders artık bitti ve öğrenciler mezun olacak. Acaba bu sınavı kendime yönelik yapsam onların huzurunda. Kendime soru sormak istedim. Ben, bana emanet edilmiş bu gençlere ne kattım, ne verdim, hangi değerleri öğretebildim. Hiçbir plan yapmadan sınav öncesinde yarım saat içerisinde bir ablanın kardeşine mektup yazması gibi mektup yazmak istedim. Arkasından da kendine sorular yönelttim” dedi.

Sınavdan önce öğrencilere sınavın zor geçeceğini söyleyen Demirel, sınav öncesinde öğrencilerin yüzünün asık olduğunu, ancak sınav başladıktan sonra kız öğrencilerin gözlerinden yaşlar aktığını belirtti. Demirel, “Sınava gelen herkesin yüzü asıktı. 120 öğrenci katılmıştı. Dağıtılan kağıtları okumaya başladıklarında kız öğrencilerin gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Okuyan gelip bana sarıldı. Çok güzel anı olarak kaldı”

Demirel’in yaptığı bu büyük örnek davranışın ardından İşletme Bölümü 4’üncü sınıf öğrencisi Seren Kaplan’da bir açıklama yaptı. Kaplan, “Kağıdı alınca çok şaşırdım. Hocamız gerçekten bizi hayata hazırlamıştı yıllar içinde. O sınav kağıdında 4 yılın birikmişliğini bize yansıttı. Bizi bir yandan mutlu etti, bir yandan hüzünlendirdi. Artık bizi bekleyen bambaşka bir hayata hazırladı aslında bu sınavla. Kendine sorduğu soruların cevaplarını da bizimle paylaştı o yazdığı satırlarla. Bizim bu cevaplarla yola devam etmemiz gerektiğini de gösterdi bir anlamda” dedi.

18 Haziran 2018

Erkeklerle konuştuğu için babası tarafından, evlerinin bahçesindeki kümese kazılan çukura canlı canlı gömülen kadın görd...
15/02/2025

Erkeklerle konuştuğu için babası tarafından, evlerinin bahçesindeki kümese kazılan çukura canlı canlı gömülen kadın gördünüz mü?
Bu ülkede gördünüz.
Adı Medine Memi’ydi...

Boşandığı kocası, kayınpederi ve üç arkadaşı tarafından evi basılıp dördüncü kattan aşağı atılan ve bacağı kırılınca aşağı inip çivili sopalarla dövülen, hâlâ nefes almaya devam ettiği görülünce kayınpederi tarafından silahla kafasına dört el ateş edilerek öldürülen kadın gördünüz mü?
Bu ülkede gördünüz.
Adı Zümrüt Er’di...

Yaralı halde kaldırıldığı hastanedeki odası kardeşleri tarafından basılıp kurşunlanan kadın gördünüz mü?
Bu ülkede gördünüz.
Adı Güldünya Tören’di.

Bindiği minibüsün şoförünün saldırısına karşı koyunca defalarca bıçaklanan, ardından parmak izi kalmasın diye elleri vücudundan kesilerek koparılan, ardından cesedi yakılan bir kadın gördünüz mü?
Bu ülkede gördünüz.
Adı Özgecan Aslan’dı.

Testereyle parçalara ayrılmış bedeni, gitar kutusuna konarak çöpe atılan kadın gördünüz mü?
Bu ülkede gördünüz.
Adı Münevver Karabulut’tu.

Peki, gördünüz de ne yaptınız?
Bu korkunç hadiselerin tek bir tanesi dünyanın kendisine “hukuk devleti” ya da “medeni” diyen başka bir ülkesinde olsa o ülke ayağa kalkar, hayat durur, bir daha tek bir kadının kılına zarar gelmeyene kadar başka bir şey konuşulmazdı.
Türkiye’de ne oldu?

Soruyorum: Kaç gün sürdü bu korkunç kadın cinayetlerinin konuşulması?
Kaç gün kaldı gündemde?

Önceki gün Türkiye’nin utanç verici “kadına şiddet tarihi”ne Emine Bulut’un “Ölmek istemiyorum” çığlıklarıyla can verirken çekilen görüntüleri eklendi.
Düne kadar Kadına Şiddetin Önlenmesi Yasası’na “yuva yıkıyor” diye karşı çıkanlar; kadına şiddeti ekranlarda meşru kılacak her türlü dizide, filmde, programda eylemde-söylemde bulunmakta tereddüt etmeyenler; kadına yönelik her türlü aşağılamaya-hakarete çıkarları doğrultusunda katılanlar ya da en azından kayıtsız kalanlar, dün sosyal medya hesaplarından utanmadan, yüzsüzce paylaşımlarda bulundular.

Emine Bulut’u katleden şerefsiz katili protesto etmek için “O.Ç.” yazan birini gördüm.
Kadına şiddeti protesto ederken bile kadına şiddet uygulayan bir zihniyet olur mu?
Bu ülkede olur.

Çünkü kimsenin meselesi kadına şiddetin önlenmesi falan değil; hepsinin derdi hazır yakalamışken üç tane daha takipçi kapmak, kendi tüyünü parlatmak!
Şunu bilelim:
Kadına şiddet bu ülkenin büyük ve mühim sorunlarından biridir.

Lakin bu ülkenin bir o kadar büyük ve mühim bir sorunu da riyadır!
Riyakarlıktır!
Ve bu riyakarlık devam ettiği sürece, artık vahşet noktasına gelmiş kadına yönelik şiddet başta olmak üzere hiçbir sorun çözülemez...

H.B.Özkan alıntı

Bülent Ersoy'un hayatı film oluyormuş...Geçmiş dönemde "peki hangi Yılmaz'ı anlatacak filmciler" diye sormuştum Yılmaz G...
14/02/2025

Bülent Ersoy'un hayatı film oluyormuş...

Geçmiş dönemde "peki hangi Yılmaz'ı anlatacak filmciler" diye sormuştum Yılmaz Güney'in hayatının beyaz perdeye aktarılacağını duyduğum zaman.
Kıyamet koptu tabii.
Oldukça ilgi çeken ve tepki/etkileşim rekoru kıran bir yazıydı.
Sorguladıklarım üzerinden edilen küfürlerden de nasibimi fazlasıyla almıştım.
Yanlış anlamaya çok elverişli sayın halkımız Yılmaz Güney'e toz kondurmuyordu.
Kendileri için bir devrimci ikon haline gelen Yılmaz Güney'in insan olarak irdelenmesini de istemiyordu.
Oysa amacım Yılmaz Güney'i eleştirmek falan değildi.
Çıkıp masum bir soru sormuştum "peki hangi Yılmaz" derken.
Veya "çirkin kral" ilan edilen bir figür için yüksek sesle "kral çıplak" deme cesareti de denilebilir buna.
Bülent Ersoy için aynı soruyu sormayacağım "peki hangi Bülent'i anlatacak filmciler" demeyeceğim.
Bu soruyu soracak malzeme yok zira bu arkadaşın mazisinde bana göre.
Bir kaç kişi "erkek Bülent'i kim oynayacak, kadın Bülent'i kim oynayacak" diye sormuş.
Bu da benim hiç ilgimi çekmeyen tarafı.
Banane cinsel tercihlerinden.
Sadece şunu düşünüyorum bu isim geçince.
Çok iyi bir ses ve çok iyi bir müzik bilgisi ne sahip.
Ama çok kötü bir rol model.
Ülkenin kültür yozlaşmasında hatırı sayılır katkısı olan bir kaç sahne insanından biri.
Bunun haricinde bana göre bir Yılmaz Güney gibi sorgulamaya değer bir şey yok geçmişinde.
Sanırım birgün İbrahim Tatlıses ve Hülya Avşar'ın da hayat hikayelerinin film yapılması haberini duyarsam yine "hangi Hülya" veya "hangi İbrahim" diye sormayacağım.
Değmez çünkü....
Daktilo Konçertoları

06/02/2025

Kışlalardan askeri çıkarmadılar, Enkaz alanlarına günlerce iş makinelerini sokmadılar,
İnsanlar depremden değil de enkaz altında canlı canlı açlıktan susuzluktan ve soğuktan donarak öldü...(Ve milyonlarca can dostumuz yaşamını yitirdi...)
Tüm iletişim seçenekleri devre dışıydı..
Enkaz altındaki insanlara kendi selâlarını dinlettiler.
Yardım tırlarının bölgeye girişi engellendi..
İnsanlar soğukta üşürken Kızılay çadır sattı
Yiyecek, içeçek, ve en önemlisi su sorunu vardı.. Hâlâ da ulaşım sorunu ve bir çok sorun olduğu söyleniyor‼️

Depremin üzerinden 2 sene geçti ama 11 ilde yaşanan bu acının tarifi yok...

Unutmadık, Unutmayacağız.
Unutma, Unutturma...

Ege Kıyılarının 2400 Yıl Önce Böyle Gözüktüğü iddia edildi. Ege'nin muhteşem coğrafyası, Milattan 400 yıl önce bambaşka ...
05/02/2025

Ege Kıyılarının 2400 Yıl Önce Böyle Gözüktüğü iddia edildi.

Ege'nin muhteşem coğrafyası, Milattan 400 yıl önce bambaşka bir görünüme sahipti!

O dönemin haritasına göre:

Yeşil alanlar bugünkü denize dahildi.

Bornova Ovası yoktu, Bergama’nın denize kıyısı vardı!

Turgutlu su altındaydı, Nazilli ve Tire, bir adanın iki ayrı ucuydu!

Efes bir sahil şehriydi!

Bu inanılmaz değişimler, doğanın gücünü ve zamanın coğrafyamızı nasıl şekillendirdiğini gözler önüne seriyor.

Sarah Sartjie Baartman Afrika'da doğmuş bir kız çocuğudur. Annesi onu doğururken ölünce Sarah'ı babası büyütür. İngiliz ...
04/02/2025

Sarah Sartjie Baartman Afrika'da doğmuş bir kız çocuğudur. Annesi onu doğururken ölünce Sarah'ı babası büyütür. İngiliz sömürgecileri ile girdiği çatışmada babasını da kaybedince onu siyahi bir tüccar kendisine köle yapar.

Tüccarı ziyarete gelen bir İngiliz subayı Sarah'ı satın alır. Çünkü Sarah'ın bir özelliği vardır; kalçası ve vajinası çok büyüktür. Bu onun kabilesine has bir özelliktir. İngiliz subay bu özelliğinin Avrupadaki eğlence mekanlarında ilgi çekeceğini düşünür. Onu alıp Londra'ya götürür.

Kabus böylece başlamış olur.
Sarah Londra'ya getirildiğinde 21 yaşındadır. Subay onu bir sirke satar. Yüzünü boyarlar, dar kıyafetler giydirip başına tüyler takarlar. Sirkte bir kafes içinde sergilenen Sarah Avrupalıları hayrete düşürür. Bir süre burada kaldıktan sonra müzeye götürülür. Camdan bir bölme içinde sergilenir. Avrupalı erkeklerin iştahı kabarır. Ona dokunmak isteyenlerin sayısı artınca camı kaldırırlar. Taciz edilir, vücuduna çöpler dürtülür. Kalçasının gerçek olduğunu anlamak isteyenler iğne batırıp bıçakla keserler. Acıdan bayılınca dinlenmeye alırlar. İngiliz burjuvasının eğlence kaynağı olur. Ayakta duramayacak kadar halsiz düşünce Paris'teki bir sirke satarlar. Hayvan terbiyecileri onun üzerinde deneyler yaparlar. İşleri bitince onu satın almak isteyen bir bilim adamına verirler. Bilim adamı canlı canlı vücudundan parçalar alır. Onun vücudu üzerinden değerlendirmelerle Avrupa ırklarının üstünlüğünü öven bilimsel makalaler yazar. İşi bitince sokağa atar. Sokakta onu bulanlar uzun bir süre fahişe olarak çalıştırır.

Kaderi gibi kara bedeni daha fazla işkenceye dayanamaz; 1816 yılında Paris'te ölür.
Ölümünün üzerinden 24 saat geçmeden cerrah George Cuvier tarafından vücudu yarılır. Beyni ve cinsel organı çıkarılarak İnsanlık Müzesi'ne konur. Doldurulan vücudu ise 1974 yılına kadar halka açık bir sergide sergilenir.

İşte insanlığı var eden bir kadının yaşamda var olma mücadelesi.

3 TUĞLANIN ÖYKÜSÜ..! Gölköy Köy Enstitüsünün yapımı için tuğla bulunamaz.Sıkntılı bir kaç günden sonra kurucu müdür Süle...
01/02/2025

3 TUĞLANIN ÖYKÜSÜ..!

Gölköy Köy Enstitüsünün yapımı için tuğla bulunamaz.Sıkntılı bir kaç günden sonra kurucu müdür Süleyman Edip Balkır, öğretmen ve öğrenciler tuğla üretmeye karar verirler.

Hazırlanan ocaklarda, çok yorucu çalışmaların sonunda toplam 279 bin tuğla üretilir.İlk tuğla fırını açıldığında, nar gibi kızarmış tuğlaları gören Enstitülüler göz yaşlarını tutamaz.
Ocaktan çıkan üç tuğla posta ile Ankaraya, İsmail Hakkı Tonguç'a gönderilir.
Tonguç bu tuğlaları, büyük bir sevinç ve mutluluk içinde günlerce masasının üzerinde sergiler.

Eğitim ve öğretim, bu ülke için bu denle önemli idi..Hiç kimsenin gücü ülkeyi geriye götürmeye yetmez.

Adi : Umut CAMKIRAN Dogum : 21 Subat 1989Yer : Bad Saulgau / Almanya Aslen : Dersimli Avrupa agir siklet boks sampiyonu ...
31/01/2025

Adi : Umut CAMKIRAN
Dogum : 21 Subat 1989
Yer : Bad Saulgau / Almanya
Aslen : Dersimli

Avrupa agir siklet boks sampiyonu olan Umut CAMKIRAN çıktığı 18 macinin hepsini kazandı,
Dogum gününün oldugu gün 21 subat 2025 ,te Istanbul Sarigazide kemer boks sampiyonasina çıkacak,
Bütün Boks severler davetlidir,
Her begeniniz bir destek olsun.

Sarıgazi’de Yapılacak olan bu Önemli karşılaşmaya tüm canlarımızı davet ediyoruz ...

Tüm Beğeniler Nakavt Makinası ’a Gelsin 👊👊

Address

Akçay

Website

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when VE İnsanlık gülsün posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Contact The Business

Send a message to VE İnsanlık gülsün:

Share