13/09/2025
“Seninle yiyebilir miyim?”
Evsiz küçük kız, milyonere böyle sordu… Ve aldığı yanıt, orada bulunan herkesin gözlerini yaşlarla doldurdu.
Küçük kızın sesi yumuşaktı, titriyordu ama bütün restoranın sessizliğini delip geçebilecek kadar derindi.
Pahalı bir bifteğin ilk lokmasını tatmaya hazırlanan, takım elbiseli bir adam başını ağır ağır çevirdi. Karşısında kıvırcık saçlı, umut dolu gözleriyle, kir pas içinde bir kız çocuğu duruyordu.
Hiç kimse, bu küçük sorunun onların hayatını sonsuza dek değiştireceğini tahmin edemezdi.
Ho Chi Minh City’de sıcak bir Ekim öğleden sonraydı.
Şık bir Fransız-Vietnam restoranında, emlak imparatoru Bay Lam tek başına yemek yiyordu. Saçlarının arasına karışmış gümüş teller, bileğinde parlayan Rolex, omuzlarında rakiplerini ürküten ağır bir duruş… Altmışlarına yaklaşan bu adam, iş zekâsıyla ve duygusuz soğukkanlılığıyla tanınıyordu.
Özenle dilimlediği Wagyu bifteğinin keyfini sürmek üzereyken, bir ses akşamını böldü.
Garsondan değil… On bir, on iki yaşlarında; yalın ayak, üstü başı dökülmüş bir kız çocuğundan.
Personel onu hemen dışarı çıkarmak için harekete geçti ama Bay Lam elini kaldırdı.
— “Adın ne?” diye sordu sakin, ama merakla dolu bir sesle.
— “An…” dedi kız, gözlerini yere indirerek. “Açım. İki gündür bir şey yemedim.”
Lam önündeki boş sandalyeyi işaret etti. Bütün salon sus pus olmuştu.
Küçük kız önce tereddüt etti, sonra yavaşça oturdu.
Lam garsona döndü:
— “Ona benimle aynı yemeği getir. Yanına da bir bardak sıcak süt.”
Yemek geldiğinde, kız açlığını gizleyemeden yemeye koyuldu. Belli ki kibarlıkla yemek istiyordu, ama açlık sabrını çoktan alıp götürmüştü. Lam hiç konuşmadı; sadece ona baktı.
Karnını doyurduğunda, adam sordu:
— “Ailen nerede?”
— “Babam bir inşaat kazasında öldü. Annem iki yıldır kayıp. Büyükannemle köprünün altında yaşıyordum ama geçen hafta o da vefat etti…”
Lam’in yüzü değişmedi, ama bardağı kavrayan eli hafifçe titredi.
Kimse bilmiyordu: O adam da bir zamanlar aynı kaderi yaşamıştı.
Lam, zenginliğin içinde doğmamıştı. O da kaldırımlarda uyumuş, çöplerden yiyecek toplamış, açlıkla mücadele etmişti. Annesini sekiz yaşında kaybetmiş, babası tarafından terk edilmişti. Yıllar önce restoranların önünde dikilir, aç gözlerle içeri bakar ama asla yemek istemeye cesaret edemezdi.
O an küçük kızın sesi, kalbinin derinliklerinde unutulmuş bir yarayı uyandırdı.
Lam ayağa kalktı, cüzdanına uzandı, sonra birden durdu. Gözlerini kıza dikti:
— “Benimle yaşamak ister misin?”
Kızın gözleri büyüdü, dudakları titredi:
— “Bu… ne demek?”
— “Hiç çocuğum yok. Yalnız yaşıyorum. Sana yemek, yatak, okul ve güvenlik verebilirim. Ama çalışkan olmalı, uslu durmalısın.”
Restoran derin bir sessizliğe gömüldü. Müşteriler fısıldaştı. Kimileri şaka sandı, kimileri şüpheyle baktı. Ama Lam ciddiydi.
— “Evet…” diye fısıldadı An. “İsterim.”
O günden sonra küçük kızın hayatı bambaşka bir yola girdi.
İlk defa sıcak bir duş aldı, ilk defa kendi diş fırçası oldu, ilk defa taze süt içti. Ama kolay değildi; yatağı o kadar yumuşaktı ki başta onun yerine yerde uyudu. Ekmekleri cebinde sakladı, bir gün yeniden aç bırakılacağından korktu.
Bir gece hizmetçi, cebine ekmek doldururken yakaladı onu. An ağlayarak diz çöktü:
— “Üzgünüm… Artık aç kalmak istemiyorum…”
Lam yanına çöktü. Ellerini kızın omuzlarına koydu ve hiç unutmayacağı sözleri söyledi:
— “Bir daha asla aç kalmayacaksın. Söz veriyorum.”
Her şey… bir tabak yemekle başladı.
“Seninle yiyebilir miyim?” diye soran küçük bir ses, koca bir adamın kalbinin etrafındaki duvarları yıktı.
Lam yalnızca bir kıza hayat vermedi; kendisi de kaybettiğini sandığı bir şeyi buldu:
Bir aile.
Yıllar geçti. An, zarif ve parlak bir genç kadına dönüştü. Eğitiminde üstün başarı gösterdi, yurtdışında burs kazandı. Ama geçmişini hiç unutmadı.
Üniversiteye gitmeden bir gün önce, Lam’a sordu:
— “Lam amca… Sen kimdin? Her şeyden önce…”
Adam yavaşça gülümsedi:
— “Senin gibiydim.”
Ve ilk kez kendi hikâyesini anlattı: yoksulluğu, yalnızlığı, görünmeyen bir çocuk olmayı.
— “Kimse bana ikinci bir şans vermedi,” dedi. “Her şeyi sıfırdan inşa ettim. Ama kendime bir söz verdim: Bir gün benim gibi bir çocukla karşılaşırsam, ona sırt çevirmeyecektim.”
O gece Lam hem küçük An için, hem çocukluğundaki yalnız çocuk için, hem de hâlâ sokaklarda ikinci bir şansı bekleyen milyonlarca evsiz için ağladı.
Beş yıl sonra, An Londra’da sınıf birincisi olarak sahneye çıktı.
— “Benim hikâyem sınıfta başlamadı,” dedi. “Vietnam sokaklarında sorulan basit bir soruyla başladı. Ve ona evet deme yürekliliğini gösteren bir adamla.”
Seyirciler büyülendi. Ama asıl sürpriz mezuniyet sonrası geldi. An, bir basın toplantısında duyurdu:
— “‘Seninle Yiyebilir Miyim Vakfı’nı kuruyorum. Bu vakıf evsiz çocuklara barınak sağlayacak, yemek sunacak ve eğitim fırsatları yaratacak. İlk bağış, babam Bay Lam’dan: Mülkünün yüzde otuzunu bağışlıyor.’”
Haber ülkeyi sarstı. Bağışlar yağdı, gönüllüler akın etti. Ve bütün bu hareket, bir gün küçük bir kızın masada yer istemesiyle başlamıştı.
Her yıl, 15 Ekim’de, An ve Lam aynı restorana döner.
Ama lüks masalarda oturmazlar. Kaldırıma çıkar, oraya gelen her çocuğa sıcak yemek dağıtırlar.
Çünkü bir zamanlar, paylaşılan tek bir yemek, bütün hayatı değiştirmeye yetmişti.
✨️💖