19/10/2025
DURAN DURAN'IN NABZI, PODYUMUN IŞIĞI
Beyaz fonda parlayan o kareye bakınca, 80’lerin kalp atışını duyuyor insan. John Taylor’ın fırtınalı perçemleri, Renée Simonsen’in cüretkâr makyajı, bilekten dirseğe uzanan bilezikler, dantel eldivenin tenle buluşan sıcaklığı.
Danimarkalı süper model Renée Toft Simonsen, 80’lerin podyumlarına yön veren, dergi kapaklarını ışığıyla dolduran, dönemin en parlak süper modellerindendi. Sadece güzelliğiyle değil, bakışındaki özgüven ve duruşundaki kararlılıkla da çağın moda dilini belirleyen o isimlerdendi. Bu nedenle kadrajdaki gülüşü, bir model pozu olmanın ötesine geçip bütün bir on yılı sembolleştiren bir imzaya dönüşüyor.
İngiliz müzisyen John Taylor, kurucu üyesi olduğu new wave grubu Duran Duran’ın bas gitaristiydi. O derin ve melodik bas yürüyüşleri, grubun parlak synth dokusuna omurga olur, 80’lerin dans pistlerine o tanıdık nabzı verirdi.
Bu fotoğraf 1985’te In Fashion dergisi için yapılan bir stüdyo çekiminden. Objektifin arkasında Barry McKinley var. Benzer kareler ertesi yıl İtalya’da MODA dergisinin sayfalarına düşüyor. Moda ile müziğin kol kola gezdiği o çağın ruhu, işte bu kadar sade ve bu kadar güçlü.
John o sıralar Duran Duran’ın kısa molasında. Gitarını ve karizmasını The Power Station’ın elektrikli ritmine emanet etmiş. Renée ise podyumların göz kamaştıran yıldızı. Fotoğraf bu nedenle yalnızca bir poz değil, zamanın belleğine bırakılmış bir imza gibi. Saç spreyi kokusu, stüdyo ışığının ısısı, parlak kumaşların hışırtısı sanki kadrajdan taşarak odanıza kadar geliyor.
Ve en önemlisi, bu iki insan yalnızca sayfa üstünde partner değil, gerçek hayatta da birlikte. 1985’te başlayan ilişkileri kısa sürede nişana varıyor, 1989’a kadar sürüyor. Fotoğraftaki yakınlığın içtenliği buradan besleniyor. Renée’nin elinin John’un yanağında bıraktığı o güvenli temas, müziğin ve modanın ötesine geçip bir çiftin mahrem sevincine dönüşüyor. Bu yüzden kare, sadece estetik bir 80’ler afişi gibi değil, iki genç yıldızın aynı yöne baktığı bir anın hatırası gibi duruyor.
Perde arkasını hayal edin. Beyaz fon kurulmuş, asistanlar reflektörleri ayarlıyor. Makyaj tazeleniyor, saçlar bir iki fön darbesi daha alıyor. John bir akor mırıldanıyor, Renée aynaya son kez göz atıyor. Fotoğrafçı hazır dediği anda ışık patlıyor. Bir saniyelik tıklama yıllara yayılıyor. Çünkü o saniye, pop kültürün altın çağında müziğin ritmi ile modanın yürüyüşünün kesiştiği yer. The Power Station’ın enerjisi, Duran Duran efsanesinin gölgesi, podyumların yıldız tozu, hepsi aynı karede buluşuyor.
Bugün bu fotoğrafa bakan herkes biraz o yıllara döner. Walkman’in kulaklığında bir bas yürür, dergi sayfasını çevirirken parmaklarınızda mat kâğıdın dokusu canlanır. Aşkın, şöhretin ve gençliğin birbirine değdiği o an, hâlâ taptaze. Çünkü bazı anlar yalnızca çekilmez, kalbe kaydedilir. Bu kare de öyle. 1985’in beyaz fonunda filizlenen bir yakınlık, 1989’a kadar süren bir hikâye, geride usul usul parlayan bir 80’ler masalı. 📸🎤🎶👠🇩🇰 🇬🇧