gazete HAYALET

gazete HAYALET Dünyayı anlamak yetmez, onu değiştirmek gerekir!
- Karl Marx Fakat bunu tek başına yapamayacaktır. Yani; insan õzgürlüğü sorunu, toplumsal bir sorundur.

Tarih, insan tarafından yapılır. İnsan, her kuşağın yaşam sürecine egemen olan nesnel koşullara uygunluk içinde tarihi yapmak zorundadır. İnsan eylemi, tarihin yasalarının işlerliği için temel koşuldur. Toplumsal gelişim yasaları, insanların eylemi içinde kendilerini açığa vurur. İnsan bu yasalara tabi ise, nasıl özgür olabilir?

İnsan, doğayı tanıyıp buna uygun üretici güçleri inşa ettikçe, kend

i geçim araçlarının sahibi oldukça doğaya hakim olur ve õzgürleşir. Dolayısıyla, insanın özgürlüğü, hem tarih açısından hem de doğal zorunluluk açısından, içinde bulunduğu toplumun niteliğine bağlıdır. İnsan kendi başına özgür olamaz. O halde;

- Dünya tarihinin evrelerini, toplumsal-ekonomik oluşumlarını, çıkış ve kayboluşlarının nesnel nedenlerini,
- Toplumsal varlık ile toplumsal bilinç arasıdaki ilişkiyi,

incelemek gerekir. Gazete Hayalet, tarihe böyle bakar, tarihi referansları bu güne taşımak için yapılan araştırmalara dair makaleler, notlar, anekdotlar paylaşır,

Aşağı biçimlerinden daha yüksek biçimlerine doğru ilerleme süreçlerindeki toplumların, özgürlük mūcadelelerini anlatır,

Toplumların gelişim çabalarının ifadelerinden olan, edebiyat, resim, heykel, müzik gibi sanat eserlerinden örnekler verir,

Õzgür emeğe dayalı, sömürüsüz dünyanın bir düş olmadığına inanır, aynı inanışa sahip dostların emek ürünlerini ve dostluklarını paylaşır. Gazete Hayalet 'de düşlerinizi paylaşın...

09/05/2024


05/05/2024
18/04/2024

CHP BELEDİYESİ TAKVİYELİ AKP TÜRKİYESİ
Alpaslan Savaş
18.04.2024

Seçimden iki gün sonraydı. Beşiktaş’ın yerleşik mahallelerinin birinde, apartmanların iki kat altına adeta gömülerek yerleştirilmiş büyük bir gece kulübünün tadilatı sırasında yangın çıktı. Alevler kulübün o an açık bulunan tek çıkış kapısını hızla kapladı. İçeride kısılıp kalan 29 işçi, kimisi yanarak kimisi dumandan boğularak, oracıkta can verdi.

Beşiktaş’taki yangın, her benzer olayda olduğu gibi gündemden düşürülmüştü ki, bu sefer Antalya’dan bir başka felaket haberi geldi. Belediyeye ait bir sosyal tesise gün boyu insan taşıyan teleferik hattının taşıyıcı direklerinden biri kırılıverdi. Devrilen direğin çarptığı kabinin altı koptu, içindeki 8 kişi aşağıya düştü. Biri öldü, diğerleri yaralandı. Asılı kalan kabinlerin içindeki 174 kişi havadan sürdürülen 23 saatlik çalışma sonucunda kurtarılabildi.

Beşiktaş gece kulübü yangını 31 Mart seçimlerinin iki gün, Antalya teleferik kazası iki hafta sonrasıdır. Yani her iki kaza da AKP’nin kaybettiği, CHP’nin birinci parti olduğu, pek çok belediyenin muhalefet partilerinin eline geçtiği seçim sonuçlarının “Türkiye baharı” olarak yorumlandığı günlerde meydana geldi.

Elbette kimse seçimin ertesi gün memlekette her şeyin birdenbire düzeleceğini ummuyor. AKP iktidarının ülkede yarattığı tahribatı ortadan kaldırmak emekten, halktan yana bir iktidarın kısa olmayan zorlu görevlerinden olacak. İnsanlar 31 Mart’ta AKP’nin “yenilmesinden” mutlu oldular, bundan umutlandılar. Bunda herhangi bir fenalık yok.

Fena olan umut diye pazarlanan şeyin, umutlanan halkın kurtulmak istediği şeye benzemesi.

Peki benzerlik nerede?

Her iki olayda iktidar kadar CHP’li Beşiktaş ve Antalya belediyeleri de sorumlu. Beşiktaş’taki ölüm diskoteğine çalışma ruhsatı veren Beşiktaş Belediyesi, Antalya’daki teleferiği kelle koltukta işleten Antalya Büyükşehir Belediyesi’dir. Üstelik CHP bu iki kenti 31 Mart seçimlerinden öncesinde de yönetiyordu.

Ama esas benzerlik bunlarda değil.

Beşiktaş gece kulübü yangını da Antalya teleferik kazası da -tabiri caizse “AKP tipi” olaydır. Yirmi bir yıllık iktidarında benzer onlarcasına tanık olduğumuz, her seferinde kayış gibi yetkili suratı görmekten bıktığımız, istifa edene hiç rastlamadığımız, hiçbir sorumlunun hesap vermediği, yetmezmiş gibi her birinin korunup kollandığı, en yetkili ağzın konuyu her seferinde “kader-fıtrat” diye bağladığı nicesi gibi… Oluş biçimi ve ihmalleri bir kenara bırakalım, her iki olayda da sorumluların davranış biçimleri ile CHP’li siyasetçilerin konuya yaklaşımları AKP’nin benzer olaylardaki klasik tutumuyla aynı.

Abartılı değerlendirmeler mi bunlar?

Buyurun, siz karar verin…

Teleferiği işleten şirketin genel müdürü Mesut Kocagöz, Kepez ilçesinin 31 Mart’ta CHP’den seçilen çiçeği burnunda belediye başkanı. Şirketin başına eski Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel tarafından getirilmiş. Son beş yıldır teleferiği işleten belediye şirketini o yönetiyor. Yani Metin Kocagöz, Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin teleferik işletmesini teslim ettiği en yetkili kişi. Hatırlatmış olalım, en yetkili olan en çok sorumluluğu olandır. Bu bir.

Kocagöz aslında bir AKP transferi. 2004 sonrası on yıl AKP’li Kepez Belediyesi’nde başkan yardımcısı, sonraki beş yıl aynı belediyenin AKP’li meclis üyesi. 2019’da AKP’den ihraç edildiğinde CHP’ye transfer ediliyor. Yani aslında Kocagöz bir AKP tipi siyasetçi. Bu iki.

Olaydan sonra Kocagöz gözaltına alındı ve tutuklu yargılanmak üzere cezaevine gönderildi. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bu durumu bir siyasi komplo olarak niteledi. Özel, onlarca benzer olayda tek bir kamu görevlisi hakkında bırakın tutuklamayı, soruşturma dahi açılmamış olmasını haklı olarak eleştiriyor ve Çorlu’da 2018 yılında meydana gelen tren kazası örneğini veriyor. 25 yurttaşın yaşamını yitirdiği bu kazadan sonra TCDD Genel Müdürü hiçbir şey olmamış gibi makam koltuğunda oturmaya devam etmişti.

Tren kazasında TCDD’yi yönetenlerden hesap sorulmamış olması, bir AKP Türkiyesi rutinidir. Peki ana muhalefet partisinin, teleferik kazasında belediye şirketini yönetenlere aynı muamelenin yapılmasını istemesi hangi Türkiye’nin rutinidir? Özel, Erdoğan’a “sen adamlarına dokunmuyorsan, benim adamlarıma da dokunamazsın” demiş olduğunun farkında mıdır?

Bu bir anomali değilse şayet, iktidarıyla, muhalefetiyle düzen siyaseti AKP Türkiyesi’ne yatmış durumdadır.

Bununla bitmiyor ki anomali olsun. Bu arada kaza sonrası yapılan ön bilirkişi raporundaki bulgulardan teleferiğin bakım işlerinin taşeron firmaya verildiğini, bu firmanın tesise sağlıklı bir bakım yaptığının son derece şüpheli olduğunu anlıyoruz. Neresinden tutsanız orası elinizde kalıyor.

Beşiktaş’taki gece kulübü yangınında da durum farklı değil.

Burada da 8 kişi tutuklandı. İşyeri mesul müdürü, kulübün ortakları, tadilatı yapan şirket ve şürekası şu anda içeride.

Peki kamu adına hesap veren var mı?

Yok.

Yıldız Posta’nın göbeğinde, yerin iki kat altında 1987 yılından bu yana faaliyetteki bu gece kulübü, bugüne kadar mahalleyi ateşe vermemişse, tanrı korumuş mu diyeceğiz? Burada merkezi ve yerel iktidar açısından kamu adına kimsenin sorumluluğu bulunmuyor mu?

AKP Türkiyesi’nde bulunmadığını biliyoruz. Ama görünen o ki AKP Türkiyesi, AKP’den ibaret olmaktan çoktan çıkmış.

Diskoteği o mahallenin ortasına kim koydurmuş bilmiyoruz ama iki apartmanın bodrumuna gece kulübü çalıştırma ruhsatını Beşiktaş Belediyesi’nin verdiğini biliyoruz. Hem de iki kez. Biri 2018, diğeri 2020 yılında.

Yangından hemen sonra İmamoğlu gece kulübüne geldi. Söyledikleri, son yirmi bir yıldır olay mahalline gelen “yetkililerden” duyduklarımızdan pek de farklı değildi. Savcılık gerekli soruşturmayı yapmaktaydı. Sorumlular bu sürecin sonunda elbette hesap verecekti. Kendileri ise yangının etkilediği binada hasar olup olmadığını hızla kontrol edecek, gerekirse komşularımızın güvenli olacakları yerlere tahliyesi için destek olacaklardı.

Diskoteğe ruhsatı veren ya da teleferiği işleten bir AKP’li belediye olsa Erdoğan bundan farklı ne söylerdi? Mutlaka “fıtrat” diye ekler ama tıpkı İmamoğlu gibi siyasi ya da idari tek bir sorumluluğa işaret etmezdi.

Uzun lafın kısası… AKP 31 Mart seçimlerini kaybetti ama kazananları kendisine benzetti.

Yeni tek adam adaylarımız 2028 için sıraya dizilmiş durumda. Kimse hesap vermiyor, kimseden hesap sorulmuyor. Halkın payına iş cinayetleri, felaketler, ekonomik kriz düşmeye devam ediyor. 31 Mart sonrası baharmış! Bu ülkede bahar patronlara. Bahar diye yutturulan AKP Türkiyesi. Üstelik bu kez CHP belediyesi takviyeli.

Kaynak: www sol.org.tr

gazete HAYALET | Derleme

13/04/2024

SOLDA CHP’CİLİK
Aydemir Güler
13.04.2024

Türkiye solu yeni bir CHP’cilik evresine girmiş bulunuyor. Her zaman siyasetini, düzenin sol sayılan penceresini gözeterek tayin eden sosyalist kesimler olur. Böyle kesimlerin var olması ile siyasette CHP’ciliğin geçer akçe haline gelmesi farklı olgular. Bugün ikincisini yaşıyoruz.

CHP’ye solculuk atfetmeksizin solda CHP’cilik yapılamaz. Ancak bu açıdan bir zorlukla karşı karşıyayız. CHP uzun zamandır kendisine solculuk yakıştırmamaktadır!

Geçmiş örnekler böyle değildi…

CHP’nin kendisini solda tanımlaması, devrimci hareketin altın yıllarına denk gelir. Sosyalizmin yükselişe geçişi 1965 itibariyle, dönemin Türkiye İşçi Partisi’nin yüzde üçlük oy oranıyla tescillenmişti. Öncesinde işçi sınıfı hareketlenmiş, aydınlar bariz biçimde sola dönmüş, gençlik bu ikisini coşkuyla izlemeye koyulmuştu. Onların ardından Kürt ve Alevi dinamiklerinin geleceği seçilebiliyordu. CHP bu koşullarda kendisini “ortanın solu” olarak adlandırdı. Hemen akla geleceği gibi, asıl maksat toplumun sola kayışını devrimci, komünist harekete teslim etmemekti. O zamana kadarki uzun politik yaşamında sol bir yönelimine hiç rastlanmayan İsmet Paşa bile bu misyondan uzak kalamazdı.

Misyonu alıp bir adım ileriye taşıyansa Ecevit oldu. Ama Ecevit’in “demokratik sol” kavramlaştırması ne kadar ileri gidileceğini de ifade ediyordu: “Demokratik olmayan solun” önü ne yapıp ne edip kapatılmalıydı. Adını koyalım, bu operasyonun özü sağcıdır.

Siyasette bu tür projelere her zaman yer olsa da, siyaset projelere sığmaz. CHP’nin solun önünü kapatma manevrasının etiketine solculuk diye yazılınca, gerçekten de toplumun sol dinamikleri bu çatı altında da yeşermeye başladı. CHP solun üstünde basınç kurdu ve çekim merkezi oluşturdu. Solculuğu içerisine çekti. Yani CHP sağcı bir projeyi hayata geçirirken kısmen solculaştı. Elbette düzen içi bir solculuk…

CHP’nin içinde samimi solcuların yer tutması, CHP’nin solculuğunu takiyye olmaktan bir an bile çıkarmamıştır. Ecevit’in yaşamının sonlarına doğru, yaptığı en önemli işin komünizmi engellemek olduğunu beyan etmesi samimidir. Ama biz başa dönersek, 1965’ten başlayarak CHP’ye solculuk atfedilmesinin kamuoyuna inandırıcı gelen gerekçeleri olmuştur.

2024’te bu yoktur. “Yok bu işin sağı solu” diye kampanya yürüten İmamoğlu, “sol-sağ ayrımı 19.yüzyılda kaldı” diyen Kılıçdaroğlu’nun, CHP’yi laiklik yükünden kurtarmak için elinde rozet kara çarşaf arayan Baykal’ın sürdürücüsüdür. CHP geleneği 1980’lerin SODEP-SHP deneyimlerinden sonra solculuk iddiasını geri çekmiştir.

Bu partinin solcu olduğu iddiası, bir kesim sosyaliste aittir! Bu durum saçmadır!

Kuşkusuz CHP’de Türkiye’ye özgü bir sosyal-demokrasinin izi sürülebilir. Batı’nın klasik modelinde sosyal-demokrasi burjuva düzenine karşı mücadele eden işçi sınıfından çıkmıştır. Bizde ise burjuva devriminin ve düzeninin kurucu akımının içinden… Olabilir, çünkü işlev aynıdır. Bizdeki ve başka yerdeki sosyal-demokrasiler işçi sınıfı hareketini dejenere etmek, sosyalizmi önlemek için icat edilmiştir.

Solda CHP’cilik akımı sosyal-demokrasiyi sol olarak resmederken, tam da bu icadın başarısına kanıt oluşturmaktadır. Sosyal-demokrasi işçi sınıfı hareketinin hainidir ve çoktan sermaye sınıfının kütüğüne kayıt yaptırmıştır. İlle solcu denilecekse sahte-solcu diye düzeltilmesi gerekir.

Üstelik 2024’te bu sosyal-demokrasi düpedüz neo-liberaldir. Muhalif partinin yönetimi, iktidarın ekonomi politikalarına giderek daha bir sevecen yaklaşmaktadır. Bu çizginin soldan aklanmasıyla karşı karşıyayız.

Türkiye özgünlüğünde CHP’nin kökleri Kurtuluş Savaşı’na ve Cumhuriyet Devrimi’ne uzanır. Oradan yükselen ve her zaman sol bir tını veren yurtsever, halkçı ve laik dalların üstüne defalarca asit dökülmüştür. Komünist-sosyalist sol da bu “ihanete uğrayan devrimin” esas sahibi, sürdürücüsü olarak toplumsal sahnede yerini almıştır.

Solun pozisyonu, burjuvaziyle kurduğu ilişki üstünden başkalaşan CHP’yi aşmak olmalıydı. Oysa uzun tarihimizde sol, sıklıkla, emekçi halkın sosyalist iktidarını gerçekçi bulmayarak veya buna cüret edemeyerek CHP’yi sola çekmek türünden olmayacak bir duaya âmin demiştir. Solda CHP’cilik akımı kendini Cumhuriyet değerleriyle de gerekçelendiremez. Gerçekçi bir cumhuriyetçilik sosyalist olmak zorundadır.

Toparlarsam, solda CHP’cilik her zaman yanlış olmakla birlikte belirli dönemlerde akıl çelici olabilmiştir. Bugünse neo-liberalizmi benimseyen, laikliği bir kusur, NATO’yu zorunluluk sayan bir partide solculuk keşfetmek, tekrar edeyim, saçmadır.

Ancak Türkiye solu yeni bir CHP’cilik evresine kesinkes girdi. Solda bu işe soyunanların zorlanacağı açık; çünkü muhatapları ne emekçilere dönük manevralara ne de Cumhuriyeti savunmaya niyetli. Ama zorluk o kadarla da kalmıyor. Bir de, Türkiye’de sosyalist iktidar perspektifiyle hareket eden, yıkılan Cumhuriyetin kazanımlarını sosyalizme bağlayarak güncelleyen bir parti var. Solda CHP’cilik bu nedenle de tutmayacaktır.

Kaynak: www.sol.org.tr

gazete HAYALET | Derleme

 gazete HAYALET | Kültür
13/04/2024



gazete HAYALET | Kültür

ALTINDAĞ İŞÇİLERİ DİRENİYOR Ankara’nın Altındağ ilçesinde başlattıkları direniş sonucu imzalanan ek protokolle zam hakkı...
11/04/2024

ALTINDAĞ İŞÇİLERİ DİRENİYOR

Ankara’nın Altındağ ilçesinde başlattıkları direniş sonucu imzalanan ek protokolle zam hakkını alan belediye işçileri seçimden sonra yeni belediye yönetiminin zamlı maaşlarını yatırmaması nedeniyle yeniden iş bırakmıştı.

Altındağ’da çöpler toplanmayınca CHP’li Ankara Büyükşehir Belediyesi grev kırıcılık yaparak kendi araçlarıyla çöpleri toplamaya başladı.

AKP’li Altındağ Belediyesi de bugün bir açıklama yaparak işçileri tehdit etti, iş durdurma eylemini sona erdirmezlerse temizlik işlerini özelleştirerek işçilerin eylemini kıracağını duyurdu. Altındağ Belediyesi ayrıca 17 personelin işten çıkarıldığını da açıkladı.

Belediyesi’nin yaptığı açıklamaya tepki gösteren işçiler belediye yönetiminden ve yetkili sendikadan hiçbir yetkiliye ulaşamadıklarını ve bu nedenle kendi iradeleriyle iş bırakma eylemi yaptıklarını duyurdu, taleplerininse ek protokole uyularak 2024 başından beri aldıkları ücretin yatırılması olduğunu bildirdi.

İşçiler ayrıca işten çıkarılan arkadaşlarının işe geri alınmasını istediklerini belirterek, bu taleplerin karşılanması durumunda işbaşı yapmaya hazır olduklarını ifade ettiler.

Kaynak: www.sol.org.tr

gazete HAYALET | Haber

Orman arazileri hedefte:- Almanya merkezli Enercon, Muğla ve Aydın'da rüzgar tribünleri için 6590 ağaç kesecek.- İktidar...
11/04/2024

Orman arazileri hedefte:

- Almanya merkezli Enercon, Muğla ve Aydın'da rüzgar tribünleri için 6590 ağaç kesecek.

- İktidara yakın Reis RS Enerji, Edirne'de 2598 hektarlık alana yayılacak.

- HD Agrega Mandencilik, Kuzey Ormanları'ndaki ruhsat alanını genişletecek.

Kaynak: www.cumhuriyet.com.tr

gazete HAYALET | Yeşil

Köy Enstitüleri'nde okutulan derslere ait kitaplar...gazete HAYALET | Kültür
09/04/2024

Köy Enstitüleri'nde okutulan derslere ait kitaplar...

gazete HAYALET | Kültür

30/03/2024

Kısa ve öz...Hayatın bizzat kendisi sosyalizmi dayatmaktadır. Nokta!Kaynak: ideogazete HAYALET | Kültür
25/03/2024

Kısa ve öz...
Hayatın bizzat kendisi sosyalizmi dayatmaktadır. Nokta!

Kaynak: ideo

gazete HAYALET | Kültür

ideo'nun bu bölümünde İktisatçı Anıl Aba ile serbest piyasayı tartışıyoruz. İzledikten sonra yorum yapmayı ve aklınıza takılanları sormayı unutmayın! 00:00 M...

24/03/2024

TÜRKİYE SERMAYESİNİN IRAK'A AKMASI NE ANLAMA GELİYOR?
Erhan Nalçacı
23.03.2024

Türkiye sermaye sınıfının özellikle son 10 yılda kritik ikileminin Türkiye’nin ABD’ye bağlı bir emperyalist unsur mu yoksa kendi için emperyalist bir devlet mi olacağı olduğunu tartışmıştık. Hemen sonrasında ABD’ye doğru çubuk bükmenin belirtilerinin arttığını izledik.

Bu ikilemin muhalefetle (kaldıysa) AKP arasında olduğu sanılmamalı, aksine her düzen partisinin içinde bulunuyor. Ancak kritik yarılmanın AKP’nin içine yerleştiğini biliyoruz ve seçimden sonra bu fay hattının ne yönde ve nasıl kırılacağını göreceğiz.

Türkiye sermayesi tekrar ABD’ye bağlansa bile bunun eskisi gibi olmayacağını, yayılmacı bir devlet olarak son dönemde geliştirdiği yeteneklerle farklı bir düzeyde bağlanacağını söyleyebiliriz.

Ancak bu genellemeler soyut ve anlaşılmaz gelebilir, en iyisi bugün Irak’a Türkiye’den sermaye ihracatının aldığı son duruma göz atmak olacak.

Irak aslında petrol zengini bir ulus olmasına karşılık Sovyetler Birliği’nin çözülmesinden sonra emperyalist yeniden yapılandırma içinde ABD’nin düzeltici savaşına maruz kaldı. Ülke yıkıldı, talan edildi, bütünlüğü bozuldu, ABD müttefiki fiili bir Kürt devleti oluştu içinde. Hala tam bir egemenlik hakkından bahsedemeyiz, çünkü ABD’nin işgali sınırlansa da sürüyor.

Irak burjuvazisi bu zorluklar arasında kendine bir çıkış yolu bulmaya çalışıyor.

Dünya ise 19. ve 20. Yüzyıllardan çok farklı, artık metalar başta Çin olmak üzere doğuda üretiliyor ve batıya akıyor, hammaddeler ise doğuya taşınıyor. Bu karşılıklı büyük hacimli ticaret yolları emperyalist hegemonya mücadelesinin başlıca aracı ve hedefi haline geliyor.

Irak devleti 2005’te bu gerçeğe dayanarak Basra Körfezi’nden Avrupa’ya kara yolunu kullanarak metaların taşınacağı bir güzergâh üzerine çalışmaya başladı. Önce Irak-Suriye-Türkiye yolu düşünülmüştü, ancak ABD’nin alçakça gerçekleştirdiği Suriye komplosu bunu imkânsız kıldı. Ve aşağıdaki haritada görülen Iraklıların Kuru Yol dedikleri Türkiye tarafının Kalkınma Yolu diye tanımladığı alternatif güzergâh ortaya çıktı.

2023’de Türkiye ve Irak devletleri arasında imzalanarak yürürlüğe giren anlaşma 22 milyar Dolarlık bir yatırımı gerekli kılıyor ve Türkiye tarafı 6-7 milyarlık kısmını yükleniyor. Birkaç hattan oluşan hızlı demiryolunu ve paralel seyreden karayolunu ise Türkiyeli şirketler inşa edecekler. 2029’da tamamlanması beklenen proje yol boyunca sanayi ve ticaret bölgelerinin oluşturulmasını da öngörüyor. Bunda da Türkiye sermayesine öncelikli bir pay düşüyor. Kalkınma Yolu Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı’ndan gerçekleşen ticaret yollarına göre ulaşım süresini anlamlı derecede kısaltıyor ve iki ülkeye önemli bir vergi geliri bırakıyor.

Türkiye işçi sınıfı emekçilerin iktidarında ülkeler arasındaki iktisadi ve kültürel işbirliği ile sınırları eritmeyi ajandasına yazıyor zaten. Bu nedenle böyle bir bütünleşme projesine karşı olmaz. Ancak emperyalizmin günümüzdeki dünyasında her sermaye ihracatı boyutuna göre bir hegemonya inşasına evriliyor.

Emperyalizm sermaye ihracatına ve buna dayalı tekelci sermayeye ait devletin başka bir ülkeyi kendi çıkarı doğrultusunda yönetmesine dayanır.

Dışişleri Bakanı Fidan geçen gün verdiği demeçte “Süleymaniye, Bağdat, Kerkük ve Musul’da geleceği hep beraber kuracağız” dedi. Bundan 30 sene önce böyle bir laf söylenemezdi, bu doğrudan bir ülkenin yönetilmesine katılacağız anlamına geliyor.

Geçen hafta Bağdat’ta Fidan, Kalın ve Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in katılımı ile Irak devleti yetkilileri ile bir zirve yapıldı. İki ülke arasında “terörle mücadele, ticaret, su ve ulaştırma” alanlarında ortak daimi bir komitenin kurulmasına karar verildi. Irak tarafı ilk kez PKK’yi “yasaklı örgüt” statüsüne itti.

ABD işgali sonrasında Irak’ta çok fazla çıkar grubu bulunuyor. Bu projenin gerçekleşmesi için güvenlik sorunundan Kürt sermayesinin Irak devletinden ayrışan çıkarlarına kadar bin bir başlık var. ABD’nin projeyi engelleyici potansiyelinin yanı sıra İran’ın bölgesel çıkarlarına ve Irak’taki yönetebildiği unsurlara da bakmak gerekiyor. Türkiye’nin yaza doğru planlandığı büyük çaplı sınır ötesi operasyon da dâhil karmaşık formülü kavramaya çalışmak gerekiyor.

Ancak sürece ABD’ye bağlı bir emperyalist unsur olma yönünden bir kez bakalım.

2019’da Basra Körfezi’nde yapımı süren devasa büyüklükteki Faw Limanı’nın inşası ve işletilmesine Çin talipken muhtemelen ABD’nin yönlendirmesi ile inşaatı Güney Koreli bir firma aldı.

Her ne kadar bu yolun işlemesi Çin ile olan ticarete bağlı olsa da yolun hegemonyasının bir NATO ülkesine kayması Çin için sorun olacaktır. Sürekli alternatif ticaret yollarının arayışında olan ve kendi hegemonyasını da bunun üzerine inşa eden Çin burada bir güvenlik sorunuyla karşı karşıya bulunuyor. Kendi için emperyalist olmayı amaçlayan bir Türkiye burjuvazisi için Çin’in hegemonyasında kendisini var etmek söz konusu olabilirdi. Ancak ABD’ye bağlı bir emperyalist unsur olarak Türkiye Çin’e ve İran’a karşı itilme tehlikesi ile karşı karşıya.

Buradaki büyük formül ABD aracılığı ile Türkiye’yi Kürt siyasetleri ile uzlaşmaya, Suriye devletine daha çok zarar vermeye doğru da itecektir.

Böylece ABD ile yakınlaşma Türkiye’yi sadece kuzeyde Rusya ile karşı karşıya bırakmıyor, güneyde Hint Okyanusunda Çin ile de gerilmeyi getiriyor.

Türkiye işçi sınıfı siyaseti emperyalizmin her çeşidini karşısına alarak AKP’nin içindeki fay hatlarını ve kırılmanın getireceği olası sonuçları dikkatle izliyor.

Kaynak: www.sol.org.tr

gazete HAYALET | Derleme

24/03/2024

SİYASETİN TASFİYESİ
Aydemir Güler
23.03.2024

Siyasetle, toplumsal sorunlarla ilgili kesimler sık sık kitlelerin halinden şikâyet eder. Kimse okumuyor, düşünmüyor, anlamıyor… Entelektüel ortamlarda kolayca onay bulan bu fikir aslında hayli zayıftır. Eğer kast edilen ilgisizlik ise, Türkiye hiç de apolitik değildir. Bu kadar dertli ve gergin bir ülkede nasıl siyaset dışı kalınabilir ki? Kalınamıyor…

Bir zamanlar pop kültür ve futbol gerçekten siyasetin üstünü örtmeye yarardı. Sadece kulüpler değil stadyumları dolduran yüzbinler de çoktandır siyasetin tam göbeğinde. Televizyon dizileri ideolojik mücadelenin önde gelen aracı… Din de bir zamanlar, gerçek dünyanın sorunlarını havale etmeye yararmış. İş çoktan değişti…

Hayır, hiçbir şey siyasallaşmayı gizlemek için kullanılmıyor. İnsanların birbirlerine hangi partiye oy vereceğini sormanın mahrem sayıldığı, ayıplandığı, bayağı depolitize edilmiş ülkeler var dünya üzerinde. Türkiye hiç öyle değil.

* * *

Bizim sorunumuz bilmemek, ilgilenmemekten ziyade, bayağı yüksek siyasallık düzeyiyle son derece düşük örgütlülük arasındaki çelişkidir. Bu çelişki entelektüele katlanılmaz gelse de, geniş kitlelerin kendilerini var edebilme yöntemi haline geldi. Yani işe yarıyor!

Örgütsüz insanlar kendi başlarına çözüm üretemeyeceklerinin farkındalar. Çareyi güçlüye sığınmakta buluyorlar. Güçlü dediğin aslında sorunların yaratıcısıymış, başlarına gelen felaketin sorumlusundan başkası değilmiş; bunu bilmez de değiller. Elbette örgütlülüğün kırk yılı aşkın zamandır ağır biçimde cezalandırılmış olmasının da payı büyük bu tabloda.

Burada şikâyetin manası, işlevi yok. Örgütsüzlüğün ilacı örgütlenmektir ve günümüzde devrimcilik başka ilkelerin yanı sıra, tam da kitlelerle örgütleyici bir ilişki kurup kuramadığınızla ölçülmek durumundadır. Bu sınavdan geçer not alamayıp mangalda kül bırakmamak veya suçu “okumayan, düşünmeyen” halka yıkmak, aptalca bir aydın apolitizmidir. Bunu gayet politik örgütler de yapabiliyor!

* * *

Düzen siyaseti ise kitlelerin politizasyonundan pek memnun olmadığını bu seçimde sergilemiş bulunuyor. Zira yüksek politizasyonla düşük örgütlülüğün kalıcı bir denge oluşturması olanaksızdır. Endişeliler…

Yoksa bir parti, kendisini sembolize eden, her görene hatırlatan amblemini neden geri çeker? Bugün iktidar partisi seçimde parti kimliğini, mümkün olsa tümden iptal edecek!

AKP’nin dibinden ayrılmayan MHP faşistlere özgü o vurgulu partizan kimliğini yardakçılıkla likide ediyor. Bir parti sabah akşam başka bir partiyi niye över! Överse kendisini geri çekmiş olur.

Görece daha yeni sahneye çıkmış bir parti, içine girdiği denklemin neresinde olduğunu en güçlü biçimde ilan etmez mi? Öyle olmalı; ama görüyoruz ki, muhalefet etmek için piyasaya çıkan Yeniden Refah ve Zafer partileri bugünkü iktidar bloğundan fazla uzaklaşmamak diye bir ilkeye sahipler. Oradan dökülenleri toplayacaklar çünkü.

Ana muhalefette durum daha vahim. Başkentte CHP listeleri AKP-MHP’lilerle dolup taşıyor. İstanbul’da belediyeciliğin sağı solu olmaz diyen afişler asılıyor; “İmamoğlu aklın yolu” imiş! CHP’nin iktidardan farkı, tarikat bağlarının karşılaştırılamayacak kadar zayıf olması. Ama CHP adayları bundan pek memnun olmasalar gerek, kendilerine tarikat arıyorlar. Daha önemlisi, laiklikle özdeş görünmemek için ellerinden geleni yapıyorlar.

Feodaller, taşrada seçimlerde partileri aralarında bölüşmezler. Bir aşiret temsilcilerini partilere dağıtır. Yani feodalite düzen partilerinin listelerine el koyar. Sonuç olarak aynı soy isimleri rakip listelere yerleşir. Bu durum metropollerde müteahhitlik şirketleriyle sürüyor! Partinin önemi yok, sermayenin önemi var…

Eskiden bir parti kendisini ve bütün adaylarını aynı seslenmeyle özdeş hale getirmeye çalışırdı. Akılda kalacak çarpıcı bir seçim sloganı! Şimdi partiler atomlarına, yani adaylarına ayrışıyor. Her özel isim bir slogan. Şurası mesut olacaktır, burası sinemdedir, beriki yavaş değil hızlıdır… Adayın ismine göre aynı parti bir kente barış, ötekine savaş vaat edebilir! Sonuç olarak aynı partinin farklı seçim çevrelerinde ortak bir dile sahip olması ilkesi artık terk edilmiştir.

Galiba bütün adaylarını bir “Reis” siluetinin arkasına saklayan AKP, bu ilkenin en önemli istisnasını oluşturuyor. Ama iktidar partisinin her şeyi olan “en büyük başkan”, diğer başkan adaylarını eziyor. AKP, belki de bu nedenle, muhalefetin darmadağınık halini fırsata çeviremeyecek… Yani durum daha kötü. Ampul karartılıyor, ama ışık saçan aday çıkmıyor!

* * *

Bu tablo siyaseti tasfiye etmektedir. Bu kadar politize olmuş bir toplumun stadyumlara ve pembe dizilere mahkûm edilmesi hayaldir. Uyuşturucu bağımlılığı bir yere kadar yaygınlaştırılabilir.

Böyle olunca sözünü ettiğim tasfiye bir “partisizleşme” biçimini alıyor. Dedik ya, memleketin sorunu örgütsüzlük. Düzen de bütün ağızlardan örgütün, yani partinin ne gerekli ne önemli olduğunu söylüyor.

İşin tuhaf tarafı bu dalga, solu da etkisi altına almış durumda. Hangi sol partinin nerede neden aday çıkardığını, ne kadar CHP’ye ne kadar DEM Partiye eklemlendiğini çözebilene aşk olsun! Düzenin kiri pası, onun eteklerine tutunan solun üstüne akıyor, bulaşıyor. Doğrusu oradan uzak durmaktır.

Partisizleşme yoluyla siyasetin tasfiyesi, bir model. Sahipçisi çok.

Politizasyondan yana sıkıntısı olmayan halkı örgütlü kılmak, bir başka model. Sahipçisi TKP.

Kaynak: www.sol.org.tr

gazete HAYALET | Derleme

Address

Istanbul

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when gazete HAYALET posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Contact The Business

Send a message to gazete HAYALET:

Share