19/10/2025
“Şık Makas işçisi kazanırsa Tokat halkı kazanır!”
Deniz Berfin Kotan & Işıl Ünlü
Tokat Şık Makas fabrikasında işçiler, insanca yaşama ve çalışma talebini haykırmak için 13 gündür direnişte. Tokat’taki bu mücadele, holdingci düzenin değersizleştirme politikasının çıplak yüzünü gösteren yüzlerce örnekten biri. Bu direniş ateşi, sadece bugün yaşanılan krizde değil; ilk kurulduğu günden beri katlanarak devam eden gasp düzeninde gizlidir. Bu anlamda, güvencesiz çalışma koşullarının olduğu bu fabrikanın tarihçesine göz atmak direnişi anlama adına faydalı olacaktır. 1939 yılında Adapazarı’nda Kolunsağ ailesi tarafından küçük ölçekli bir erkek takım elbise atölyesi olarak kurulan Şık Makas, devlet teşvikleriyle büyüyen tipik bir aile sermayesi örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. 1950–1970 yılları arasında konfeksiyon üretimine geçerek büyüyen şirket, 1970’lerde denim kumaş, yıkama ve apreleme teknolojilerine yaptığı yatırımlarla sermaye birikimini giderek arttırmıştır. 1980’lerde devletin neoliberal politikalarına paralel olarak Şık Makas da bu dönüşümden nasibini almış; bu dönemde “Cross Jeans” markasıyla ihracat odaklı bir yapıya dönüşmüştür. 1990’lara gelindiğinde Cross Textiles adı altında şekillenen sermaye grubu, 2014 yılı itibarıyla Tokat, Çorlu ve İstanbul ile sınırlı kalmayıp; Mısır, Polonya ve Almanya’da yaptığı yatırımlarla ulusötesi bir sömürü ağını yaratmıştır. Cross Textiles/Şık Makas sadece üretim süreciyle sınırlı kalmamış; aynı zamanda uluslararası lojistik ağı yaratarak küresel sömürü düzeni içerisinde yer almıştır. Mısır’daki Port Said Serbest Bölgesi’nde CRS Denim Garments Egypt adıyla faaliyet gösteren üretim merkezi, Kuzey Afrika ve Avrupa pazarlarına doğrudan ihracat yapmaktadır. Almanya’da büyük yatırımla kurulan Cross Jeanswear GmbH, markanın Avrupa merkezidir; Polonya’daki Cross Poland Sp. z o.o. ise lojistik ve satış zincirlerini yürütmektedir. Şirketin ürün yelpazesi denim pantolon, ceket, gömlek, tulum, şort ve tıbbi tekstil gibi ürünleri kapsamakta; yıllık üretim kapasitesi yaklaşık 20 milyon adettir. Almanya, Polonya, Çekya, Hollanda, İsviçre, Avusturya, Belçika, Slovakya, İngiltere, İspanya ve İsveç gibi ülkelere ihracat yapılmaktadır. Aynı zamanda, dünyanın birçok yerinde başlatılan grevlerin hedefi olan Amazon ve diğer küresel sömürü aparatları olan Zalando, Otto, AboutYou ile sıkı bir iş birliği içerisindedir.
Üçüncü kuşak sanayici ve Türkiye tekstil sektörünün önde gelen patronlarından biri olan Ömer Kolunsağ, İHKİB (İstanbul Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği) bünyesinde yüksek temsil gücüne sahiptir. Kolunsağ ailesinin diğer üyeleri de Cross Jeans, CRS Denim, CRS Medical ve CRS Soft Yazılım gibi alt şirketler aracılığıyla ulusötesi sömürü düzeninde varlık göstermektedir. Holding, yalnızca tekstil alanında değil; enerji (Hidaş Elektrik – 7,33 MW HES) ve yazılım (CRS Soft) sektörlerinde yaptığı yatırımlarla da tanınmaktadır. Holding, devletin markalaşma destek programı olan Turquality ve Tokat Valiliği’nin istihdam teşviki ve arsa tahsisinden de yararlanmaktadır. Ayrıca, 1996’dan bu yana enerji alanında boy gösteren holding, devletin yeşil kapitalizm politikalarını besleyen ve sermayeyi güçlendiren “sürdürülebilirlik” adı altında emek sömürüsünü, insanca olmayan çalışma koşullarını ve düşük ücreti gizlemeye çalışmaktadır. Çorlu’da bulunan kojenerasyon tesisleri ve devletin HES yatırımları için sağladığı muafiyet ve vergi avantajı açıkça durumu özetlemektedir. “Atık su yönetimi”, “karbon azaltımı” ve “yeşil üretim” gibi başlıklar da ideolojik kılıftan başka bir şeyi ifade etmemektedir.
Şu an Şık Makas’ta Ne Oluyor?
Şık Makas, devlet ve holdingci düzen tarafından “bölge insanlarına istihdam sağlayan ve yerli üretim temelli yatırım” olarak lanse edilse de, Tokat ve Çorlu’daki işçilerin emeği ve alın teri üzerinden servetine servet katan birçok sektörde varlık gösteren bir sermaye olarak karşımıza çıkıyor. Tokat Şık Makas tekstil işçileri, aylardır ödenmeyen ücretlere ve güvencesiz çalışma koşullarına karşı kararlı direnişi 13 gündür sürdürüyor. Bu sömürü düzeni, aslında yeni değil. Fabrika kurulduğundan beri devam ediyor. İşçilerin Ocak 2025’te aksayan maaş ödemelerine karşı üretimi durdurması direniş ateşinin ilk kıvılcımıydı. Patronun “kalanını yatıracağım” vaadi ise her patronun verdiği söz gibi yerine getirilmedi. Yine her patronun yaptığı gibi 2025 yazında işçiyi oyalamak adına 4000 TL “avans” yatırması, direnişin ateşini körükledi.
“Mısır’daki düşük ücretleri kabul edin ya da çıkın”
2025 sonbaharına gelindiğinde 1000 işçi maaş alamadığı için işini bıraktı. Ardından Çorlu Fabrikası haklar ödenmeden kapatıldı. Patron işçinin hiçbir talebine kulak vermeyerek “Mısır’daki düşük ücretleri kabul edin ya da çıkın” diyerek holdingci düzenin emrettiği gibi davrandı. Patron, devletin sağladığı teşvikten yararlanırken, işçilerin en temel hakkı olan yaşam hakkını ile oynuyordu. Şık Makas direnişi, yalnıza ödenmeyen maaşlara karşı değil; eşit ve insanca yaşam için verilen bir mücadelenin bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Direniş, aynı zamanda holdingci düzen ve sermayenin yarattığı aşağılık sisteme karşı onurlu bir duruş.
“… boya benim derime işliyor, boğazımı yakıyor”
İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınmadan çalıştırılan işçilerin kumaş boyası olarak kullandığı kimyasallar ciltlerine temas ediyor, işçiler eve gidip duş aldığında dahi üstlerinden simsiyah boya akıyor. “Artık nasıl bir boya kullanıyorsak o boya benim derime işliyor, boğazımı yakıyor”. Fabrika içinde ise olması gereken havalandırma sisteminden eser yok, yalnızca kapı açarak hava sirkülasyonu sağlanıyor ve bu da işçilerin silikozise yakalanmasına önayak olabilecek bir durum oluşturuyor. İSİG önlemleri alınmamakla beraber yaşanan iş kazaları da kaydedilmiyor.
“İnsan gibi yaşamak istiyoruz!”
Direnişteki birçok işçi, “Yemek veriyorlar, o da kurtlu. Bunu bize reva görüyorlar. Biz insan gibi yemek yemek istiyoruz. Fazla bir şey istemiyoruz. İnsan gibi yaşamak istiyoruz.” ifadesini kullanıyor. Fabrikanın işçilere çıkarttığı yemek hijyen kurallarından ve besin değerlerini karşılamaktan çok uzakta.
Fabrikada yıllarca hiçbir şey değişmedi, değişmiyor. İşçiler, haklı isyanını şöyle haykırıyor: “Burada 6 ay da çalışan 7 yıl da çalışan var. Çalıştığımız koşullar hiçbir zaman değişmedi. Kötü yemek, p*s hava her zaman vardı. Biz bunlara başkaldırıyoruz”.
“O zaman ben niye okudum o kadar yıl?”
Şık Makas’ta işçiler kıdemlerine bakılmaksızın sefalet ücreti dayatmasıyla asgari ücrete mahkum edilmiş durumdalar. Fabrikada çalışmış işçilerden birinin “Ben bir sürü sertifika aldım. Üniversite mezunuyum. Üniversite mezunu olarak bu fabrikanın her kademesinde çalıştırdılar. O zaman ben niye okudum o kadar yıl?” yakarışı durumun vehametini açıkça ortaya koyuyor. Ücretler patronun keyfine göre düzensiz, eksik ve parça parça yatırılıyor. Son üç aydır maaşlarını alamayan işçiler, Kod 22 ile işten çıkarıldıkları için ne kıdem tazminatlarını alabiliyor ne de işsizlik maaşından faydalanabiliyor. Patronun bu keyfi uygulamalarıyla güvencesizleştirdiği ve yoksullaştırdığı işçiler ise var gücüyle direniyor. Ücretlerin yalnızca %20’si yatırılmasına rağmen patronun mesaiye kalmalarını istemelerine karşı “%20 ücrete %20’lik iş” diyen işçilerin direnişi büyüdü ve Tokat OSB’deki diğer işçilere cesaret ve umut oluyor.
Öz-İplik İş Sendikası’na üye yapılan işçiler kendi iradelerini kullanıp direniş kararı aldıklarında, sendikalarının kendilerini yalnız bıraktığını, bununla da kalmayıp patronla saf tuttuğunu gördüler. Sendika işçilerin arkasından çekilince işçiler Kod 22 ile işten çıkarılmaya başladı. “Sendikayı burada istemiyoruz, buradan gitmesini istiyoruz. Bu saatten sonra bu sendika yalancı sendikadır” diyen işçiler sarı sendikayı teşhir ederek topluca BİRTEK-SEN’de örgütlendiler. 6356 sayılı kanun her ne kadar işçinin kendi sendikasını seçme hakkı olduğunu yazsa da Şık Makas işçileri sendika değişikliği yapmak istediklerini belirttiklerinde sarı sendika Öz-İplik İş tarafından tehdit edildiler. Yani ya patronun istediği sendika ile işçiler sesini çıkarmadan boyun eğecekti ya da kendi iradelerini ortaya koydukları sendikada direnmek pahasına Kod 22 ile işten çıkarılacaklardı.
“Ölmek var, dönmek yok!”
Fabrikadaki işçiler, 10 saati aşan yoğunlukta çalışıyor ve hasta oldukları zaman bile mesaiye kalmak zorundalar. Kendisinin ve ailesinin temel ihtiyaçlarını karşılamakta sıkıntı çekiyorlar ve çocuklarını çoğu zaman göremiyorlar. “Gündüzüm geceme karışıyor. Bazen çocuğumun ihtiyaçlarını bile karşılayamıyorum. Çocuğumu göremiyorum”. Başka bir işçi, “Çocuğum benim yaşadığımı yaşamasın diye ben buradayım. Ölmek var, dönmek yok! Ne pahasına olursa olsun ben hakkımı savunmaya devam edeceğim. Tillahı gelsin isterse. Patron gelsin, o gelsin, bu gelsin. Ben buradayım.” cesurca direnişe olan inancını dile getiriyor.
Fabrikada çalışan çoğu işçi kadınlardan oluşuyor. Kadın işçiler açısından fabrika koşulları daha ağır. “Tuvalete giderken bile izin almam isteniyor. Bir kadın olarak zorlanıyorum. Bir kadının özel dönemi olur ayda bir. Ben o dönemimde sık sık tuvalete gitmek zorundayım. Bu anormal bir şey mi? Gitmek zorundayım işte. Bunun için hesap soruyorlar benden. Biraz geç kalınca hemen soruyorlar neredesin diye.”
Fabrikada çalışan işçiler, sadece düşük ücret ve esnek çalışma koşullarıyla değil, hastalık durumunda bile çalıştırılarak sömürülüyor. Fabrika yönetimi, verimin düşmemesi adına hastalık izni sağlamıyor veya mesaiye kalmasını isteyerek işçiyi cezalandırıyor. “Hasta hasta defalarca çalıştırdılar beni. İzin bile vermediler. İzin bile verseler sonra yine mesai yazıyorlar”.
Şık Makas fabrikasında sömürü sadece maaş ve güvencesiz çalışma koşullarından ibaret değil; işçiler arasında olan eşitsizlikte de kendini gösteriyor. Her gün yan yana çalışan, ter akıtan işçiler arasında bile ayrımcılık söz konusu. Şık Makas’ta çalışan engelli işçilerin oranı da oldukça yüksek. Ancak bu işçiler, fabrikada sık sık eşitsizlik ve ayrımcılıkla mücadele ediyor. Özellikle yemek saatlerinde, “sonraki vardiyalara da yemek kalmalı” bahanesiyle engelli işçilere yeterli miktarda yemek verilmemekte, bu durum ikinci sınıf işçi konumuna itiliyor.
Holdingci güçler direnişe dört bir koldan saldırıyor:
“Siz en başında neredeydiniz?”
İşçilerin direnişi alevlendiğinde, holdingci patronların ve sermayenin güvenliğinin derdine düşen Tokat Valisi Abdullah Köklü, 9 Ekim gecesi saat 01.00’de kentte üç gün süreyle tüm eylemlerin yasaklandığını duyurdu fakat bu yasak işçilerin direniş iradesinin önünde engel olamadı. Direniş alanlarına belediyeden çadır talebinde bulunan işçilerin çadırıysa valinin talimatıyla aynı gece ortadan kaldırıldı. Tokat Belediye Başkanı Mehmet Kemal Yazıcıoğlu’ndan MHP Tokat milletvekili Yücel Bulut’a, işçilerin destek beklediği tüm isimler patronun safında yer alarak işçinin karşısında konumlandı. Patron, direnişe çıkan işçilerden kimini “maaşlarını yatıracağı” sözüyle tekrar çalıştırmaya başlayarak işçilerin birliğini ve direnişi kırmaya çalışıyor. Bu duruma çanak tutanlardan bir diğer kurum ise direnişte olan işçileri arayarak arabuluculuk için destek olacaklarını ve işe iade sağlanabileceğini, maaşlarınsa mart ayında ödeneceğini söyleyen sarı sendika Öz-İplik İş. İşçilerin bu konuda tavrı net: “Siz en başında neredeydiniz?” diye hesap sordukları sarı sendika temsilcileri söyleyebilecek tek kelimeleri olmadığı için telefonu işçilerin yüzüne kapatıyor. İşçilerin fark ettiği duruma göre birçok işçi işten çıkarıldıktan sonra İŞKUR üzerinden tekrar Şık Makas’ta işe alınmış durumda, bu da patronun işçinin içeride kalan haklarına çökmesinin bir başka yolu olarak önümüze çıkıyor.
“Umudum var benim, düzelecek bu gidişat. Yeter ki vazgeçmeyelim”
Direniş alanında olan işçiler, kararlı ve cesur bir şekilde taleplerini haykırıyor. İşçiler, öfkelerini direnişe olan umutları ile büyütüyorlar. “Umudum var benim, düzelecek bu gidişat. Yeter ki vazgeçmeyelim”. Direnen bir işçinin bu sözü, aslında her şeyi özetler nitelikte. Aylardır maruz bırakıldıkları şiddet, baskı, ödenmeyen maaşa karşı direnen işçiler haykırıyor: “Şık Makas işçisi kazanırsa Tokat halkı kazanır!”