25/08/2024
FIKIH... KONU: TİCARİ HAYAT... -3-
1- SORU: Bir şey hususunda bir hocaefendi helal, diğer hocaefendi ise haram diyorsa hangisine göre amel etmeliyiz?
CEVAP:
1- “Müftüler sana fetva verse de sen kalbine danış” hadisi şerifini, kahir ekseriyet hocalar ve âmme, “kredi, faiz vb. meselelerde hem helal diyenler var hem de haram diyenler var, benim kalbim helal diyenlere meylediyor” deyip, az önce zikredilen hadisi şerifi de kendilerine mesnet göstererek bu muamelelere dalmaktadırlar.
Subhanallah, böyle bir söz Selef-i Salih’e ters ve aykırıdır. Zira onlar bu hadis-i şerif-i böyle şerhetmemişler ve böyle anlamamışlardır. İki yönden ki;
a) Bu hadisi şerife muhatap olan kalp, selamette olan kalptir.
Yani kibirden selamette, riyadan selamette, hasetten selamette, dünya sevgisinden selamette, makam sevgisinden selamette, cimrilikten selamette, şehvetten selamette, enaniyetten selamette, kinden selamette vs. vs. hastalıklardan selamettedir…
Aksi takdirde, bu hastalıkların olduğu bir kalbe şeriat hususunda danışılıp da onunla nasıl amel edilebilir?
b) Kalbe danışılacak olan durum, müftülerin helal diye fetva verdikleri durumda geçerlidir.
Yani bir müftü sana bir hususta caizdir/helaldir der ise işte bu durumda sen kalbine danış ve eğer kalbin sana o şeyin haram olduğunu söylüyorsa kalbine gelen bu haram fetvası ile amel et…
Ama müftü sana sorduğun şey hususunda haram fetvası vermiş ise bu durumda kalbe danışma vs. zaten söz konusu değildir, kişi müftünün haram fetvası ile amel etmek zorundadır…
2- Hâlbuki âlimlerin veya hocalarımızın ihtilaf ettikleri bir hususta Müslümanın nasıl davranması gerektiğini Ulema ve Arifler ortaya koymuşlardır.
Bu zevat-ı kiramın hep bir ağızdan söyleyişleriyle;
Âlimlerin veya hocalarımızın ihtilaf ettikleri bir fetvada ve bir meselede yapmamız gereken, ihtiyatlı olanı tercih etmek, yani helal diyeni değil haram diyeni tercih etmek veya helal diyeni değil mekruh diyeni tercih edip onunla amel etmektir.
Buna misal olarak şöyle demişlerdir;
Örneğin bir âlim bir yiyecek hakkında helal, diğer bir âlim ise mekruh diyorsa, mekruh diyenin görüşü alınıp onunla amel edilir…
Cenâb-ı Hak bizleri Selef-i Salih’in anlayışı ve yolu üzere eylesin…
SONUÇ…
a) Sana bir hususta “haramdır” diye fetva verilirse kalbine danışman vs. söz konusu değildir ve olamaz…
b) Sana bir hususta “helaldir” diye fetva verilirse işte bu durumda en azından mutmain olmuş bir kalbin sahibi isen o takdirde kalbine danışabilirsin…
c) Bir fetva/mesele hususunda hocalarımız ihtilaf edip bir kısmı “caizdir”, diğer bir kısmı ise “haramdır” diyorsa sana lazım olan “haramdır” diyen görüş ile amel etmendir,
nefsine uyup da “benim gönlüme/kalbime helal diyen hocanın fetvası daha doğru geliyor” dememendir, zira böyle demen hevâ ve hevestir…
2- SORU: Ezan okumak, başkasının yerine haccetmek, imamlık yapmak, Kur’ân-ı Kerim öğretmek, fıkıh okutmak ve vaazlık yapmak için ücret almak caiz midir?
CEVAP:
Ezan okumak, başkasının yerine haccetmek, imamlık yapmak, Ku’rân-ı Kerim öğretmek, fıkıh okutmak ve vaazlık yapmak gibi ibadet ve taat için ücret almak caiz değildir.
Zira Rasûlullah (s.a.v);
“Kur’ân-ı okuyunuz, fakat onunla yemeyiniz (yani ücret alıp yemeyiniz)…” buyurmuştur…
Bunlardan dolayı ücret alınması, Fukahânın müteahhirleri tarafından caiz görülmüştür…
Bir kimse çocuğuna Kur’ân-ı Kerim veya fıkıh öğretmek için bir zâtı ücretle tutsa, bu ücretle tutan kimsenin, anlaştıkları ücreti hocaya vermesi üzere cebrolunur, eğer vermezse hapsolunur…
(Mültekâ/Mevkûfât)
3- SORU: Borçlu olan bir kimse, alacaklısını tehdit ederek borcunu bağışlatırsa, borç düşmüş olur mu?
CEVAP:
Borçlu olan bir kimse, alacaklısının önüne geçip tehdit ederek borcunu bağışlatsa, sahih olmaz. Sonra alacaklı alacağını yine alır…
(Mültekâ/Mevkûfât)
4- SORU: Bir kimse, bir kişiye “Al şu 10 lirayı çoluk çocuğuma harca” dese parayı alan kişi de kendi cebindeki 10 lirayı harcasa hükmü ne olur?
CEVAP:
Bir kimse, bir kişiye “Al şu 10 lirayı çoluk çocuğuma harca” dese parayı alan kişi de kendi cebindeki 10 lirayı harcasa, kendi cebinden harcadığı 10 lira, kendisine verilen 10 liranın karşılığı sayılır (onun yerine olmuş olur).
Bu istihsanen caizdir. Kıyasen caiz değildir, zira kendi parasını teberrû/hibe etmiş olur…
(Mültekâ/Mevkûfât)
5- SORU: Bir kimse bir kişiyi 1 kilo eti 1 liraya satın alması için vekil tayin etse, tayin edilen bu vekil de 1 kilosu 1 liraya satılan etlerden, 2 kilosunu 1 liraya satın alsa hükmü ne olur?
CEVAP:
Bir kimse bir kişiyi 1 kilo eti 1 liraya satın alması için vekil tayin etse, tayin edilen bu vekil de 1 kilosu 1 liraya satılan etlerden, 2 kilosunu 1 liraya satın alsa,
İmam Âzam (rh.a)’e göre, müvekkile o 2 kilo etten 1 kilo et 50 kuruşa lazım olur (yani müvekkil/vekil tayin eden kişi sadece 50 kuruş verip 1 kilo et almak zorundadır, gerisini almak zorunda değildir.)…
İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed (rh.aleyhima)’ya göre, 2 kilo et 1 liraya lazım olur. Zira müvekkil, vekiline 1 lirayı ete sarf etmesini emretmiştir. Talihine de 1 liraya 2 kilo et gelmiştir…
(Mültekâ/Mevkûfât)
6- SORU: Altın veya gümüş sikkenin yarısından çoğu altın veya gümüş olursa, altın veya gümüş sayılır mı?
CEVAP:
Altın ve gümüş sikkenin yarısından çoğu altın veya gümüş olursa, hükmen altın veya gümüş sayılır…
(Mültekâ/Mevkûfât)
7- SORU: 10 metre kumaşı 15 metre kumaş ile veya 20 yumurtayı 25 yumurta ile peşin olarak satmak caiz midir? 1 avuç buğdayı 2 avuç buğdaya peşin olarak satmak caiz midir?
CEVAP:
Beş metre kumaşı beş veya altı metre kumaş karşılığında aynı cinsten olsun olmasın veresiye satmak caiz değildir…
Otuz yumurtayı otuz veya otuz beş yumurta karşılığında veresiye satmak da caiz değildir…
Ribe’n-Nesîe/Veresiye faizin illeti yalnız cins veya yalnız miktardır…
Ribe’l-Fadl/fazlalık faizi metre ve tane ile satılan şeylerde olmaz…
Bu bakımdan on metre kumaşı on beş metre kumaş ile veya yirmi yumurtayı yirmi beş yumurta ile peşin olarak satmak caizdir…
Bir de Ribe’l-Fadl/fazlalık faizinde (alınıp satılan malın miktarı) şeriat tarafından kabul edilen ölçek ve tartı altına girecek vaziyette bulunması lazımdır. Örneğin bir avuç buğdayın iki avuç buğdaya peşin olarak satılması, bir zerre altının iki zerre altına peşin olarak satılması caizdir…
(Mültekâ/Mevkûfât)
8- SORU: Alış-verişte konulan şartta eğer satıcı için veya alıcı için yahut satılan mal için menfaat olursa alış-veriş caiz olur mu?
CEVAP:
Genel olarak, alış-veriş anlaşmasının gerektirdiği şart olsun veya olmasın, konulan şartta satıcı veya alıcı için bir menfaat bulunmazsa alış-veriş sahih olur,
eğer satıcı için veya alıcı için yahut satılan mal için menfaat olursa alış-veriş caiz olmaz…
(Mültekâ/Mevkûfât)
9- SORU: Bir kimse sattığı malın parasını almadan önce, aynı malı, sattığından daha ucuza geri satın alması caiz midir?
CEVAP:
Bir kimse sattığı malın parasını almadan önce, sattığından daha ucuza aynı malı geri alması caiz değildir…
Bir kimse bir cariyeyi/arabayı bin liraya satıp, satın alan da bu cariyeyi/arabayı teslim alıp parasını vermeden önce satan kimse satın alandan bu cariyeyi/arabayı beş yüz liraya satın alsa ikinci alış-veriş sahih değildir…
Keza sattığı malın parasını almadan önce başka bir malla beraber satın alması da caiz değildir, ancak diğer aldığı malın alış-verişi hissesiyle sahihtir.
Mesela bir kimse, beş yüz liraya cariyesini/arabasını satıp, satın alan kimse cariyeyi/arabayı teslim alıp, cariyenin/arabanın kıymetini vermeden önce cariyeyi/arabayı satın aldığı kimseye başka bir cariyeyle/arabayla birlikte bu satın aldığı cariyeyi/arabayı beş yüz liraya satsa, kendi satıp da henüz parasını almadığı cariyenin/arabanın satışı caiz değildir. Zira bu alış-veriş fasittir, ama diğer cariyenin/arabanın alış-verişi hissesiyle caizdir…
(Mültekâ/Mevkûfât)
10- SORU: Boşanma, evlenme ve alış-veriş gibi şeylerde dava açılınca, yalancı şahitle bile olsa verilen hüküm geçerli midir?
CEVAP:
a) Boşanma, evlenme ve alış-veriş gibi şeylerde belirli bir sebeple dava açılınca yalancı şahitle bile olsa, (arzedilen hususun) helal olduğuna veya haram olduğuna dair hüküm verilmesi hem insanlar yanında hem de Allah (c.c) katında sahih ve geçerlidir. Bu, İmam Âzam (rh.a)’e göredir…
İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed (rh.aleyhima)’ya göre ise “Yalancı şahitlerle verilen hüküm, insanlar yanında geçerli olup Allah (c.c) katında ise sahih ve geçerli olmaz…
Buna göre, bir kadın bir erkek üzerine o erkeğin kendisiyle evlendiğine dair şahit getirse ve hâlbuki o erkek o kadınla evlenmemiş olsa ve hâkim/kâdı da yalancı şahitlerin şahitlikleri gereğince hüküm verse, İmam Âzam (rh.a)’e göre, bu kadının kendisini bu adama teslim etmesi caizdir…
İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed (rh.aleyhima)’ya göre ise, kadının nefsini bu adama teslim etmesi caiz değildir…
İmam Âzam (rh.a)’in delili şudur:
“Ali (r.a) zamanında bir adam bir kadına dava açıp ‘Bu kadın benim nikâhlımdır’ demiş ve iki şahit getirmiş, şahitler de ‘Bu kadın bu adamın nikâhlısıdır’ diye şahitlik yapmışlar ve bunun üzerine Ali (r.a) şahitlerin şahitlikleri gereğince hüküm vermişti. Bunun üzerine kadın, Ali (r.a)’a; ‘Ey Müminlerin Emiri! Gerçi benim üzerime nikâh sabit olmuştur, fakat gerçekten daha önce ben bu adama nikâhlı değildim. Hiç olmazsa şimdi benim rızamla benim nikâhımı bu adama kıy’ dediğinde Ali (r.a); ‘Senin nikâhını senin şahitlerin kıymıştır’ demiştir…”
b) Yalancı şahitlere göre verilen hükmün Allah (c.c) katında sabit olması durumu mülklerde yani yiyecek, içecek ve cariye gibi hususlarda geçerli değildir. Böyle bir hüküm insanlar yanında sabit olur ancak Allah (c.c) katında sabit olmaz.
Örneğin, bir kimse bir cariyeyi satın aldığını veya kendisine miras kaldığını söylemeksizin kendisinin mülkü olduğunu iddia edip yalancı şahitler getirse, kâdı/hâkim de bu cariyenin o kimsenin mülkü olduğuna hükmetse, bu hüküm insanlar yanında sahih ve geçerlidir, lakin Allah (c.c) katında sahih ve geçerli değildir. Binaenaleyh bu adamın bu cariyeye cinsî yakınlıkta bulunması ittifakla caiz olmaz…
c) Sadaka ve hibe hakkında yalancı şahitlerin şahitliklerine binaen hüküm verme hususunda ise iki rivayet vardır…
(Mültekâ/Mevkûfât)