
01/06/2025
ÇALINAN EŞEK
Yukarı mahalle köyünde sabah sabah bilinmeyen, duyulmayan havaleler koptu. Öyle bir havaleler ki, ta çevredeki tepeler üstü Babayusuf, Paşalar, Geve mahallelere yankılar sedalandı. Gürültülü sesler, bağırış çağırışlar bu en yakın Babayusuflar halkını evlerden meydana çekti.
Zaydalar’ın Koca İsmail, boşta bulunduğu için mi, Ağa olduğu için mi, böyle hallere, meydan korkorbaşı olurdu. Sağ-sola bakınınca ve köydeşlerin bakışlarından anlardı ki, bu havaleler Yukarı mahalleden gelmiştir. Hiç ikiyi bir etmeden, Ala yerine geçti, ellerini yanaklarına yapıştırdı, tellal gibi yüksek bir ses ile karşıya doğru bağırdı:
-Memet Ağa, neler olduuuu?
Karşıdaki köy meydanından aynı yükseklikte seda geldi:
-Kocamustafa Hasan’ın eşeği çalınmııııış!
-Ne, neee diyorsun? Meşe mi yanmış?
-Yok yoook! Eşek, e-şeeek... çalınmıııış!
Zayid Ağa bir gülümsedi, bir gülümsedi ve yanında köydeşlerine:
-Hiç olur mu, ya!? Bir eşek için ortalığı karıştırdılar! Karga (ayıptır söylemesi), daha bokunu yememiş, onlar erken erken dünyayı devir edecek kadar havalele çıkarırlar! Hadi, hadi, basın! Herkes işine geçsin!
Halk sağ sol sokakları tuttu ve meydanı boşalttı.
Bir başka idi Yukarı mahallede. Meydandaki heyecan oldukça kızışır, sesler, yüksek konuşmalar devam ederdi.
-Vay Hasan amca, vay, şu senin yaramaz eşek, nereye mi kaydı?
-Deme, ya Osman! Neresi yaramaz?! Tüm yükleri taşır! Geçen gün Allan’dan senin tütün bohçalarını kim getirirdi? Söyle bakalım!?
Osman, fetvasını almış, sustu durdu. Zavallı Hasan ne yapacağını bilemezdi. Tüm ümitleri yer altına batmıştı. İki eli, kolu bağlı kaldı. Nereye tutacağını bilemezdi.
Bazı komşular merhamet duymak üzereydi, bazıları ilgisiz ve bazıları da bıyık altında gülümseyerek, kendilerini biraz yana çekmiş, mırıldayarak yorumluyorlardı:
-İyi ki kayboldu, gitti! Zaten, onun o borazan sesi canıma “tak” demişti. Ha çenesini açmış, ha etraftaki tüm eşekler koro grubunda seslerini karıştırırdı.
-Hem de nasıl!? Saatlerce susmuyorlar, meretler!, Topal Mümün ekledi.
Bunlara karşı Dikmeoğlu Şaban bir gülüş çıkardı ki, meydan sarsıldı. Ve dahasını da türkü gibi ilave etti:
-Hani benim eşeğim, eşeğim/ altına çul döşeyim, döşeyim...
Olay bir iki gün söylendi, susuldu, unutuldu. Hasan ise, ikide bir başını sallar ve “of, of” demekle, çaresiz haline katlanırdı. Kimi sırtına tütün bohçalarını geçirmiş eve getirir, kimi kestiği dal-budakları sürükler. Komşuları da ona sayır vakitlerde kendi hayvanlarını yardıma koşar-verirlerdi.
Aradan yaklaşık iki hafta geçmişti. Eşekten ne ses, ne seda, ne de bir hangi iz. Hasan, tüm etrafı dolaştı. Gezmeyen orman, çukur, fundalık kalmadı. Üşenmeden ta Ürkeden dağ tepesine çıktı, dolaştı, etraftaki köylüleri sordu. Bilene, görene rastlayamadı. Yok ta, yok! Eşeği sanki yer altında com-bat oldu. Eni sonu aramaktan meramını aldı, başına geldiği hale katlandı.
Bir gün Ayı pınarı ormanında kışlık odun hazırlamaya gitti. Ara-sıra etrafa bakınır ve içinden hep o ümitler, acılar beynini zorlar: “Nereye kayboldun canım eşeğim? Yoksa ayılara mı kaptırdın kendini. Yok, yok! Bunca yıllar yörede ayının izini görmedik ki! Bu orman da boşuna Ayı adını taşıyor.”
Öğle üstü bir ağacın gölgesinde oturdu, torbadan kuru soğanı, ekmeği çıkardı. Bakışları da karşıda kalan köyü ve onun yanı başında çağlayanları izliyor.
Yağbasan derenin bir kolunu oluşturan su. Tepeden, Çam sırtı çağlayan boyu, fundalık içinde ve Ürkeden köyü mahallesi, Bağdatlılar, evleri yanından aşağı salınan çağlayan.
Hele de Ağa evi, tam çağlayanın yanında boy yükseltmiş kale gibi gözüküyor. Oradan sular köy yanı ve Yukarı mahalle üstü, iki çağlayana salıverilir ve köy altında dereyi doldurur götürürlerdi.
Hasan hem manzaraya bakar, hem acı soğanın tadını çıkarır. Bir ara elini yanındaki mataraya uzattı, kapağını açtı, ağızına doğru kaldırdı. Biden borazan eşek sesi yükselerek etrafı çınlattı. Ses, o kadar özel bir sesti ki, onu kimse başka biri ile şaşırtamazdı.
Hasan sıçradı. Ses, Ürkeden köyü fundalıktan geliyordu. Sedası, etrafa saçılır saçılmaz, Yukarı köy eşekleri sesleri ile karıştı gitti. Hasan ne yapacağını şaşırdı. Savurdu matrayı, ne torba, ne baltaya baktı, koştu gitti. Bir solukta o dik yamacı çıktı. Eşek fundalık yanında bağlı ot otluyordu. Sahibini görür görmez kulaklarını dikti, sanki birşeyler söyleyecek gibiydi. Hasan hemen ona sarıldı, çocuk gibi okşadı. Hayvancığı çözdü, urganı eline sardı, patikadan aşağı sevinçten deli gibi koştu.
Köylü de, sesleri duymuş, hemen meydana sıyrılmıştı. Hasan’ın eşeğini görünce bir sevindiler, bir sevindiler:
-A-a, Hasan, hem de senin eşek! Bak sen, bak! Mal, Allah’tan emanet ise, o gider gider gene sana döner!
Aradan üç gün geçti. Akşamüstü idi. Bağdatlılar’ın dört kardeşi, tüfekleri omuza asmış, Kocamustafa Hasan’ın avludaki yapıya dikildiler:
-Hasaaan, çık dışarı! Çııık!
Hasan apar topar kapıyı açıverdi. Dört deliyi görünce, ne söyleyeceğini şaşırdı. Onlar içinden bir ses:
-Eşeğimizi çalmışsın! Ya çöz ver, ya da canına kıyarız!, en büyükleri Hüseyin emretti.
Zavallı, elleri ile başını tuttu, sonra yana gerdi ve:
-Durun Ağalar, ne çalmak? Bu benim eşeğimdir, kendini savunmaya çalıştı.
-Ya eşeği çıkar, ya.., en küçüğü tüfeği omuzundan indirdi, havaya doğru kaldırdı kurşunu çekti.
Köylü, silah sesini duymuş, anında Hasan’ın evine doğru koştu. Körü topalı, Cambazı, Devecisi akın ettiler, davetsiz misafirleri dolayladılar.
-Ne bu baskı? Ne bu silah?!, Topal Mümün ortay çıkıverdi.
-Te, komşu, Bağdatlılar eşeğimi istiyorlar!, ağlayarak Hasan cevapladı.
-Yoook, eşek bizim!, Hüseyin sesini daha da yükseltti.
-Nasıl, yani!?
Dört kardeşler köylü karşısına döndü, adımlar attı, boy uzattı:
-Hasan eşeğimizi çalmış! Onu almaya geldik!
-Durun Ağalar, Hasan’ın eşeğini körler dahi 100 metreden tanıyor! Bu eşek sizin olamaz, Cambaz Sali çıkıverdi.
Sesler yükseldi, kavgaya dönüştü. Bir taraftan köylüler, bir taraftan Bağdatlılar. Enisonu, pencereden olayı izleyen Zeliyece, Dikmeoğluların gelini, elindeki unlu oklava ile koştu, halkı iterek, çıkıverdi öne, tuttu tüfekçinin birini ve:
-Ey, hırsız beşeretler, unuttunuz mu, geçen sene tarlamdan fasulye çuvalını çaldığınızı, a? Dayak yediğinizi, unuttunuz mu? Kırarım sizin tüfeklerinizi de, meraklarınızı da! Bu eşek Hasan aganın eşeğidir! Ya alın başınızı defolun buradan, ya iki oklavada sererim leşinizi! Hırsız beşeretler sizi!
Kavgayı duyanlar ta Babayusuflar ve Sülmenler mahalleleri, koşup katıldılar. Bağırıp çağırıp usandırıcıları köyden kovdular. Halk bir hayli olayı konuştu, gitti. Bir ara herkes başını aldı evlerine doğru yollandı. Ne var ki bu anda, Hasan aganın eşeği hemen ses çıkardı ve tüm eşeklerin anırmalarını ikna etti.