28/11/2025
KÖŞE YAZISI
ŞUAYİP ODABAŞI - VİCDANLARI RAHATLATMAK
Vicdan azabı, insanın içinde bir cehennemdir.
Lord Byron
Sosyal sitelerde geçen aylarda birilerinin yaptığı hareketler vardı. Bu hareketi yapanlar, elbette ki parası olanlar. Paraları nasıl kazandıkları, nasıl artı değer oluşturdukları önemli değil. Yapılan iyiliğin herkesin ortasında paylaşılması ilginç. Adam simit satıyor. Tablasında on beş yirmi simit kalmış. Bir otomobil yaklaşıyor. Ömrü boyunca hep ezik yaşamış simitçi, sopasına taktığı birkaç simitle, “buyur abi” diye söyleniyor çekinerek. Pahalı otomobili kullanan kişi sesleniyor.
“Kaç simidin var?”
Simitçi geri bakıp, simitleri kabaca sayıyor.
“24 simit var abi.”
“Kaç lira simit?”
“Bir lira abi”
“Şimdi ben bütün simitleri alsam ne yapacaksın?”
“Eve gideceğim abi.”
“Ver sen simitlerin hepsini.”
“Poşete koyayım mı abi?”
“Koyma ön koltuğun üstüne bırak.”
“Tamam abi.”
Simitçi bütün simitleri açtığı bir peçetenin üstüne koyuyor. Pahalı otomobilin ön koltuğuna, simitler oturuyor. Adam elli lira uzatıyor simitçiye. Simitçi para üstünü uzatırken söyleniyor.
“Üstü kalsın.”
Bazılarının hayatında, bir şeylerin hep üstü, bir yerlerde kalıyor. Aracıyla deniz kenarına yanaşan adam, simitlerle martıları beslerken, vicdanını ikinci kez rahatlatıyor. Simitçinin hayatında bir değişiklik olmuyor. Ertesi gün yine simit satıyor. Bana göre paranın üstünü bırakan adam, simitçiyi daha ezik hale getirse de, simitçi sadece işin sonucunda kalıyor. Pahalı otomobiliyle o adam başka bir yerde başka birisinden bu defa tavuklu pilav dağıtımıyla, sırattan geçiyordur. Buna benzer olaylar, seyyar satıcılık yapan pamuk helvacıya, balon satıcısına, oyuncak satıcısına… Ne bileyim işi olmayan insanlara uygulandı bir süre. Yapılan yardımı yapanlar, “sol el yardım yapıyorsa, sağ el duymayacak” deseler de, her şeyi sağır sultan duydu, körlerin kralı bile gördü. Bizler bakıp bakıp, “helal olsun” dedik mi? Dedik. Bana göre, bu sosyal deneyler, bir ülkedeki rezilliğin son aşamasıdır. Zira gelir durumu bozuk olan yoksulluk içindeki insanlarla, kafa bulmaktır bu. Elli lira verip bir simitçinin bütün simitlerini satın almak, asla bir çözüm değildir. Böyle hareketlerle asla bir derdin dermanı olunmaz. Balık tutmasını beceremeyenlere, Norveç balığı yedirmek gibi bir şey bu. Dünyada böyle hareketlerin olduğu yerler hep Müslümanların olduğu ülkeler. Mesela, Norveç’te, Finlandiya’da ya da Hollanda’da böyle bir şey olabilir mi?
Bizim ülkemizde dilencilik yapanlar, hep dini sloganlar kullanarak, insanların vicdanlarına atış ve satış yaparlar.
“Allah kazadan beladan korusun. Çoluğunu çocuğunu Allah korusun. Allah mekânını cennet eylesin… “Bu sloganlar bitmez.
Yalan sözler söyleyerek, dilenmeye çalışan hilebazlar madrabazlar bile hep bizde. Avrupa’nın birçok ülkesinde de dilenciler varmış. Mesela İngiltere’de dilenen birisi, “Tanrı sizi kazadan beladan korusun” diyerek, yalan dolanla dilenmezmiş. Bir tabelaya şöyle yazarmış. “Bana para verirseniz, akşam şarap içeceğim.” İster verin ister vermeyin. Ülkemizde akşamüzeri pazara gidenleri, çöpleri karıştıranların sayısını azaltmak lazım. Yoksulluk sınırlarını ortadan kaldıracak, bir yönetim anlayışı olmalı. Toplumda alt ve üst sınıflar arasındaki uçurumları kaldırmak önemli. Onurlu bir yaşamın bireyleri olmalı, bütün insanlar. Sorun, simitçinin simitlerini toptan satın almakta değil. Sorunlar böyle çözümlenmiyor. Herkese insanca bir yaşamı sunacak, tedbirleri ve önlemleri almak önemli olan. Katakulli programlarda, sobası olmayana soba, odunu olmayana odun almak çözüm değil. Arka sokaklar, varoşlar… Bazı evlerin içleri, hiç de vicdanları rahatlatacak bir görüntüde değil. Ancak, vicdanlarını rahatlatacak sosyal deneylerde yer alan ve reklamlara oynayanlar ne kadar da çok. Vicdanlarını rahatlatanlara kuyruk sallayanlar, el pençe duranlar, kasabın bıçağını yalayanlarsa daha da çok, bu toplum içinde.
“Balıkların kahve içtiği, çocukların süt bulamadığı” bir memlekette, mum gibi eritin, eritebilirseniz vicdanlarınızı…
“Simitle asgari ücret hesabı” çok rahatlatıyor insanları…
Hele “kuru ekmek” insanın vicdanıyla birlikte insanın çenesini de güçlendiriyor. Ülkemiz ekonomik bir çıkmazın içine girmiş. Öğretimden kopuk bir ekonominin uzun süre direnebileceği bir durum yok, Dışa bağımlılık artarken, kötü yönetim laf ebeliğinde zirve yapıyor. Teknolojik olarak ileri doğru giderken, düşünce ve fikir olarak doğmatik oluşumların içinde boğuluyoruz. Akıbetimizi zaman gösterecek elbette.
Hepsi bu!