24/11/2024
"AYILAR VE KATIRLAR PARTİSİ DİYE BİR PARTİ KURULSAYDI ŞU ANDA HASTANELER 1000 YATAKLI OLMAYACAKTI AMA 900 YATAKLI OLACAKTI."
Seksenlerden sonra o sermaye (1971 sonrasında zincirlerinden boşanan sermaye), tüm dünyaya dalgalar halinde yayılan sermaye birçok şeyi değiştirdi. İşte sık sık duyarsınız; Turgut Özal’la gözümüz renkli televizyon gördü, telefon ahizesinden kulağımıza ses geldi! 2000’lere geldiğimizde AKP döneminde yollar, köprüler, hastaneler… Hikayeyi biliyorsunuz! Yani bunların hiçbirisi kimsenin babayiğitliğiyle olan şeyler değil. Aksine elimizdeki her bir imkânın gâvurlara peşkeş çekilip karşılığında bizim elimize verilen oyuncaklardan ibaret. Üstelik büyüyünce oyuncağın tavı geçer. Bu tür oyuncakların tavı da geçmiyor sürekli ısıtılıp ısıtılıp önümüze getirilen bir şey. Çünkü büyümemek, akıl-baliğ olmamak çocuk kalmaktır. Amerikanlaşmak aynı zamanda çocuk kalmaktır. Çocukluktan çıkamamaktır. Çocuğun safiyetini söylemiyorum; istekleri, arzuları olarak çocukluğu devre dışı bırakamamak demektir. Yani seksenlerde Türkiye’nin başına bir eşek bağlasaydınız o küreselleşmeyle, dünyaya yayılan sermaye sebebiyle biz o renkli televizyona yine bakabilecektik. Dört renk olmayacaktı üç renk olacaktı ama yine olacaktı. O ahizeden ses gene gelecekti, cızırtılı gelecekti belki ama gelecekti. Turgut Özal kendinden beklenenin çok fazlasını yaparak Cumhurbaşkanı oldu. Bugün de aynı şekilde 2000’lerde Ayılar ve Katırlar Partisi diye bir parti kurulsaydı şu anda hastaneler 1000 yataklı olmayacaktı ama 900 yataklı olacaktı. Olacaktı. Çünkü o hayvani içgüdülerle hareket eden sermaye böyle bir şeyi bütün dünyaya tatbik etti. Yani Türkiye’de olan şeyler Güney Afrika’da da oldu Tanzanya’da da oldu. Orada o kadar oldu, burada bu kadar oldu. O oyuncaklar karşılığında ne verdik, ne aldık? Ucuz veya pahalı elimize oyuncaklar tutuşturuldu, elimizden paha biçilmez şeyler alındı.
Amerika bizi bitlerimizden etti. Yani bitli mi olaydık? Hayır, o biti def etme karşılığında nelere razı olduk? Bugün teknolojik imkânları bırakın önümüzdeki yıllarda bunu pekâlâ hissedeceğiz: Karnımızı doyurma karşılığında nelere razı olduk şimdiye kadar, daha nelere razı olabiliriz? Bu mesele ciddi bir mesele yani salgınlar her zaman bir savaşın, bir kıtlığın, bir açlığın eseri olarak vardır dedim. Gerçek bir salgının ne olduğunu bu sistem önümüzdeki yıllarda belki de aylarda hepimize gösterecek. İşte Türkleşmek burada devreye girerse girecek girmezse telef olmuş insanlar olarak yaşayacağız. Dünyada rahat arıyor isek, hayat dediğimiz şey rahatımızı kaçıran şeyi defetmek ise Türkleşmekle kafa bulandırmanın gereği yok. Küreselleşmenin nimetlerini, emperyalizmin faydalı tarafını alalım, zararlı kısmını atalım gibi laf kalabalıklarıyla ömrümüzü tamamlayabiliriz. Üstelik artık kutsal kabul edilen beden sağlığımız da gayet zinde olur. Amerikanlaşmak için özel bir gayrete gerek yok yani. Mevcutta ne varsa ona intibak etmek, akıntı istikametinde yüzermiş gibi yapmak yeterli. Mevcutta elan şu var: Yaşamanın tek mazereti bir gün fazla hayatta kalmak, dünyadan bir gün daha kâm almak. Bu aynı zamanda Amerikanlaşmanın olmazsa olmazıdır. Helal-haram ayırt etmeden karnımızı doyurmaksa, günümüzü gün etmekse marifet Amerikanlaşmak bunu garanti ediyor. Haram yemektense ölmeyi tercih edenler Türkleşmenin başlamasına da çığır açacak olanlar. Başkaları değil.
Şaire kulak verirsek, şiire kulak verirsek evet Türkleşeceğiz çünkü ot yeme karşılığında hiçbir kimseye boyun eğmemeyi teklif ediyor şair. Şiir de bunu bize söylüyor. Türkiye’yi bir uçtan bir uca sandalla dolaşabileceğimiz kadar bol suyumuzun olabileceğini söylüyor şair. Ama Dünya Sistemi hizmet ettiğin kadar, köleliğin kadar, paran kadar karnın doyar, paran kadar su içebilirsin, paran kadar imkânın olur… Bunu telkin ediyor ve bunu gösterecek. Geçen sene bir dernek üyemiz bir makale tercüme etmiş göndermiş, Amerikalı bir yazardan. Orada şöyle bir şey diyordu: “Şu anda dünyada paranın tanımını ve miktarını FED bile yapacak durumda değil.” Yani iş sistem için çığırından çıkmış vaziyette. Tekrar bir muhasebe yapmak için, çok hızlı dönen bu çarkı yavaşlatmaları ve durdurmaları gerekiyor ki bir sayım-döküm yapılabilsin, tekrar bir oyun kurulabilsin. Yani bugün işte Türkiye’de kiminle konuşursanız hangi sektörle konuşursanız… Matbaacıyla konuşuyor Oruç Özel; kâğıt krizi var diyor, mürekkep yok diyor. Matbaanın ne bileyim kayışı yok diyor vesaire… Yahut bir plastik işi ile uğraşan plastikte kriz var diyor. Akaryakıt, enerji krizi var… Mesela çok ilginç bir kriz vardı beş altı ay önce; konteynır krizi! Hala var mı bilmiyorum. Yani düşünün “pandemi” sebebiyle dünyada ticaret durmuş, durmasa da çok yavaşlamış, üretim durmuş… Her yerde konteynır fazlalığı olması gerekir ama konteynır krizi var dünyada! Çünkü tüm dünyada konteynırları iki şirket organize ediyor. Barkodunu veriyor, sisteme giriyor, dolaşıma sokuyor. Yani bütün hammaddeler, bütün köşebaşları bir veya birkaç -asla beş elde değil- elde toplanmış vaziyette. Onun için aklınıza gelebilecek her şeyin çok kolay çıkarılabilen krizi var. Bu daha da derinleşecek. Çünkü dediğim gibi bir sayım döküm, dönem sonu neyi derler ona? Bilançosu yapılması gerekiyor. Merasimi daha sonra göreceğiz. Türkleşmeye sebep olacak, her şeyin yerle yeksan olduğu bir kriz olur inşallah! Aksi takdirde oyunda yeni perdeler açılmaya devam edecek.
| Durmuş Küçükşakalak [ "Türkleşmek Yahut Amerikanlaşmak; Üçüncü Bir Yol Yok!" Panelinden alıntıdır ]
https://www.istiklalmarsidernegi.org.tr/IcerikDetay?Id=3&IcerikId=2017&PageId=1