FCR Yayın

FCR Yayın — FECR
— ESKİYENİ
— BİLAY
— MENEVİŞ
— KİTABE Yürüyün Gidiyoruz ...

Manalı bir iklime açar gözlerini insan. Anlar, anlamlandırır.

Deneyim kulübelerinden önce, imgeden saraylar kurar. Bin düşünür bir konuşursa eğer, en güzel sözünü söyler. Ya en güzel eylemi gerçekleştirmek için ne yapmalı? Düşünmek, düşünmek, yine düşünmek....

Ve paylaşmak ister insan bulduğu, alıp geliştirdiği tüm anlam dünyasını; tuz, ekmek gibi. Aktararak adamdan adama, nesilden nesile, kalıcı hale getirir tüm bulgularını, deneyimlerini. Vurur sırtına bü

tün anları, köprü olur zamana, geçmiş ve geleceği bugünle buluşturmak için. Düşünür, taşınır, uzanır ta ötelere, berilere. Okur, yazar, döner yine okur.

İlâhi ve insani bir dünyada ahlak, erdem ve faziletle elele, gönül gönüle değerli bir hayat sürmek; taş-toprak olmanın, yitip gitmenin tek çaresiyse eğer, anlam anılarıyla dolu defteri açık bırakmak gerek. Okumak, yazmak gerek, düşünmek gerek inceden ince. Düşün hayatını yaşamak, hayatın düşünü yormak için koşmak gerek, kitaptan kitaba, satırdan satıra. Ve ilmekler atmak akıldan akıla, okuldan okula....

Bilerek yaşamak, yaşamanın; yaşayarak bilmek, bilmenin en güzeli olmalı. Hikmet bilginin geçmişini ve geleceğini görebilmek, belirleyebilmektir. Hayata yön vermek gücü, güç de bilgiyi gerekli kılıyorsa şayet; güce ve bilgiye egemen olma çabası bir zorunluluktur bizim için. Aksi takdirde bilgi ve gücün kulu olmak mukadder olur. Bunun için de bilgiden daha bilge bir zirveye yönelip bilgiye kuşbakışı bakabilmektir marifet. Hani derler ya: "Kastınız dağa çıkmaksa eğer, hedefiniz yıldızlar olmalı". Biz de diyoruz ki: "Muradınız kitap okumaksa şayet, hedefiniz hakîmlik olmalı. Çıtanız yüksekte, kitabınız elinizde ama gözünüz bizde olsun sevgili okurlarımız. Çünkü bizim kulağımız sizde, sizden gelecek öneri ve eleştirilerde. Ama gözlerimiz daima ufuklarda ve o ufuklardan doğacak fecir aydınlığındadır. Güneş ve Ay üstü medeniyetin yeniden doğuşunu karşılamak üzere yoldayız. O bize doğru gelirken
neden biz ona doğru gitmeyelim.

-Dinî Hitabet ve Meslekî Uygulama Rehberi-Yazar: Mesut YILMAZDinî Hitabet ve Meslekî Uygulama Rehberi, din hizmetleri yü...
10/09/2025

-Dinî Hitabet ve Meslekî Uygulama Rehberi
-Yazar: Mesut YILMAZ

Dinî Hitabet ve Meslekî Uygulama Rehberi, din hizmetleri yürüten personelin hitabet becerilerini geliştirmesi ve mesleki görevlerini etkin şekilde icra etmesi amacıyla hazırlanmış kapsamlı bir rehberdir. Eser, dinî hitabetin tarihsel kökenlerinden başlayarak, vaaz, hutbe ve dini sohbet gibi uygulamaların günümüz şartlarına uyarlanmasını ele alır. Hitabetin temel ilkeleri; ses tonu, beden dili, vurgu, akıcılık ve dinleyiciyle bağ kurma teknikleri ayrıntılı biçimde açıklanır. Yazar, dinî hitabetin yalnızca bilgi aktarmak değil, aynı zamanda bireylerin manevi hayatlarını güçlendirmek, toplumsal değerleri pekiştirmek ve dini bilinç oluşturmak gibi işlevleri olduğunun altını çizer.
Eserde, cami içi ve cami dışı faaliyetlerde din görevlilerinin dikkat etmesi gereken iletişim teknikleri, protokol kuralları, toplumsal hassasiyetler ve kriz anlarında hitabet stratejileri gibi konulara da değinilir. Modern iletişim araçlarının, sosyal medyanın ve dijital platformların dinî tebliğ faaliyetlerinde doğru ve etkin şekilde kullanılması gerektiği vurgulanır. Ayrıca, farklı yaş grupları, eğitim seviyeleri ve kültürel arka planlara hitap eden dinî iletişim yöntemleri örneklerle sunulur.
Kitap, teorik bilgileri somut uygulama örnekleriyle destekleyerek, din görevlilerinin hem klasik hem de çağdaş hitabet tekniklerini bütüncül biçimde kavramalarını amaçlar. Son bölümde ise mesleki uygulama alanlarında karşılaşılan pratik sorunlara yönelik çözüm önerileri yer almaktadır. Bu yönüyle eser, dinî hitabetin eğitimden pratiğe kadar tüm boyutlarını kapsayan, mesleki yetkinlik kazandırmaya yönelik akademik ve pratik bir kaynak niteliğindedir.

-İbn Sînâ ve Şârihlerinde Mahiyet ve Varlık-Yazar: Abdülvahit ÖZİbn Sînâ, Zorunlu Varlık ile mümkün varlıklar arasındaki...
09/09/2025

-İbn Sînâ ve Şârihlerinde Mahiyet ve Varlık
-Yazar: Abdülvahit ÖZ

İbn Sînâ, Zorunlu Varlık ile mümkün varlıklar arasındaki ontolojik mübayeneti belirgin kılmak üzere mahiyet ve varlık arasında bir dereceye kadar gerçek bir ayrım yapmış; mümkün varlıklarda varlığın mahiyete sürekli gereken bir araz olduğunu, Zorunlu Varlık’ta ise varlık ve mahiyetin özdeşliğini savunmuştur. Klasik sonrası İslam düşünce geleneğini derinden etkileyen bu teori, felsefî ve kelâmî sistemler içerisinde çeşitli dönüşümlere uğramıştır. Elinizdeki çalışma, İbn Sînâcı mahiyet teorisi etrafında şekillenen bu doktriner dönüşümün kritik eşiklerini, Fahreddin er-Râzî ve Nasîruddin et-Tûsî’nin el-İşârât şerhleri üzerinden tespit etmeyi amaçlamaktadır. Bu doğrultuda, başta el-İşârât ve ilgili şerhler olmak üzere, kilit metinlerin Arapça asılları Türkçe tercümeleriyle birlikte aktarılmış ve karşılaştırmalı biçimde incelenmiştir. Çalışmanın ilk bölümü, mahiyetin kurucu unsurları, sebepleri ve itibarları üzerine kapsamlı bir analiz sunmaktadır. İkinci bölümde, varlığın anlamları, sebepleri ve İbn Sînâ’nın ontolojik derecelenme (teşkîkü’l- vücûd) teorisi ele alınmaktadır. Üçüncü bölümde ise mahiyet-varlık ilişkisi, Zorunlu Varlık ve mümkün varlıklar bağlamında tartışılmakta; ayrıca mutlak mahiyetin ontolojik konumuna dair etraflı bir soruşturma yürütülmektedir. Sonuç olarak bu çalışma, mahiyet-varlık ayrımının klasik sonrası İslam metafiziğinde geçirdiği dönüşümleri ana kaynaklar üzerinden izleyerek, İbn Sînâ ve şârihleri ekseninde şekillenen felsefî mirasa dair kapsamlı ve sistematik bir okuma sunmaktadır.

-Öz Bilinçten Tanrı’ya-Yazar: Mehmet Alperen SAZBu çalışma, zihin felsefesi temelinde benlik ve bilinç konusundaki teori...
08/09/2025

-Öz Bilinçten Tanrı’ya
-Yazar: Mehmet Alperen SAZ

Bu çalışma, zihin felsefesi temelinde benlik ve bilinç konusundaki teorileri ve bilinç kanıtlarını tartışmaktadır. Bununla birlikte bir bilinç kanıtı da öne sürmektedir. İlk bölümde benlik ve bilinç kavramsal olarak incelenmiş ve bu kavramların ilgili olduğu temel zihin felsefesi problemleri tanıtılmıştır. Düalizm ve monizmin teorik tartışmaları, bilinç tartışmaları ve karşıt görüşler, yine bu bölüm içerisinde ele alınan konulardandır.
İkinci bölümde, zihin felsefesinin genel gerilimleri, daha özel ve çağdaş sayılabilecek bilinç teorileri üzerinden ele alınmış, problemin anlaşılması desteklenerek konu detaylandırılmıştır. Ateist-materyalist bilinç teorileriyle, teist-materyalist karakterdeki çağdaş bilinç ve insan görüşleri bu bölümde analiz edilen temel konulardır.
Üçüncü bölümün ilk kısmında, Richard Swinburne, Robert M. Adams ve J.P.Moreland’in öne sürdüğü teistik karakterdeki bilinç kanıtları ele alınmıştır. Bu kanıtların sağlam ve zayıf yanları gösterilmiştir. İkinci kısmındaysa, yeni bir bilinç kanıtı olarak; metafizik kanıt öne sürülmüştür. Bu kanıt, Locke ve mezkûr kanıtların sağlam yönlerini kullanarak, İbn Sînâ ve Fahreddîn er-Râzî’nin görüşleri üzerinden öne sürülmüştür. Natüralizm ve bilimcilik eleştirisi yapan kanıta göre, doğrudan sahip olduğumuz ben varım idrakinin, varlık mefhumunun kendisini içerdiği düşüncesi üzerinden, bu idrakin kendisi dışındaki varlığı ve onun modalitesini bilmek anlamına geldiği ve modalite gereği de bunun Zorunlu Varlık’a, yani Tanrı’ya ulaştırdığı iddia edilmiştir. Ayrıca bu metafizik idrakin, içinde bilinç olan bir varlığın(evrenin) bir sistem ihtiva etmesi açısından materyalist ve natüralist sezgilere kıyasla çok daha açıklayıcı ve kapsayıcı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

-İlmî Tefsir Hareketi-Yazar: Celal KIRCABu çalışma, ilmî tefsir hareketinin tarihsel gelişimini, düşünsel arka planını v...
06/09/2025

-İlmî Tefsir Hareketi
-Yazar: Celal KIRCA

Bu çalışma, ilmî tefsir hareketinin tarihsel gelişimini, düşünsel arka planını ve temel temsilcilerini ele alarak, hareketin bu süreçteki etkisini incelemektedir. İlmî tefsir, Kur’an’ı bilimsel veriler ışığında yorumlamayı hedefleyen bir yaklaşımdır. 19. yüzyıldan itibaren özellikle Batı’nın bilimsel ilerlemeleriyle İslam dünyasında ortaya çıkan entelektüel uyanışın bir tezahürü olarak öne çıkmıştır. Bu bağlamda, ilmî tefsir hareketi, yalnızca tefsir geleneğine değil, aynı zamanda İslam düşüncesine yönelik modernleşme çabalarının bir parçası olarak değerlendirilmiştir. Çalışmada, ilmî tefsirin temel varsayımları, metodolojisi ve Kur’an-bilim ilişkisine dair iddiaları tartışılmıştır. Yazarın görüşlerinde metafizik ile bilim arasında bir denge kurma gayreti, Kur’an’ın evrenselliğini vurgulayan yorumları ve doğa olaylarını ayetlerle ilişkilendirme çabalarının yanısıra dönemin bilimsel söylemiyle Kur’an arasındaki diyaloğun güçlendirilmesine yönelik yorumları dikkat çekmektedir. Metin, ilmî tefsirin zamanla maruz kaldığı eleştirileri de dikkate almakta ve bu yaklaşımın günümüzdeki karşılığını sorgulamaktadır. Gelenekselci ve literalist yorumlara karşılık, ilmî tefsirin dinamizmi, modern okuyucuya hitap etme gücü ve teolojik esneklik sunduğu savunulmaktadır. Sonuç olarak çalışma, ilmî tefsirin tarihsel önemini ve günümüz düşünsel bağlamındaki yerini ortaya koymaktadır.

-Bir Osmanlı Âliminin Gözünden Tasavvuf-Yazar: Nuran ÇETİNOsmanlı Devleti’nin ilim-irfan geleneğinde önemli bir yere sah...
29/08/2025

-Bir Osmanlı Âliminin Gözünden Tasavvuf
-Yazar: Nuran ÇETİN

Osmanlı Devleti’nin ilim-irfan geleneğinde önemli bir yere sahip olan Âkifzâde Abdurrahim Efendi 18. yüzyılda şehzadeler şehri olarak bilinen Amasya’da dünyaya gelmiştir. III. Mustafa, I. Abdülhamid, III. Selim, IV. Mustafa ve II. Mahmud dönemlerinde yaşayan Âkifzâde, Hazreti Fatıma ile Hazreti Ali’nin evladı Zeynelâbidin’e dayanan soyu ile köklü bir aileye mensuptur. Babası ve dedesi müftü, müderris olan Âkifzâde, ilmi birikimi yüksek bir ortamda yetişmiş, dönemin önde gelen âlimlerinden Kur’an-ı Kerim, tefsir, hadis, fıkıh, tasavvuf, kelâm, Arap ve Fars edebiyatının yanı sıra matematik, astronomi, tıp, geometri, mantık, gibi çeşitli ilimleri tahsil etmiştir. İlim tahsilini tamamladıktan sonra Amasya İstanbul, Mekke, Medine gibi dönemin önemli ilim-kültür merkezlerinde müderris, müftü, kadı ve müfettiş olarak görev yapmıştır. Âkifzâde, bu vazifelerinin yanı sıra edebiyat, fıkıh, tasavvuf ve biyografi alanlarında pek çok eser kaleme almıştır. Türkçe, Arapça, Farsçayı çok iyi bilen bu dillerde eserler veren Âkifzâde, 54 yaşında vefat etmiştir. Âkifzâde’nin eserlerinde yalnızca teorik bir tasavvuf anlayışı değil, bizzat yaşanmış bir sûfî tecrübe de dikkat çekmektedir. Kur’an ve sünnet çizgisinde bir tasavvuf anlayışını benimseyen müellif, sûfî terbiyeyi ilmî bir temel etrafında eserlerinde aktarmıştır. Elinizdeki bu kitap onun hayatını, eserlerini, ilmî kişiliğini, tasavvufî görüşlerini detaylı bir şekilde ele almakta, özellikle bir Osmanlı âliminin Kur’ân ve Sünnet çizgisindeki tasavvufî anlayışını ortaya koymaktadır. Osmanlı ilmî, mânevî geleneğini yakından tanımak ve bir âlim sûfînin kaleminden tasavvufu anlamak isteyenler için bu eser kıymetli bir kaynak niteliğinde olup, okuyuculara insanın mânâ âleminin derinliklerine yolculuk yaptırmayı hedeflemektedir.

-Bir Daha Leyla ile Mecnun Yazılmayacak-Yazar: Emrullah ZORLUAşkın tarihsel, kültürel ve toplumsal dönüşümünü sosyolojik...
28/08/2025

-Bir Daha Leyla ile Mecnun Yazılmayacak
-Yazar: Emrullah ZORLU

Aşkın tarihsel, kültürel ve toplumsal dönüşümünü sosyolojik bir perspektifle ele almaktadır. Emrullah Zorlu, klasik Leyla ile Mecnun anlatısından hareketle aşkın toplumsal hafızadaki yerini, değişen duygusal rejimleri ve modern dünyadaki anlam kaybını tartışır. Eser, beş bölümde; feodal toplumun “karşılıksız ve uzak” aşk anlayışını, şehirleşmenin getirdiği bireyselleşmiş ve rasyonelleştirilmiş aşk biçimlerini, dijitalleşmenin yarattığı yüzeyselleşmiş ilişkileri ve modern yalnızlık endüstrisini inceler. Yazar, aşkın yalnızca bireysel bir duygu değil, toplumsal normlar, cinsiyet rolleri ve kültürel değerlerle şekillenen bir olgu olduğunu vurgular. Mecnun’un çölü, bir coğrafyadan ziyade toplumsal düzene karşı bir duruşun metaforu olarak okunur; Leyla’nın sessizliği ise kadınlık, bekleyiş ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sembolü olarak değerlendirilir. Modern çağda aşk, algoritmalar, veri analizleri ve sosyal medya kültürü içinde ticarileşmiş, duygusal derinliğini kaybetmiştir. Eser, aşkın kaybını bir kültürel yas olarak ele alırken, yeni bir toplumsal aşk imkânının var olup olamayacağını sorgular. Heidegger, Fromm, Bauman, Illouz, Giddens, Barthes gibi düşünürlerden yararlanılarak geliştirilen analizlerde, aşkın bireysel tatminin ötesinde toplumsal anlam üretimindeki rolü tartışılır. Kitap, aşkın bugünkü durumunu eleştirel biçimde analiz etmekte, geçmişin derinlikli bağları ile günümüzün yüzeysel ilişkileri arasında karşılaştırmalar yaparak okuyucuya hem sosyolojik hem de felsefi bir bakış sunmaktadır.

-Hicrî III. Asırda Mu’tezile-Şia Etkileşimi-Yazar: Hasan Basri DEMİRERErken dönemde teşekkül etmiş olan iki mezhebin ara...
16/08/2025

-Hicrî III. Asırda Mu’tezile-Şia Etkileşimi
-Yazar: Hasan Basri DEMİRER

Erken dönemde teşekkül etmiş olan iki mezhebin arasındaki etkileşimi incelediğimiz bu çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın genel çerçevesi, takip edilen yöntem ve çalışma esnasında kullanılan kaynaklar giriş bölümünde verilmiştir. Çalışmada Mu’tezile ve Şia arasındaki ilişkiler ve bunun neticesinde, çoğunlukla Şia’nın Mu’tezile’den etkilendiği fikrî yönler ispat edilmeye çalışılmıştır. Mu’tezile ve Şia, çalışmanın iki öznesi olduğu için, teşekkül süreçleri konumuz açısından önem arzetmektedir. Bu sebeple, birinci bölümde söz konusu iki mezhebin ortaya çıkışları, mezhepleşme aşamaları ve temel esasları çerçevesinde teşekkül süreçleri incelenmiştir. İkinci bölümde ise kuruluşundan hicrî üçüncü asrın sonuna kadar Abbasîlerin genel durumu kısaca ifade edilmiş, daha sonra bu dönemde Mu’tezile ve Şia’nın Abbasî iktidarı ile ilişkilerinin belirlenmesi hedeflenmiştir. Özellikle her iki mezhebin iktidar tarafından, çoğu zaman aynı dönemlerde ve aynı muamelelere muhatap olmaları, çalışmanın konusu açısından önemlidir. Siyasetin mezhepler üzerindeki etkileyici rolü, ikinci ve üçüncü asırlarda da belirleyici olmuş ve bu durum birçok açıdan Mu’tezile-Şia ilişkilerinin gelişmesinde etkili olmuştur. Üçüncü bölümde ise, iki mezhep arasındaki etkileşim erken dönemden itibaren incelenmiştir. Özellikle mihne süreci ve sonrasındaki durumları ve aralarındaki ilişkinin gelişimi, mezhepler tarihi ilkeleri çerçevesinde kronolojik olarak takip edilmeye çalışılmıştır. Yine son bölümde tespit edilebildiği kadarıyla Mu’tezile ve Şia arasındaki etkileşimin hangi konularda olduğu ve fikirlerinin süreç içerisindeki değişimi ortaya konmuştur.

-Hindistan’da İsmailîlik-Yazar: Hasan Basri DEMİRERBu çalışma, Hindistan’daki İsmailîlik hareketini tarihî, itikadî ve f...
15/08/2025

-Hindistan’da İsmailîlik
-Yazar: Hasan Basri DEMİRER

Bu çalışma, Hindistan’daki İsmailîlik hareketini tarihî, itikadî ve fıkhî açılardan ele alarak, Müsta’lî ve Nizarî İsmailî cemaatlerinin oluşum ve gelişim süreçlerini incelemektedir. Çalışmada genel hatlarıyla, İsmailîliğin Hindistan’a ulaşmadan önceki tarihsel serüveni ve bölgedeki İsmailî cemaatlerin geçirdikleri dönüşüm analiz edilmiştir. Birinci bölümde, Hindistan İsmailîliğinin tarihî arka planı ele alınmaktadır. Bu bağlamda mezhebin ortaya çıkışı, ardından yaşanan gizli davet süreci, Fatımî Devleti dönemi ve Müsta’lî-Nizarî ayrışması konuları bu kısımda incelenmiştir. Yaşanan bu ayrışmanın, İsmailî hareketi içinde hem siyasî hem de teolojik bir dönüşüm yarattığı da yine bu bölümde vurgulanmıştır. Son olarak, Nizarî İsmailîlerinin Alamut dönemi, Moğol istilası sonrası yeniden yapılanmaları ve Hindistan’a yönelim süreçlerine de bu bölümde yer verilmiştir. İkinci bölümde, Hindistan’da Müsta’lî İsmailîliği konu edinilmektedir. Bu kısımda ilk olarak Müsta’lî kolunun Hindistan’a gelişi ve ardından Davudî ve Süleymanî Bohralar şeklinde yaşanan ayrışmalar incelenmiştir.

-İstem Dışı Düşünce Olarak Havâtır ve Dinî Sorumluluk Değeri-Yazar: Nuray DURMUŞHavâtır konusu Allah-insan ilişkisi bağl...
14/08/2025

-İstem Dışı Düşünce Olarak Havâtır ve Dinî Sorumluluk Değeri
-Yazar: Nuray DURMUŞ

Havâtır konusu Allah-insan ilişkisi bağlamında kelâm ilminin ilgilendiği bir konudur. Muʻtezile ve Ehl-i sünnet eksenindeki çalışmamız hem Allah’ın fiillerinin anlaşılmasında hem de insanın mükellefiyetinin anlamlandırılmasında önemli bir yere sahiptir. Çünkü istem dışı düşünceler bağlamında ele aldığımız havâtır, kazanmış olduğu teolojik içerikle birlikte insanda dinî ve ahlakî bir bilinç oluşturarak asıl yaratılış gayesine göre eylemde bulunmasını sağlayacaktır. Muʻtezilî düşünürler havâtıra, nazarı destekleyici bir misyon atfederek, bilgide objektifliği sağlamayı amaçlamışlardır. Ayrıca bununla, insanın Allah karşısındaki sorumluluğu bağlamında ortaya koyacağı fiillerinin mazeretini bertaraf etmeyi de hedeflemişlerdir. Ehl-i sünnet âlimleri ise havâtırı, teklif bağlamından öte insanın iç dünyasını anlama çabası kapsamında değerlendirerek dikkatleri insanın mükemmel yapısına çekmişlerdir. Zira teklîfin gerçekleşmesinden önce olan karar verme aşamasının tahlil edilmemesi, teklîfin anlaşılmaması anlamına gelecektir. Bu sebeple onlar daha çok insanın iç dünyasında gerçekleşen bu vb. durumların nasıl bir süreç sonunda ortaya çıktığı anlamaya çalışmışlardır. Dolayısıyla Muʻtezile’de havâtır, teklîfin sahih olabilmesi için İlahî fiilin neticesinde ortaya çıkan bir vâcip uyarı iken; Ehl-i sünnette eylemin ortaya çıkmasından önce kalpte meydana gelen süreçlerden yalnızca biridir.

-Sözdiziminin Klasik Kökenleri-Yazar: Zeynel Abidin SOYSALSözdizimi/nazım, Kur’ân’ın i‘câzı meselesiyle doğrudan irtib...
13/08/2025

-Sözdiziminin Klasik Kökenleri
-Yazar: Zeynel Abidin SOYSAL

Sözdizimi/nazım, Kur’ân’ın i‘câzı meselesiyle doğrudan irtibatlı olduğu için İslâmî ilim geleneğinde Arap belâgatı/edebiyatı, tefsir ve kelam gibi disiplinlerin ortak ilgi alanı olmuştur. Câhız’dan (ö. 255/869) itibaren i‘câzın temel yönü olarak ön plana çıkarılan sözdizimi, Abdülkâhir Cürcânî’ye (ö. 471/1078-79) kadar önemli aşamalar kaydetmiştir. İskâfî’nin (ö. 420/1029) lafzen benzer ayetler özelinde ortaya koyduğu birikim, söz konusu gelişimin önemli ve somut klasik tezahürlerinden biridir. Lafızları itibariyle birbirlerine benzeyen ancak takdîm-tehîr, zikir-hazif, tarîf-tenkîr, idmâr-izhâr ve fasıl-vasıl gibi noktalardan farklılaşan Kur’ân ayetlerini inceleyen lafzî müteşâbih çalışmaları erken dönemden itibaren başlamıştır...

-İmanda Taklit-Yazar: Bayram ÇINARDin, mahiyeti itibariyle bir şuur çağrısıdır. Buna karşılık, taklit; bireyden şuursuz ...
12/08/2025

-İmanda Taklit
-Yazar: Bayram ÇINAR

Din, mahiyeti itibariyle bir şuur çağrısıdır. Buna karşılık, taklit; bireyden şuursuz bir takip bekler. Oysa din, insanı yükümlülük bilinciyle donatmayı hedeflerken; taklit, bu yükümlülüğün gereklerini sorgulamaksızın yerine getirmeyi ifade eder. Bu yönüyle, dinin bireye yüklediği bilinçli kabul sorumluluğunu ihmal eden taklit tutumu, İslam düşünce tarihinde yerilmiş ve mukallidin imanının geçerliliği meselesi tartışmaya açılmıştır. İslam teoloji geleneğinde bu meseleye dair farklı ekoller, taklidin dini bir şuur içerip içermediği noktasında farklı yaklaşımlar sergilemişlerdir. Nitekim vahyin doğrudan telkin ettiği ilkeleri uygulamayı dindarlığın özü olarak gören ve peygamberden görülen edimleri şeklen tekrar etmeyi dinin ta kendisi kabul eden bazı anlayışlar, dini bir anlamda taklide indirgemiştir. Buna mukabil, imanın özü itibariyle bilinçli bir tasdik fiili olduğunu savunan bazı kelâm ekolleri, bu gerekçeyle mukallidin imanını sahih görmemiştir. Öte yandan, her iki tutumu da mutlaklaştırmayan ve konuya ara çözüm önerileri getiren yaklaşımlara da İslam ilmi mirasında rastlanmaktadır...

-Filibeli Ahmed Hilmi’de Yeni İlm-i Kelâm Düşüncesi-Yazar: Şahin KARAÇalışmamızda yeni ilm-i kelâm döneminin önde gelen ...
11/08/2025

-Filibeli Ahmed Hilmi’de Yeni İlm-i Kelâm Düşüncesi
-Yazar: Şahin KARA

Çalışmamızda yeni ilm-i kelâm döneminin önde gelen düşünürlerinden birisi olan Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi’nin kelâm düşüncesi ele alınmıştır. Çok yönlü bir mütefekkir olan Filibeli zamanındaki itikâdî, fikrî ve toplumsal sorunları teşhis etmiş ve bunlara yönelik çözüm önerileri getirmiştir. Bu çözüm yollarını da muhtelif konferanslar düzenleyerek, gazete ve dergi çıkararak, çok çeşitli kitap, makale türü yazılar kaleme alarak dile getirmiştir. Düşünürümüz kelâm metodu olarak eklektizm ve analiz anlayışına yer vermiştir. Tezimizde yeni ilm-i kelâm döneminde gittikçe güçlenen ve yaygınlaşan inkârcı akımların İslâm dünyasına, özellikle Osmanlı coğrafyasına olumsuz etkileri araştırılmıştır. Bu doğrultuda Müslüman mütefekkirlerin ve özellikle Filibeli’nin reddiye yazdığı bazı şahsiyetlerin eserlerine ve eleştirilerine temas edilmiştir. Filibeli özelinde ateizm, materyalizm, Darwinizm, pozitivizm, sosyalizm, agnostisizm ve septisizm gibi inkârcı akımların tahlili ve değerlendirilmesi yapılmıştır...

Address

Hacı Bayram Mahallesi Boyacılar Sk. No: 14/1 Ulus-Altındağ
Ankara

Opening Hours

Monday 09:00 - 18:00
Tuesday 09:00 - 18:00
Wednesday 09:00 - 18:00
Thursday 09:00 - 18:00
Friday 09:00 - 18:00
Saturday 09:00 - 18:00

Telephone

+903123100860

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when FCR Yayın posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Contact The Business

Send a message to FCR Yayın:

Share

Category