23/10/2025
Fiyat Farkı Alacağı Munzam Zararı Kapsar mı?
Bir yüklenici olduğunuzu düşünün. 2001 yılında bir gölet inşaatını eksiksiz tamamlıyorsunuz. Ancak idare, kusurlu olarak işin kabulünü 6 yıl geciktirerek 2007 yılında gerçekleştiriyor. Ödemeniz ise 2011 yılında, 2001 yılı birim fiyatları üzerinden yapılıyor. Bu durum üzerine dava açıyorsunuz ve 2007 yılı fiyatları üzerinden "eskalasyon fiyat farkı" alacağınızı kazanıyorsunuz. Bu kazandığınız tutar da size nihayet 2014 yılında ödeniyor. Peki, adalet tam olarak sağlandı mı? Yasal faiz ve bu fiyat farkı, on yılı aşan bu süreçte enflasyon karşısında uğradığınız gerçek kaybı, bozulan ticari itibarınızı, kaybettiğiniz makine parkını telafi etti mi?
Karara konu olayda davacı yüklenici, gerçek zararının çok daha fazla olduğunu belirterek Borçlar Kanunu kapsamında "munzam zarar" (aşkın zarar) için yeni bir dava açmış ancak, davalı idare ve yerel mahkeme, ilk açılan "fiyat farkı" davasını "kesin hüküm" (res judicata) sayarak bu yeni davanın açılamayacağına karar vermiş.
İşte hukuki yanılgı ve hata burada başlıyor. Fiyat farkı alacağı talebi ile munzam zarar talebi hukuken aynı şey midir?
Zira, para borçlarında borçlunun temerrüdünün bir sonucu niteliğindeki munzam (aşkın) zarar taraflar arasındaki eser sözleşmesinin düzenlendiği tarihte yürürlükte bulunan 818 Sayılı BK'nın 105. (T.B.K. 122) maddesinde düzenlenmiştir.
BK'nın 105/1 maddesi ‘Alacaklının düçar olduğu zarar geçmiş günler faizinden fazla olduğu surette borçlu kendisine hiç bir kusur isnat edilemiyeceğini ispat etmedikçe bu zararı dahi tazmin ile mükelleftir' hükmünü içermektedir.
Bu madde hükmüne göre alacaklının borçludan munzam zararını isteyebilmesi için;
para borcunun ifasında borçlunun temerrüde düşmüş olması,
temerrüt faizini aşan bir zararının bulunması,
söz konusu zararla borçlunun temerrüdü arasında uygun illiyet bağının bulunması ve
borçlunun kusurunun bulunması gerekmektedir.
Eskalasyon farkı ise en basit tanımıyla, sözleşme imzalandığı tarihteki fiyatlar ile işin yapıldığı tarihteki fiyatlar arasında enflasyon veya maliyet artışları nedeniyle oluşan farkı ifade eder.
Bu terim, özellikle uzun yıllara sari inşaat (eser) sözleşmelerinde ve kamu ihalelerinde çok kullanılmaktadır.
Şöyle düşünün: Bir müteahhit, 2020 yılı birim fiyatlarıyla bir köprü inşaatı ihalesini kazanıyor. Ancak köprünün tamamlanması 2025 yılını bulacak. Bu üç yıl içinde demir, çimento ve işçilik maliyetlerinin ciddi oranda artması kaçınılmazdır. Eğer müteahhide 2025 yılında yaptığı iş için hala 2020 yılı fiyatlarıyla ödeme yapılırsa, müteahhit enflasyon karşısında ezilir ve iflas edebilir.
İşte eskalasyon (fiyat farkı) bu noktada sözleşmeye veya ilgili mevzuata (Fiyat Farkı Kararnameleri gibi) konulan özel hükümlerle, artan bu maliyetlerin (baz fiyat ile güncel fiyat arasındaki farkın) belirli bir formülasyona göre hesaplanarak yükleniciye ödenmesine olanak tanır.
Temel amacı, sözleşme imzalandıktan sonra ortaya çıkan ve tarafların öngöremeyeceği maliyet artışları karşısında yükleniciyi korumak ve işin tamamlanmasını sağlamaktır. Bu, sözleşmesel bir haktır ve munzam zarar (gecikmiş ödemeden doğan enflasyon zararı) kavramından hukuken farklıdır.
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi de E. 2024/2908 K. 2025/1763 sayılı bu emsal kararıyla bu kritik ayrımı netleştirmiş. Yüksek Mahkeme, yerel mahkemenin kesin hüküm nedeniyle verdiği ret kararını bozmuş. Gerekçe çok net ve yol göstericidir. İlk dava, sözleşmesel bir hak olan eskalasyon fiyat farkı talebine i̇lişkin olup, bu yeni dava ise, temerrüt faizini ve hatta o fiyat farkını dahi aşan gerçek zararın tazmini talebidir.
Kararın en can alıcı noktası şudur. Yargıtay, bu yeni davada talep edilenin, ilk davada hükmedilen eskalasyon farkını aşan bir zarar olduğunu açıkça belirtmiştir. Hatta, ilk davada kazanılan alacağın kendisinin bile geç ödenmesinden (ilk davanın açıldığı tarih ile 2014'teki ödeme tarihi arasında geçen sürede) kaynaklanan ve yasal faizle karşılanamayan zararın da bu yeni davanın konusu olduğunu vurgulamıştır.
Bu karar, özellikle kamu ihalelerinde veya uzun vadeli eser sözleşmelerinde idarelerin ya da iş sahiplerinin geç ödemelerine maruz kalan yükleniciler ve şirketler için emsaldir.
Sonuç olarak bir alacağınız için fiyat farkı veya ana para davası kazanmış olmanız, o alacağın geç ödenmesinden kaynaklanan ve yasal faizle karşılanmayan diğer tüm zararlarınızı talep etmenize engel değildir. Eskalasyon fiyat farkı ve munzam zarar, hukuken iki ayrı ve bağımsız müessesedir. Bu teknik ayrımı bilmek, enflasyonist bir ekonomide ticari alacakların gerçek değerini korumak ve hak kaybına uğramamak için zorunludur.
YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ E. 2024/2908 K. 2025/1763 T. 29.4.2025
DAVA : İlk Derece Mahkemesi kararı davacı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 29.04.2025 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.
Belli edilen günde davacı asil ... ve vekili Avukat ... ile davalı vekili Avukat ... ...'nın gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunan davacı asil ve avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için uygun görülen saatte Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
KARAR : I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; ... Göleti inşaatı yapım işinin davacı tarafından 09.10.2001 tarihinde eksiksiz ve kusursuz olarak tamamlandığını, buna rağmen davalı kurumun kusurlu olarak işin kabulünü geciktirerek 01.05.2007 tarihinde gerçekleştirdiğini, davalı kurumun tamamen kendi kusuru sebebiyle 6 yıllık bir gecikmeyle işin kabulünü yapıp, davacının mağduriyetine sebebiyet verdiğini, davacının kesin hesap alacağının 01.05.2007 tarihindeki birim fiyatları üzerinden 2007 yılı mali yılı içinde ödenmesi gerekirken davalı kurum tarafından usul ve yasaya aykırı olarak 04.05.2011 tarihinde 2001 yılı birim fiyatları üzerinden ödendiğini, davacının tüm yasal haklarını korumak ve kullanmak için davalı kurumca 2001 yılı birim fiyatlarına göre hazırlanan hakedişi ihtirazi kayıt ile imzaladığını, böylece davalı idare tarafından davacıya ihtirazi kayıt ile 05.04.2011 tarihinde yaklaşık 10 yıllık gecikmeyle bir baraj inşaatının %23,50 mertebesindeki ödenmeyen kısmı için 328.499,57 TL ödendiğini, davacıya 2001 yılı birim fiyatları üzerinden yapılan bu bedel yönünden ödeme tarihine kadar en azından 2011 yılına göre doğan eskalasyon farkının ödenmesi gerektiğini, bu yönden davacının zararı bulunmakta olup, ödenen 328.499,57 TL açısından bu bedelin 05.04.2011 tarihinde ve faizsiz olarak ödenmesi sebebiyle uğranılan munzam zararın tazmini gerektiğini, yine davacı tarafından davalı aleyhine Samsun 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2011/278 E. sayılı dosyasında açılan davada geçici kabulün işin fiilen tamamlanmasından 6 yıl sonra yapılmasında hiçbir kusuru olmayan davacıya 2007 yılı yerine 2001 yılı birim fiyatları üzerinden ödeme yapılmasının davacı yüklenicinin aleyhine sonuç doğuracağı belirtilip davacının kesin hakedişinin 2007 yılı birim fiyatlarına göre hesaplanıp eskalasyon fiyat farkı alacağı ve KDV olarak 760.476,51 TL'nin davalı kurumdan tahsiline karar verilip, verilen kararın Yargıtay onaması ile kesinleştiğini, kararın Samsun 5. İcra Dairesinin 2013/6289 Esas sayılı dosyasında 02.10.2014 tarihinde ödendiğini, ancak davacının zararının geçmiş günler faizinden çok fazla olduğu gibi faizle karşılanamayacak zararının da söz konusu olduğunu, davalı idarenin birçok defa davacının başvurusuna rağmen sözleşme ve yasal düzenlemelere aykırı davranıp davacının telafisi mümkün olmayacak derecede munzam zararına sebebiyet verdiğini, Samsun 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde açılan davada mahkemece eskalasyon kat sayısı kullanarak 2007 yılı fiyatlarına dönüştürülen alacağın 2014 yılında ödendiğini, eskalasyon kat sayısının esasen basit bir faiz uygulaması olup, devam eden işlerde yıllar içinde meydana gelebilen fiyat artışı ve eksilişlerini ara hakedişlere yansıtılmasına yönelik uygulama olup, davacının aşkın zararının telafi etmesinin mümkün olmadığını, yüksek orandaki kesin hesap alacağının ödenmemesiyle zora düşen davacının bozulan banka ilişkileri ödenemeyen vergi borçları ve diğer piyasa borçları nedeniyle iş yapamaz duruma düşüp bütün ticari kredileri bankalar ve piyasa nezdinde ticari itibarının yok olduğunu, tüm araçlarının haciz edildiğini, banka vergi borçlarının katlanıp iş ve inşaat makinalarının haciz ve satış yoluyla elinden çıktığını geçim sıkıntısı nedeniyle aile birliğinin bozulduğunu ve davacının hak ettiği alacakları zamanında alamamaktan dolayı açıkça acze düştüğünü, yine davacının Samsun 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin kararı ile ödenmesine karar verilen alacağından çok fazla faiz ile karşılanamayacak bir munzam zararının söz konusu olduğunu, davacının bağlı bulunduğu vergi dairelerindeki vergi borçları, 2001 yılından 2014 yılına kadar ki SGK borçları ayrıca vasıtalar ve tapu kaydında görülen borçların munzam zararını oluşturduğunu, davalı idarenin kusuru nedeniyle, davacının elindeki tüm makine parkını kaybettiğini, makine parkı elinde olsaydı iş yapabilecek ihalelere girebilecek araçları kiraya vererek gelir elde edebilecekken bunlardan yoksun kaldığını, bütün bu makine parkının elinden çıkması ve kaybının munzam zararı olduğunu belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere HMK 107 maddesi gereği bilirkişi incelemesiyle alacağın tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda artırılmak üzere şimdilik 25.000,00 TL munzam zararın ait olduğu dönem tarihinden itibaren reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacı tarafından aynı konu ve sebebe dayanılarak davalı idare aleyhine Samsun 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2011/278 Esas sayılı dosyasında 25.06.2013 tarihli ve 2013/296 Karar sayılı karar ile davacının davasının kısmen kabulüne karar verilip kararın kesinleştiğini, davacının tüm talep ve iddialarını söz konusu davada da ileri sürdüğünü savunarak davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesi'nin 11.04.2023 tarihli, 2020/579 E., 2023/180 K. sayılı kararı ile Samsun 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2011/718 E., 2013/296 K. sayılı ilamına göre borçlu idarenin temerrüt tarihleri, 15.000,00 TL için 27.05.2011 tarihi, 745.476,51 TL içinse 29.01.2013 tarihi olduğu nazara alınarak, munzam zararın tespitinde öncelikle borçlunun temerrüde düştüğü tarihten ödemenin gerçekleştiği 02.10.2014 tarihi tarihe kadar geçen süre içinde, her yıl itibariyle gerçekleşen yıllık enflasyon artış oranı, bu oranın eşya fiyatlarına yansıma durumu, mevduat ve Devlet Tahvillerine uygulanan faiz oranları, Türk Lirası karşısında döviz kurlarında meydana gelen değişikliklere ilişkin listelere göre ve istinaf ilamında belirtilen hususları kapsayacak şekilde ve hükme esas alınan 13.01.2023 tarihli ek raporda davacının munzam zararının 27.670,73 TL olarak hesap edildiği, eldeki davada davacıya yüklenilebilecek herhangi bir kusur bulunmadığı, davalı kurumun ise kamu kurumu olduğu nazara alındığında, mevcut durumda 13.01.2023 tarihli bilirkişi raporu ile belirlenen miktardan, bahsedilen maddeler çerçevesinde davacı aleyhine olacak şekilde indirim yapılmaması gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüyle 27.670,73 TL munzam zarar alacağının 02.10.2014 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacı taraf ödenmesine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
İlk Derece Mahkemesi'nin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesi'nin 14.06.2023 tarih ve 2023/1765 E., 2023/1645 K. sayılı kararı ile dosya içeriğine, toplanan delillere, hükme esas alınan usul ve yasaya uygun bilirkişi raporuna, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve delillerin taktirinde ve değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar verilmesinde ve hükmün fer'ilerinde usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmadığı gerekçesiyle taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
Bölge Adliye Mahkemesi'nin 14.06.2023 tarihli kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulması üzerine Dairemizin 11.12.2023 tarihli ve 2023/2935 E., 2023/4187 K. sayılı ilamıyla, Samsun 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2011/278 E. sayılı dosyasında, davanın açıldığı tarihe kadar davacının sözleşmeden kaynaklanan munzam zararının talep edildiği, işbu davada ise zararının Samsun 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülen dava ile karşılanamayacak derecede fazla olduğunu ve bu zararın talep edildiği, bu suretle her iki davanın talep sonucunun ve dava konularının aynı olması nedeni ile tarafları, dava sebebi ve dava konusu aynı olan ve kesin hükme bağlanan Samsun 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2011/278 E. sayılı davasından verilen hükmün HMK'nın 330/1 maddesi gereğince işbu dava yönünden kesin hüküm teşkil ettiği, Samsun 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2011/278 E. sayılı dosyasından verilen fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile eksik yapılan ödemeden yıllara göre fiyat artışının uygulanmayışından dolayı zararlarının saklı tutulması ile ilgili taleple ilgili olarak fazlaya dair davacı talebinin reddine ilişkin kararının da bu anlamda kesin hüküm niteliğinde olduğu değerlendirilerek davanın reddinin gerektiği gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi'nin ilâm başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, Samsun 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2011/278 E. sayılı davasından verilen hükmün kesin hüküm niteliğinde olduğu, bu hali ile HMK'nın 114/1-i maddesindeki dava şartına aykırılık bulunduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde;
a. Samsun 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2011/278 E. sayılı dosyasında verilen hüküm ile bu davadaki talep ve yargılama konusunun ilişiğinin bulunmadığını,
b. Yüksek Mahkemece eksik tahkikatla karar verildiğini,
c. Davalı tarafın kesin hükümle ilgili itirazının mahkemenin 17.12.2015 tarihli ön inceleme tutanağında reddedildiğini,
d. Samsun 3.Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2011/278 E. sayılı dosyanın munzam zarara ilişkin olmadığını beyan etmektedir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Uyuşmazlık, eser sözleşmesinden kaynaklanan munzam zarar alacağının tahsili istemine ilişkindir.
Para borçlarında borçlunun temerrüdünün bir sonucu niteliğindeki munzam (aşkın) zarar taraflar arasındaki eser sözleşmesinin düzenlendiği tarihte yürürlükte bulunan 818 Sayılı BK'nın 105. (T.B.K. 122) maddesinde düzenlenmiştir. BK'nın 105/1 maddesi ‘Alacaklının düçar olduğu zarar geçmiş günler faizinden fazla olduğu surette borçlu kendisine hiç bir kusur isnat edilemiyeceğini ispat etmedikçe bu zararı dahi tazmin ile mükelleftir' hükmünü içermektedir. Anılan madde hükmüne göre alacaklının borçludan munzam zararını isteyebilmesi için; para borcunun ifasında borçlunun temerrüde düşmüş olması, temerrüt faizini aşan bir zararının bulunması, söz konusu zararla borçlunun temerrüdü arasında uygun illiyet bağının bulunması ve borçlunun kusurunun bulunması gerekmektedir.
Samsun 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2011/278 E., 2013/296 K. sayılı dosyasında davacının, 09.01.2001 tarihinde edimlerin yerine getirildiği, işin geçici kabulünün 01.05.2007 yapıldığı, kesin hesabın 2001 yılı birim fiyatları ile çıkarılarak ödemenin 04.05.2011 tarihinde yapıldığı iddiasıyla 2001-2007 tarihleri arasındaki eskalasyon fiyat farkı alacağının ödenmesini talep ettiği, mahkemece, davacının geçici kabulün yapıldığı 2007 yılının fiyatlarıyla fiyat farkı alacağına hak kazandığı kabul edilerek KDV dahil 760.476,51 TL fiyat farkı alacağının davalıdan tahsiline karar verildiği, taraf vekillerinin temyiz istemi üzerine Dairemizin (Kapatılan 15. Hukuk Dairesi) 03.07.2014 tarihli ilamıyla, alacağın 15.000,00 TL'sine 27.05.2011 dava tarihinden, 745.476,51 TL'sine de 29.01.2013 ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline şeklinde mahkeme kararının değiştirilmiş bu şekliyle düzeltilerek onanmasına karar verildiği, kararın 16.02.2015 tarihinde kesinleştiği görülmüştür.
Dairemizin 11.12.2023 tarihli bozma ilamında, Samsun 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2011/278 E. sayılı dava dosyasının işbu dava yönünden kesin hüküm teşkil ettiği gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiş ise de, işbu davada davacı, 2011/278 E. sayılı davada talep edilip hükmedilen eskalasyon fiyat farkı alacağını aşan zararını ve hükmedilen bedelin 02.10.2014 ödenmesinden dolayı dava tarihi ile ödeme tarihi arasında temerrüt faizini aşan zararını talep ettiğinden işbu davadaki talep ile anılan davadaki talep aynı olmadığından işbu davanın kesin hüküm teşkil etmeyeceği görülmüştür.
Bu durumda mahkemece, 2011/278 E. sayılı davada hükmedilen bedelin 02.10.2014 tarihinde ödendiği göz önünde bulundurularak, 2011/278 E. sayılı davada talep edilip hükmedilen eskalasyon fiyat farkı alacağını aşan zarar ile dava ve ıslah tarihlerinden itibaren yasal faiziyle birlikte hükmedilen bedeller yönünden ödeme tarihine kadar yasal faizle karşılanamayan zararın hesaplattırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden eksik inceleme ve yanlış değerlendirme ile karar verilmesi doğru olmamış, HMK'nın 373/6 maddesi de dikkate alınarak kararın bozulması uygun görülmüştür.
SONUÇ : Açıklanan sebeplerle; Temyiz olunan İlk Derece Mahkemesi kararının davacı yararına BOZULMASINA, 28.000,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak Yargıtaydaki duruşmada vekille temsil olunan davacıya verilmesine, Peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde davacıya iadesine, Dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, 29.04.2025 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Av. Ahmet Can
Mail : [email protected]
Whatsapp : 0 532 409 18 85