Ahmet Can.

Ahmet Can. Faydalı dijital içerikler Kâr Amacı Gütmeyen Kuruluş

İnşaat Maliyet Bedelleri ve Emlak Vergisi İlişkisi:İnşaat maliyet bedelleri, 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu’na göre bi...
12/08/2025

İnşaat Maliyet Bedelleri ve Emlak Vergisi İlişkisi:

İnşaat maliyet bedelleri, 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu’na göre bina vergisinin hesaplanmasında temel unsurlardan biridir. Kanunun 1. ve 2. maddeleri uyarınca Türkiye sınırları içinde yer alan tüm binalar, belirlenen maliyet bedelleri ve arsa rayiç değerleri dikkate alınarak vergilendirilir . Bu bedeller, her yıl Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın birlikte belirlediği metrekare maliyetleri esas alınarak güncellenir. Rayiç değerlerin gerçeğe yakın olması, hem belediye gelirleri hem de mükelleflerin vergi yükü açısından adaletin sağlanması için kritik önemdedir.

Vergi Usul Kanunu’nun 3. maddesi, vergiyi doğuran olayın ve ilgili işlemlerin gerçek mahiyetinin esas alınacağını vurgular . Bu çerçevede, belediyelerce belirlenen rayiç bedellerin piyasa gerçekleriyle uyumlu olması hem hukuki hem de mali gereklilik taşır. Aksi halde, vergi yükünde dengesizlikler, müteahhitler ve mülk sahipleri açısından maliyet baskısı ve hukuki ihtilaflar ortaya çıkabilir. Ayrıca, rayiç bedel yüksek belirlenirse tapu harçları da artar; bu durum sektörde işlem hacmini ve konut alım-satımlarını olumsuz etkileyebilir.

Güncel tartışmalar, İnşaat Müteahhitleri Konfederasyonu (İMKON) Başkanı’nın da ifade ettiği gibi, vergi ve harçların makul seviyede tutulması gerekliliğini gündeme getirmiştir. Belediyelerin gelir artırma motivasyonu anlaşılır olmakla birlikte, kamu hizmetlerinin kalitesi ile vergi yükü arasında denge kurulması gerekir. İdare hukuku açısından bakıldığında, vergi oranlarının ve rayiç bedellerin belirlenmesinde “ölçülülük” ilkesi gözetilmeli; hem kamu yararı hem de mükelleflerin ekonomik özgürlükleri korunmalıdır.

İnşaat Müteahhitleri Konfederasyonu (İMKON) Genel Başkanı Tahir Tellioğlu, belediyeler ve maliyenin gelir ihtiyacının anlaşılır olduğunu ancak bunun dengeli şekilde sağlanması gerektiğini belirtti.

Emlak Vergisi Değerini Değiştiren Sebepler Nelerdir? 🤔Yeni bina inşa edilmesi.Bir binanın yanması, yıkılması veya kısmen...
10/08/2025

Emlak Vergisi Değerini Değiştiren Sebepler Nelerdir? 🤔
Yeni bina inşa edilmesi.
Bir binanın yanması, yıkılması veya kısmen harap olması.
Bir binadaki asansör veya kalorifer tesisatının tamamen veya kısmen kaldırılması.
Bir binanın kullanım tarzının tamamen değiştirilmesi veya bir kısmının ticari alana dönüştürülmesi.
Arazinin fidanlandırılması, ağaçlandırılması, bağ haline getirilmesi veya tam tersi durumlar.
Tarıma elverişli bir arazinin tarım dışı hale gelmesi veya tarım yapılmayan arazinin tarıma elverişli hale getirilmesi.
Arazinin parsellenerek arsa haline getirilmesi.
Bir binanın mütemmimi durumundaki arazinin durumunun değişmesi.
Bir binanın veya arazinin taksim veya ifraz edilmesi veya mükellefinin değişmesi.
Birden fazla arazi veya arsanın tek bir arazi haline getirilmesi.
Bir şehir, kasaba veya köyün tamamında bina veya arazi değerlerinde %25'i aşan oranda artış veya azalış olması.
https://www.linkedin.com/pulse/vergi-de%25C4%259Ferini-de%25C4%259Fi%25C5%259Ftiren-sebeplerin-olmas%25C4%25B1-halinde-tarhiyat%25C4%25B1n%25C4%25B1n-can-qggaf

09/08/2025

"Eğer yaşamak için çalışıyorsan, neden çalışarak ölüyorsun?"

"İyi, Kötü ve Çirkin" “Tuco” (1966)

Küresel gıda üretimi, dünya nüfusunun 1,5 katını doyuracak kapasiteye sahipken, her yıl yaklaşık 9 milyon insan açlıktan...
07/08/2025

Küresel gıda üretimi, dünya nüfusunun 1,5 katını doyuracak kapasiteye sahipken, her yıl yaklaşık 9 milyon insan açlıktan ölüyor. Bu çelişki, üretim eksikliğinden değil, paylaşım adaletsizliğinden kaynaklanıyor. Oxfam’a göre, en zengin %1’lik kesim, dünya nüfusunun yarısından daha fazla serveti elinde tutuyor. Doğa ihtiyacı kadar alırken, insanın doyumsuzluğu eşitsizliğin temel nedeni haline geliyor.

06/08/2025
05/08/2025

Emlak vergisi değerlerinin fahiş miktarda artırılması sadece emlak vergisini mi etkiler, başka vergilere de etkisi olur mu?

Emlak vergisine esas takdir komisyonu kararlarının kesinleşmesi, yalnızca emlak vergisi açısından değil, 4 yıl boyunca birçok diğer vergi türü üzerinde de doğrudan etkili olacaktır.

Özellikle 2026 yılı itibarıyla geçerli olacak yeni değerler şu vergilerle bağlantılı hale gelecektir:

1. Tapu harçları: Satış işlemlerinde alınan tapu harcı, emlak vergi değeri esas alınarak hesaplanır. Dolayısıyla takdir kararıyla yükselen bir değer, tapu devri sırasında daha yüksek harç ödenmesine neden olacaktır.
2. Veraset ve intikal vergisi: Taşınmazın miras yoluyla ya da bağışla devri durumunda, emlak vergi değeri, vergi matrahının belirlenmesinde esas alınır. Yeni takdir edilen yüksek değerler, bu verginin de artmasına yol açar.
3. Değerli konut vergisi: Bu verginin kapsamına girip girmediği ve ödenecek verginin miktarı emlak vergi değerine göre belirlenmektedir. Emlak vergi değeri belirli bir eşiği aştığında (örneğin geçmişte bu eşik 5 milyon TL idi), taşınmaz değerli konut kapsamına girer ve ilave vergi yükümlülüğü doğar.

Sonuç olarak, kesinleşmiş takdir kararları yalnızca emlak vergisini değil; tapu harcı, veraset ve intikal vergisi ile değerli konut vergisi gibi birçok başka mali yükümlülüğü de doğrudan etkileyen temel bir parametre haline gelmektedir.

Bu nedenle takdir kararlarının yargı denetimine tabi tutulması, yalnızca kısa vadeli değil, uzun vadeli mali sonuçlar açısından da önemlidir.

Vergi Değerini Değiştiren Sebeplerin Olması Halinde Vergi Tarhiyatının Bildirimi ve Öğrenme Yoluyla Dava Açma Süresinin ...
02/08/2025

Vergi Değerini Değiştiren Sebeplerin Olması Halinde Vergi Tarhiyatının Bildirimi ve Öğrenme Yoluyla Dava Açma Süresinin Başlangıcı

1319 sayılı Kanun’un 33. maddesinin (1) ilâ (7) numaralı fıkralarında belirtilen ve vergi değerini tadil eden sebeplerin doğması halinde, mükelleflerin ilgili değişiklikleri belediyeye bildirme yükümlülüğü doğmakta; belediyeler de buna dayanarak yeni vergi tarhiyatı yapmaktadır. Bu durumlarda, eğer belediye mükellefe yazılı bir bildirim göndermişse, dava açma süresi bu yazının tebliğ tarihinden itibaren başlar. Ancak tebligat yapılmamışsa, mükellefin vergiyi ödeme tarihi, yani fiili öğrenme tarihi esas alınarak 30 günlük dava açma süresi işlemeye başlar.

Nedir bu vergi değerini tadil eden sebepler:

1. Yeni bina inşa edilmesi.

2. Bir binanın yanması, yıkılması suretiyle veya sair sebeplerle tamamen veya kısmen harabolması veya binada mevcut asansör veya kalorifer tesislerinin kısmen veya tamamen kaldırılması;

3. Bir binanın kullanış tarzının tamamen değiştirilmesi veya bir binanın ikamete mahsus mahallerinden bir kısmının dükkan, mağaza, depo gibi ticaret ve sanat icrasına mahsus mahaller haline kalbedilmesi.

4. Arazinin hal ve heyetinde değişiklik olması :

a) Arazinin fidanlandırılması veya ağaçlandırılması, bağ haline getirilmesi;

b) Fidanlı, ağaçlı veya kütüklü bir arazinin tarla haline getirilmesi veya gelmesi;

c) Tarım yapılan bir arazinin tabii bir afet veya arıza sebebiyle veya sair sebepler yüzünden tarıma elverişsiz hale gelmesi;

d) Tarım yapılmayan bir arazinin tarıma elverişli hale getirilmesi;

e) Arazinin parsellenmek suretiyle arsalar haline getirilmesi;

5. Bir binanın mütemmimi durumunda olan arazinin mütemmimlik durumundan çıkması veya bir arazi ve arsanın bina mütemmimi durumuna girmesi.

6. Bir bina veya arazinin taksim veya ifraz edilmesi veya mükellefinin değişmesi.

7. Müteaddit arazi ve arsaların tek bir arazi ve arsa haline getirilmesi veya müteaddit hisselere ayrılmış olan bir binanın bütün hisselerinin birleştirilmesi.

8. Herhangi bir sebep yüzünden bir şehir, kasaba veya köyün tamamında devamlı olmak üzere bina veya arazinin değerlerinde % 25'i aşan oranda artma veya eksiltme olması.

Zira, Danıştay Dokuzuncu Dairesi, 5.5.2016 gün ve E:2016/12685, K:2016/3759 Sayılı kararıyla;

213 Sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 49/b maddesiyle 1319 Sayılı Emlak Vergisi Kanununun 11 ve 21. maddelerine değindikten sonra; emlak vergisinin tarh ve tahakkukunu düzenleyen söz konusu maddelerde 9.4.2002 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4751 Sayılı Kanunla yapılan değişiklikle tarh ve tahakkuka dair esaslar getirildiği,

anılan Kanun değişikliği ile emlak vergisi uygulaması sonucunda görülen olumsuzlukları ortadan kaldırmak ve vergilemede kolaylığın ve basitliğin sağlanması amacıyla dört yılda bir alınmakta olan beyan esasının kaldırılması ve sadece vergi değerini tadil eden nedenlerin bulunması halinde mükelleflerden bildirim alınmasını sağlamaya yönelik hükümler getirildiği,

arsalara ve araziye ait asgari ölçüde birim değer tespiti takdir komisyonlarınca dört yılda bir yapılmakta olup, kesinleşen asgari ölçüde m² birim değerleri esas alınarak hesaplanan bina ve arazilere dair emlak vergisinin, takdirin yapıldığı yılı takip eden bütçe yılının Ocak ve Şubat ayında yıllık olarak tarh olunduğu ve tarh edilen tarihte tahakkuk etmiş sayılarak Kanunda mükellef olarak belirtilenler tarafından birinci taksidinin Mart, Nisan ve Mayıs aylarında, ikinci taksidinin ise Kasım ayında olmak üzere iki eşit taksitte ödeneceği,

emlak vergisi mükelleflerinin takdir komisyonu kararlarına karşı idari dava açma haklarını kısıtlayan düzenleme Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmeden önce daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları onbeş gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açabilmekte iken, söz konusu düzenlemenin iptal edilmesi ile birlikte verginin mükellefi olan bireylerin menfaatlerinin ihlal edilmesi halinde verginin tarh ve tahakkukuna dayanak olan asgari arsa m² birim değerlerinin belirlenmesine dair takdir komisyonu kararlarına karşı dava açma hakkının önünde herhangi bir yasal sınırlama bulunmadığı,

Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından sonra dava açma ehliyetine kavuşan mükellefler tarafından takdir komisyonu kararının iptali istemiyle açılan davalarda dava açma süresi ile ilgili bir yasal düzenleme bulunmadığından dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlayacağı ve en son hangi tarihe kadar dava açılabileceği hususlarının yukarıda söz edilen yasa hükümleri çerçevesinde emlak vergisinin genel özellikleri de dikkate alınarak irdelenmesi gerektiği,

213 Sayılı Kanun'un mükerrer 49. maddesinin ( b ) fıkrasının üçüncü paragrafı "takdir komisyonlarının bu kararlarına karşı kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları onbeş gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açabilirler. Vergi Mahkemelerince verilecek kararlar aleyhine onbeş gün içinde Danıştaya başvurabilirler" şeklinde iken, bu paragrafın ilk cümlesi Anayasa Mahkemesince Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiş olup, iptal kararı esasen takdir komisyonu kararlarına karşı dava açabileceklerle ilgili olmasına rağmen, dava açma süresini içeren cümle tamamen iptal edildiğinden, takdir komisyonu kararlarına karşı açılacak davalarda 2577 Sayılı İdari yargılama Usulü Kanununun 7. maddesinde yer alan yasal dava açma süresinin uygulanması gerektiği,

213 Sayılı Kanun'un mükerrer 49. maddesinde arsalara ve araziye ait asgari ölçüde birim değer tespitine dair takdir komisyonu kararlarının, öteden beri dava açma ehliyeti bulunan odalara, belediyeler ile köy ve mahalle muhtarlıklarına imza karşılığı verileceği belirtilmekte ise de emlak vergisi mükelleflerine ilan yoluyla tebliğ edileceği yönünde bir hüküm bulunmadığı gibi ilgililere ne suretle tebliğ edileceğinin de düzenlenmediği, bu durumda, yine mükerrer 49. maddede yer alan hükümler, emlak vergisi ile ilgili yasal düzenlemeler ve emlak vergisinin özelliği göz önüne alınarak emlak vergisi mükelleflerinin hangi tarihe kadar dava açabilecekleri hususunun açıklığa kavuşturulması gerektiği,

emlak vergisinin matrahı 1319 Sayılı Kanun'un 29. maddesinde tanımlanan vergi değeri olup, bina, arsa ve arazilerin emlak vergisi hesaplamasına esas alınan vergi değerinin dört yılda bir ilgili belediyeler tarafından yeniden hesaplandığı, vergi değerinin hesaplanmasında esas alınan arsa ve arazi birim değerlerinin dört yılda bir takdir komisyonları tarafından belirlendiği,

belediyelerce dört yılda bir belirlenen ve kesinleşen arsa ile arazi m2 birim değerleri göz önüne alınarak emlak vergilerinin tarh ve tahakkuk ettirildiği,

arsalara ve araziye ait asgari ölçüde birim değer tespitine dair değerlerin nasıl belirleneceğine dair usullerin Emlak Vergisi Kanunundaki hükümlerden ayrı olarak Vergi Usul Kanununun mükerrer 49. maddesinde özel olarak düzenlendiği, sözü edilen Kanunun mükerrer 49. maddesinin son fıkrasında; kesinleşen asgari ölçüde birim değerlerinin ilgili belediyelerde ve muhtarlıklarda uygun bir yere asılmak suretiyle tarh ve tahakkukun yapıldığı yılın başından Mayıs ayı sonuna kadar ilan edileceğinin belirtildiği, maddede yer alan "kesinleşme" tabiri dava açılmayarak dava açma süresinin dolması ya da dava açılarak sonuçlanması anlamını taşıdığından, herhangi bir değerin ya da bedelin kesinleşmesinden sonra değiştirilmesinin kanunen ve hukuken mümkün olamayacağı,

bütün bu hususların göz önüne alınması halinde 213 Sayılı Kanun'un mükerrer 49. maddesiyle arsa ve arazi m2 birim değerleri yönünden davanın açılması vd. özel olarak düzenlendiğinden, maddede kesinleşen değerlerin ilanından bahsedilerek Kanun Koyucu tarafından verginin tahakkuk ettirildiği yılın başından önce vergi değerinin kesinleşmesi sağlanmak istenildiğinden ve belediyelerce kesinleşen bu değerler esas alınarak tarh ve tahakkuk yapıldığından, mükelleflerin takdir komisyonlarınca dört yılda bir belirlenen arsa ve arazi asgari m2 birim değerlerinin kesinleşmesinden önce idareye yapılan başvuru sonucu verilen cevaptan ya da herhangi bir şekilde öğrenildiği tarihten itibaren 2577 Sayılı Kanun'un 7. maddesinde yer alan 30 günlük genel dava açma süresi içerisinde söz konusu işlemin iptali istemiyle dava açmaları gerekmekte olup, sözü edilen değerlerin kesinleşmesinden sonra dava açma imkanı bulunmadığı,

olayda ise, vergi değerinin kesinleşmesinden sonra asgari arsa m2 birim değerinin tespitine dair takdir komisyonu kararının iptali ile 2014 yılı için tahakkuk ettirilen emlak vergisinin kaldırılması istemi ile dava açıldığı görülmüş olup, Mahkeme tarafından söz konusu davanın asgari arsa m² birim değerinin tespitine dair takdir komisyonu kararına dair kısmının, süre aşımı sebebiyle reddi gerekirken bir başka dosyada yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesine atıfta bulunmak suretiyle davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmesinde isabet görülmediği,

Vergi Mahkemesi kararının 2014 yılı için tahakkuk eden emlak vergisine dair kısmına gelince; 4751 Sayılı Kanun ile emlak vergisinin tarh ve tahakkukunda yapılan değişikliklerle birlikte genel beyan esası kaldırıldığından, Kanun metninden genel beyana dair olarak yer alan hükümlerin çıkarıldığı, arsa ve araziler için 213 Sayılı Kanun'un mükerrer 49. maddesi uyarınca, takdir komisyonlarınca dört yılda bir olmak üzere,

arsalara ve araziye dair asgari ölçüde birim değerlerinin takdir edilmesi,

binalar için Maliye ve Bayındırlık ve İskân Bakanlıklarınca bina m2 normal inşaat maliyet bedellerinin müştereken tespit edilmesinin gerektiği,

bu suretle takdir ve tespit edilecek birim değerler ile bina m2 normal inşaat maliyet bedelleri esas alınarak belediyelerce hesaplanan emlak vergi değeri üzerinden emlak vergisi tarh olunacağı,

bunun yanısıra, 4751 Sayılı Kanunla yapılan değişiklikle emlak vergisinde genel beyan esasının kaldırılması öngörüldüğünden emlak vergisi mükellefleri için sadece Emlak Vergisi Kanununun 33. maddesinin ( 1 ) ilâ ( 7 ) numaralı fıkralarında yazılı sebeplerin doğması halinde bildirim verme zorunluluğunun getirildiği, takdirin yapıldığı genel dönemlerde ve anılan Kanunun 33. maddesinin ( 1 ) ilâ ( 7 ) numaralı fıkraları gereğince mükelleflerce bildirimde bulunulması gereken hallerde emlak vergisinin, 29. maddeye göre hesaplanan vergi değeri esas alınarak yıllık olarak tarh olunacağı; bu suretle tarh olunan vergilerin ise tarh edilen tarihte tahakkuk etmiş sayılacağı ve bu hususun mükelleflere bir yazı ile bildirileceği, emlak vergisinin tarh ve tahakkuku ile ilgili 11 ve 21. maddelerde yer alan "Bu suretle tarh olunan vergiler, tarh edilen tarihte tahakkuk etmiş sayılır ve mükellefe bir yazı ile bildirilir" kuralının, mükellef adına tarh edilen emlak vergisinin ödenmesinden önce mükellef tarafından öğrenilmesinin sağlanması amacıyla getirilen bir düzenleme olduğu,

bunun yanısıra, mükellef tarafından adına yapılan emlak vergisi tarhiyatına karşı açılan davada, dava açma süresinin de söz konusu yazının mükellefe tebliğ edilip edilmemiş olmasına göre belirlenmesi gerektiği;

zira, takdir komisyonlarınca dört yılda bir olmak üzere takdir edilen asgari birim değerleri esas alınarak belediyelerce hesaplanarak tarh olunan emlak vergisi mükelleflere bildirilmediğinden; mükelleflerin, haklarında yapılan emlak vergisi tarhiyatını ancak ödeme sırasında öğrenebildikleri, bu durumda takdirin yapıldığı genel dönemlerde ve 1319 Sayılı Kanun'un 33. maddesinin ( 1 ) ilâ ( 7 ) numaralı fıkralarında yazılı sebeplerin doğması halinde mükelleflerce bildirim verme zorunluluğu getirilen hallerde yapılan emlak vergisi tarhiyatına karşı açılacak davalarda dava açma süresinin, davalı belediye tarafından mükellefe emlak vergisi tarhiyatına dair herhangi bir yazı tebliğ edilmiş ise bu yazının tebliğ tarihi dikkate alınarak hesaplanması, eğer belediye tarafından yazı tebliğ edilmemiş ise emlak vergisinin mükellef tarafından ödendiği tarih, yapılan tarhiyatı öğrenme tarihi kabul edilerek dava açma süresinin ödeme tarihinden itibaren başlatılması gerektiği,

bu itibarla, emlak vergisi tahakkukunun iptali istemiyle açılan davada; sürenin tespiti bakımından öncelikle, tarh ve tahakkuk işleminin mükellefe tebliğ edilip edilmediğinin araştırılması gerektiği,

bu hususun yanı sıra, yapılacak araştırma sonucu emlak vergisi tahakkukuna karşı açılan davanın süresinde görülmesi halinde işin esası hakkında verilecek kararda, davacıya ait taşınmazlarının bulunduğu yerler için takdir edilen asgari arsa m2 birim değerinin tespitine dair takdir komisyonu kararının iptali istemiyle açılan davalar sonucunda takdir komisyonu kararı iptal veya kısmen iptal edilmiş ise bunun neticelerinden aynı mahalle, cadde, sokak veya bölgede bulunan tüm emlak vergisi mükellefleri de yararlanacağından diğer bir deyişle işlemlerin iptali ya da kısmen iptali aynı yer için dava açmayan diğer mükellefleri de etkileyeceğinden, Mahkemece davacıların taşınmazının bulunduğu yer için dava açılıp açılmadığının, açılmış ise vergi değerinin ne şekilde kesinleştiğinin araştırılması gerektiğine karar vermiştir.

Yurt dışında çalıştırılan Türk işçinin işini mutad olarak yaptığı yer yahut iş sözleşmesiyle daha sıkı ilişkili bir huku...
15/04/2024

Yurt dışında çalıştırılan Türk işçinin işini mutad olarak yaptığı yer yahut iş sözleşmesiyle daha sıkı ilişkili bir hukukun mevcut olup olmadığı araştırılmalı ve sonucuna göre 5718 sayılı Kanunun 27. maddesi göz önünde bulundurulmak suretiyle taraflar arasındaki iş sözleşmesine uygulanacak hukukun tespit edilmesi gerekir.

Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2016/9339 E. , 2019/16564 K.
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraflar vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davalı şirkete ait teknede nezdinde belirsiz süreli iş sözleşmesi ile tekne kaptanı olarak görev yaptığını, günde 14 saat çalışmak zorunda kaldığını, teknenin sürekli seyrüsferde olması nedeniyle müvekkilinin izin kullanamadığını, iş sözleşmesinin işveren tarafından fesih hakkı kötüye kullanılmak suretiyle 04.03.2011 tarihinde feshedildiğini ileri sürerek kıdem tazminatı ile birkısım işçilik alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davalının yabancı uyruklu bir tüzelkişilik olduğunu, Türkiye’de herhangi bir acentasının bulunmadığını, davalının Türkiye’de mutad meskeni olmaması nedeni ile davanın Türkiye’de görülemeyeceğini, iş mahkemelerinin de görevli olmadığını ileri sürerek, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanılan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Karar süresi içerisinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
Taraflar arasında iş sözleşmesine uygulanacak hukuk konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
5718 sayılı Türk Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’’un 1.maddesinin 1.fıkrasında hâkimin Türk kanunlar ihtilafı kurallarını ve bu kurallara göre yetkili olan yabancı hukuku re’sen uygulayacağı belirtildikten sonra 4.fıkrasında uygulanacak hukuku seçme imkânı verilen hallerde taraflarca aksi açıkça kararlaştırılmadıkça seçilen hukukun maddi hukuk hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür.
Kanunun “kamu düzenine aykırılık” başlıklı 5.maddesinde “Yetkili yabancı hukukun belirli bir olaya uygulanan hükmünün Türk kamu düzenine açıkça aykırı olması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz gerekli görülen hâllerde Türk hukuku uygulanır” hükmü düzenlenmiştir.
İş sözleşmelerine uygulanacak hukuk hakkında Kanununun 27.maddesinde;
“(1) İş sözleşmeleri, işçinin mutad işyeri hukukunun emredici hükümleri uyarınca sahip olacağı asgarî koruma saklı kalmak kaydıyla, tarafların seçtikleri hukuka tâbidir.
(2) Tarafların hukuk seçimi yapmamış olmaları hâlinde iş sözleşmesine, işçinin işini mutad olarak yaptığı işyeri hukuku uygulanır. İşçinin işini geçici olarak başka bir ülkede yapması hâlinde, bu işyeri mutad işyeri sayılmaz.
(3) İşçinin işini belirli bir ülkede mutad olarak yapmayıp devamlı olarak birden fazla ülkede yapması hâlinde iş sözleşmesi, işverenin esas işyerinin bulunduğu ülke hukukuna tâbidir.
(4) Ancak hâlin bütün şartlarına göre iş sözleşmesiyle daha sıkı ilişkili bir hukukun bulunması hâlinde sözleşmeye ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri yerine bu hukuk uygulanabilir” kuralı öngörülmüştür.
Buna göre, 5718 sayılı Kanunda iş sözleşmesi konusunda hukuk seçimi imkânı, iş sözleşmelerin niteliği gereği, ancak işçi lehine ve sınırlı olarak tanınmıştır. Çünkü taraflarca hukuk seçimi uygulanacak hukukun işçiyi koruyan hükümlerinden daha elverişsiz hükümler içermesi halinde mümkün değildir.
Maddede mutad işyeri hukukunun işçiyi koruyan hükümleri asgari koruma standardı olarak kabul edilmekte ve hukuk seçimi yoluyla bu standardın altına inilmesi engellenmektedir. Böylece seçilen hukukun işçiyi koruyucu hükümlerinin mutad işyeri hukukunun işçiye sağladığı korumadan daha az koruma sağlaması halinde, hukuk seçimi nazara alınmayacaktır.
İşçinin işini tek bir devlette yürütmediği, sürekli olarak farklı devletlerde çalıştığı ve bu nedenle mutad bir işyerinin bulunmadığı durumlarda, işverenin merkezinin bulunduğu yer hukuku uygulanacaktır.
Tarafların aralarındaki ilişkiye uygulanacak hukuk konusunda anlaşma yapmamaları veya yaptıkları anlaşmanın herhangi bir sebepten dolayı geçersiz olması halinde, iş sözleşmesiyle daha sıkı ilişkili olan yer hukuku uygulanacaktır.
“Sıkı ilişki”nin tespitinde tarafların vatandaşlığı, işverenin ikametgâhı, sözleşmenin dili, ücretin ödendiği para, sözleşmenin yapıldığı yer, tarafların ikametgâhı gibi ölçütler dikkate alınabilir.
Yurt dışında hizmet alanında faaliyet yürütmek için bulunduğu ülke mevzuatına göre işyeri açan ve işveren olan Türk vatandaşlarının, bu işyerinde çalışmak üzere Türkiye’den çalışmak üzere Türk vatandaşı gerçek kişileri işçi sıfatı ile götürdükleri ve bunun genelde Türkiye İş Kurumu vasıtası ile yapıldığı bilinmektedir. Ancak çoğu zaman Türk vatandaşı işçiler Türkiye bağlantılı şirketler vasıtası ile kurum kayıtları yerine getirilmeden turist vizesi ile çalıştırmak üzere götürülmekte ve yurt dışındaki ülke mevzuatı ile kurulan şirket işçisi olarak çalıştırılmaktadır. İş hukukunun emredicilik yönü ve işçinin korunması ilkesi uyarınca yabancılık unsuru taşıyan bu tür uyuşmazlıklarda açıklandığı gibi Türk vatandaşı olan işçinin kamu düzeni de dikkate alınarak yurt dışına gönderilmesinde gönderen kişi yada şirketin yurt dışındaki yabancı şirket ile organik bağı delillendirildiğinde Türk İş Hukuku uygulanmakta ve organik bağ içinde olan Türkiye’de kişi veya kişiler işçinin işvereni kabul edilerek sorumlu tutulmaktadır.
Somut olayda, davacının Yunanistan bayraklı turistik amaçlarla kullanılan yabancı gemide, kaptan olarak çalıştığı hususunda ihtilaf yoktur. Dosya kapsamına göre de, yabancı uyruklu şirketin Türkiye’de şubesi yahut acentesinin bulunmadığı, işin bir kısmının yabancı ülkede ifade edildiği anlaşılmaktadır. Buna göre taraflar arasındaki hukuki ilişkide yabancılık unsurunun bulunduğu hususu tartışmasızdır.
Dosyada yer alan ve tercümesi yaptırılmış “Kesin Süreli İş Akdi” başlıklı orijinali yabancı dilde olan ve Yunanistan Hanya’da düzenlendiği anlaşılan 02.04.2011 tarihli sözleşmenin 4. maddesi, “Taraflardan her biri, iş bu akdin süresinden önce feshini ancak M.K.’nun 672. maddesinde yer alan önemli hususların vukuunda isteyebilirler ve ancak bu durumda akit süresinden önce feshedilir” hükümünü haizdir. Bu maddeye göre, taraflar akdin feshinde Medenî Kanunun 672. maddesine yollama yapmışlardır. Yollama yapılan kanun, Yunan Medenî Kanunudur. Çünkü Türk Medenî Kanunun 672. Maddesi Miras Hukukuna ilişkin iken, Yunan Medenî Kanunun 672. maddesi iş akdinin feshini düzenlemektedir1 ve “Taraflardan her birisi haklı sebepler ile önceden herhangi bir önel vermeksizin sözleşmeyi her zaman feshetme hakkını haizdir. İşbu hak sözleşme ile de bertaraf edilemez.” hükmüne yer vermektedir. Bu durumda taraflar, sözleşmenin feshinde Yunan Medenî Kanununa göndermede bulunmuşlardır. Öncelikli mesele tarafların bu şekilde göndermede bulunmasının taraflar arasında bir hukuk seçimi anlamına gelip gelmediğini değerlendirmektir. Bu değerlendirme yapılırken, MÖHUK 24. maddenin göz önünde bulundurulması gerekir. Bahse konu düzenleme “Sözleşmeden doğan borç ilişkilerinde uygulanacak hukuk” başlıklı olup,
“MADDE 24 – (1) Sözleşmeden doğan borç ilişkileri tarafların açık olarak seçtikleri hukuka tâbidir. Sözleşme hükümlerinden veya hâlin şartlarından tereddüde yer vermeyecek biçimde anlaşılabilen hukuk seçimi de geçerlidir. (2) Taraflar, seçilen hukukun sözleşmenin tamamına veya bir kısmına uygulanacağını kararlaştırabilirler. (3) Hukuk seçimi taraflarca her zaman yapılabilir veya değiştirilebilir. Sözleşmenin kurulmasından sonraki hukuk seçimi, üçüncü kişilerin hakları saklı kalmak kaydıyla, geriye etkili olarak geçerlidir. (4) Tarafların hukuk seçimi yapmamış olmaları hâlinde sözleşmeden doğan ilişkiye, o sözleşmeyle en sıkı ilişkili olan hukuk uygulanır. Bu hukuk, karakteristik edim borçlusunun, sözleşmenin kuruluşu sırasındaki mutad meskeni hukuku, ticarî veya meslekî faaliyetler gereği kurulan sözleşmelerde karakteristik edim borçlusunun işyeri, bulunmadığı takdirde yerleşim yeri hukuku, karakteristik edim borçlusunun birden çok işyeri varsa söz konusu sözleşmeyle en sıkı ilişki içinde bulunan işyeri hukuku olarak kabul edilir. Ancak hâlin bütün şartlarına göre sözleşmeyle daha sıkı ilişkili bir hukukun bulunması hâlinde sözleşme, bu hukuka tâbi olur.” düzenlemesini içermektedir. Taraflar arasındaki iş sözleşmesinin bahse konu 4. maddesinin içeriği ve yukarıdaki 24. madde dikkate alındığında, tarafların yalnızca sözleşmenin feshi bakımından Yunan Medeni Kanununun uygulanmasını amaçlamış oldukları, aralarında uygulanacak hukuku tereddüde yer vermeyecek şekilde kararlaştırmış olduklarından söz edilemeyeceği; nitekim davalı vekilinin temyiz itirazlarında da iş sözleşmesinde uygulanacak hukuk seçimi yapılmadığının ifade edildiği gözetildiğinde taraflar arasındaki iş sözleşmesine, 5718 sayılı Kanunun 27/2. maddesine göre işçinin işini mutad olarak yaptığı işyeri hukukunun uygulanacağını kabul etmek gerekir.
Somut olayda olduğu gibi işin birden fazla ülkede ifa edilmesi durumunda, gerek Avrupa Birliği Adalet Divanı Kararları gerekse de doktrin görüşleriyle mutad işyeri tespiti bakımından birtakım kriterler geliştirilmiştir. Buna göre işçinin işini ifa faaliyetlerini veya ifa faaliyetlerinin çoğunluğunu gerçekleştirdiği yer, işçinin esas olarak işverene karşı yükümlülüklerini yerine getirdiği yer, işçinin işini ifa etmek üzere hangi ülkede daha çok zaman geçlirdiği, işin organize edildiği yer, işin esas kısmının ve ağırlıklı bölümünün mutad olarak yapıldığı yer gibi kritlerler mutad işyeri tespitinde önem taşımaktadır (ŞANLI, Cemal / ESEN, Emre / ATAMAN-FİGANMEŞE, İnci, Milletlerarası Özel Hukuk, İstanbul 2018, s.292; EKŞİ, Nuray, “Yabancılık Unsuru Taşıyan İş Sözleşmelerine Uygulanacak Hukuk”, Prof. Dr. Kenan TUNÇOMAĞ’a Armağan, İstanbul 1997, s. 116-148. ).
Dosya kapsamına göre, gemi yabancı bayraklı gemi mahiyetinde olup taraflar arasındaki iş sözleşmesinde, kış mevsiminde yatın ... Marina’da bağlı olacağı belirtilmiş olup; dinlenilen davacı tanık beyanlarına göre de, kışın yatın ... Marinaya çekilerek bakım ve onarımının yapıldığı, yazın ise seyrüseferde olduğu anlaşılmakta ise de kış sezonu olarak tabir edilen sürenin ne kadar olduğu ve yatın yazın nerede çoğunlukla bulunduğu hususunda açıklık yoktur. Davacı tarafından da dava dilekçesinin ekine ... Yat Marin Turizm San. ve Tic. A.Ş. ile davacı arasında farklı tarihlerde imzalanmış konaklama ruhsatına ilişkin sözleşmelerin sunulduğu, sözleşmelerin yabancı dilde olduğu; ayrıca yabancı dilde imzalanmış yat kiralama sözleşmelerinin de dosyada olduğu, ancak yata ait seferlerin yönetildiği yer konusunun netliğe kavuşturulmadığı da görülmektedir. Nitekim Türk Ticaret Kanunu 946. maddeye göre, “Bir geminin bağlama limanı o gemiye ait seferlerin yönetildiği yerdir” düzenlenmesini içermekte olup; bağlama limanının tespiti de mutad işyerinin tespiti bakımından önemlidir. Yatın faaliyetleri sırasında seferlerinin nereden organize edildiği, taşıma işinin gerçekleştiği, seyrüsefer sırasında yatın devamlı döndüğü bir limanın olup olmadığı, yatın yolcularını hangi ülkeden aldığı ve tekrar hangi limanda yolcularını indirdiği gibi hususların da mahkemece netliğe kavuşturulmadığı görülmektedir. Bunun yanı sıra davacının sosyal güvenlik primlerinin ve vergilerinin ödendiği ülke de mutad işyeri tespitinde dikkate alınabilecek olup; dosyada yalnızca davacının gerek ... şubesi gerekse de Yapıkredi Bankası ... şubesinde banka hesaplarının bulunduğu, ödenen paraların ise Euro cinsinden olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre, yukarıdaki açıklamalar dikkate alınmak ve yeniden taraflar dinlenmek suretiyle, elde edilecek deliller ve tüm dosya kapsamına göre “işçinin işini mutad olarak yaptığı yer” yahut “iş sözleşmesiyle daha sıkı ilişkili bir hukuk”un mevcut olup olmadığı araştırılmalı, sonucuna göre 5718 sayılı Kanunun 27. maddesi göz önünde bulundurulmak suretiyle taraflar arasındaki iş sözleşmesine uygulanacak hukukun tespit edilmesi gerekirken eksik değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair yönlerin incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 18.09.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Address

Ankara

Opening Hours

Monday 09:00 - 17:00
Tuesday 09:00 - 17:00
Wednesday 09:00 - 17:00
Thursday 09:00 - 17:00
Friday 09:00 - 17:00

Website

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Ahmet Can. posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Contact The Business

Send a message to Ahmet Can.:

Share