BioMedya

BioMedya Biomedya, tüm tıp, biyoteknoloji, biyoloji, yaşam bilimleri, sağlık ve klinik laboratuvar alan? Gelecek Biomedya’da...

Ülkemizde biyoteknoloji ve yaşam bilimlerinin gelişimi için ses ve soluk olmaya çalışan, geçmişi iyi okuyup geleceğe doğru ve kararlı adımlarla ilerleyerek bilimsel yazılarla farkındalık yaratmayı amaçlayan bir yayındır. Tüm ilgili akademisyenlere, üniversitelere, firmalara ÜCRETSİZ ulaşarak geniş bir dağıtım ağıyla bilim insanlarının buluştuğu bir mecradır. Gündemi takip ederek yeni gelişmeler hakkında okurlarına bilgi verir.

Bilim insanları, kalbin yalnızca kan pompalayan bir organ olmadığını, kendi bağımsız sinir sistemine sahip olduğunu doğr...
17/12/2025

Bilim insanları, kalbin yalnızca kan pompalayan bir organ olmadığını, kendi bağımsız sinir sistemine sahip olduğunu doğruladı. Nörokardiyoloji alanındaki araştırmalara göre kalpte 40 binden fazla nöron bulunuyor ve bu ağ, kalbin öğrenmesini, hatırlamasını ve çevresel uyarılara tepki vermesini sağlıyor.

Bu sinir ağı sayesinde kalp, yalnızca beyinden gelen komutları almakla kalmıyor, aynı zamanda beyne aktif olarak sinyal gönderiyor. Kalpten beyne iletilen bu sinyaller; düşünce yapısını, hormon dengesini, nefes ritmini ve karar verme süreçlerini doğrudan etkileyebiliyor.

İnsanların bazen bir şeylerin yanlış gittiğini henüz mantıksal olarak açıklayamadan hissetmesi, bilimsel olarak bu kalp-beyin iletişimiyle açıklanıyor. “İçime doğdu” ya da “kalbime bir sıkıntı çöktü” gibi ifadelerin arkasında, kalbin algıladığı fizyolojik sinyaller yer alıyor.

Aşk, korku, kaygı ve tehlike anlarında kalp, duygusal bilgileri beyne ileterek vücudun tepkisini şekillendiriyor. Bu süreç, kalp atış hızından hormon salınımına kadar pek çok sistemi etkileyerek duyguların fiziksel olarak hissedilmesine neden oluyor.

Modern bilim, kalbi ikinci bir komuta merkezi olarak tanımlıyor. Öğrenebilen, iletişim kurabilen ve bağımsız şekilde tepki verebilen bu yapı, “kalbinizi dinleyin” sözünün yalnızca mecazi değil, biyolojik bir temele dayandığını ortaya koyuyor.

Ward’un araştırmalarında, kısa süreli çevrimdışı kalmanın bile bilişsel toparlanma sağladığı görülüyor. Dijital uyaranla...
17/12/2025

Ward’un araştırmalarında, kısa süreli çevrimdışı kalmanın bile bilişsel toparlanma sağladığı görülüyor. Dijital uyaranlardan uzaklaşıldığında beyin, sürekli tetiklenen dikkat döngüsünden çıkarak daha dengeli bir çalışma ritmine geri dönüyor.

Çalışmalara katılan bireyler, dijital molalar sonrası odaklanma becerilerinde belirgin artış, kaygı düzeylerinde azalma ve zihinsel berraklıkta güçlenme yaşadıklarını bildiriyor. Bu etkiler, kısa süreli olsa bile çevrimdışı zamanın ölçülebilir faydalar

Araştırma, sorunun yalnızca ekran süresi değil; kesintisiz uyarılma hali olduğunu vurguluyor. Sürekli bildirimler ve eşzamanlı görevler, beynin derin düşünme kapasitesini sınırlandırarak dikkat dağınıklığını kronik hale getiriyor.

Ward’un bulguları, bilinçli dijital molaların zihinsel dengeyi yeniden kurmak için güçlü bir araç olduğunu ortaya koyuyor. Günlük rutine planlı çevrimdışı zamanlar eklemek, odaklanma, üretkenlik ve ruhsal denge üzerinde kalıcı olumlu etkiler yaratabiliyor.

Bilim insanları, 3.33 milyar yıllık kayaçların içine hapsolmuş fosilleşmiş karbonda, Dünya üzerindeki yaşamın bugüne kad...
16/12/2025

Bilim insanları, 3.33 milyar yıllık kayaçların içine hapsolmuş fosilleşmiş karbonda, Dünya üzerindeki yaşamın bugüne kadar tespit edilmiş en eski ve en güvenilir "kimyasal yankılarını" buldu. Gözle görülebilen fosillerin çoktan silinip gittiği, zamanın acımasızca aşındırdığı bu taşlarda, yaşamın bıraktığı o silik ama kalıcı imza, insan gözüyle değil, yapay zekanın keskin algısıyla okundu.

Bu devrim niteliğindeki keşif, gelişmiş kimyasal analiz yöntemlerinin makine öğrenimi ile birleştirilmesi sayesinde mümkün oldu. Araştırmacılar, modern organizmalardan antik stromatolitlere kadar uzanan 406 farklı örneği inceleyerek yapay zekayı eğitti. Algoritma, biyolojik kökenli karbonu, cansız maddelerden ayıran o incecik, karakteristik desenleri %90'ın üzerinde bir doğrulukla tespit etmeyi başardı. Bu, antik yaşamın fiziksel yapısı tamamen yok olsa bile, geride bıraktığı "moleküler hayaletlerin" milyonlarca yıl boyunca varlığını sürdürebildiğini kanıtlıyor.

Çalışma sadece yaşamın başlangıcını değil, gezegenimizin nefes almaya başladığı tarihi de yeniden yazıyor. Analizler, fotosentezin varlığına dair kanıtları 800 milyon yıl daha geriye çekerek, yaşamın 3.33 milyar yıl önce Dünya'ya çoktan yayıldığını ve karmaşık metabolik süreçlerin devreye girdiğini gösteriyor. Her ne kadar Grönland ve Avustralya'daki daha eski örnekler henüz kesinlik kazanmasa da, bu bulgular yaşamın şafağının sandığımızdan çok daha eskiye dayandığını gözler önüne seriyor.

Bu keşif, sadece kendi gezegenimizin geçmişini aydınlatmakla kalmıyor, aynı zamanda evrendeki yalnızlığımızı sorgulayanlara da yeni bir yol haritası sunuyor. Geliştirilen bu yapay zeka destekli yöntem, Mars'taki veya uzak ötegezegenlerdeki taşlarda saklı olabilecek yaşam izlerini ararken insanlığın en güçlü teleskobu olacak.

ilginizi çekecek haberler için www.biomedya.com adresini ziyaret ediniz

Bilim insanları, Sibirya permafrostunda yaklaşık 40 bin yıldır donmuş halde bulunan genç yünlü mamut Yuka’dan şimdiye ka...
15/12/2025

Bilim insanları, Sibirya permafrostunda yaklaşık 40 bin yıldır donmuş halde bulunan genç yünlü mamut Yuka’dan şimdiye kadar bilinen en eski RNA örneklerini elde etmeyi başardı. Normalde ölümden kısa süre sonra bozulan bu son derece hassas genetik materyal, Yuka’nın yaşamının son anlarında kas dokularında hangi genlerin aktif olduğunu ortaya koydu.

Araştırma, Yuka’nın hücrelerinde ölümden hemen önce yoğun bir hücresel stres yaşandığını gösteren güçlü moleküler izler ortaya çıkardı. RNA sayesinde, sadece genetik yapı değil, genlerin nasıl ve ne zaman kullanıldığı da anlaşılabildi. Bu durum, soyu tükenmiş canlıların fizyolojisini doğrudan inceleme açısından büyük bir yenilik olarak değerlendiriliyor.

Çalışmanın bir diğer dikkat çekici sonucu ise Yuka’nın cinsiyetiyle ilgili oldu. Uzun süredir anatomik bulgulara dayanarak dişi olduğu düşünülen Yuka’nın, genetik analizler sonucunda erkek olduğu belirlendi. Bu bulgu, mamutların büyüme süreçleri ve davranışları hakkında yapılan önceki yorumların yeniden gözden geçirilmesine yol açabilir.

Araştırmacılar Yuka’da RNA virüslerine dair bir kanıt bulamadı. Ancak aynı yöntemlerin, gelecekte başka donmuş kalıntılarda gizlenmiş Buzul Çağı patojenlerini ortaya çıkarabileceğini vurguluyor. Bu da eski hastalıkların evrimi hakkında tamamen yeni bilgiler sağlayabilir.

Keşif, paleogenomik alanında RNA’nın gücünü de gözler önüne serdi. DNA yalnızca genetik planı sunarken, RNA genlerin aktif kullanımını yansıtarak soyu tükenmiş türlerin biyolojisine benzersiz bir pencere açıyor. Her ne kadar Yuka’dan elde edilen RNA’nın mamutları diriltme çalışmalarına doğrudan katkı sağlaması beklenmese de, gelecekte kürk yapısı ya da soğuğa adaptasyon gibi özelliklerin genetik temellerini daha net ortaya koyabileceği belirtiliyor.

Araştırmada, Alzheimer belirtileri ve amiloid plakları halihazırda gelişmiş farelerde, astrositlerde bulunan Sox9 adlı p...
15/12/2025

Araştırmada, Alzheimer belirtileri ve amiloid plakları halihazırda gelişmiş farelerde, astrositlerde bulunan Sox9 adlı proteinin artırılması hedeflendi. Sox9 düzeyleri yükseltildiğinde, yıldız şeklindeki bu destek hücrelerinin amiloid-β plaklarını daha etkili biçimde yutup parçaladığı gözlemlendi. Bu etki, yalnızca plak miktarını azaltmakla kalmadı, aynı zamanda beyin dokusunun genel sağlığını da korudu.

Sox9 artışı sağlanan hayvanlarda bilişsel performansın da korunduğu belirlendi. Fareler, tanıdık nesneleri ve ortamları ayırt etme yetilerini sürdürdü; bu da hastalık belirtileri başladıktan sonra bile bilişsel gerilemenin yavaşlatılabileceğini ya da durdurulabileceğini gösterdi. Bulgular, Alzheimer tedavisinin yalnızca erken evrelere odaklanması gerekmediğine işaret ediyor.

Çalışma, Alzheimer araştırmalarında uzun süredir baskın olan “nöron merkezli” yaklaşımı da sorguluyor. Sox9 proteini ortadan kaldırıldığında, amiloid plaklarının daha hızlı biriktiği, astrositlerin ise daha az aktif ve daha basit yapılı hale geldiği görüldü. Buna karşılık Sox9’un artırılması, hücrelerin daha karmaşık, aktif ve koruyucu bir role bürünmesini sağladı.

Araştırma henüz hayvan modelleriyle sınırlı olsa da, sonuçlar insan beyni için önemli bir potansiyel taşıyor. Sox9’un insanlarda nasıl düzenlendiğinin anlaşılması halinde, astrositlerin “biyolojik süpürge” gibi kullanıldığı yeni nesil Alzheimer tedavilerinin önü açılabilir. Bu yaklaşım, beynin kendi destek sistemlerini harekete geçirerek hastalıkla mücadele etmeyi hedefliyor.

NASA, Scientific American ve CERN gibi saygın bilimsel kurumların çalışmalarına ve teorik tartışmalarına konu olan bu ka...
12/12/2025

NASA, Scientific American ve CERN gibi saygın bilimsel kurumların çalışmalarına ve teorik tartışmalarına konu olan bu kavram, evreni algılayış biçimimizi kökten değiştirme potansiyeline sahip. Bizler zaman ve mekan içinde sadece ileri veya geri hareket edebilirken, beşinci boyutun paralel gerçeklikler arasında bir geçiş yolu sağladığı ve farklı olasılıkları birbirine bağladığı düşünülüyor.

Teorik olarak bu boyut, başlangıç noktası bizim dünyamızla aynı olan ancak zamanla farklı şekillerde evrilen alternatif evrenlere erişim imkanı sunabilir. Bu bakış açısına göre beşinci boyut, birbirinden farklı senaryoların gerçekleştiği "alternatif zaman çizelgelerini" birbirine bağlayan görünmez bir düzlem niteliği taşıyor. Bilim insanları bu boyutu, bizim gerçekliğimizden saparak farklı bir kaderi yaşayan dünyaları gözlemleyebileceğimiz bir perspektif olarak hayal ediyor.

Beşinci boyut teorisi, alınan her kararın, en küçüğünden en büyüğüne kadar, varoluşta yeni bir dal oluşturduğunu öne sürüyor. Bu teoriye göre, aynı başlangıç koşullarına sahip olsa bile farklı sonuçlarla şekillenen sayısız gerçeklik yan yana varlığını sürdürüyor. Yani bir evrende yapılan basit bir seçim, beşinci boyut perspektifinden bakıldığında, başka bir evrende hiç yapılmamış veya tamamen farklı bir sonuç doğurmuş yeni bir gerçeklik yaratıyor olabilir.

Henüz tamamen teorik bir düzlemde olsa da, beşinci boyut fikri bilim insanlarından filozoflara kadar geniş bir kitleye ilham vermeye devam ediyor. Bu kavram, evrenin sandığımızdan çok daha engin ve gizemli olduğunu hatırlatırken, yaptığımız her seçimin görülmeyen gerçekliklerde yankılanabileceği düşüncesini de beraberinde getiriyor. Bilimin sınırlarını zorlayan bu fikir, insanlığın varoluşu ve "çoklu evren" yapısını anlama çabasında heyecan verici bir ufuk çizgisi olmaya devam ediyor.

İlginizi uyandıracak haberler için www.biomedya.com ziyaret ediniz



İlginizi uyandıracak haberler için www.biomedya.com ziyaret ediniz

Bilim dünyasında giderek daha fazla ilgi çeken bir konu var: Üçüncü azı dişleri, yani halk arasında bilinen adıyla 20 ya...
11/12/2025

Bilim dünyasında giderek daha fazla ilgi çeken bir konu var: Üçüncü azı dişleri, yani halk arasında bilinen adıyla 20 yaş dişleri. Genellikle ağrı, enfeksiyon veya çene darlığı nedeniyle çekilerek atılan bu dişlerin, aslında vücudun en değerli biyolojik kaynaklarından biri olabileceği anlaşılıyor. Yapılan kapsamlı araştırmalar, bu dişlerin iç yapısında yüksek nitelikli mezenkimal kök hücreler bulunduğunu doğruluyor.

Mezenkimal kök hücreler (MSC’ler), vücudun birçok dokusunu yenileyebilme kapasitesiyle dikkat çekiyor. Bu hücreler, kemik, sinir, kıkırdak ve hatta kalp kası hücrelerine dönüşme potansiyeline sahip. 2003 yılında Miura ve ekibi tarafından yayımlanan temel çalışma, dental pulpada bulunan bu hücrelerin olağanüstü farklılaşma kabiliyetine sahip olduğunu göstererek önemli bir dönüm noktası oluşturdu.

Araştırmada elde edilen hücrelerin sadece laboratuvar ortamında büyümediği, aynı zamanda zarar görmüş dokuların onarımına katkıda bulunabildiği tespit edildi. Bu da diş köklerinden elde edilen hücrelerin, rejeneratif tıpta ciddi bir alternatif haline gelebileceği anlamına geliyor. Özellikle sinir hasarı, iskelet sistemi bozuklukları ve kalp kası dejenerasyonu gibi zorlu klinik tablolar için yeni tedavi modelleri tartışılıyor.

Diğer kök hücre kaynaklarının toplanması cerrahi süreçler gerektirirken, 20 yaş dişlerinden elde edilen kök hücreler çok daha kolay ve düşük riskle toplanabiliyor. Bu durum hem etik hem de teknik açıdan araştırmacılar için büyük avantaj sağlıyor. Böylece diş kliniklerinde rutin olarak çekilen bu dişler tıbbi atık yerine tedavi fırsatına dönüştürülebiliyor.

Bugün birçok biyoteknoloji laboratuvarı, 20 yaş dişlerinden elde edilen MSC’lerin klinik uygulamalara uyarlanması için çalışmalar yürütüyor. Bilim insanlarına göre gelecekte kişisel kök hücre bankaları, donör uyumu gerektirmeyen doku onarımları ve hastaya özel tedavi planlamaları bu hücreler sayesinde mümkün hale gelebilir. Görünen o ki, gereksiz olduğunu düşündüğümüz bu dişler insan biyolojisinin gizli rezervlerinden biri.

ilginizi çekecek haberler için www.biomedya.com adresini ziyaret ediniz

İspanya hükümeti, grip, COVID-19 ve diğer solunum yolu virüslerinde görülen hızlı artış nedeniyle yeni bir salgın protok...
10/12/2025

İspanya hükümeti, grip, COVID-19 ve diğer solunum yolu virüslerinde görülen hızlı artış nedeniyle yeni bir salgın protokolünü hayata geçirdi. Bu protokol kapsamında maske kullanımı ve evden çalışma gibi uygulamaların, bölgesel risk durumuna göre yeniden devreye alınabileceği açıklandı.

Son dönemde influenza vakalarının dünya genelinde hızla yükseldiği görülüyor. Avustralya’da grip vakaları rekor seviyelere ulaşırken, Japonya’da artan vakalar nedeniyle bazı bölgelerde okulların geçici olarak kapatıldığı bildirildi. Küresel çapta solunum yolu hastalıklarının yeniden yayılma eğilimine girdiği vurgulanıyor.

Sağlık uzmanları, bu küresel artışın Türkiye’yi de etkilemesinin yüksek ihtimal olduğunu belirtiyor. Özellikle mevsim geçişleri, kalabalık kapalı alanlar ve uluslararası seyahatler nedeniyle virüslerin daha hızlı yayılabileceği ifade ediliyor. Yetkililer, olası bir artışa karşı hazırlıklı olunması gerektiğini belirtiyor.

Yeni imzalanan protokol, bölgesel vaka sayıları ve sağlık sistemlerinin kapasitesine göre esnek şekilde uygulanacak. Riskli görülen bölgelerde maske zorunluluğu, uzaktan çalışma ve sosyal mesafe tedbirleri tekrar devreye alınabilecek. Böylece sağlık sisteminin aşırı yüklenmesinin önüne geçilmesi amaçlanıyor.

Uzmanlar, bireysel korunma önlemlerinin yeniden önem kazandığını hatırlatiyor. Ellerin sık yıkanması, hastayken kalabalık ortamlardan kaçınılması ve kapalı alanların iyi havalandırılması gibi basit önlemlerin salgın riskini önemli ölçüde azaltabileceği vurgulanıyor.

İlginizi uyandıracak haberler için www.biomedya.com ziyaret ediniz

Doktorlara göre sağ tarafa yatmak, mide asidinin yemek borusuna doğru yükselmesini zorlaştırarak reflü ve gece mide yanm...
10/12/2025

Doktorlara göre sağ tarafa yatmak, mide asidinin yemek borusuna doğru yükselmesini zorlaştırarak reflü ve gece mide yanması yaşayan kişiler için koruyucu bir etki sağlayabiliyor.

Sol tarafa yatmak ise yerçekiminin etkisiyle kanın kalbe geri dönüşünü kolaylaştırıyor, lenfatik drenajı destekliyor ve ana damarlar üzerindeki baskıyı azaltarak dolaşım sistemine olumlu katkı sunuyor.

Uzmanlar, sol yan pozisyonunun kan dolaşımını artırabildiğini, kalp fonksiyonlarını destekleyebildiğini ve gece boyunca sindirim sisteminin daha verimli çalışmasına yardımcı olabildiğini belirtiyor.

Her iki yan pozisyonun da farklı sağlık avantajları sunduğu vurgulanıyor. Sağ tarafa yatmak reflü şikâyetleri için daha uygunken, sol tarafa yatmak kalp ve damar sağlığını destekleyen bir alışkanlık olarak öne çıkıyor.

Yan uyku pozisyonunun gece vücudun kendini toparlaması, dolaşımın dengelenmesi ve sindirim sisteminin rahatlaması açısından en sağlıklı yatış şekillerinden biri olduğu ifade ediliyor.

İlginizi uyandıracak haberler için www.biomedya.com ziyaret ediniz

Doktorların tespitine göre başın yana eğik şekilde uzun süre kalması, göz çevresindeki kan damarlarını sıkıştırarak tek ...
10/12/2025

Doktorların tespitine göre başın yana eğik şekilde uzun süre kalması, göz çevresindeki kan damarlarını sıkıştırarak tek gözde dolaşımın kesilmesine neden oldu. Bu durum sonucunda hastanın görme derecelerinde ani düşüş meydana geldi.

Yapılan muayenelerde bir gözde görme seviyesi −6’ya, diğer gözde ise −3’e kadar geriledi. Uzmanlar bu ani bozulmanın, yanlış pozisyonda uzun süre telefon kullanımına bağlı olabileceğini vurguladı.

Uzmanlar, telefona uzun süre uygunsuz açılardan bakmanın optik sinir üzerinde ciddi baskı oluşturabileceğini, retina bölgesine giden kan akışını azaltabileceğini ve ani görme kayıplarını tetikleyebileceğini ifade ediyor.

Basit gibi görünen günlük alışkanlıkların ciddi sağlık riskleri doğurabileceğine dikkat çeken uzmanlar, telefon kullanımında dik pozisyonda oturulması ve gözlerin düzenli aralıklarla dinlendirilmesi gerektiğini belirtiyor.

İlginizi uyandıracak haberler için www.biomedya.com ziyaret ediniz

Sadece bugün değil, yılın her günü haklarının farkında ol! Daha adil, daha özgür ve onurlu bir yaşam hepimizin hakkı. Ge...
10/12/2025

Sadece bugün değil, yılın her günü haklarının farkında ol! Daha adil, daha özgür ve onurlu bir yaşam hepimizin hakkı. Geleceğe umutla bakmak için insan haklarına sahip çıkalım. ⚖️✨

Apollo Hospitals tarafından yapılan değerlendirme, modern yaşamın görünmez tehlikelerinden birine yeniden dikkat çekiyor...
09/12/2025

Apollo Hospitals tarafından yapılan değerlendirme, modern yaşamın görünmez tehlikelerinden birine yeniden dikkat çekiyor: uzun süre hareketsiz oturmak. Teknolojik iş ortamlarının yaygınlaşmasıyla insanların gün içerisinde sandalyede geçirdiği süre ciddi ölçüde arttı. Ancak iki saat gibi kısa bir sürede bile kesintisiz oturmanın, vücut üzerinde sanılandan daha büyük bir yük oluşturduğu belirtiliyor. Uzmanlar, uzun süreli oturmanın düzenli sigara içmek kadar tehlikeli olabileceğini ifade ediyor.

Vücudun uzun süre oturma pozisyonunda kalması, omurga hizasını bozarak duruş kaslarının zayıflamasına ve sırt-boyun bölgesinde kronik stres birikimine yol açıyor. Omurga yapısının destek mekanizmaları bu yük altında yıpranıyor ve zamanla kalıcı postür bozuklukları ortaya çıkabiliyor. Özellikle masa başı çalışanlarda omuz öne düşmesi, eğik duruş ve bel ağrısı sıkça görülüyor.

Damar sağlığı açısından da tablo iç açıcı değil. Uzun süre oturmak, bacaklardaki damarları sıkıştırarak hem venöz dönüşü yavaşlatıyor hem de damar sertleşmesini hızlandırıyor. Bu durum, zamanla damarların elastikiyetini kaybetmesine, varis oluşumuna ve dolaşım bozukluklarının ilerlemesine sebep oluyor. Kan akışının yavaşlaması aynı zamanda vücudun oksijen taşıma kapasitesini düşürüyor.

Bu fizyolojik etkilerin kalp sağlığı üzerindeki sonuçları ise daha ciddi. Uzmanlara göre hareket eksikliği, kalp hastalıkları ve tip 2 diyabet riskini anlamlı derecede artırıyor. Uzun süre oturmanın metabolizmayı yavaşlatması, yağ yakımını azaltması ve insülin duyarlılığını düşürmesi, kardiyometabolik risk faktörlerini hızla yükseltiyor. Özellikle genç yaşlardan itibaren yoğun ekran karşısında geçirilen süre, gelecekteki sağlık sorunlarının temelini oluşturabiliyor.

Ofis çalışanları, öğrenciler ve bilgisayar karşısında uzun süre vakit geçirenler bu risk grubunun başında geliyor. Sağlık uzmanları, her 30–45 dakikada bir kısa molalar verilmesini, ayakta durma-periyotları eklenmesini ve mümkünse çalışma düzenine hareketli çözümler dahil edilmesini öneriyor.

İlginizi uyandıracak haberler için www.biomedya.com ziyaret ediniz

Address

Oğuzlar Mahallesi 1374 Sok. No:2/4 Balgat
Ankara
06520

Opening Hours

Monday 09:00 - 18:00
Tuesday 09:00 - 18:00
Wednesday 09:00 - 18:00
Thursday 09:00 - 18:00
Friday 09:00 - 18:00

Telephone

+903123422245

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when BioMedya posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Contact The Business

Send a message to BioMedya:

Share

Hakkımızda

Ülkemizde biyoteknoloji ve yaşam bilimlerinin gelişimi için ses ve soluk olmaya çalışan, geçmişi iyi okuyup geleceğe doğru ve kararlı adımlarla ilerleyerek bilimsel yazılarla farkındalık yaratmayı amaçlayan bir yayındır. Tüm ilgili akademisyenlere, üniversitelere, firmalara ÜCRETSİZ ulaşarak geniş bir dağıtım ağıyla bilim insanlarının buluştuğu bir mecradır. Gündemi takip ederek yeni gelişmeler hakkında okurlarına bilgi verir. Gelecek Biomedya’da...