ALFA Anadolu TV

ALFA Anadolu TV ALFA ANADOLU TV

Günlerden Mutluluk! Kızılay Hatay İl Merkez Başkanlığı ekipleri ebeveyn kaybı yaşamış çocuklarımızla bir araya gelerek o...
18/08/2025

Günlerden Mutluluk!

Kızılay Hatay İl Merkez Başkanlığı ekipleri ebeveyn kaybı yaşamış çocuklarımızla bir araya gelerek onlara Altınözü Belediyesi Macera Parkı'nda unutulmaz bir gün yaşattılar.

Kahkahaların, neşenin ve heyecanın eksik olmadığı bu özel günde, çocuklar parkurun zorlu etaplarını başarıyla tamamlayarak hem güçlerini hem de zekâlarını ortaya koydu. Macera parkı dışında da birbirinden eğlenceli oyunlar oynandı, yetkililerin tatlı ikramlarla ağızlar tatlandı.

Çocukların gözlerindeki ışıltı ve yüzlerindeki gülümseme, Kızılay ekipleri için en büyük motivasyon kaynağı oldu. Bu etkinliğimizde bizlere destek olan ve emeği geçen herkese teşekkür ederiz demişlerdir.

Hatay Yayladağı Yine Alevler içindeGüveççi Mahallesi kırsalında yangın çıktı.Ekipler yangına hızlı şekilde müdahale ediy...
18/08/2025

Hatay Yayladağı Yine Alevler içinde
Güveççi Mahallesi kırsalında yangın çıktı.
Ekipler yangına hızlı şekilde müdahale ediyor.
Samandağ ve Çevlik itfaiye ekiperi yayladğnada Tedbir aldılar.
Dualarımız yangını söndürmek için mücadele eden ekiplerimizle.

HBB’DEN YENİ EĞİTİM YILI ÖNCESİ HİJYEN SEFERBERLİĞİHatay Büyükşehir Belediyesi (HBB), 2025-2026 eğitim-öğretim yılı önce...
18/08/2025

HBB’DEN YENİ EĞİTİM YILI ÖNCESİ HİJYEN SEFERBERLİĞİ

Hatay Büyükşehir Belediyesi (HBB), 2025-2026 eğitim-öğretim yılı öncesi çocukların daha sağlıklı bir eğitim ortamına kavuşması adına il genelindeki okullarda haşere ve vektörle mücadele çalışmalarına başladı.

HBB Tarımsal Hizmetler Dairesi Başkanlığı, İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından iletilen okullarda öğretmen ve öğrenci sağlığını korumak amacıyla ilaçlama çalışmalarına hız verdi.

Tarımsal Hizmetler Dairesi yetkilileri, 15 ilçede bulunan okullarda titizlikle yürütülen ilaçlamalarda insan sağlığına zararsız, çevre dostu ve etkili ilaçlar kullanıldığına vurgu yaparak, amaçlarının yeni eğitim-öğretim yılında çocukların daha hijyenik ve güvenli ortamlarda başlamasını sağlamak olduğunu kaydetti.

Yetkililer, eğitim öğretim dönemi başlamadan tüm ilaçlama çalışmalarının tamamlanacağını vurguladı.

CHP Hatay’da Kulisler Hareketli: Bir Tek Payas’da Tek Liste Yolu GörünüyorCumhuriyet Halk Partisi’nde 39. Olağan Kurulta...
18/08/2025

CHP Hatay’da Kulisler Hareketli: Bir Tek Payas’da Tek Liste Yolu Görünüyor

Cumhuriyet Halk Partisi’nde 39. Olağan Kurultay süreci kapsamında başlayan delege seçimleri, ilçe teşkilatlarında hareketli kulislerin fitilini ateşledi. Antakya’dan Samandağ’a birçok noktada mahallelerde yarış kızışırken, Hatay’ın Payas ilçesinde farklı bir tablo öne çıkıyor.

GENÇ VE DİNAMİK BİR BAŞKAN PROFİLİ

CHP Payas İlçe Başkanı Erdinç Keskin, partinin bölgedeki en genç ve en çalışkan isimleri arasında gösteriliyor. Göreve geldiği günden bu yana Payas için gece gündüz demeden çalışan Keskin, partililerin güvenini kazanmış durumda. Özellikle gençlerin siyasete katılımını teşvik eden vizyonu, yerelde güçlü bir karşılık buluyor.

TEK LİSTE İHTİMALİ

Parti kulislerinde konuşulanlara göre Payas’ta bu dönem çok adaylı bir yarıştan ziyade tek liste ihtimali ağır basıyor. İlçedeki pek çok mahalle temsilcisi ve delegenin, mevcut başkan Erdinç Keskin etrafında birleşme eğiliminde olduğu ifade ediliyor. Bu durum, CHP’nin bölgede birlik mesajı vermesi açısından da dikkat çekiyor.

PAYAS İÇİN ÖNEMLİ BİR SINAV

Genel seçimlere giden süreçte, Payas örgütünün bu uyumlu görüntüsü, CHP’nin ilçedeki siyasi gücünü pekiştirecek önemli bir sınav olarak değerlendiriliyor. Kulislerde “Erdinç Keskin’in başkanlığında CHP Payas örgütü, tek ses ve tek yürek olarak kongreye hazırlanıyor” yorumları yapılıyor.

ANTAKYA BELEDİYESİ YÜZME SPORCULARI BAŞARILARIYLA GURURLANDIRDI Antakya Belediyesi Spor Kulübü Yüzme sporcuları, Türkiye...
18/08/2025

ANTAKYA BELEDİYESİ YÜZME SPORCULARI BAŞARILARIYLA GURURLANDIRDI

Antakya Belediyesi Spor Kulübü Yüzme sporcuları, Türkiye Yüzme Federasyonu’nun 16-17 Ağustos’ta İskenderun’da düzenlediği 7-8-9 Yaş Ulusal Gelişim Projesi Yüzme Şenlikleri’nde başarı elde etti.

Sporcuların elde ettiği başarılar;
- Mehmet Ege Ürek – 3 İl Birinciliği
- Toprak Sabuncu – 2 İl Birinciliği, 1 İl İkinciliği
- Ahmet Akif Doğru – 2 İl Birinciliği, 1 İl İkinciliği
- Anıl Efe Hayret – 2 İl Üçüncülüğü

Ayrıca sporcumuz Mehmet Fatih Akçay, Türkiye Yüzme Federasyonu tarafından 5-9 Ağustos tarihlerinde İstanbul’da düzenlenen ve 200 sporcunun katılımıyla gerçekleşen Türkiye Arena Kulüplerarası Uzun Kulvar Yıldız-Genç-Açık Yaş Şampiyonası’nda, son 16’da finale kaldı.

Antakya Belediye Başkanı İbrahim Naci Yapar, yüzme yarışlarında yüksek başarılar elde eden sporcuları tebrik ederek, başarılarının devamını diledi. Sporcuları ve antrenörleri yürekten kutlayan Başkan Yapar, spora ve sporcuya her daim destek vermeye devam edeceğini ifade etti.

📌 Bu yıl 23’üncüsü düzenlenen Yayladağı Geleneksel Kültür, Sanat ve Aba Güreşi Festivali büyük bir coşkuyla gerçekleştir...
17/08/2025

📌 Bu yıl 23’üncüsü düzenlenen Yayladağı Geleneksel Kültür, Sanat ve Aba Güreşi Festivali büyük bir coşkuyla gerçekleştirildi.
Programa; Valimiz Mustafa MASATLI, Milletvekillerimiz, Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet ÖNTÜRK, İl ve İlçe Protokolümüz ile çok sayıda vatandaşımız katıldı. Kıyasıya mücadelelere sahne olan şampiyona, hem sporun hem de kültürel mirasımızın yaşatılması açısından büyük önem taşıdı.

📌 Aba Güreşinin asırlardır süregelen bir geleneğin parçası olduğunu vurgulayan Valimiz, bu tür organizasyonların Hatay’ımızın kültürel kimliğini tanıtma noktasında değerli bir katkı sunduğunu ifade etti.

📍HATAY/ Yayladağı

Hatay SPOR BEYAZ BİR SAYFA AÇMA GEREGİ HASIL OLMUSTUR.İlgililerin Dikkatine.Hatay Büyükşehir Belediyesi Hatay Sivil Topl...
17/08/2025

Hatay SPOR BEYAZ BİR SAYFA AÇMA GEREGİ HASIL OLMUSTUR.İlgililerin Dikkatine.
Hatay Büyükşehir Belediyesi Hatay Sivil Toplum Kuruluşları ve Dernekler Federasyonu Mehmet Öntürk

17/08/2025

Hatay Yayladağı ABA Güreşleri Bugün Hecanlı Güreşlere Sahne Oludu.

Güreş Ağası Yayladağ Doğumlu Emekli Vali Sayın Lütfullah Bilgin, Yayladağ Kaymakamı Sayın Halil Yazıcı, Yayladağ Belediye Başkanı Sayın Mehmet Yalçın, Aba Güreşlerine Özel Röportaj

ÜNLÜ YAZARIMIZ DÜŞÜNCELERİMİ OKUMUŞBazen kelimelerhiç söylenmeden de anlaşılır.Sessizlik,en gürültülü itiraflardan daha ...
17/08/2025

ÜNLÜ YAZARIMIZ DÜŞÜNCELERİMİ OKUMUŞ

Bazen kelimeler
hiç söylenmeden de anlaşılır.
Sessizlik,
en gürültülü itiraflardan daha ağırdır çünkü.
Ne kadar uzağa çekilirsen
aslında o kadar çok şey anlatırsın,
insanlar genellikle söze değil
yokluğa takılır.
Görünmez çizgiler vardır,
kimse bilmez
ama herkes bir gün onlara çarpar.
Kimileri geçip gider,
kimileri de o çizgide takılı kalır.
Ve işin garibi
hiçbir şey açıklanmaz,
hiçbir şey ilan edilmez.
Yine de herkes
kendi payına düşeni hisseder.
Belki de en çok
anlatmadıklarımızda gizlidir gerçek.
Çünkü sessizlik,
çoğu zaman
her şeyi söyler.
Söylenmeyen sözler,
verilmemiş cevaplar,
yarıda kalmış cümleler…
Hepsi bir işaret taşır.
Bazen ışığıyla yakar,
bazen gölgesiyle unutturur.
Ve giden sanır ki çok şey bıraktı,
oysa asıl eksilmeyen,
farkında kalan, geride olandır.

Sema Dalkılınç 17.08.2025

DERVİŞİN SÖZÜAklım olsaydı, ölmeden yaşardım biraz. Sığmıyoruz hiçbir yere ve hiçbir şey dolduramıyor içimizdeki boşlukl...
17/08/2025

DERVİŞİN SÖZÜ

Aklım olsaydı, ölmeden yaşardım biraz.
Sığmıyoruz hiçbir yere ve hiçbir şey dolduramıyor içimizdeki boşlukları.

Hayat dediğiniz, iki nefes arasında bir mola yeri.
Göz göze, gönül gönüle değmeden ölmeyin n'olur.

Adım hep çok konuşanlar ve yaramazlar listesinde oldu ve alıştım, kapı kenarlarında, yüzüm duvara dönük, tek ayak üstünde beklemeye. Beslenme çantamda haşlanmış yumurta, kuru ekmek, üç dilim elma. Paylaştım elimdekini, yüreğimdekini, hiç pişman olmadım verdiklerimden. Laf aramızda, tek pişmanlığım, ciğeri beş kuruş etmezlere verdiğim el. Kollarımı arıyorum şimdi.

Kerim Tekin'in (devri daim olsun) babası Süleyman dede bir zamanlar Güngören'de bizim komşumuzdu. Komşumuzdu derken, oturduğumuz apartmanın girişinde küçük bir dükkânı vardı. Her ne kadar bizim Alevi dedeleri ticaret işlerinden uzak dursalar da, Süleyman dede (sanırım, biraz da oyalanmak için olacak) pvc-pencere-kapı işine girişmiş ama bir süre sonra bin pişman olmuştu. Bir keresinde, babamla birlikte, hal hatır sormak için yanına uğradığımızda "Ticaret gerçekten bize göre değilmiş imanım. Ben, bana gelen malzemeleri, alış listesinin üstüne sadece yüzde on ekleyip satıyorum ama yine de millet gidip, en pahalı yerlerden alıyor" diye sitem etti. Süleyman dede'nin o sitemi hep aklımda kaldı. Gerçekten de bizim ülkede yıllardır süregelen böyle bir sıkıntı var. Dürüst insanlardansa, hokkabazların, madrabazların işleri daha yolunda gider. Kimin başı k.çı ayrı oynuyorsa, kim helale haram katıyorsa ve kim çok bağırıp, yaygara yapıp, gürültü çıkarıyorsa, o kişi insanımıza daha cazip geliyor. Öyle ki, çoğu zaman, bile isteye kazığını yiyor ve o kişiyi ihya etmeye devam ediyor.

Başka ülkeleri de gezdim gördüm ama bizdeki gibi, şanın, şöhretin, zengiliğin ve sıfatın abartıldığı, önünde ceket iliklendiği, diz çöküldüğü ve biat edildiği bir coğrafya görmedim. Özellikle Avrupa'da, inşaat işçisi ile yönetmen ya da doktor ile garson arasında herhangi bir "kalite" farkı yoktur. Herkes kendi işinin uzmanıdır ve herkes, ne olursa olsun, hangi iş olursa olsun, verilen emeğe saygı duyulması konusunda hemfikirdir. Meselâ, bir profesör, oturduğu evin çöpünü alan olmadığında, bozulan bir eşyayı tamir eden bulunmadığında ya da merdivenleri silinmediğinde, yolu yapılmadığında, çatısı onarılmadığında, elindeki diplamanın da her şeye yetmeyeceğini bilir ve kendisine gösterilen saygının aynısını diğer emekçilere gösterir. Biz de durum çok farklı. Her yerde bir "Ast-Üst-İletişimi" vardır. Siz patronunuza, polise, doktora, hakime, sanatçıya, kodamana "sen" diye hitap edemezsiniz ama onlar size rahatlıkla "sen" diyebilir. Bu toplumsal dengesizlik zamanla acayip anlaşılmaz bir denge oluşturmuş durumda. Daha çok çaresizce bir kabulleniş gibi...

Yıllar önce Hamburg'da bir arkadaşımı ziyarete gitmiştim. Sabah uyandık ve kahvaltı etmek için evden çıktık. Merdivenlerden inerken, önümüzde de bir adam ve elini tuttuğu küçük bir çocuk vardı. Adam kapıyı açıp çıkarken, kibarlık olsun diye, kapıyı tuttu ve "Buyurun" diye bize döndü. Aaa... Oyuncu/Yönetmen Fatih Akın bu! Gülümsedik, teşekkür ettik. Yoksa, Fatih Akın benim arkadaşın üst kat komşusuymuş. "Vayy... Demek senin komşun. Eee, peki neden bunu daha önce söylemedin?" diye sorunca, arkadaşım da şaşkın şaşkın "Neden söylemeliydim ki? Sanki ben sana bütün komşularımı saydım da, bir Fatih Akın kaldı.. İnsan işte!" dedi ve dediğin de haklıydı. Sonra bir süre, Fatih Akın önde, biz arkada, sokağı yürüdük ve bir allahın kulu da dönüp, adamın önünü kesmedi, selfi çektirmedi, imza istemedi. Üstünde tişört, altında eşofman, elini kolunu sallaya sallaya köşeyi dönüp, gözden kayboldu. Sonra her yerde ve her insanda, aynı sorunu n cevabını aradım. "Bizler aslında daha çok kişinin özüne mi yoksa taşıdığı etikete, sıfata, soyadına ya da mal/mülk varlığına mı saygı duyuyoruz? "

Ve Tanrı indirdi dünyanın kepenklerini.
Camda bir yazı
"BATTIK."

Her insanın içinde ya bir hastane ya bir hapishane, morg olanları saymazsak.

Bizimkisi görüş açısından çok görüş acısı.

Ne şiirler, ne şarkılar ne de aşklar derman olmuyor yaralarımıza. Yaralarımızla büyüyoruz, yaralarımızla evleniyoruz, çoluk çocuk sahibi oluyoruz.

Yaralarımızla sevişmeler, yaralarımızla savaşmalar. Kentleri terkediyoruz yaralarımızla, insanlara sarılıyoruz yaralarımızla. Bu yüzden, kim kime dokunmaya kalksa, herkesin canı acıyor. Yürümüyor ilişkiler, en büyük aşklar, ten tene dokununca bitiyor. Biri bize dokunsa ya da biz birine dokunsak, ilkin yaralarımızı hatırlıyoruz ve belki de, yaralarımızı açanlar yanımızda olmadıkları için hesabını şimdi bize dokunanlara sormaya kalkıyoruz.

Sosyal medyanın insanı asosyalleştirmesi de apayrı bir mevzu.

Bence, cümlelerin de ruhu vardır. Yanlış ağızlarda incinirler, üzülürler, heder olurlar. Cümle vardır dile yakışır, cümle vardır dile yapışır. İnsan söylediklerini taşır sanır ama aslında ağzıdan çıkandır insanı taşıyan. Bence, bir ülkeyi tanımak için insanların nasıl öldüğüne ve bir insanı tanımak için de cümlelerin nasıl harcandığına bakmalı. Çok konuşanlar bir şeyleri örtmeye çalışır, az konuşanlarsa örtünün altındaki görünecek diye korkar. Büyük laf edenlerin çoğu küçük insanlardır. Küçük söz adamın ağzında büyür, tutamazsın. Cehaleti cümle gösterir, bilgiyi cümle anlatır. Aşk cümlede gizli değildir ama cümle aşkta saklanır. İnsan bir yere görüntüsüyle girer ama tavrının, malının, parasının hükmü kurduğun ilk cümleye kadardır. İnsan bir yere görüntüsüyle girer cümleleriyle şekil alır, cümleleriyle küçülür ya da büyür. Kimileri cümle kurar, kimileriyse cümle kırar!

Bir, iki, üç, dört...
Her ayağa kalkış, her direniş ve her deneme sonunda aynı duvara çarpıyorsa, yalnış olan duvarın varlığı değil, gidip gelip, duvara çarpan ve ruhu kan revan içinde kalanındır.

Başkaları tarafından değer görmek, sevilip sayılmak, kabul edilmek, yer tutmak, alkış almak, övülmek, omuzlarda taşınmak...
Şu sıraladıklarımı elde etmek için insanoğlu kendi özünden vazgeçti. Salgın bir hastalık gibi bu. Sanki birileri bizi fark etmese, birileri bizi görmese, alkışlamasa, övmese, yere göğe sığdırmasa, bitip tükeneceğiz gibi. Sürekli bir onaylanma kaygısı...

Bu durumu biraz da şuna benzetiyorum. Mağazadan alınmış ve eve getirilmiş bir vazo düşünün. Vazoyu alan kişi, bir türlü, onu nereye koyacağına karar veremiyor. Akşam, yatağa gitmeden önce, vazo oturma odasının en görünen yerinde, sabah koridorda, aynanın önünde. Ertesi günü, "yok burası da olmadı" diyor ve banyoya götürüyor. İki saat sonra yatak odasının girişinde, yerde, toz içinde. İşte, başkalarının onayına muhtaç olanlar da bu vazo gibi. Kendilerine ait olmayan evlerde, birileri, onların ait oldukları yeri bulsun diye, durmadan, elden ele, gönülden gönüle gezen vazolar...

Değerimizi, kalitemizi, onurumuzu ve düşlerimizi el alemin eline bırakırsak, bir süre "Oraya mı yoksa buraya mı?" diye diye ortalıkta heder olur gideriz. Kendi bahçesindeki dala yaprak olamayan biri, başka topraklarda güller açsa ne fayda!

"N'olur beni sevin."
"Lütfen bana değer verin."
"Beni övün, bana güzel sözler söyleyin, beni yüceltin."

Ah... Ne de gereksiz bir dilencilik halidir bu!

Oysa, ne demiş Edip usta?
"Ne gelir elimizden insan olmaktan başka
Ne gelir elimizden insan olmaktan başka
Ne çıkar siz bizi anlamasanız da
Evet, siz bizi anlamasanız da ne çıkar
Eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da."

Yani, ne çıkar onlar bizi sevmeseler?
Neyimiz eksilir, neremiz bozulur, kırılır, dökülür?

Sanki hepimiz, karanlık çukurlardan dışarı çıkmayan ama aynı anda da "Ben neden hiç güneşi göremiyorum Tanrım? Ben niye böyle karanlıklara hapsolmuş bahtsız biriyim?" der gibiyiz.

Kısacası dostlar,
Övgüler almak, alkışlanmak ve onaylanmak için kendimizi para'lamayalım, yoksa harcayanımız çok olur.

Elimizde kalan sadece, parantezler açmadan ve soru işaretleri bırakmadan yaşamanın gururu.

Bize devrimden önce şöyle okkalı bir evrim lazım.

Önce bir hayatımızı sağlama alalım.
Bir evimiz olsun.
Arabamız olsun.
Mobilyaları yenileyelim.
Yeni çıkan televizyonlara, cep telefonlarına, bilgisayarlara yetişelim.
Önce bir ekonomik durumu düzeltelim.
Nasıl olsa çocuk burada, yanımızda. Kaçmıyor ya!

Aslına bakarsak,
Kaçıyor!

Eğitimi, sevgisi, ilgisi ve zamanı ertelenen, sonraya bırakılan çocuk elimizden kaçıp gidiyor.

Sabahtan akşama televizyonun ve internetin başından kalkmayan, bu kanaldan o kanala, bu diziden o filme atlayan, sosyal medyada zaman öldüren ebeveynler, çocuklarını yarına erteliyor ve onları kaybediyor. Çünkü her şey zamanında güzeldir. Eğitim de öyle. İş işten geçtikten sonra, bir şeyler verme telaşına düşüyoruz ama o zaman da, çocuklarımız iki arada bir derede çoktan büyümüş ve bizler de onlara geç kalmış oluyoruz.

Evet, her şey zamanında güzel.

Çocuğumuzu öpüp koklayacak vaktimiz yoksa,
onunla gezecek, dolaşacak, oynayacak vaktimiz yoksa,
sohbet edecek, dertleşecek, dertlerine derman olacak vaktimiz yoksa ve bütün bu vakitsizlikler “işler güçler” yüzündense, burada, bir yerlerde yanlışlık var demektir.

O değil de, bizim başımıza ne geldiyse, gereğinden fazla akıllı, uslu olma telaşından geldi. İnanın, buna hiç gerek yok. Toplumun bize dayattığı "uslu olun!" emri, bizi bizden alıp götürüyor. Zamanla hata yapmaktan, yanlış anlaşılmaktan korkan, kaygılı, kararsız ve endişeli insanlara dönüşüyoruz.

Çiçekleri sevelim, renklileri sevelim, delileri ve özellikle de delilikleri sevelim. İçimiz bahar bahçe, kalbimizde kuşlar uçuyor, rengarenk çiçekler açıyor ama biz bunu bastırıp, dışarıya karşı ayazlarda kalmış, içiz buzlar tutmuş insanı gösteriyoruz. Yetsin artık! Unutuyoruz ama sevgiden uzaklaşanlar, azar azar ölür bu dünyada. Tamam, zamanında birilerini sevdik , onlara güvendik ve inandık diye yanılmış olabiliriz. Hayal kırıklığına uğramış, incinmiş, küsmüş, kırılmış dökülmüş de olabiliriz ama gene de sevmekten umudu kesmeyelim. Ne yani, daldan kopardığımız elma çürük çıktı diye bir daha elma yemeyecek miyiz?!

İnsan sevgisini sevdiğine söyler, konu komşuya değil. Aşk, pazar yeri mi ki, tezgâh açıp bağıralım.

Bir insan yatağından “Acaba bugün kimin canını yakabilirim?” diye kalkar mı hiç?
Kalkıyorlar işte!
İnanın, bu asırda insanların çoğu böyle uyanıyor.

Çocuğumuzdan vuruyorlar bizi.
İşimizden gücümüzden vuruyorlar.
Yazdıklarımızdan, söylediklerimizden, eylemlerimizden vuruyorlar.
Yetmiyor bunlar.
Annemizden, babamızdan, kedimizden, köpeğimizden, çiçeğimizden, umudumuzdan, düşümüzden, inancımızdan, bedenimizden, aklımızdan vuruyorlar bizi.
Parça parça koparılmış ruhlarımızda bunların diş izleri var.
Biz bunları diş izlerinden tanıyoruz!

Ama gene de tutunmak hayata ve kanaya kanaya var olmak bu düzende...

Türkiye'de pazarcı bir arkadaşla sohbet ediyorduk. Konu döndü dolaştı edebiyata geldi ve arkadaş "O değil de, siz şair yazar takımını anlamak zor. dedi.

“Neden?” diye sordum.

Önündeki tezgâhı gösterdi ve “Neden olacak" dedi "Pazarda, gözünün önünde yazan fiyatları bile ok*maya üşenip, kaç para olduğunu soran insanlar, paylaştığınız yazıları es geçiyor, kitaplarınızı alıp ok*muyor diye gönül koyuyorsunuz. Garipsiniz. Çok garip.”

Önce tezgâhta duran fiyatlara, sonra da arkadaşa baktım.
“Vallahi haklısın" dedim "sen de haklısın.”

ALFA Anadolu TV Özünüze rast gelesiniz.
Sevgiyle...t a m e r d u r s u n hayranlar

Bu haftaki sanat köşemizde; Bircan Demirtaş’ın ve öğrencilerinin yapmış olduğu “K*mlama Tekniğiyle Natürmort” eserlerler...
17/08/2025

Bu haftaki sanat köşemizde; Bircan Demirtaş’ın ve öğrencilerinin yapmış olduğu “K*mlama Tekniğiyle Natürmort” eserlerleri, klasik natürmort anlayışını dokusal ve görsel olarak yeniden yorumlayan sanatsal çalışmalarla sizlerleyiz. Uşak Gençlik Merkezi’nde gençlerimize verilen kurslar sayesinde bu güzel sanatsal çalışmalar yapılmıştır. Sergide emeği geçen Uşak Halk Egitim Merkezi Müdürü “Lokman Öztürk” ve Uşak Gençlik Merkezi Müdürü “Turgay Çağlayan’ın” katılımıyla gerçekleşen k*mlama resimde natürmort sanat sergisi beğeni toplamıştır. Farklı teknikte yapılan bu çalışmalar gençlerimize sanatı sevdirmeyi sanatla bütünleştirme amaçlamıştır. Bircan Demirtaş’ın öğrencilerine yaptırmış olduğu k*mlama tekniği şu şekilde anlatılmıştır. Çalışmalarda doku ve üç boyut etkisi k*mlama ve natürmort ta çiçeklerin yaprak kenarları, vazo yüzeyi veya masa dokusu gerçek hayattaki gibi pürüzlü ve kabartılı durmaktadır. Işık, k*mun mikroskobik yüzeylerinde farklı açılarda kırıldığından, resim izleyicinin baktığı açıya göre farklı tonlar ve gölgeler gösteriyor. Bu, natürmortu adeta “hareket eden” bir sahneye dönüştürmektedir. Renk ve ışık kullanımı: Pembe, mavi veya yeşil tonların k*m üzerinde daha mat veya kadifemsi görünmesi; renklerin yumuşak ama derin hissedilmesini sağlamıştır. Gölgelerde k*mun yoğunluğu artırılarak hacim ve derinlik etkisi güçlendirilmiş, böylece çiçeklerin vazo içinde “oturduğu” hissi verilmiş. Natürmortun geleneksel natürmortta “cansız” objeler vardır; fakat Demirtaş’ın k*mlamalı eserlerinde bu objeler adeta dokunulabilir, hissedilebilir bir canlılık kazanmıştır. K*m yüzeyi, yaprakların damarlılığını, taç yaprakların kıvrımlarını veya vazodaki çatlak izlerini fiziksel olarak hissettirmiştir. Natürmort de kullanılan meyveler, objeler, çiçekler dinginlik ve zarafeti, mavi çiçekler ise huzur ve derinliği simgelemektedir. K*m dokusu, bu duyguları “sadece görmekle kalmayıp” adeta hissetmenize yol açmaktadır. Bu teknik, esere hem nostaljik hem modern bir tat katıyor izleyici bir yandan geleneksel natürmortun sadeliğini, bir yandan çağdaş sanatın dokusal zenginliğini yaşamaktadır.
Gençlik Merkezi’nde Bircan Demirtaş ve öğrencilerin yapmış olduğu bu sanatsal çalışmalar, k*mlama natürmortları, resmin sadece göze hitap eden bir yüzey olmaktan çıkıp dokunulabilir, hissedilebilir bir sanat nesnesine dönüşmesini sağlıyor. K*mun yarattığı yüzey dili, izleyiciyi görsel seyirden çok daha öteye taşıyor, bu güzel çalışmalarla tüm gençlerimizi Uşak Gençlik Merkezi kurslarımıza bekliyoruz. Bu güzel çalışmaları siz sanatseverlerin beğenisine sunuyoruz.

ALFA Anadolu TV Köşe Yazarı Eğitimci Ressam Bircan Demirtaş

İNSAN NEFSİİnsanın arzu ve isteklerinden. Doymak bilmez oluşu NEFSİNDENDİR. Bu gerçeği bir kez kavrarsan yaşantın değişi...
17/08/2025

İNSAN NEFSİ

İnsanın arzu ve isteklerinden. Doymak bilmez oluşu NEFSİNDENDİR.
Bu gerçeği bir kez kavrarsan yaşantın değişir.
İstek dediğin nedir ki! İstek ulaşılana kadar, belli bir süre heyecan veren bir duygudur.
Örneğin bir iş istersin... Bir araba... Bir ev... Eş... Bir başka şey!.. Tek tek her birini elde ettiğinde, her şey anlamını yitirir. Neden?
Çünkü beynin, aklın onları dışlar, artık. İş senin, araba da garajdadır ve artık istek uyandırmamaktadır.
Heyecan, onu elde ettiğinde artık sönüp gitmiştir.
Gene boşluğa düşer, yeni bir istek yaratmak zorunda kalırsın.
İstek doyumsuzluk uyandırır ve giderek bir ’dilenci’ olursun. Bir istekten bir diğerine çırpınıp durursun. Amacına ulaşır ulaşmaz bir yenisini yaratırsın.
İşte insan dimağı.
Sen ancak kendini mutlu edecek şeyleri dışarıda değil de, kendi içinde aradığın zaman gerçek tatmine ve mutluluğa erişebilirsin".
Gerçek mutluluk insanın içinde ve kendisinin elindedir.
Mutluluğu ve başarıyı yakalayamayanlar, hatayı başka yerde değil kendi içlerinde aramalıdırlar. Bir şeyi elde etme hırsı değil, elde ettikten sonra da onu istemeye devam edebilme becerisi yaşamı anlamlı kılar.

UMUDA 💙

ALFA Anadolu TV Köşe Yazarı Alper Yatkın

Address

Antakya

Website

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when ALFA Anadolu TV posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Contact The Business

Send a message to ALFA Anadolu TV:

Share

Category