Dünya Gözüme Kaçtı

Dünya Gözüme Kaçtı Şiir, edebiyat ve müzik
(2)

18/10/2025
Su içen arılar boğulmasın diye bilye konulmuş.Dünya Gözüme Kaçtı
18/10/2025

Su içen arılar boğulmasın diye bilye konulmuş.
Dünya Gözüme Kaçtı

Kovboy dünyasında silahını bir kez olsun ateşlemeden ünlü olan gerçek bir kahraman vardır, ve o bir kanun koruyucu da de...
18/10/2025

Kovboy dünyasında silahını bir kez olsun ateşlemeden ünlü olan gerçek bir kahraman vardır, ve o bir kanun koruyucu da değil, posta arabası soyguncusudur.. Silah kullanmadan posta arabası nasıl mı soyulur?.. İşte yanıtı:

3 Ağustos 1877'de, ileride büyük bir bankaya dönüşecek olan, taşıma şirketi "Wells Fargo"ya ait bir posta arabası, Kaliforniya'da Russian River'dan Fort Ross'a gitmektedir. Dört at tarafından çekilen posta arabasının sürücüsü Koca Bill, yol kenarından aniden önüne çıkan beyaz pardösülü ve başı örtülü adamı görünce dizginlere yapışır. Çift namlulu tüfeğini sürücüye doğrultan soyguncu, para sandığını yere atmasını ister. Arabada yolcu olmadığı gibi koruma görevlisi de yoktur. Koca Bill, soyguncunun isteklerini çaresizlik içinde yerine getirir, para sandığını attıktan sonra atları çözerek serbest bırakır. Soyguncu para sandığını aldığında sürücüye şunları söyler:
"Tamam, şimdi atları geri getirip arabaya koşabilirsin. Çok teşekkür ederim efendim.."
Koca Bill, sıradan bir soyguncuyla karşı karşıya olmadığını "efendim" sözcüğünden anlar. Soyguncu, gözden kaybolmadan önce de şöyle seslenir: "Ben gereksiz yere kan dökecek birisi değilim.."

Soygun yokuş bir yerde olmuştur. Koca Bill ileride bekleyen atları geri getirip arabaya bağladıktan sonra yerde sürüklenen sandık izini takip eder. Sandığı bulduğunda içindeki altınların ve paraların yerinde yeller estiğini görür. Para sandığının içinde yalnızca soyguncunun bıraktığı, kurşun kalemle yazılmış bir şiir vardır:
"Uzun yıllar çalıştım, didinip durdum
Ekmeğimi kazanmak için,
Onurum için, zengin olmak için,
Ama beni hep incittiniz,
Sizi gidi ince saçlı o.os.u çocukları!.."

Meçhul soyguncu şiirin altına "Black Bart, The Po8" imzasını atmıştır. Mizah yönü güçlü olan soyguncu şairimiz, içindeki paraları cebine indirdiği her bir sandıkta şiirlerini yayınlamaya devam edecektir.. Posta arabalarını ardı ardına soyan "Kara Bart", her soygunda bir şiir bırakır ardında. Hepsinin de altında, kendisiyle alay eder gibi "Po8" imzasını kullanır.. "Po8" sözcüğünün İngilizce okunuşu "şair" anlamına gelen "poet"dir!..
Wells Fargo şirketi ünlü dedektif James B. Hume'u Kara Bart'ın ardına takar. Soygunların sayısı arttıkça ünlenen "şair", geride elle tutulur bir iz bırakmamaktadır. Dedektif Hume, bir soygunda bırakılan şiirin Kara Bart'a ait olmadığını el yazısından anlar. Tarihin en komik ve en romantik soyguncusunun sahtesi de çıkmıştır!..

Kara Bart içinde yolcu olmayan posta arabalarını soymayı tercih etse de, 22 Temmuz 1880 tarihinde karşısına çıktığı arabada balayına gitmekte olan Curtis çifti vardır. Bayan Curtis, para kesesini Kara Bart'a attıktan sonra, isterse nikah yüzüğünü de verebileceğini söyler. Bunları yaparken bir istekte bulunur: "Şiirlerinizden birini okur musunuz?.."
Kadının isteğini, "Teşekkür ederim hanımefendi, kusura bakmayın ama olmaz" diyerek geri çeviren Kara Bart, sözlerini para kesesini geri vererek tamamlar: "Ben kadınları asla soymam!.."
Bir gazetede basılan bu sözleri, nazik davranışları ve silahını bir kez olsun kullanmayışı ile sempati toplayan Kara Bart'ın ününe ün katar. 27 soygunun ardından Dedektif Hume, son soygununda koruma görevlisi tarafından yaralanan Kara Bart'ı yakalamayı başarır. Hume'u şaşırtan, soyguncu şairle ikiz kardeşmiş gibi birbirlerine olan benzerlikleridir!...

Wells Fargo, gerçek adı Charles Earl Bowes olan "şair"e son soygunundan dolayı dava açar. 6 yıl hapis cezası alan Bowles, tutukluluk süresinde de nezaketini gösterir ve iyi halden dolayı 4 yılda serbest bırakılır..
Hapisten çıktığı gün, Kara Bart ile kendisini kapıda bekleyen gazeteciler arasında şu konuşma geçer:
"-Bir daha suç işleyecek misiniz?"
"-Hayır."
"-Şiir yazacak mısınız?"
"-Suç işlemeyeceğimi söyledim ya!.."

Karısının yanına dönmeyen Kara Bart, en son 28 Şubat 1888 günü görülür ve bir daha kendisinden kimse haber alamaz.
Soyguncu şairin şöhreti yıllar geçse de dilden dile anlatılır. Steve Cormier'in "Black Bart" şarkısı da, Amerika'da sisteme karşı gelenlerin konserlerinde söylenmeye devam eder..
(SUNAY AKIN'IN "HAYAL KAHRAMANLARI" ADLI KİTABINDAN ALINMIŞTIR)
Dünya Gözüme Kaçtı

Dağ Keçileri...🥰Dünya Gözüme Kaçtı
18/10/2025

Dağ Keçileri...🥰
Dünya Gözüme Kaçtı

Hatırlayanlar...?Dünya Gözüme Kaçtı
18/10/2025

Hatırlayanlar...?
Dünya Gözüme Kaçtı

Karı Koca Ayrı Para mı Yönetmeli, Ortak mı? Modern İlişkilerin Sessiz KriziBugün bir durakta istemeden tanık olduğum bir...
18/10/2025

Karı Koca Ayrı Para mı Yönetmeli, Ortak mı? Modern İlişkilerin Sessiz Krizi

Bugün bir durakta istemeden tanık olduğum bir tartışma bana önemli bir gerçeği hatırlattı. Genç bir çift tartışıyordu. Adam öfkeliydi:
— “Seninle sorunumuz tam da bu! Ağzını açınca hep benim param diyorsun. Biz ne zaman ‘biz’ olacağız?”
Kadının cevabıysa sertti:
— “Kendi paramı kazanmam sana mı batıyor? Her şey senin kontrolünde olamaz!”

Orada tartışılan şey para değildi. Mesele, güç – güven – değer görme dengesiydi. Bugün birçok ilişkide sırf bu yüzden sessiz gerilim yaşanıyor. Çünkü soru artık “Para kimin?” değil:
“Bu ilişkide adalet var mı?”

Ayrı Hesap Mı, Ortak Hesap Mı?

Bu soru göründüğünden çok daha derin. Çünkü para, ilişkilerde sadece bir araç değildir; kişisel özgürlük duygusunu, sorumluluk bilincini ve güven seviyesini etkileyen güçlü bir unsurdur.

Ayrı Hesapların Doğru Yanları

✅ Birey olma hissini güçlendirir
✅ “Harcadın–harcamadın” tartışmalarını azaltır
✅ Ekonomik şeffaflık sağlar
✅ Kimse kimsenin omuzuna aşırı yük bindirmez
✅ Emek veren kişi kendi değerini koruduğunu hisseder

Ayrı hesap savunucularına göre:
“Ayrı hesap güvensizlik değil, saygının göstergesidir.”

Ne Zaman Riskli Olur?

❌ "Senin paran – benim param" dili, ilişkiyi ortaklıktan çıkarır
❌ İletişim zayıfsa gizli harcamalar, saklama ve hesaplaşma başlar
❌ Ekonomik güç dengesizliği üstünlük kurma çabasına dönüşür
❌ Zamanla duygusal uzaklaşma başlar

Ortak Hesabın Doğru Yanları

✅ Takım duygusu oluşturur
✅ Ev düzeni ve aile planlamasını kolaylaştırır
✅ Hesap verilebilirlik sağlar
✅ Sorumluluk paylaşımını güçlendirir

Ama bu model de tehlikeli olabilir:
❌ Tüm para tek elde toplanırsa ekonomik baskı ve kontrole döner
❌ Geliri az olan kendini değersiz hissedebilir
❌ “Bu evi ben geçindiriyorum” cümlesi saygıyı zedeler

En Sağlıklı Yaklaşım: “Üç Hesap Modeli”

🔹 Benim hesabım – kişisel özgürlük alanı
🔹 Senin hesabın – bireysel mahremiyet
🔹 Bizim hesabımız – ortak yaşam düzeni

Bu model dünya çapında ilişki uzmanlarının en çok önerdiği sistemdir. Çünkü bağımlılık oluşturmaz, kopukluk da yaratmaz. Özgürlüğü korurken birlik duygusunu güçlendirir. Parayı değil adaleti merkez alır.

Asıl Sorun Para Değil, Dil

Çiftlerin para konuşmaları aslında şunu konuşur:

Güven var mı?

Emeğe saygı var mı?

Adalet var mı?

Değer görmek mümkün mü?

“Biz” bilinci korunuyor mu?

Bu yüzden para meselesi ilişki kalitesinin aynasıdır.

Peki Bu Model Gerçekten Faydalı mı?

Evet. Üç hesap modeli ilişki psikolojisinde en sağlıklı finansal denge yaklaşımı olarak kabul edilir. Çünkü:

✅ Ne tamamen birleşmeyi zorlar, ne tamamen koparır
✅ Hem özgürlük hem bağlılık duygusunu korur
✅ Eşitlik hissini güçlendirir
✅ Güç savaşını önler
✅ Gizli harcamaları azaltır
✅ Şeffaflık ve güven sağlar

Bu modelin özü şudur:
Birlik olmak, bir olmak değildir.
Alanını koruyarak yakın kalmak mümkündür.

&

Toparlayacak olursak;
Para evliliği yıkmaz. Adaletsizlik, güç savaşı ve iletişimsizlik yıkar. Bu yüzden konu para değil; saygı, emek ve uyumdur.
Gerçek ortaklık cebin büyüklüğüyle değil, hayatı birlikte taşıma iradesiyle kurulur.
Unutma: Hayat, bağ kurabilenleri hayatta tutar.

Hazırlayan✍️: Dünya Gözüme Kaçtı

Çağın Sessiz Salgını: YalnızlıkYalnızlık yüksek sesle gelmez. Kapıyı çalmaz, haber vermez, yıkıcı bir gürültüyle başlama...
18/10/2025

Çağın Sessiz Salgını: Yalnızlık

Yalnızlık yüksek sesle gelmez. Kapıyı çalmaz, haber vermez, yıkıcı bir gürültüyle başlamaz. Sessizce yerleşir. İnsan kalabalıkların içinde görünmezleştiğinde başlar. Aynı evde yaşayıp aynı hayatı paylaşamayan insanlar gibi… Konuşmaların çoğaldığı ama hiçbir şeyin anlatılmadığı sofralar gibi… Çünkü yalnızlık aslında kimsenin olmaması değil; kimsenin gerçekten duymamasıdır.

Bilim dünyası bugün çok net konuşuyor: Yalnızlık, sigaradan bile daha tehlikelidir. Çünkü yalnızlık sadece duygusal bir çöküş değildir; bedensel ve zihinsel bir yıkım sürecidir. Yapılan araştırmalar, uzun süreli yalnızlığın kalp krizi ve felç riskini artırdığını, bağışıklık sistemini zayıflattığını, iltihaplanmayı yükselttiğini ve yaşam süresini kısalttığını gösteriyor. Uzmanlar bu durumu şöyle özetliyor:
“Uzayan yalnızlık, günde 15 sigara içmek kadar zararlıdır.”

Yalnızlık Neden Bu Kadar Tehlikeli?

Çünkü insan beyni yalnızlığa göre tasarlanmadı. Beyin, sosyal bağları hayatta kalma sinyali olarak algılar. Yalnızlık uzadığında beden tehdit algısına girer; stres hormonu kortizol yükselir, uyku düzeni bozulur, kalp ritmi hızlanır, tansiyon artar. Zihin bulanır, hafıza zayıflar, kaygı ve depresyon derinleşir. Yalnızlık görünmezdir ama hasarı çok gerçektir.

Neden Bu Çağda Daha Fazla Yalnızız?

Çünkü çağımız büyük bir çelişki üretti: Bağlantılar arttı, bağlanma azaldı. Sosyal medya, insanları birbirine yaklaştırmadı; sadece birbirine görünür hale getirdi. Takip eden çok, dinleyen az. Mesaj atan çok, anlayan az. İnsan ilişkileri hızlandı ama derinliğini kaybetti. Herkesin birbirine gösterdiği şey “hayatı” değil, seçilmiş görüntüler.

En Ağır Yalnızlık: Anlaşılamamak

Yalnızlık sadece tek başına oturan birinin hikâyesi değildir. Bazen en büyük yalnızlık, yanında insanlar varken yaşanır. En tehlikeli yalnızlık ise dışarıdan fark edilmeyen türüdür: Kişi bir süre sonra anlatmayı bırakır, duygularını saklar, içeri doğru çöker. “Kimse anlamaz” düşüncesi sessizce büyür ve insan kendi içine kapanarak tükenmeye başlar.

Güç Maskesi ve Sessiz Çöküş

Günümüzde yaygın bir yanılgı var: “Güçlü insan duygularını belli etmez.” Oysa bu, insanı içten içe kemiren bir yanılgıdır. Duygularını bastıran güçlenmez; yavaş yavaş içten yanar. Sessizlik çözüm değildir; sadece çürümeyi geciktirir. İnsan kendini kapattıkça bağları zayıflar, bağlar zayıfladıkça yalnızlık büyür.

Çıkış Var Mı?

Var. Yalnızlık kader değildir. Bilimsel araştırmalar, sağlıklı sosyal bağların yaşam süresini uzattığını, duygusal dayanıklılığı artırdığını ve beyni güçlendirdiğini gösteriyor. İyileşmenin ilk adımı büyük değildir; sadece insan temasından geçer.

Bir insanı gerçekten dinlemek iyileştirir.

“Yanındayım” demek küçüktür ama etkilidir.

İletişim kusursuz olmak zorunda değildir, samimi olması yeterlidir.

İnsan unutmasın: Bağ kurduğunda güçlenir. Çünkü hayat, bağ kurabilenleri hayatta tutar.

Hazırlayan✍️: Dünya Gözüme Kaçtı

Gerçeğin Ölümü: Deepfake Tehlikesi Kapımızda(Yapay Zekâ ile Üretilen Sahte Gerçeklik)Bir gün gerçek ile yalanın birbirin...
18/10/2025

Gerçeğin Ölümü: Deepfake Tehlikesi Kapımızda

(Yapay Zekâ ile Üretilen Sahte Gerçeklik)

Bir gün gerçek ile yalanın birbirinden ayırt edilemeyeceğini söyleselerdi muhtemelen güler geçerdik. “Ben görmeden inanmam” cümlesi hayat mottosu olanlar için vazgeçilmezdi. Ama artık durum değişti. Çünkü bugün, gözümüzün gördüğü şey bile gerçek olmayabilir.

Bunun adı: Deepfake.
Yani yapay zekâ ile üretilmiş, gerçeğinden ayırt edilmesi neredeyse imkânsız olan sahte video ve sesler.

Deepfake Nedir?

Deepfake teknolojisi, yapay zekânın öğrenme gücünü kullanarak bir kişinin yüzünü, sesini ve mimiklerini kopyalayıp bambaşka bir içerik üretmeye dayanır. Birkaç yıl önce yalnızca sinema stüdyolarının yapabileceği şeylerdi bunlar. Bugün cep telefonuna indirilen sıradan bir uygulamayla yapılabiliyor.

İnternete yüklenen her fotoğraf, her video ve her ses kaydı yapay zeka için bir veri. Ve bu verilerle sizin dijital bir kopyanız oluşturulabiliyor.

Nasıl Yapılıyor?

Yapay zekâ önce bir kişinin yüzünü ve sesini binlerce kare üzerinden analiz ediyor. Ardından mimikleri, ağız hareketlerini, jestleri, göz kırpma hızını bile öğreniyor. Sonra bu yüz, başka bir videonun üzerine kusursuzca yerleştiriliyor. Böylece hiç söylemediğiniz cümleleri söyletmiş, hiç gitmediğiniz bir yerde sizi göstermiş oluyorlar.

Üstelik artık sadece görüntü değil, ses klonlama da var. Yalnızca 20–30 saniyelik bir ses kaydı, sizin kadar “sizin gibi konuşan” yapay bir ses oluşturmak için yeterli.

Hangi Amaçlarla Kullanılıyor?

Başlangıçta eğlence amaçlı kullanılıyordu. Sonra hızla suç dünyasına geçti. Bugün deepfake en çok:

İtibar suikastında

Şantaj ve tehditte

Dolandırıcılıkta

Sahte haber ve manipülasyonda

Mahrem içerik üretiminde kullanılıyor.

Ve en kötüsü: Kurgu, artık gerçekten daha hızlı yayılıyor.

Gerçek Hayattan Tehlikeli Örnekler

İş dünyasında yöneticilerin görüntüsü ve sesi taklit edilerek şirket çalışanlarına sahte talimatlar verilmesi sonucu milyonlarca lira kaybedildi.

İnsanların yüzleri kullanılarak sahte mahrem videolar üretildi, bu kişiler şantaja uğradı, hayatları altüst oldu.

Kamuoyunu yönlendirmek için dijital olarak sahte açıklamalar içeren videolar yayıldı, milyonlarca kişi gerçek sandı.

Suçlular, kendi yüzlerini başka biriyle değiştirerek izlerini gizlemeye başladı.

Teknoloji geliştikçe sahtekârlık da gelişiyor. Dünyanın birçok ülkesinde güvenlik birimleri deepfake tehdidine karşı özel birimler kurdu bile.

Peki Deepfake Nasıl Anlaşılır?

İlk örnekler kolayca fark edilebiliyordu ama artık işler değişti. Yine de dikkat edilirse bazı ipuçları kalabiliyor:

Yüz ile boyun arasında ton ve ışık farkı olabilir

Gözler donuk görünebilir veya doğal göz kırpma olmayabilir

Dudak hareketleriyle sözler arasında mikro gecikme olabilir

Arka plan bulanık veya bozuk olabilir

Ama açık konuşalım: Yeni nesil deepfake’lerde bunların çoğu yok. Yani çıplak gözle anlamak neredeyse imkânsız hale geldi.

Nasıl Korunacağız?

Kişisel görüntülerini koru: Özel videolarını ve ses kayıtlarını paylaşma, dijital izini azalt.

Her gördüğüne inanma: Bir içerik ne kadar gerçek görünürse görünsün, kaynağını kontrol etmeden paylaşma.

Güvenlik doğrulaması yap: Özellikle iş dünyasında görüntü veya sesle gelen talimatları mutlaka doğrula.

Teknoloji okuryazarı ol: Yapay zekânın risklerini anlamak, geleceğin zorunlu eğitimi olacak.

Asıl Tehdit Teknoloji Değil; Onu Kullanan Niyet

Deepfake’in en tehlikeli yanı aslında teknoloji değil. İnsan zihni kötüyse, elindeki her şey tehlikedir. Sorun, teknolojinin kapasitesinden çok ahlaki sorumluluk eksikliğinde. Çünkü bu teknoloji bir gün hepimizi hedef alabilir.

Bugün sahte bir video sadece birkaç saniyede bir insanın itibarını yok edebiliyor.
Sorun şu: Yarın bize yapılanın sahte olduğunu kim, nasıl ispatlayacak?

Gerçek artık savunmasız. Ve bir çağ kapanıyor:
Eskiden insanlar “Görmeden inanmam” derdi.
Bugünün cümlesi farklı olacak:
“Gördüğüm şeyi bile, inanmadan önce iki kez düşünürüm.”

Hazırlayan✍️: Dünya Gözüme Kaçtı

YAŞLANMA BU KADAR MI GÜZEL ANLATILIR.“Sanıyorum merdiven yapımlarında giderek daha sert malzeme kullanılıyor; eskisine g...
18/10/2025

YAŞLANMA BU KADAR MI GÜZEL ANLATILIR.
“Sanıyorum merdiven yapımlarında giderek daha sert malzeme kullanılıyor; eskisine göre hem basamakları çoğalttılar hem boylarını yükselttiler. Her şeyden öte ikişer ikişer çıkılmaz oldu, tek tek çıkmak zorunda kalıyor insan. Bir de yazıları küçülttüler her ne hikmetse. Burnumu gazeteye dayamak zorunda kalıyorum iki satır okumak için. Geçen gün avucumdaki bozuklukların üzerinde kaç kuruş yazdığını görmek için telefon kulübesinin dışına çıktım. Hani gözlük kullanmayayım, yanımdakine okutayım gazeteyi diyorum ama insanlar o kadar alçak sesle konuşuyorlar ki okuduklarında da tam anlayamıyorum ne okuduklarını. Her yer eskisinden daha uzak sanki. Evden durağa olan mesafe iki katına çıktı neredeyse. Önceleri hiç fark etmediğim bir de yokuş varmış evle durak arasında. Vapurlar da vaktinden önce kalkar oldu şimdilerde. Hani koşmanın da anlamı yok nasıl olsa benden önce halat alıyorlar. Kumaşlarda eski kumaş değil. Kısa sürede dar geliyor ne giysem. Ayakkabı bağları da kısaldı mı ne giderek erişilmez oldular. Hava bile tuhaflaştı. Kışlar daha soğuk yazlar daha sıcak. Tatil beldeleri bu kadar uzak ve zahmetli olmasa yolculuk da yapacağım. Kar bile ağırlaştı eskisi gibi kolay küreyemiyorsun. Kapı pencere çerçeve imalatında da değişiklik yaptılar sanıyorum, daha sert cereyan yapıyor karşılıklı açtığında. İnsanlar da sanki ben onların yaşındayken göründüğümden çok daha genç gibiler. Eski okul arkadaşlarımla üniversitede bir buluşma günü ayarladık, hayretler içinde kaldım bebek yaşta öğrencileri görünce. Ama itiraf etmeliyim ki bizim zamanımızdan çok daha terbiyeli yetiştiriliyorlar; bir kaçı bana “beyefendi” diye hitap etti; hatta aralarından biri caddede karşıdan karşıya geçmeme yardımcı oldu. Fakat buna mukabil hayret ediyorum yaşıtlarım benden çok daha yaşlılar. Tamam bizim jenerasyona yaşını başını almış gözüyle bakılıyor ama bunaklıklarına ve takıla topallaya yürümelerine ne demeli?
Aynı akşam üniversitenin barında bir sınıf arkadaşıma rastladım. Nasıl bir değişim geçirmişse artık beni tanıyamadı bile!!!"

Netten
Dünya Gözüme Kaçtı

Bir neslin kaderini, bir evvelki nesil tayin eder.... KonfüçyüsDünya Gözüme Kaçtı
18/10/2025

Bir neslin kaderini, bir evvelki nesil tayin eder....

Konfüçyüs
Dünya Gözüme Kaçtı

AHLÂK UTANMAYI BİLMEKTİR..1970’li yıllar, Avanos. Yazın ilk günleri.Evin önünde bir kamyonet duruyor.Kayseri’den yüz çuv...
17/10/2025

AHLÂK UTANMAYI BİLMEKTİR..

1970’li yıllar, Avanos. Yazın ilk günleri.
Evin önünde bir kamyonet duruyor.
Kayseri’den yüz çuval şeker gelmiş.
Kitap okuduğum kovuğumdan çıkıp çuvalların taşınmasını seyrediyorum.
Gazoz şişelerine, şeker çuvallarına, benim ders notlarına, fırından yeni çıkan bazlamaya, bahçeden kopardığı domatese bile dualar okuyan annem yine iş başında, dudakları sürekli kıpırdıyor.
“Bu yaz çok gazoz satılacak inşallah.”
Çuvallar taşındı, kamyonet gitti.
Tüm aile içimiz rahatlamış halde sofraya oturduk.
Philips radyoda ajans zamanı.
Spikerin okuduğu haberlerin içinden bir ara “şekere zam” haberini duyduk.
Büyük abim sevinçle “Oh!” dedi., “Tam zamanında almışız şekeri.”
Ertesi gün, babam erkenden kalkmış, evin önündeki camekanda annemle konuşurken gördüm.
Canının sıkıldığı zamanlarda yaptığı gibi mendilini sebepsizce katlayıp duruyordu. Az sonra da kalktı gitti zaten.
Annem camekândan salona geçerken kendi kendine mırıldanıyordu:
“Deli bu herif anam, sabaha kadar uyumamış!”
Bir saat sonra geldi babam. Rahatlamış, yüzü gülüyor.
Maliyeye gidip ihbar etmiş kendini.
“Dün yüz çuval şeker aldım, aslında bugün alacaktım. Zamlı almam lazımken ucuza aldım. Farkını ödemek istiyorum.”
Çocuk aklımla bile anlamıştım, babamın aslında maliyeden değil “utanmaktan” korktuğunu.
* * *
- Yaptıklarından utanmıyor musun? dedi Tanrı...
- Çok utanıyorum, dedi adam...
Tanrı: Utanıyorsan sorun yok, çıkabilirsin...
Adam şaşkınlıkla: Cehennem dedikleri bu kadar mı?
Tanrı: Utanmayı biliyorsan, bu kadar...
* * *
Utanmayı bilmek.. Utanmaktan korkmak..
Bunlar ne değerli meziyetlerdir...
Dr. Ercan Kesal
Dünya Gözüme Kaçtı

🕰️ Tarihi Bir Kare"Haseki Hastanesi'nde ameliyat olan hastalar;Sultan Ahmed civarında mukim yirmi iki yaşındaki Gülferar...
17/10/2025

🕰️ Tarihi Bir Kare

"Haseki Hastanesi'nde ameliyat olan hastalar;
Sultan Ahmed civarında mukim yirmi iki yaşındaki Gülferar Kadın sekiz günden beri tarik-i tabii ile doğurmak mümkün olmadığından karın ve rahmi yarılarak çürümeye yüz tutan çocuk ameliyat-ı kısıriye ile çıkarıldığını ve müteakib hasıl ettiği levha-i sıhhiyeti."

📸 Yıldız Sarayı Fotoğraf Arşivi
Ali Peker

&

Gerçek Bir Belge: 1800’lerin Sonlarında Bir Sezaryen Kayıt Altında

Yukarıdaki kare, II. Abdülhamid döneminde oluşturulan ve halen dünyanın en kapsamlı görsel koleksiyonlarından biri sayılan Yıldız Sarayı Fotoğraf Arşivi’ne ait. Bu arşivde, o döneme ait şehir manzaralarından hastane içlerine, fabrikalardan okullara kadar binlerce fotoğraf yer alıyor.

Fotoğrafta gördüğümüz genç kadının adı Gülferar. 22 yaşında. İstanbul’un Sultanahmet semtinde yaşıyor. Günlerce süren doğum sancılarına rağmen bebek doğmayınca, tıbbi müdahale kaçınılmaz hale geliyor. Kadına dönemin cerrahlarından biri tarafından, ameliyat-ı kısıriye yani sezaryen uygulanıyor. Ne yazık ki anne karnındaki bebek yaşamını yitirmiş; belgede geçen “çürümeye yüz tutan çocuk” ifadesi de bunu anlatıyor.

Karnındaki büyük dikiş izi açıkça görülebiliyor. Fotoğrafın alt köşesindeki "Opérateur Dr. A. Noureddin" ibaresi, bu operasyonu gerçekleştiren cerrahı gösteriyor. Bu tür fotoğraflar, sadece belgelenmek için değil, aynı zamanda tıbbi eğitim ve gelişmeleri takip amacıyla da çekiliyordu.

Bu fotoğraf, yalnızca bir tıbbi müdahalenin kaydı değil; aynı zamanda 19. yüzyılın sonlarında kadınlara uygulanan cerrahi yöntemlerin, dönemin arşivcilik anlayışıyla nasıl belgelenip kayda geçirildiğinin de önemli bir örneği.

Hazırlayan✍️: Dünya Gözüme Kaçtı

Address

Antalya

Website

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Dünya Gözüme Kaçtı posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Share