Mücadeleye ÇAĞRI

Mücadeleye ÇAĞRI Yeni Dünya İçin Çağrı dergisinin resmi sayfasıdır. Yeni Dünya İçin Çağrı üç ayda bir yayınlanan siyasi teorik dergidir.

BİR DÖNEM KAPANIYOR…Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” üzerine PKK 5-7 Mayıs ta...
09/07/2025

BİR DÖNEM KAPANIYOR…

Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” üzerine PKK 5-7 Mayıs tarihleri arasında 12. Kongresini toplamış, “PKK’nin örgütsel yapısının feshedilmesi ve silahlı mücadele yöntemini sonlandırma” kararı almıştı.
Abdullah Öcalan, 9 Temmuz’da yayınlanan görüntülü çağrısında “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”nda söylediklerini bir nevi tekrarlıyor ve “Varılan aşama, yeni adımlarla pratiğe geçmeyi gerekli kılmaktadır. Silahın değil, siyasetin ve toplumsal barışın gücüne inanıyorum. Ve sizi de bu ilkeyi hayata geçirmeye çağırıyorum” diyor.
Öcalan PKK’ye fesih ve silah bırakma kararlarının gerekliliklerini biran önce yerine getirme çağrısı yapıyor.
Zira “Son günlerde bölgede yaşanan gelişmeler, attığımız bu tarihi adımın önemini ve aciliyetini açıkça teyit ediyor.”
11 Temmuz’da Süleymaniye’de PKK silah bırakma töreni düzenleyecek.
Devletin “terörsüz Türkiye”, Kürt hareketinin “Barış ve Demokratik Toplum” süreci adını verdiği süreç akamete uğramaz, süreç iki tarafın anlaştığı gibi başarıya ulaşırsa; Kürt hareketi bundan böyle reformist çizginin, bu çizgiye uygun olan yöntemlerle, faşizmin geriletilmesi, gerici burjuva demokrasisinin sınırlarının genişletilmesi için yasal, parlamenter mücadele örgütü olarak yoluna devam edecektir.
PKK bir bütün olarak silahlı ulusal kurtuluş örgütü olmaktan çıkma, sivil toplumcu reformist sosyal demokrasi hareketi olma yönünde ilerliyor.
Silahlı ulusal kurtuluş örgütü olarak PKK’nin varlığı, aslında onun ulusal devlet talebinden vaz geçmesi ile sonlanmıştı. Oldukça geriye çekilmiş ve bir dizisi PKK’nin silahlı mücadelesinin zorlaması ile kazanılmış hakların varlığı, PKK’nin İmralı ile başlayan süreçte iyice açığa çıkan reformist çizgisi temelinde silahlı mücadelede ısrar anlamsız hale gelmişti.
Bu anlamda PKK’nin silahlı mücadele örgütü olarak varlığına son vermesi bir olgunun kabulüdür.
PKK’nin uzun yıllardır geri düzeyde demokratik taleplerle, kimi kültürel haklarla sınırlı hale gelen, yasal düzlemde yürütülecek mücadele ile elde edilecek haklar için sürdürdüğü, bir mantığı kalmayan savaşı sonlandırma kararını olumlu bulmakla beraber, bu olumluluk “Barış ve Demokratik Toplum” anlayışını, gerekçelerini doğru bulduğumuz anlamına gelmiyor. “Barış ve Demokratik Toplum” anlayışı ve gerekçeleri hakkında çeşitli yazılarımızda tavır takındığımız için aynı tavrı bu yazıda yinelemeyi gerekli bulmuyoruz.
Konu hakkında takındığımız tavırların linklerini aşağıda veriyoruz. Dileyen okurlarımız bu tavırlarımızı da göz atabilirler.
https://ydicagri.org/baris-ve-demokratik-toplum-cagrisi-uzerine/
https://ydicagri.org/asrin-cagrisina-neden-karsi-cikiyoruz/
https://ydicagri.org/pkkden-tarihi-kongre/
https://ydicagri.org/beklenen-oldu-pkk-kendisini-feshetti/
9 Temmuz 2025

CHP’Lİ BELEDİYELERE YOLSUZLUK OPERASYONU… NEDEN? NİÇİN? AKP/MHP iktidarı CHP’li belediyelere operasyon üzerine operasyon...
05/07/2025

CHP’Lİ BELEDİYELERE YOLSUZLUK OPERASYONU… NEDEN? NİÇİN?

AKP/MHP iktidarı CHP’li belediyelere operasyon üzerine operasyon yapıyor. Operasyonların amacı “yolsuzluk” olarak açıklanıyor.
İstanbul, İzmir, Adana, Antalya, Adıyaman, Manavgat vs. belediyelerine yönelik yapılan operasyonlarda çok sayıda kişi gözaltına alındı ve onlarca kişi tutuklandı.
AKP/MHP iktidarının CHP belediyelerine yönelik yürüttüğü operasyonların iki temel nedeni var:
Birincisi:
31 Mart 2024 yerel seçimlerinde AKP birinci parti olma konumunu yitirdi. Yüksek enflasyon altında ücretleri eriyen, alım gücü düşen ve yoksullaşan emekçi yığınların hoşnutsuzluğunun CHP’ye yönelmesi ile yerel seçimlerden CHP birinci parti çıktı.
AKP, MHP iktidarı kitleler nezdinde iyice yıpranan meşruiyetini yeniden kazanmak ve gelecek seçimlerde çoğunluğu ele geçirerek iktidarda kalabilmek için siyaseti yeniden dizayn ediyor.
Bu yeniden dizayn işinde bir yandan yerel seçimler döneminde kendisine karşı “kent uzlaşısı” temelinde oluşan birlikteliği bozmak ve Kürt seçmenini yanına çekmek istiyor. “Terörsüz Türkiye”, “İç cephenin sağlanması için silahların teslim edilmesi” siyasetinin hedeflerinden biri geçmişte “kent uzlaşısı” adı altında ortaya çıkan “cepheyi” yarmak, Kürt muhalefetini kendi yanına çekmek, bu, olmazsa en azından “tarafsız” hâle getirmektir.
AKP, yerel seçimlerde kazandığı başarı ertesinde “uslu muhalefetten” uzaklaşan, kendisine yönelen operasyonlara karşı emekçi kitlelerin büyüyen hoşnutsuzluğunu arkasına alarak sokağa inen CHP’yi “hizaya getirmek” ve gelecek seçimlere kadar tekrar birinci parti konumuna gelmek istiyor.
Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesi, gözaltına alınması ve tutuklanması bir yanıyla Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olmasını engellemek için yapılmıştır. Diğer yandan İmamoğlu hamlesi İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nin muazzam boyuttaki rantının CHP, İmamoğlu takımı tarafından tepe tepe kullanılmasını engellemek içindir.
İkincisi:
Bu düzende belediyeler rant kapısıdır. Adı ne olursa olsun burjuva, düzen partilerinin yönetiminde belediyelerde yolsuzluk, rüşvet, yiyicilik kural dışı değil, kuraldır.
Zira kapitalizmde burjuva siyaset çıkar için yapılır.
Siyasetin “halka hizmet için” yapıldığı büyük bir yalandır.
Cebini doldurmak, rüşvet, yiyicilik, ihalelerden pay almak, aracılık yapmak, iş takibi yapmak vb. vb. burjuva siyasetçilerinin hepsinin yaptığı işlerdir.
Burjuva siyasetinde temel ilke ilkesizliktir.
Yiyicilik, rüşvet, yolsuzluk sömürü düzeninin kaçınılmaz yol arkadaşıdır. Burjuvazinin hangi partisi olursa olsun bu ilke değişmez!
AKP’nin 21 yıllık iktidarında da bu ilke değişmedi. AKP’nin iktidarı aynı zamanda yiyicilik, rüşvet, yolsuzluk iktidarıdır.
Yolsuzlukları ayyuka çıkanların, yolsuzluk gerekçesiyle başka partiye operasyon çekmeleri sahtekârlıktır! Evet, CHP’li belediyelerde de yolsuzluk, yiyicilik vardır. Bu inkâr edilemez. Ancak operasyonların amacı gerçekte yolsuzlukla mücadele değildir. Tam tersine yolsuzluk gerekçesiyle siyaset yeniden dizayn edilmek, birinci parti olan CHP yıpratılmak isteniyor.
Burjuva siyasetin iki partisi, AKP ve CHP arasında iktidar kavgası yürüyor. Bu kavga ne iktidar partilerinin ifade ettikleri gibi “yolsuzlukla”, “rüşvetle”, “sahtecilikle” vb. mücadeledir; ne de CHP’lilerin dedikleri gibi “hak, hukuk, adalet”, “demokrasi” mücadelesidir.
Burjuva siyasetin bu iki kesimi arasında yürüyen kavga gerçekte iktidar kavgasıdır, devlet nimetlerinden kimin yararlanacağı kavgasıdır.
Burjuva partiler arasında süren kavga işçilerin, emekçilerin, ezilenlerin kavgası değildir.
Biz bu kavgada taraf değiliz!
Hangi burjuva partisi iktidara gelirse gelsin, bizi ezen, sömüren, baskı altında tutan sistemin partileri arasında tercih yapmak, birisini diğerine karşı savunmak, taraf olmak zorunda değiliz.
İşçiler, emekçiler için sorun şu ya da bu düzen partisinin iktidarda olması değil, işçileri, emekçileri sömüren, baskı altında tutan sermaye düzeninin varlığıdır.
İşçiler, emekçiler kendilerini açlığa, yoksulluğa mahkûm eden sermaye düzeninin, sermaye devletinin yıkılması için mücadele etmelidirler.
İşçiler, emekçiler burjuva siyasetten bağımsız, kendi sınıf mücadelesini vermelidirler.
İşçi sınıfı, burjuva kliklerin kavgasında taraf olmak yerine, kendi sınıf çıkarları etrafında kenetlenmeli; bu kavganın dışına çıkarak, bağımsız bir siyasal güç olarak tarih sahnesinde yerini almalıdır.
İşçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluşu egemen sınıfın şu veya bu kesiminin iktidarında değil, kendi sınıf iktidarındadır.
5 Temmuz 2025

İRAN’DAN İSRAİL’E MİSİLLEME! EMPERYALİST SAVAŞA HAYIR!İran İsrail’in saldırılarına misilleme saldırısı gerçekleştiriyor....
13/06/2025

İRAN’DAN İSRAİL’E MİSİLLEME! EMPERYALİST SAVAŞA HAYIR!

İran İsrail’in saldırılarına misilleme saldırısı gerçekleştiriyor.
İsrail’e doğru ateşlenen yüzlerce balistik füzenin bir kısmı Tel Aviv’e isabet etti.
İran’a açıkça saldıran ve savaş kışkırtıcılığında öne çıkan Siyonist faşist Netanyahu rejimidir. Ukrayna savaşında “Saldırgan olan Rusya’dır.” gerekçesi ile Rusya’ya karşı savaşı kışkırtan, verdikleri muazzam desteklerle savaşın uzamasını sağlayan, kısaca savaşın tarafı olan Batılı emperyalist güçler ve onların propaganda aygıtlarının İsrail’in saldırısı karşısında suskunlukları nasıl sahtekârlar olduklarını göstermektedir.
Gazze’yi yerle bir eden, Filistin halkına soykırım uygulayan Siyonist Netanyahu rejimi; hiç bir uluslararası kural tanımayan ve bölgedeki yangını daha da körükleyen İran’a yeni saldırılarını “İsrail’in kendini savunması, bölgede onun varlığını ret ve tehdit eden İran’ın atom bombası yapmasını engellemek.” amacı ile gerekçelendiriyor. Yani Netanyahu rejimi saldırıları, İran atom programının artık atom bombası yapımı aşamasına geldiği gerekçesi ile açıklıyor.
Kendisi, bölgedeki en saldırgan ve atom bombası sahibi tek güç olan İsrail’in Siyonist faşist yöneticilerinin, bölgedeki bir başka gerici faşist güce “atom bombası yapma aşamasındalar” gerekçesi ile saldırması tam bir sahtekârlıktır. Atom silahlarına karşı olan, önce kendisi atom silahları yapımına son vermeli, atom silahlarının tümden yok edilmesi yönünde tavır takınmalıdır.
İsrail, bütün Batılı emperyalist güçlerin desteğine sahip olduğunun bilincinde olarak, hiç bir uluslararası kural tanımadan kendi bildiğini okumakta; yeniden paylaşımda Ortadoğu’ya yeni bir şekil vererek topraklarını maksimum ölçüde genişletme peşinde koşmaktadır.
Gazze’de, Batı Şeria’da, Lübnan’da, Yemen’de, Suriye’de süregelen saldırılarını, Akdeniz’de uluslararası kara sularındaki korsanlıklarını “İsrail’in kendini savunması” olarak gösteren Netanyahu rejiminin bu masalları, Batılı emperyalist ülkelerin kendine demokrasi ve insan hakları savunucusu tüyleri takınan rejimleri tarafından kabul görüyor ve destekleniyor. Çünkü bütün Batılı emperyalistler açısından, İsrail onların Ortadoğu’daki çıkarlarının en önemli savunucusu ve oradaki en önemli üssü konumundadır. Arada bir, İsrail’in onları da dinlemeden “fazla ileri gittiği” durumlarda yaptıkları bazı “eleştiri”ler, aslında “stratejik ortaklar”ın kendi ülkelerindeki muhalefetin gazını almak amaçlı dostane tavsiyeleridir. Şimdi İran’a yönelik yeni saldırılarda da en iyi halde olacak olan budur.
İsrail’in bu açıkça –güya var olan ve sahip çıkılan– “uluslararası hukuk”a aykırı saldırıları karşısında gelen ilk tepkiler “her iki tarafın da sorumlu davranması” çağrıları şeklindedir. Burada önce “her iki taraf” değil, açıkça saldıran bir taraf var. Yine de ilk saldıranın kim olduğundan bağımsız olarak saldıran da, saldırılan da gerici, milliyetçi ya da dinci faşisttir! Yani özde birbirinden farkı olmayan; bir yanda Siyonist, öbür yanda dinci faşist iki rejim var. Bunlar arasında devrimci ve demokrat güçler açısından desteklenecek taraf yoktur.
Bu sabah erken saatlerde bunlardan biri diğerine saldırdı. Saldırıya uğrayan şimdi karşılık veriyor. Biz komünistler açısından bir savaşı değerlendirirken kıstas kimin önce saldırdığı değildir. Kıstas savaşın, taraflar açısından hangi siyasetin devamı olduğudur. Bu emperyalist yeniden paylaşımın bir parçası olan ve her iki tarafın da emperyalist yayılmacı, milliyetçi ve ırkçı dürtülerle yürüttüğü bir savaştır. Bu gerçeğin yanında bir de önce saldıranın Mollalar değil, Netanyahu rejimi olduğu da olgudur. Bunun olgu olduğu durumda, saldırgan mahkûm edilmeden batılı emperyalist güçlerin yaptığı gibi “her iki tarafa da itidal” çağrısı, saldırganı destekleme tavrıdır.
İsrail’in Siyonist Netanyahu rejimi, kendi iktidarını sağlama almak, Siyonist Büyük İsrail Projesi’ni hayata geçirmek için somut adımlar atıyor. Bu adımlar dünyanın yeniden paylaşılması dalaşının Ortadoğu’daki adımlarından bazılarıdır.
İran’daki İslamcı faşist Molla rejiminin sözcüleri şimdi intikam yeminleri eşliğinde “savunma hakkını kullanarak” saldırılara karşılık veriyorlar. Diğer yanda İsrail de saldırılarını sürdürüyor.
Her iki taraf için de bu gerici-emperyalist savaşın halklara getirdiği ve getireceği yıkım önemli değildir! Önemli olan onların gerici faşist iktidarlarının sürmesi ve emperyalist yeniden paylaşımda daha büyük bir pay kapmaktır.
İsrail saldırılarını, İran misilleme saldırılarını derhal durdurmalıdır!
Ortadoğu’da ve bütün dünyada devam eden bütün gerici savaşlar derhal, kayıtsız şartsız ateşkesle sonlandırılmalıdır. Fakat bu, burjuvazi iktidarda olduğu sürece mümkün değildir. Barış gereklidir. Fakat kapitalizm şartlarında gerçek ve kalıcı barış mümkün değildir. Gerçek ve kalıcı barış devrimi gerektirir. Gerisi boş hayaldir.
Bugünkü bütün gerici savaşlarda, savaşan tarafların işçi ve emekçilerine düşen görev, kendi burjuvazilerine karşı ayaklanmaktır.
Ortadoğu’da, başta İsrail ve İran olmak üzere tüm gerici güçlerin, tabi ki T.C.’nin de yayılmacı amaçlarla sürdürdüğü emperyalist gerici savaşların tek panzehiri, bütün ülkelerdeki işçi ve emekçilerin kendi burjuvazilerine karşı isyanıdır. Savaşı durduracak olan tek şey budur.
İşçiler ve emekçiler örgütlenip ayaklanarak kendi sözlerini söylediklerinde, kendi burjuvazilerini desteklemekten vazgeçip ellerini kardeş halklara uzattıklarında barış gelecektir.
O gün, bir gün mutlaka gelecektir!
Barış için savaş, devrim için savaş demektir!
13 Haziran 2025

SİYONİST İSRAİL DEVLETİ İRAN’A SALDIRDI!Siyonist İsrail Devleti, 13 Haziran Cuma günü erken saatlerde İran’ı bombalamaya...
13/06/2025

SİYONİST İSRAİL DEVLETİ İRAN’A SALDIRDI!

Siyonist İsrail Devleti, 13 Haziran Cuma günü erken saatlerde İran’ı bombalamaya başladı.
İsrail Ordusu, İran’ın nükleer programını vurmak için önleyici, hassas ve kombine bir saldırı başlattıklarını, “İran’ın farklı bölgelerindeki nükleer hedefler de dâhil olmak üzere, düzinelerce askeri hedefe yönelik saldırıları içeren ilk aşamanın tamamlandı”ğını duyurdu.

Siyonist barbarlık kural sınır tanımıyor!
İsrail Başbakanı Netanyahu, “İran’a operasyon gerektiği kadar sürecek. İran’ın nükleer zenginleştirme programının kalbine saldırdık. Natanz Nükleer tesisindeki bilim insanlarını hedef aldık. İran’ın farklı bölgelerindeki nükleer tesislerini ve onlarca askeri hedefi vurduk, ilk aşama tamamlandı.” dedi.
İran’a yönelik hava saldırılarında nükleer tesisler, balistik füze fabrikaları, askeri komutanlar, nükleer bilimciler vs. hedef alındı. Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri ve Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı Hüseyin Selami ile İran Atom Programı’nda çalışan kimi mühendisler öldürüldüler.
Molla rejimi lideri Ali Hamaney, İsrail’in saldırılarına çok sert karşılık vereceklerini açıkladı.
Siyonist barbarlık Ortadoğu’yu kan deryasına çevirdi. Başta ABD olmak üzere Batılı emperyalist güçler İsrail’i destekliyorlar.
Batılı emperyalist blok, Siyonist İsrail Devleti’nin Filistin’de yürüttüğü haksız, sömürgeci, emperyalist savaşın tarafıdır ve bu savaşta onun arkasında durmaktadır.
ABD ve onun Ortadoğu’daki ileri karakolu olan İsrail açısından İran zaten bir açık savaş hedefidir.
İsrail ve ABD, İran’ın atom bombası yapabilecek seviyeye ulaşmasını, atom bombasına sahip olmasını istemiyor. İran’a yönelik “Yükselen Aslan” adı verilen saldırılar öncelikle İran’ın atom bombası yapma kapasitesini önlemeye ve yok etmeye yöneliktir.

Yeni paylaşım savaşının arenası Ortadoğu!
İsrail ile İran arasındaki savaş, emperyalist dünyada değişen güç dengelerinin zorunlu kıldığı, dünyanın yeniden paylaşılması dalaşının bir parçasıdır.
Çin’in emperyalist büyük bir güç hâline gelmesi ile birlikte, emperyalist dünyada güç dengeleri de değişti. Bozulan ve değişen güç dengeleri, emperyalistler arasındaki çelişmeleri iyice keskinleştirdi ve yeni bir dünya savaşı tehlikesini büyüttü.
Güç dengelerinin bozulması, çelişkilerin sertleşmesi 2010’lu yıllardan itibaren giderek dünyanın net bir şekilde iki kampa bölünmesi yönünde gelişmelere yol açtı.
Bir yanda başta ABD emperyalizmi ve Batılı emperyalist büyük güçler; öbür yanda en büyük ekonomik güç olarak Çin emperyalizmi, en büyük ikinci askeri güç olarak Rus emperyalizmi ve müttefikleri var. Dünya kabaca Doğu ve Batı olarak bölünmüş durumdadır.
Bu iki kamp, dünyanın her yerinde kapışma hâlindedirler. Bunlar Ortadoğu’da da kapışma halindedirler.
Batılı emperyalistlerin ve Siyonist İsrail’in çıkarları doğrultusunda Ortadoğu’yu yeniden düzenleme savaşına İran ve uzantıları olan örgütler direnmektedirler.
Suriye, Irak, Filistin, Yemen yeniden paylaşım savaşı alanlarıdır. Bu alanlarda bütün emperyalist güçlerin ve bir dizi yerel gücün içinde yer aldığı savaş, savaşan esas güçler ele alındığında, güncel olarak, Rusya ile ABD arasında Ortadoğu’nun yeniden paylaşılması için yürüttükleri bir savaştır.
Ortadoğu’daki savaşlarda savaşan iki ana gücün güncel müttefikleri şunlardır:
-ABD ve müttefikleri İsrail, Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Batılı emperyalist güçler, PYD, YPG ve Yeni Suriye yönetimi.
-Rusya ve müttefikleri İran ve dolaylı olarak Çin…
Esad rejiminin yıkılması nedeniyle, Rusya’nın Suriye’deki etkisi zayıflamıştır. Çin henüz askeri olarak paylaşım savaşına doğrudan müdahil değildir. Fakat ekonomik güç olarak Ortadoğu’da vardır ve gelişen bir güç konumundadır.
Türkiye yeniden paylaşım dalaşı içinde şekillenen iki cephede de yer almıyor, kendi savaşını yürütüyor. Bu savaşta her iki cephe ile kendi savaş hedeflerine hizmet edecek geçici ittifaklara giriyor.

Savaşa karşı tavır
Komünistler, savaşı önce kimin başlattığı, kimin savunmada olduğu ikilemine göre değerlendirmezler.
Bir savaşta önce kimin saldırdığı, kimin kendisini savunduğu önemli değildir. Önemli olan savaşın ne için yapıldığı, hangi sınıflar önderliğinde, hangi amaçlarla, hangi siyasetin ürünü olarak yürütüldüğüdür.
Siyonist İsrail Devleti ile İran Devleti arasındaki savaş; Ortadoğu’da devam eden emperyalist paylaşım savaşının bir parçasıdır. Bu savaşta desteklenecek bir taraf yoktur. Bu savaş iki yanlı haksız, gerici bir savaştır.
İran’ın İslamcı faşist molla rejimi ile İsrail’in Siyonist faşist Netanyahu rejimi arasındaki savaşta işçi ve emekçilerin hiçbir çıkarı yoktur. Ortadoğu’yu daha da karıştıracak olan bu savaş, emperyalist, gerici ve haksız bir savaştır! Siyonist Netanyahu rejiminin, İran’da İslamcı Mollaların kendi çıkarları için sürdürdükleri gerici, karşı devrimci savaşa karşı çıkmalıyız.
İran ve İsrailli işçi ve emekçiler, bu savaşa karşı çıkmalı, ellerindeki silahı kendi burjuvazilerine çevirmelidirler. Savaşı devrim için iç savaşa dönüştürmek ve savaştan devrimle çıkmak hedefleri olmalı, bunun için çalışmalıdırlar.
Fiili olarak savaşa katılmayan ülkelerin komünistlerinin görevi, emperyalist savaşın gerçek niteliğini teşhir etmenin yanında, savaş tarafı ülkelerin devrimci komünist güçlerine mümkün olan en büyük desteği de vermektir.
Ortadoğu’yu bir barış ve huzur bölgesi yapmak mümkündür. Bunun için mutlaka burjuva rejimlerin ve kapitalizmin yıkılması gereklidir.
Bu nedenle düşman bir bütün olarak kapitalist sistemdir, emperyalizmdir; onun geçici olan şu veya bu temsilcisi değil!
Kahrolsun emperyalizm!
Kahrolsun gerici, haksız, emperyalist savaşlar!
Yaşasın proletarya enternasyonalizmi!
13 Haziran 2025

MİKTAT ÇAMKIRAN YENİ DÜNYA YARATMA MÜCADELEMİZDE YAŞAYACAK!Kalleş ölüm bir yoldaşımızı daha aldı bizden... Uzun bir süre...
19/05/2025

MİKTAT ÇAMKIRAN YENİ DÜNYA YARATMA MÜCADELEMİZDE YAŞAYACAK!

Kalleş ölüm bir yoldaşımızı daha aldı bizden... Uzun bir süreden beri kanserle mücadele eden Miktat yoldaşımız 18 Mayıs 2025 sabahında aramızdan ayrıldı. Yaşamının en verimli dönemlerinde yakalandığı hastalık O’nu aramızdan çekip aldığında 52 yaşındaydı. Erken ayrıldı aramızdan... Oysa yeni dünyayı yaratma mücadelesinde birlikte daha gidilecek çok yolumuz ve yapılacak çok işimiz vardı.
Miktat yoldaş aramızdan ayrıldı. Ama O’nu hep güleryüzüyle, özverili, çalışkan, ağırbaşlı kişiliğiyle, direngenliğiyle, fedakârlığıyla hatırlayacağız...
Miktat yoldaşımız 20 Nisan’da hastane odasında şunları yazmıştı: “Kanser mücadelesinde geri adım atmak, moral bozukluğu kesinlikle yok. Ama kanserimin saldırgan oluşu beni yenebilir, yani sonucu ölüm olabilir. Bundan dolayı başta çocuklarımdan, eşimden, annem ve babamdan, kardeşlerimden, yoldaşlarımdan ve beni seven, sayan dostlarımdan isteğim, ölüm anı gerçekleştiğinde hiçbir dini tören olmaması ve bu isteğime saygı duyulması... Ben, devrimci, sosyalist bir insanım. Devrime inanmaya başladıktan sonra materyalist bir insan oldum. Ateist bir insanım. Onun için tekrarlıyorum: Cenazemde ne hoca ne dede ne de hayır yemekleri istemiyorum. Yoldaşlarım bu cenaze merasimimi devrimci geleneğe göre yapacaklardır.”
Yeni bir dünyayı yaratma mücadelesindeki yoldaşları Miktat yoldaşı bu örnek tavrıyla da hatırlayacaklar...
Miktat yoldaşın yaşamını yitirmesi ile devrimcilerin aramızdan ayrılmasının dayanılmaz ağırlığını bir kez daha içimizde yaşıyoruz. O’nun ölümü devrim, sosyalizm ve yeni bir dünya yaratma mücadelesi verenler için önemli bir kayıptır.
Miktat yoldaşı bilinçli yaşamı boyunca omuz verdiği devrim ve sosyalizm kavgasında, yeni dünyayı yaratma mücadelesinde yaşatacağız.
18 Mayıs 2025

KOMÜNİST ATILIMIN MİMARI İBRAHİM KAYPAKKAYA ÖLÜMSÜZDÜR!“Gider gider nice koç yiğitler gider,Senin de içinde bir oğlun va...
16/05/2025

KOMÜNİST ATILIMIN MİMARI İBRAHİM KAYPAKKAYA ÖLÜMSÜZDÜR!

“Gider gider nice koç yiğitler gider,
Senin de içinde bir oğlun varsa çok değildir,
Ey mavi gök! Ey yağız yer bilesin ki,
Yüreğimiz kabımıza sığmamakta,
Örsle çekiç arasında yoğrulduk,
Hıncımız derya gibi kabarmakta.
İbrahim Kaypakkaya”
Bundan 52 yıl önce Kuzey Kürdistan-Türkiye proletaryası en büyük önderlerinden birini, İbrahim Kaypakkaya’yı yitirdi. 1973 yılının ocak ayı sonunda, henüz 24 yaşındaki bu genç komünist önderi bir ihbar üzerine Dersim’de tutsak alan faşist devlet güçleri, 4 ay süren hunhar işkencelerde ağzından örgüte ait tek sır alamadan kurşunlayıp, katlettiler.
Onlar İbrahim’in vücudunu genç yaşında aramızdan söküp aldılar. Fakat onun düşüncelerini, davasını, mücadelesini yok edemediler. O, bugün de yaşıyor ve proletaryanın ve ezilenlerin mücadelesinde, “büyük insanlığın” Yeni Dünya mücadelesinde her zaman yaşayacak.
Bizim için İbrahim Kaypakkaya:
*O, Kuzey Kürdistan-Türkiye’de Mustafa Suphi’den sonra komünizmin, Mark¬sizm - Leninizm’in kızıl bayrağını 1972’de yeniden göndere çekmeye önderlik eden komünist önderdir.
*O, 1972’de Dünya Komünist Hareketi içinde süren iki çizgi mücadelesinde marksist-leninist safta yer tutup, Kuzey Kürdistan-Türkiye’de modern revizyonizme karşı mücadeleye önderlik eden, bu noktada hiçbir ikircime düşmeyen tek komünist önderdir.
*O, proletarya diktatörlüğünün sınıfsal niteliği; sosyalizm için mutlak gerekliliği, görevleri konusunda esas olarak marksist-leninist görüşler savunan tek komünist önderdir.
*O, proletarya önderliğindeki devrimin ancak işçi-köylü temel ittifakı üzerinde yükselen bir örgütlenme ile söz konusu olabileceği şeklindeki marksist-leninist ilkeyi kendine rehber edinip, her türden burjuva kuyrukçusu revizyonist görüşü mahkûm eden tek komünist önderdir.
*O, ulusal sorunda marksist-leninist teoriyi özümseyen, bu teoriyi Kuzey Kürdistan-Türkiye’nin somutuyla ustaca birleştirmeyi başaran, büyük Türk şovenisti düşüncelerin, devrimcilik ve evet komünistlik adına pervasızca savunulduğu ve hemen hemen hiçbir ezilen ulus hareketinin olmadığı bir dönemde, Kuzey Kürdistan-Türkiye’de ulusal sorunu marksist-leninist tarzda ele alıp, Kürt ulusunun varlığını ve ayrılma hakkını açık seçik savunan, çözüm yollarını, uygulanacak temel politikaları ortaya koyan komünist önderdir.
*O, Ermeni sorunu üzerine konuşmanın, yazmanın tabu olduğu bir dönemde, Ermeni sorununda da tavır takınan, Ermenilerin kitlesel olarak katledildikleri ve topraklarından sürüldüğünü söyleyen, Ermenilerin kitlesel olarak katledilmesini soykırım olarak tanımlayan komünist önderdir.
*İbrahim Kaypakkaya mevcut T.C. devletinin faşist niteliğini kemalist diktatörlük şahsında dosta düşmana gösteren tek komünist önderdir.
*O, faşizme karşı mücadelenin devrim mücadelesi olarak yürütülmesi gerektiği doğru marksist-leninist düşüncesini, antifaşist mücadeleyi düzen çerçevesi içinde hâkim sınıfların bir kesiminin peşine takılmak olarak kavrayan reformist, kuyrukçu görüşlere karşı tutarlı bir biçimde savunan tek komünist önderdir.
“Faşizmin değişik tonları mümkün olabilir, öyle de olmaktadır. Komünistler kitleleri faşizmin değişik tonları arasında seçim yapmaya zorlamazlar. Öte yandan faşizmin koyulaşmasını önlemenin çaresi de yine şehirlerde reformcu burjuvaziye kuyruk olmak eğil, proletarya önderliğinde halk savaşına girişmektir.” (İbrahim Kaypakkaya, Bütün Eserleri, Umut Yayıncılık, sayfa 433)
O, “Şafak revizyonizminin Kemalist hareket, Kemalist iktidar dönemi, ikinci dünya savaşı yılları, savaş sonrası ve 27 Mayıs hakkında tezleri” yazısının “Komprador büyük burjuvazinin ve toprak ağalarının iki siyasi kampı arasında “devletçilik”-“Hür teşebbüsçülük” “tek parti” “çok parti” üzerine yürütülen mücadelenin özü nedir?” Başlıklı bölümünde hâkim sınıflar arasında T.C. devletinin kuruluşundan itibaren süre gelen mücadeleyi tahlil etmekte, hâkim sınıfları iki kampa ayırmakta, iki kamp arasındaki mücadeleyi tahlil etmektedir.
Birinci kamp devlet cihazına, onun temel dayanağı olan orduya hâkim olan bürokrat burjuvazidir.
İkinci kamp esas kuvvetini taşradaki toprak ağalarından, tefeci bezirganlardan, din adamlarından alan hür teşebbüsçü özel sermayeli burjuvazidir.
İki kamp arasındaki mücadelenin benzeri 1972 yılında AP ile CHP arasında yaşanmaktadır.
Burjuvazinin iki kanadını da gerici, faşist değerlendiren İbrahim, iki kamptan bağımsız devrim mücadelesi yürütmekten yanadır.
“CHP’nin devletçiliğinden ilericilik, devrimcilik keşfeden “sosyalist”, Hi**er faşizminin de “devletçi” olduğunu görmeyecek kadar kör ve kafasız budalanın tekidir.” (İbrahim Kaypakkaya, Bütün Eserleri, Umut Yayıncılık, sayfa 363-364)
Bugün de İbrahim’in tavır takındığı gibi hâkim sınıflar arasında, iki burjuva kutup arasında yürüyen bir iktidar mücadelesi var. Siyasi alan da AKP/MHP ile CHP arasında yürüyen iktidar mücadelesi, gerçekte TÜSİAD ile MÜSİAD arasında mücadeledir.
Bugün de burjuva kliklerin kavgasından bağımsız sınıf mücadelesini yürütmek gereklidir. Tıpkı İbrahim’in yaptığı gibi.
*O, her renkten revizyonizmin Marksizm-Leninizm adına kitlelerin bilincini reformizmle kararttığı bir dönemde, özellikle PDA/Şafak revizyonistleri ile polemik içinde, devrimci düşünce ve tavrın ne olması gerektiğini, reformlar için mücadelenin nasıl devrime tabi olarak ele alınması gerektiğini ortaya koyan komünist önderdir.
*O, örgüt içi ideolojik mücadelenin leninist ifadesi olan, ilkeli açık ideolojik mücadeleyi kavrayıp buna uygun davranan ve PDA/Şafak revizyonistlerinin kapalı kapılar ardında tezgâhladıkları komplolara rağmen ilkeli mücadeleden şaşmayan, bu alanda da örnek olan bir komünist önderdir.
*O, Şafak revizyonizminin legalist, laçka örgütlenme plânı ve uygulaması karşısına, merkezinde meslekten devrimcilerin bulunduğu sağlam illegal örgüt leninist plânı ile çıkan komünist önderdir.
*O, devrimde proletaryanın önderliği ve devrimin durmaksızın sürdürülmesi için proletaryanın öncü müfrezesi komünist partisinin mutlak gerekliliğini, söz konusu partinin işçi sınıfının partisi olması gerektiğini en açık şekilde anlayan ve bu yönde de adım atan örnek önderdir.
*O, komprador burjuvazi ve toprak ağalarının faşist devletini devrimci şiddetle yıkıp, yerine demokratik halk diktatörlüğünü kurmak ve devrimi durmaksızın sürdürmek, proletarya diktatörlüğünü kurmak, proletarya diktatörlüğü şartlarında sosyalizmin inşasına atılmak ve komünizm hedefiyle hareket edebilmek için öncelikle illegal bir komünist partisi çekirdeğinin yaratılması zorunluluğu ve gerekliliğini kavrayıp, buna göre hareket eden komünist önderdir.
*Kimi temel noktalarda özetlediğimiz marksist-leninist görüş ve davranışları şahsında toparlamış olan İbrahim Kaypakkaya, bu görüşleri ve ideolojik kararlılığının bir ifadesi olarak, düşman eline tutsak düştüğünde de görüşlerini tavizsiz savunup, düşmanla savaşı işkence altında da sürdürmeyi bilmiştir. O siyasi görüşlerini hiç tavizsiz savunurken, örgütsel konuda tek bir bilgi vermemiş, daha önce başkalarınca verilmiş tek bir bilgiyi onaylamamış, komünist tavrın nasıl olması gerektiğini kendi tavrı ile örneklemiştir. O, “ser verip, sır vermeyen” önder olma tavrıyla tüm devrimci saflarda bayraklaşmıştır.
*Genç komünist önder olarak İbrahim Kaypakkaya elbette hatasız değildi. Bütünlük içinde değerlendirildiğinde esası doğru, devrimci, marksist, komünist olan düşüncelerinin yanında, kimi önemli yanlış düşünceleri de vardı.
Yanlışları ne kadar ciddi olursa olsun, İbrahim Kaypakkaya bir bütün olarak değerlendirildiğinde marksist-leninist komünist bir önderdir. Komünist harekette dönüm noktası, devrimin kartalıdır!
Bizler İbrahim Kaypakkaya’yı “ondan öğrenmek, doğrularına sahip çıkmak ve geliştirmek, hata ve eksikliklerine karşı mücadele ederek onları aşmak”, “komünizm davası için mücadeleye bütün benliği ile daha sıkı sarılmak”, “Bolşevizmi hâkim kılmak için mücadeleyi yükseltmek” şiarlarına uygun olarak anıyoruz, anacağız.
Katledilmesinin 52.yıldönümünde de İbrahim Kaypakkaya Bolşevik mücadelede yaşıyor, hep yaşayacak!
16 Mayıs 2025

BEKLENEN OLDU! PKK KENDİSİNİ FESHETTİ!9 Mayıs’ta PKK 12. Kongre Divanı, Abdullah Öcalan'ın 27 Şubat'ta yaptığı "Barış ve...
12/05/2025

BEKLENEN OLDU! PKK KENDİSİNİ FESHETTİ!

9 Mayıs’ta PKK 12. Kongre Divanı, Abdullah Öcalan'ın 27 Şubat'ta yaptığı "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı" üzerine 5-7 Mayıs tarihleri arasında PKK 12. Kongresinin yapıldığını, kongre kararlarının çok yakın zamanda kamuoyu ile paylaşılacağını duyurmuştu.
PKK 12. Kongre Divanı’nın 9 Mayıs’ta yaptığı açıklamaya “PKK’den “Tarihi Kongre” başlıklı yazı ile tavır takınmıştık. (https://ydicagri.org/pkkden-tarihi-kongre/)
Bugün de PKK 12. Kongre'nin sonuç bildirgesini açıkladı.
Fırat Haber Ajansı'nda (ANF) yayınlanan PKK sonuç bildirgesinde, "Önder Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat tarihi açıklamasıyla başlayan süreç, yaptığı çok yönlü çalışmalar, değişik tarzlarda sunduğu perspektifler ışığında 5-7 Mayıs tarihleri arasında toplanan 12. Parti Kongremiz başarıyla tamamlandı" denildi.
Bildirgede, "PKK’nin Olağanüstü 12. Kongresi PKK mücadelesinin, halkımız üzerindeki inkâr ve imha siyasetini parçaladığını, Kürt sorununu demokratik siyaset yoluyla çözme noktasına getirdiğini, bu yönüyle PKK’nin tarihi misyonunu tamamladığını değerlendirdi. Bu temelde PKK 12. Kongresi, pratikleşme süreci Önder APO tarafından yönetilmek ve yürütülmek üzere PKK’nin örgütsel yapısının feshedilmesi ve silahlı mücadele yöntemini sonlandırması kararlarını alarak PKK adıyla yürütülen çalışmaları sonlandırdı" ifadelerine yer verildi.
PKK’nin uzun yıllardır geri düzeyde demokratik taleplerle, kimi kültürel haklarla sınırlı hale gelen, yasal düzlemde yürütülecek mücadele ile elde edilecek haklar için sürdürdüğü, bir mantığı kalmayan savaşı sonlandırma kararını olumlu buluyoruz.
Sürecin Kürt kimliğinin tanınması, anayasal güvenceye kavuşturulması, ana dilde eğitim, yerel yönetimlerin yetkilinin arttırılması, tutsakların serbest bırakılması, kimi yasal değişikliklerin yapılması gibi önemli kazanımlarla sonuçlanması, bir mantığı kalmayan savaşa göre olumludur.
Ancak yeni sürecin barışla sonuçlanacak olması, Kürt sorununda önemli kazanımların kazanılması, Kürt ulusal sorununun çözüldüğü anlamına gelmeyecektir.
Kürt ulusal sorunun çözümü zoraki birliğin kaldırılması, ulusal baskının son bulması, Kürt ulusunun kendi kaderini özgürce tayin edeceği şartların yaratılmasını gerektirir. Bu olmadığı sürece ne ulusal baskı son bulur, ne de eşit ve özgür birlik olur.
Biz silahların susmasından, bu savaşın sonlandırılmasından yanayız. Bu tavrımız “Barış ve Demokratik Toplum süreci” anlayışının gerekçelerini doğru bulduğumuz anlamına gelmiyor. Tam tersine “Barış ve Demokratik Toplum süreci”nin içeriğini, gerekçelerini doğru bulmuyor ve eleştiriyoruz.
Örneğin:
“Yoksul ve emekçi halklarımız, tüm inanç grupları, kadınlar ve gençler, işçiler, köylüler ve iktidar dışında kalmış tüm kesimler barış ve demokratik toplum sürecinde haklarını savunarak demokratik adil bir ortamda ortak yaşamı geliştireceklerdir.”
Demokrasi bir devlet biçimidir. Kapitalizmde sınıflardan bağımsız, sınıflar üstü bir demokrasi yoktur.
Her sınıfın bir demokrasi anlayışı, demokrasisi vardır.
Burjuvazi ile işçi sınıfının ortak devlet yönetimi, biçimi olamaz. Burjuvazi ile işçi sınıfının ortak cumhuriyeti olamaz. Cumhuriyetin, toplumun demokratik olması için sermaye devletinin yıkılması, yerine işçilerin, emekçilerin devletinin kurulması gerekir.
”Demokratik toplum”un, “demokrasi”nin, “barış”ın, “ortak yaşam”ın, “demokratik siyaset”in burjuvazinin egemen olduğu kapitalist sistemde gerçekleşmesi mümkün değildir. Gerçek barış, halk demokrasisi, demokratik toplum ancak halk devletinde, halk kendi iktidarında mümkündür.
Örneğin:
“Barış ve Demokratik Toplum süreci ve sosyalizm mücadelesinde yeni bir aşamayı temsil eden Demokratik Toplum Sosyalizmi ile küresel demokrasi hareketi gelişerek adil ve eşit bir dünya oluşacaktır.”
Abdullah Öcalan İmralı’da tecrit altında sosyalizmi geliştirme adına Wallerstein, Bookchin gibi troçkizm, revizyonizm, anarşizm, liberalizm, feminizm, çevrecilik, sivil toplumculuk karışımı eklektik teorileri yeni sosyalizm olarak savunan teorisyenlerden devraldığı bir çizgiyi savunmaya geliştirmeye başladı.
Bu çizgide ezilen ulusların kendi ulusal devletlerini kurma mücadelesine yer yoktur.
Çözüm ne idüğü belirsiz, sınıflar üzeri bir “demokratik toplum”dur. Onu da “gerçekleştirmek için demokrasi dışı bir yol yoktur. Olamaz. Demokratik uzlaşma temel yöntemdir.
“Barış ve Demokratik Toplum süreci” çağrısı PKK’de kırıntıları kalmış devrimcilikten bütünüyle kopuş, sivil toplumculuk reformizmine demir atma çağrısıdır.
PKK kendisini feshetme, silahlı mücadeleye son verme tarihi kararı almıştır.
Sıra devlettedir.
Türk devleti Kuzey Kürdistan’da, Kürdistan’ın diğer alanlarında savaşa derhâl son vermeli, Güney Kürdistan ve Rojava’daki üslerini, askerlerini geri çekmelidir.
12 Mayıs 2025

Address

Beyoglu

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Mücadeleye ÇAĞRI posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Contact The Business

Send a message to Mücadeleye ÇAĞRI:

Share

Category