08/06/2025
“Ey Mutlu Çağ! Eskilerin Altın Çağ dedikleri talihli yüzyıl. Bizim şu Demir Çağı’nda pek değer verilen altın o zamanlar kolayca bulunduğu için değil, o çağda yaşayanlar “benimki”, “seninki” gibi lafları tanımadığı için bu adı alan yüzyıl! O kutsal çağda herşey ortaklaşaydı… Besinini bulabilmek için herkesin elini kaldırması, koca meşe ağacından, bu ağacın kendisine bolca sunduğu yumuşak ve tatlı meyveleri toplaması yetiyordu. Duru kaynaklar, hızlı akan ırmaklar, ona istemediği kadar berrak ve tatlı su veriyordu. Bilge ve çalışkan arılar kaya yarıklarına, ağaç kovuklarına yerleşiyor, sevimli çalışmalarının verimli ürününü ilk gelene, büyük bir kayıtsızlıkla sunuyordu. Mantar ağacı, hiç naz etmeden, adeta katıksız bir incelikle, o kalın ve hafif kabuğunu uzatıyor, bu da insanoğlunun, yalnız hava değişimlerinden korunmak üzere, kabaca yontulmuş kazılar üstüne kurduğu evin damını örtmekte kullanılıyordu. O zamanlar yalnız barış, dostluk ve uyuşma vardı. Sabanın ağır ve eğri demiri, toprak anamızın şefkatli karnını kirletmek cesaretini gösterememişti henüz. Toprak anamız, hiç kimsenin zoru olmaksınız, çocuklarını beslemek, ihsanlara boğmak, ağızlarına tat vermek üzere geniş ve verimli göğsünü alabildiğine açıyordu (...)"