19/11/2025
Az önce dizide, Trabzon’un Fethi için ordusunun önünde dağları aşan Sultan Fatih’in Kadırga Yaylası’nda yaptığı sert yoklamayı izledik.
Gördüğüm en sarsıcı ve kuşatıcı dizi sahnesi… Videosunu bilerek paylaşmıyorum, çünkü hissettiklerimi yazmak istedim.
Toprak ağır, rüzgâr sert, yol ise artık omuzlara çökmüş. Günlerdir intikalde olan, bataklıkları, yamaçları aşan ordunun yüzünde aynı çizgi: Yorgunlukla sadakatin birbirine karıştığı o ince keskinlik.
Pontus’a doğru hemen yola koyulmak için Başveziri ile anlaşamayan Sultan Fatih, otağından çıkıp erlerinin, komutanlarının, yaverleri ve paşalarının tek tek gözlerinin içine bakarak sordu: “Yoruldunuz mu?”
Bu bir emir değildi, bir yoklama, bir gönül ölçüsüydü. Kimin yürüyüşünde tereddüt, kimin yüreğinde ateş olduğunu anlamanın en temiz yolu buydu.
Sonra o sahne genişledi…
Fatih, sadece ordusuna değil bütün bir coğrafyaya selamlar yolladı.
Anadolu’ya, Balkanlar’a, Rumeli’ye, Türkistan’a… Toprak toprağa, şehir şehre bağlandı.
Ardından Sultan, yaveri Yusuf’a döndü.
“Eğer yorulduysan, memleketin Malatya’ya dön.”
(…)
“Somuncu Baba dergâhında dizini kır… ‘Ben döndüm’ de.”
Bu cümle, yorulmanın ayıp olmadığı ama dönmenin de teslimiyet istediğini anlatan ince bir hikmetti.
Sıra, canını emanet ettiği Sivas Şarkışlalı Muhsin’e geldiğinde ise tarih bir anda ileri sardı.
Sahnenin rüzgârı sertleşti, Fatih’in öfkesi bir anda siteme dönüştü.
Ve o an, altı asır öteden bir isim düştü izleyicinin kalbine:
Merhum Muhsin Yazıcıoğlu.
Bir selam gibi, bir hürmet gibi…
Zigana’nın rüzgârı kadar ağır, karı kadar temiz.
“Yorgunluk” kelimede kaldı.
Çünkü bazı adamların yürüyüşü bitmez, yorulmaya gelmez, dursa da yolundan dönmez.
Sahne madem tarihten bugüne uzandı. Aynı sorunun içindeyiz artık:
“Yoruldunuz mu?”
Belki.
Ama dönemeyiz.
Çünkü Kadırga Yaylası dizi sahnesi değil, bu coğrafyanın ve hepimizin kalbinde kurulu bir meydan.
Ve o yürüyüş hâlâ devam ediyor. Tarihin akışını bir kez daha değiştirecek yiğitler omuz omuza, aynı soruya aynı cevapla yürüyor: “Yoruldum ama dönmüyorum.”
Bakın Maçka’nın sırtlarına, Eren Bülbül’ün izleri duruyor.
Zamana kök salmış “adamların” yürüyüşü hâlâ bize yol gösteriyor.
Peki biz…
Bu büyük yürüyüşün neresindeyiz?