İslami Paylaşımlar

İslami Paylaşımlar İslami hikayeler, fotoğraflar, videolar ve diğer bilgilendirici, eğitici, konuların bahsedildi?

15/09/2025

Eski zamanlarda, astığı astık kestiği kestik, karşı tarafın sözünü dinlemeden,
araştırmadan karar veren bir hükümdar vardı. Bu hükümdar, bir gün hanımı ile
sarayının geniş bahçesinde dolaşıyordu. Sarayın bahçıvanı da, bahçenin
bakımını yapıyordu. Bahçıvan, hükümdarın hanımı ile beraber kendi tarafına
doğru geldiğini uzaktan görünce, onu hanımının yanında rahatsız etmemek için
ortadan kaybolmak, görünmemek istedi. Fakat nereye giderse gitsin, hükümdar
kendisini görecekti.
Nasıl ortadan kaybolayım diye düşünürken, altında bulunan ağacın üstüne
çıkmak aklına geldi. Hemen bir hamlede ağaca tırmandı. Yapraklarının arasına
saklandı. Olacak ya hükümdar da hanımıyla beraber o ağacın altına oturmaz mı?
Hükümdarın hanımı ortalıkta kimse olmadığı için kocasıyla rahat konuşuyordu.
Bir ara hanımı istirahat için sırt üstü yere uzandı. Bu esnada, yukarı doğru
bakınca yaprakların arasındaki bahçıvanı fark etti. Derhal toparlanıp hiddetle
bağırdı: “Seninle baş başa hiç konuşamıyacak mıyım? Adamların hep bizi mi
takip edecek? Bu ne haddini bilmezliktir?”
Hükümdar şaşırdı, ne olduğunu anlayamadı: “Sultanım ne oldu? Ne istediğini
anlayamadım. Birileri seni rahatsız mı etti?” Eliyle ağacın üstünü gösterip:
“Görmüyor musun, adam tepemize çıkmış bizi dinliyor?”
Hükümdar, kafasını kaldırınca bahçıvanı gördü. Sesi çıkabildiği kadar bağırdı:
“Bre densiz bu ne cüret, çabuk in aşağı!” Adamın dizlerinin bağı çözüldü. Eli
ayağı tutmuyordu korkudan. Dallara tutunarak inecek hâli kalmamıştı. Pat diye
aşağıya düştü.
Bu arada hükümdarın sesini işiten adamları da yanına gelmişti. Hükümdar:
“Derhal bana celladı çağırın, gelsin!” emrini verdi. Bu arada biraz kendine gelen
bahçıvan doğrulup ayağa kalktı. Eteklerine sarılıp özrünü beyan ederek
hükümdardan affedilmesini talep etti. Fakat nafile. Hükümdar adamlarına
tekrar bağırdı:
- Nerede kaldı cellat, gelmedi mi daha, şu adam hâlâ konuşuyor?
Bahçıvan dedi ki:
- Hükümdarım, biliyorum ömrümün sonu geldi. Nasıl olsa beni öldürteceksiniz.
Ölmeden önce size önemli bir hadiseyi anlatmak istiyorum. Ne olur beni
dinleyin. Beni yine öldürtün, fakat dinledikten sonra öldürtün. Nasıl olsa beni
dinlemekle bir zararınız olmayacak. Bu hadise benim için önemli olduğu kadar
sizin için de önemlidir!.. Hayatınız ile ilgili.
Hükümdar, biraz yumuşamıştı. Bu önemli hadiseyi merak etti. Kendisinin hayatı
ile nasıl ilgili olabilirdi. Adamın kaçacak hâli yoktu nasıl olsa. “Anlattıklarını
dinleyeyim ondan sonra öldürtürüm, gerçekten de belki benimle ilgisi vardır”
diye düşündü. Adama dönüp:
- Anlat öyleyse. Fakat beni oyalayıp ölümden kurtulmak istiyorsan yanılıyorsun,
boşuna uğraşma! ikazını da yaptı.
Bahçıvan anlatmaya başladı: “Sultanım, benim babam da bir hükümdarın
bahçesinde benim gibi bahçıvandı. Çiçeklerin, ağaçların bakımı ile ilgilenirdi.
Sarayın bahçesinde değişik türden bir ceviz ağacı vardı. Her nedense bu ağaçta
her sene bir tane ceviz yetişirdi. Fakat tam olgunlaşıp koparılacak duruma
gelince ceviz kayboluyordu. Hükümdara bu cevizden yemek nasip olmamıştı. Üç
sene üst üste böyle devam edince, hükümdarın artık sabrı kalmamış, babamı
yanına çağırıp emrini bildirmiş:
- Eğer bu sene de cevize sahip olup, olgunlaşınca bana getiremezsen, bilmiş ol ki
kellen gidecek. Bunu kesin olarak böyle bil!
Zavallı babam, artık gece gündüz cevizin başında nöbet tutuyor. Ceviz ağacının
altında yatıp kalkıyor. Devamlı gözü tek cevizde. Olgunlaşsa da kopararak
hükümdara götürsem ve ölüm kalım sıkıntısından kurtulsam diye bekliyor.
Nihayet cevizin toplama zamanı gelir. Babamın artık gözüne uyku girmiyor.
Çünkü kafasının gitme tehlikesi var. Bir gün bakıyor ki, artık cevizin tam
koparma zamanı gelmiş. Sevinç içinde, tam koparacağı zaman, bir karga gelip
cevizi dalından kopardığı gibi uzaklaşır.
Babam arkasından koşar, bağırır çağırır, fakat nafile. Gözü gibi baktığı ceviz gitti.
Artık yapabileceği bir şey kalmaz. Arkasından, “Benim sonumun gelmesine
sebep oldun. Senin de sonun gelsin. Bu yaptığın yanında kalmasın” diyerek
beddua eder.
Bu sıra bir de bakar ki, büyük bir kartal karganın peşine takılmış, pençesini attığı
gibi karganın işini bitirir. Babam aşağıdan kartala seslenir:
- Ey kartal, kimsenin yaptığı yanına kalmaz. Senin de sonun yakındır. Sen de
girdin sıraya!
Derken bir de bakar ki, havada süzülerek uçmakta olan kartala bir avcı nişan
almakta. Ve avcı okunu kartala gönderir. Anında ok hedefine varıp kocaman
kartalı pat diye yere düşürür. Babam avcıya bağırır:
- Sen ne yaptın? Şimdi sen de girdin sıraya!
Avcı, babamın sözünden pek bir şey anlamaz. Babam avcının yanına yaklaşırken
ben arkasından ilerliyordum. Babam birden avcıya bağırmaya başladı:
- Aman kendine dikkat et! Yılan!..
Fakat daha avcı ne olduğunu anlamaya fırsat kalmadan, büyük bir yılan avcının
bacağına dolanıp zehirini avcının bacağına boşalttı. Sonra da kıvrıla kıvrıla
uzaklaşmaya başladı. Babam yılanın arkasından bağırıyordu.
- Ey yılan sen de girdin sıraya! Senin de sonun yakındır!
Ben olanların pek farkında değildim. Benim yanımdan geçerek uzaklaşmakta
olan yılanı görünce, elime geçirdiğim büyük bir sopayı kaptığım gibi yılanın
peşine takıldım. Babamın:
- Aman oğlum, yapma evladım! demesine aldırmadan, yılanın başına elimdeki
sopayı var gücümle vurduğum gibi, yılanı oracıkta öldürdüm.
Bu hali gören babam perişan olmuştu. Üzüntülü bir şekilde yanıma yaklaştı.
- Evladım, şimdi sen de sıraya girdin. Niçin beni dinlemedin? diye üzüntüsünü
bildirdi. Ama olan olmuştu. Artık yapacak bir şey yoktu! “
Neticenin nereye varacağını merakla, heyecanla bekleyen hükümdar, bahçıvanı
öldürttüğü takdirde sıranın kendisine geldiğini anlamıştı. Korkudan:
- Gözüme gözükme defol burdan! diye bahçıvana bağırdı.
Böylece canını kurtarabilmişti bahçıvan. Tabii ki aynı zamanda hükümdar da...

13/09/2025

Kalbin Tapusu
1 ay önce nişanlanmışlardı ve bugün imam nikahları da kıyılmıştı. Her şey çok çabuk ilerlemişti, ama ikisi de çok mutluydu. Görücü usulü bir evlilik olmuştu ve bu zamana kadar, bir kez olsun baş başa kalmamışlardı. Eğer baş başa kalsalardı, yanlarındaki 3. kişi şeytan olurdu, biliyorlardı. Bugüne kadar ne bir mal, ne de bir mülk istemişti genç kız.

Genç delikanlı, hergün şükür namazı kılardı.

Rabbim o’nu karşıma çıkardığın için, o’nu benim kaderime yazdığın için, ne kadar şükretsem az, derdi hep. Çok mutluydu, her ikisi de.

Parada pulda, gözü yoktu sevdiğinin.

Çünkü, onun için önemli olan iman ve edebiydi.

Zeynep, birgün ciddi bir şey konuşmak istediğini söyledi. Delikanlı, merak içinde dinledi sevdiğini.

Bak Yusuf, bugüne kadar senden hiçbir şey istemedim, ama bir tek sevgiyle de karın doymaz ki. Yusuf şaşkındı, cümlelerin varacağı noktayı çok merak ediyordu. Zeynep, bir kağıt çıkardı çantasından.

Delikanlı, daha da meraklandı.

O yazanları okuyamadan, devam etti;

Bunu, imzalamanı istiyorum.

En azından, bu tapu benim üzerime olsun.

İleride ne olacağı belli olmaz, kendimi garanti altına almam gerekir, anlıyorsun değil mi..? Bir yandan mahcuptu genç kız, Yusuf’u izliyordu.

Şaşkındı delikanlı.

Yanlış mı tanıdım onu acaba diye, bir anlık şüphe etti. Arkadaşlarındanduyuyordu hep, onların bugüne kadar gittiği her kapıda adlarından önce işleri, evleri, barkları sorulmuştu. Daha söz dahi kesilmeden, uzun uzun listeler yazılmıştı.

Pahalı hediyeler istenmişti, arkadaşlarından.

Ama, Zeynep farklıydı.

O, çok başkaydı.

Bu yüzdendi, şaşkınlığı.

Yok yok saçmalama Yusuf, dedi içinden.

Genç delikanlı tam eline kağıdı alacaktı ki, daha fazla dayanamadı Zeynep ve gülümsedi. Yusuf, Zeynep’e baktı.

Henüz, ne olduğunu anlayamamıştı.

Aldı kağıdı eline ve okudu içinden satırları.

“KALBİNİN TAPUSU” yazıyordu büyük harflerle.

Yusuf sevdiğine baktı, Zeynep ise:

İşimi garantiye almam gerekir, dedim değil mi..?

Bir de, nasıl bir tepki vereceğini merak ettim.

Kalbin bir tek bana âit olsun, olur mu..?

Hiç bırakma beni, hep sev.

Önce sevgimi kalbine yerleştiren, onu oracıkta yeşerten Rabbimi, sonra beni sev. O’nun rızası için, tut ellerimi.

Seninle birlikte, cennet’e doğru yol alalım İnşallah, olur mu..? Fânî değil, bâkî ve ebedî olsun sevgimiz.

Ne bu dünyada son bulsun, ne de ahirette.

Bunları söylerken, gözünden iki damla yaş aktı genç kızın. Yusuf duygulanmıştı, işte Rabbine her zaman böyle hayırlı bir eş için duâ etmişti. Rabbi ise sabırla bekleyişinin mükâfâtı, duâlarının kefâreti olarak, Zeynep’i çıkarmıştı karşısına. Gülümsedi delikanlı ve imzaladı kağıdı.

Aşkım ve kalbim, senin olsun yâr.

Zaten senden sonra, bana aşk’tan daha büyük hediyemi var..?

Her ikisi de içlerinden, “Şükür Yâ Rabbi” dedi.

Duâmız her zaman, Rabbimizin karşımıza hayırlı insanlar çıkarması için olsun İnşallah..!

09/09/2025

DÜNYANIN EN BÜYÜK NİMETİ NEDİR ?
Osmanlı padişahlarından Sultan 3.Mustafa, bugün Laleli olarak bildiğimiz semtte yaptırdığı caminin inşaası sırasında o civarda “Laleli Baba” isimli, keramet sahibi bir zatın yaşadığını öğrenir.

Halkın büyük bir veli olduğuna inandığı bu zatla tanışmak ve sohbetinden yararlanmak istediği için, Laleli Baba aranır, taranır ve bulunup Sultanın yanına getirilir. Uzun bir sohbet geçer aralarında ve sohbetin bitiminde Padişah, “Dünyanın en büyük nimeti nedir?” diye sorar bu zata.

“Dünyanın en büyük nimeti yiyebilmek, içebilmek, haceti def edebilmek, rahatça dışarı çıkarabilmektir .” diye cevaplar büyük veli.

Sarayın konuşma diline pek uygun düşmeyen bu kaba cevabı ulu bir zata yakıştıramayan Padişah kızıp, azarlar Laleli Baba’yı ve huzurundan uzaklaştırır.

Laleli Baba; “Peki o zaman, yiyip, için ama çıkaramayın.” diye niyaz ederek ayrılır oradan.

Bu olaydan sonra Padişahın karnı günden güne şişmeye başlar, bir türlü hacetini def edemez. Hekimler, ilaçlar, bilinen bütün yöntemler denenir ama hiç biri bir işe yaramaz.

Sonunda Laleli Baba gelir akıllarına. Saraya davet edilir ve Padişahı şifaya kavuşturması istenilir.

Laleli Baba bu isteği bir şartla yerine getireceğini söyler:

“Eğer saltanatınızı bana verirseniz iyileşmeniz için size dua ederim.”

Padişah tereddüt etse de, can havliyle kabul eder teklifi. Laleli Baba’da duasını ederek sırtını sıvazlar Padişahın.

Padişah rahatsızlığından kurtulur ama saltanat da elden gider. Şifa bulmasının sevincini padişahlığı kaybetmesi nedeniyle bir türlü hazmedemez.

Laleli Baba sultanın haline bakar ve der ki:

-Bir saltanat ki bir def-i hacete değişiliyor, öylesine ucuz bir saltanat bize gerek değildir, al yine senin olsun.

Demek ki insan saltanat içinde saraylarda yaşasa bile sağlığı olmayınca varlığın, zenginliğin hiç bir önemi kalmıyor ve hiç bir anlamı olmuyor…

Ne demiş Sultan Süleyman ;

Olmaya cihanda bir nefes sıhhat gibi……

Bir gün 1’i kaybederseniz, sıfırların hiç bir değeri kalmaz demişti hocamız.

Mesela, doğdunuz, sağ ve sağlıklısınız,1!..

Okullar bitti, yanına bir sıfır ekleyin olur :10!

Harika bir mesleğiniz var, olur : 100!

Sevdiniz, 1000!

Sevildiniz, 10 000!

Evlendiniz, 100 000!

Harika çocuklarınız oldu, 1 000 000!

İş yerinde zirveye çıktınız, 10 000 000!

Dünya sizi tanıyor, tapıyor, 100 000 000!

İşte mutluluk bu… 1 000 000 000!

Ama Sağlık gittinde…

Herşey

000 000 000!

🇹🇷🇹🇷🇹🇷KURTULUŞ SAVAŞININ SESSİZ NEFERLERİNDEN"Cephane ıslanırsa vatan yanar" dedi.Bebeğini sırtına, mermiyi kağnıya yükl...
06/09/2025

🇹🇷🇹🇷🇹🇷
KURTULUŞ SAVAŞININ SESSİZ NEFERLERİNDEN
"Cephane ıslanırsa vatan yanar" dedi.
Bebeğini sırtına, mermiyi kağnıya yükledi.
Donarak şehit düştü ama mermilere
bir damla kar değdirmedi.
Kurtuluş Savaşı'nın sessiz neferlerinden🇹🇷

01/09/2025

Nedir bu had?
İnsan için önemli: Allah için sevmeme neticesi.
Hakikatin yüzünü çevirmesi.
Kaldırıp başını Rabbine doğru bakamama hadisesi.
Kendini utancından dolayı yerle bir olmuş görme vesilesi.
Allah’ın yok saydıklarına varlık imtiyazı sergilemesi.
Gelip geçici dünyanın uslûbüne uyması, Rabbini boş sayması.
İnsan için güneş nasıl faydalı ise, onun yaşaması için muhakkak ise, had meselesi de öyledir.
Her insan, yaşadığı hayatta çizgisini aşmamalı.
Zaten bu çizgiler aşıldığı için kötüler yön çiziyor.
Zorbalar düzen kuruyor.
Kendini bilmenin ilk kuralı haddini bilmektir.
Zira terazide had ve hudud aynı kefede tartılır.
Şu, kimsenin beklemediği hesap gününde utanca sebep olur.
Mümin daima hakikatin çizdiği hududlarda yürümeli ve haddini asla aşmamalıdır.

✨ The Power of Economic Boycott: From History to Present ✨Sometimes in history, the struggles fought over the economy ha...
28/08/2025

✨ The Power of Economic Boycott: From History to Present ✨

Sometimes in history, the struggles fought over the economy have been more effective than on the battlefield.

The Jews of Beni Nadir in Medina during the reign of Prophet Muhammad (peace be upon him) were under siege when they broke their agreements with Muslims and cooperated with the enemy side.

⚔️ Strategic Attack:
Benî Nadîr's castles were surrounded by date gardens. The Prophet (peace be upon him) ordered some date trees to be cut down to facilitate the siege. It has broken their economic power, put psychological pressure and weakened their defenses.

📖 Reflections on the Qur'an:
Surah Al-Hashr 5 in the verse this event goes like:
“Whatever you cut from their date trees or leave them on their roots is with Allah’s permission. This was also to disgrace the transgressors. ”

➡️ This verse reveals that tree cutting event is not a joy, but a strategic necessity.

🏰 The result:
Benî Nadîr has surrendered. They were not spared, but they were taken out of Madinah.

✨ Message for our day:
Cutting date trees that day was an economic and psychological boycott against an oppression. One of the most powerful peaceful weapons in the hands of the people today is economic boycott. Taking a stand with consumer preference against structures that support injustice has been one of the most effective methods used since history.

👉 In a nutshell:
Cutting down trees is history, today is economic boycott... Both serve the same purpose: "Resisting the oppressor's tyranny by boycotting is not just a choice; it is the inherent responsibility of being human." ”

✨ Ekonomik Boykotun Gücü: Tarihten Günümüze ✨

Tarihte bazen savaş meydanında değil, ekonomi üzerinden verilen mücadeleler çok daha etkili olmuştur.

Hz. Muhammed (sav) döneminde Medine’deki Benî Nadîr Yahudileri, Müslümanlarla yaptıkları anlaşmaları bozup düşman tarafıyla iş birliği yapınca kuşatma altına alındılar.

⚔️ Stratejik Hamle:
Benî Nadîr’in kaleleri hurma bahçeleriyle çevriliydi. Hz. Peygamber (sav), kuşatmayı kolaylaştırmak için bazı hurma ağaçlarının kesilmesini emretti. Bu, onların ekonomik gücünü kırdı, psikolojik baskı oluşturdu ve savunmalarını zayıflattı.

📖 Kur’an’daki Yansıması:
Haşr Suresi 5. ayette bu olay şöyle geçer:
“Onların hurma ağaçlarından kesip biçtikleriniz veya kökleri üzerinde bıraktıklarınız Allah’ın izniyle olmuştur. Bu da fasıkları rezil etmek içindi.”

➡️ Bu ayet, ağaç kesme olayının keyfi değil, stratejik bir zaruret olduğunu ortaya koyar.

🏰 Sonuç:
Benî Nadîr teslim oldu. Canlarına dokunulmadı, ancak Medine’den çıkarıldılar.

✨ Günümüze Mesajı:
O gün hurma ağaçlarının kesilmesi, bir zulme karşı ekonomik ve psikolojik bir boykot yöntemiydi. Bugün de halkların elindeki en güçlü barışçıl silahlardan biri, ekonomik boykottur. Adaletsizlikleri destekleyen yapılara karşı tüketici tercihiyle duruş sergilemek, tarihten bugüne kullanılan en etkili yöntemlerden biri olmuştur.

👉 Özetle:
Tarihte ağaç kesme, bugün ekonomik boykot… İkisi de aynı amaca hizmet eder:“Zalimin zulmüne boykot ile direnmek, sadece bir tercih değil; insan olmanın asli sorumluluğudur.”

22/08/2025

hayırlı cumalar

22/08/2025

Anadolu’da kurtlar bir belalıdır demiş ve devam etmiş büyük usta...
Bir kurt, bir koyun veya keçi sürüsüne dalar, kurt sadece bir tanesini alır götürür ancak bütün sürüyü parçalar.
Kurt dalmış sürüden artık hayır yoktur...
Koyundan, keçiden başka geçimi olmayan Anadolu köylüsü, eğer sürüsüne böylesine kurt girmişse çöker, biter, açlıkla karşı karşıya kalır.
Bu nedenle kurt gittikten sonra, sabah olduğunda sürü sahipleri gördükleri manzara karşısında donar kalır ve içleri kurda karşı kinle, öfkeyle dolar…
Bu durumda köylü, kurttan öcünü almak ister. Atlarına binerler, köpeklerini, iplerini alırlar, kurt avına çıkarlar. Kurtları intikam için diri yakalamaktır en büyük amaçları.
Usulünü de bilirler ve sonuçta kurtları diri diri yakalarlar.
Kin bağladıkları, öç almak istedikleri kurda bir fiske bile vurmazlar.
Kurdu hiç incitmezler.
Yalnız sağlam bir telle ya da kirişle kurdun boğazına bir çıngırak takarlar ve kurdu okşayarak, sırtını sıvazlayarak ve sevecenlikle öperek salıverirler.
Boğazı çıngıraklı kurt sevinerek, koşarak ayrılır köylülerden.
Ancak çıngıraklı kurt hiçbir canlıya yaklaşamaz çünkü çıngırak sesini duyan her hayvan önceden kaçar, kurt ise boğazında çıngırak, bozkırlar boyunca, dağlar boyunca boşu boşuna koşar durur.
Sonunda kurt dağlarda açlıktan önce yavaş yavaş zayıflar, sonra zayıflıktan güçsüz düşer ve sonunda bağıra, bağıra, bağıra ölür.
Bu, insan aklına gelen işkencelerin, zulümlerin en korkunçlarından birisidir.
Kurt ancak aç kalınca anlar, boynuna çıngırak geçirilirken kendisini okşayanların, sırtını sıvazlayanların ve kendisini sevecenlikle öpenlerin niyetini. ANCAK İŞ İŞTEN GEÇMİŞTİR…
Yaşar Kemal

17 Ağustos Depremi. Unutmadık!!!
17/08/2025

17 Ağustos Depremi. Unutmadık!!!

👉 “Hiç dikkat ettiniz mi? Ekmeklerimizin üzerinde neden tek çizgi var?”Orhan Gazi, Bursa’yı fethettikten sonra fırıncıla...
16/08/2025

👉 “Hiç dikkat ettiniz mi? Ekmeklerimizin üzerinde neden tek çizgi var?”

Orhan Gazi, Bursa’yı fethettikten sonra fırıncıları denetlerken ekmeklerin üzerindeki çizgileri fark etti.
Bir fırıncıya sordu:
— “Neden ekmeklerin üzerinde 3 çizgi var?”

Fırıncı cevap verdi:
— “Biz Hristiyan’ız. Yediğimiz ekmek bize Tanrı, oğul ve kutsal ruhu hatırlatsın diye üç çizgi koyuyoruz.”

Bunu duyan Orhan Gazi, bir ferman yayınladı:
“Bundan sonra Müslüman fırıncılar, Allah’tan başka ilah olmadığına işaret için ekmeklerin üzerine TEK çizgi koyacak!”

🍞 O gün bugündür Müslüman milletin ekmeği bile tevhidi haykırır!

💬 Siz de bu tarihi bilgiyi daha önce duymuş muydunuz?
👉 Paylaşarak herkesin öğrenmesini sağlayın!

15/08/2025

Hangi hal içindeyiz?

15/08/2025

Beş Oğul, Bir Baba, Bir de Talih Kuşu
1. Bir Elden Ötekine Malatya’nın Arapgir ilçesinde yaşayan 78 yaşındaki Mehmet Dede, ömrü boyunca bağ bahçe sürmüş, beş oğlunu da üniversite okutacak kadar çalışkan bir çiftçiydi. Eşi öldükten sonra kalbine düşen yalnızlık, dizlerindeki kireçlenme ile birleşince bakıma muhtaç hâle geldi. Hüseyin (en büyük)
– Finans müdürü, Düsseldorf Kemal – İnşaat mühendisi, Ankara İsmail – Otel sahibi, Antalya Veli – Emlakçı, İzmir Ahmet (en küçük) – Yazılımcı, İstanbul İlk başta “Elbette biz bakarız” diyen oğullar, eşlerinin fısıldadığı “babana bakmak kolay mı?” cümleleriyle tereddüt etmeye başladı. Mehmet Dede üç ay Hüseyin’de, iki ay Kemal’de, derken bir bavulla şehir şehir dolaşır oldu. Gelinler, “Sofrada tuzsuz yiyor, televizyonu çok açıyor” diye homurdandı; çocuklar “Kokuyor!” diye yakındı.
2. Sevgi Evindeki Son Durak En sonunda “Baba, sen artık bakımevinde daha rahat edersin” ortak kararı alındı. Mehmet Dede, Arapgir’den getirdiği eski radyosuyla huzurevine yerleşirken, “Demek ki pek de büyümemiş evlatlarım” diye içinden geçirdi, ama ses etmedi.
3. Radyodan Gelen Şans Huzurevindeki bir cuma akşamı, radyoda Milli Piyango (Lotto) çekilişi anons edilirken görevli hemşire bir bilet uzattı: “Mehmet Amca, geçen hafta geziye giderken almışsın, bak bakalım numaralar tutacak mı?” Numaralar tam isabet etti: 90 milyon TL ikramiye! Hemşire sevinçten zıpladı; Mehmet Dede ise yalnızca “Allah kerim” deyip seccadesini serdi. Huzurevinin müdürü ertesi gün evlatları aradı. Oğullar, duymaya alışık olmadıkları “90 milyon” kelimesini işitince 24 saat içinde huzurevinin önünde belirdi.
4. “Bizimle Yaşa, Baba!” Hüseyin: “Düsseldorf’ta villamızın alt katını sana açtım.” Kemal: “Baba, Ankara’da sana özel asansörlü daire aldım.” İsmail: “Antalya’da deniz manzaralı oda, hem doktor da var.” Veli: “İzmir’de sıcak hava iyi gelir, bak ben seni kıramam.” Ahmet: “Baba, start‑up kuracaktım ama sensiz olmaz. Gel İstanbul’a!” Mehmet Dede gülümsedi, ellerini dizlerine dayayıp ayağa kalktı. “Demek ki bana değil, talih kuşuna sevdalısınız” dedi.
5. Noter Randevusu Dede, oğullarına randevu saatini bildirdi: “Pazar 10.00, Malatya Noterinde buluşalım.” Hepsi uçak biletlerini aldı, bir an önce miras paylaşılsın istiyordu. Pazar sabahı noter masasında Mehmet Dede’nin iki belge imzalamak üzere hazır olduğu görüldü: İlk Belge – “90 milyon TL’nin 85 milyonu, Malatya’da yapılacak Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi’ne bağışlanmıştır.
Geri kalan 5 milyon TL, huzurevinde kalan yaşlıların sağlık ve eğitim giderlerine ayrılmıştır.” İkinci Belge – “Beş oğlumun her birine, çocukluk anılarıma dair birer hediye: Hüseyin’e köydeki bakır tencere, Kemal’e babamın eski tesbihi, İsmail’e rahmetli annelerinin çeyizinden kalma masa örtüsü, Veli’ye ilk okuduğum Kur’an‑ı Kerim, Ahmet’e de tıraş aynam verilmiştir.” Noter mühürü bastıktan sonra oğulların yüzü kül gibi oldu.
Hüseyin kekeledi: “Baba, hiç mi pay vermedin?” Mehmet Dede sakince cevap verdi: “Siz bana bir ömür sevgi yerine üç aylık oda verdiniz; Ben de size kalbimin kırık ama dürüst aynasını veriyorum. İhtiyacım olan tek şey huzur, geri kalanı yürek ister paylaşmak.” 6. Son Perde – Geri Dönüş Mehmet Dede, huzurevindeki odasına döndü. Lottodan kalan kişisel payı yoktu ama yüzünde ilk kez yılların gülümsemesi vardı. Çünkü biliyordu ki bağışladığı merkezde, başka ihtiyarlar “elden ele sürüklenmek” yerine sevgi bulacaktı.
Oğullar ne mi yaptı? Bir süre miras peşinde koştular; ancak şehirlerine dönünce her biri aynaya baktı ve babalarının verdiği aynada kendilerini gördü. Bir zaman sonra sırayla Malatya’ya gidip bakım merkezinde gönüllü oldular. Hüseyin finans bölümünü, Kemal inşaat bakımını, İsmail mutfağı, Veli gayrimenkul düzenini, Ahmet de dijital altyapıyı üstlendi. Ve yıllar sonra merkez duvarında şu söz asılıydı: “Bir evlat sevgiyi paylaşmazsa, talih de yüzüne gülmez.” – Mehmet Güneş Mehmet Dede, hayatının son deminde huzurla gözlerini yumdu.
Arkasında para değil, ibret dolu bir vasiyet bıraktı: Sevgi hesapsızdır, bakımı da kazancı da kalpten 🙏🙏

Address

Eyüp

Website

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when İslami Paylaşımlar posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Share

Category