20/10/2025
Başkalarının boşluklarına sığdırılmak…
İnsanın ruhuna açılan en derin yaralardan biridir bu. Çünkü insan, ait olmadığı dar bir çatlağa sıkıştırıldığında, önce kendi şeklini kaybeder.
Kendi sınırlarını, kendi varlığını unutmaya başlar. Sanki kendine ait bir yer yokmuş gibi, başkalarının artıklarıyla, onların zaman kırıntılarıyla yetinmeye zorlanır.
Bu, değersizlik hissini kemiren bir ur gibidir. Sürekli “ben aslında hak etmiyorum” düşüncesini besler.
Çünkü biri, seni kendi merkezine değil de boş kalan yerine koyuyorsa, sana verdiği mesaj şudur:
“Sen, zamanıma değil; boş zamanıma yakışırsın.”
Böyle bir konumda yaşayan insan, zamanla içsel bir çöküşe sürüklenir. Kendi değerini başkalarının ihtiyaçlarıyla ölçmeye başlar.
Sahiplenilmemek, sevilmemek kadar ağırdır çünkü. Ve her defasında, bir başkasının eksikliğini tamamladığında, kendi eksikliğini büyütür.
Yani, senin ruhun bir denizdir ama seni kendi bardaklarında damla olmaya zorlarlar. Senin kalbin koca bir şehirken, seni ıssız sokaklarına sıkıştırırlar. Ve insan, başkasının boşluğunda yaşadıkça, içindeki mutluluğu yitirir.
Sonunda geriye kalan; yarım bırakılmış bir benlik, suskun bir kalp ve sürekli sorulan o acı sorudur:
“Ben neden onun kalbinde kendi yerime değil, hep başkalarının artakalanına sığdırılıyorum?”
Başkalarının boşluğuna sığdırılmaya razı olan, kendi varlığını yok saymaya mahkûm olur.
Kahraman Tazeoğlu