
07/08/2025
"Avrupalı ve Afrikalı zaman anlayışları birbirinden tümüyle farklıdır; onu başka türlü anlar, ona başka türlü yaklaşırlar. Avrupalı dünya görüşünce, zaman insanın dışında var olur, nesnel varoluşa sahiptir, ölçülebilir ve çizgiseldir. Newton’a göre, zaman mutlaktır: “Mutlak, gerçek, matematik zamanın kendinde ve doğası gereği, dengeli ve dışsal her şeyden bağıntısız olarak akar.” Avrupalı, kendisini zamanın kölesi olarak görür, ona bağımlıdır, onun tebaasıdır. Var olmak ve iş görmek için, onun kudretine, ihlal edilemez kanunlarına, haşin ilkeleri ve kurallarına riayet etmesi şarttır. Sürelere, tarihlere, günlere ve saatlere uymak zorundadır. Zamanın çarkları içinde hareket etmelidir, onun dışında var olamaz. Onlar, kendi rejimlerini, şartlarını ve standartlarını dayatırlar ona. İnsan ve zaman arasında, daima insanın yenilgisiyle sonlanan, çözülemez bir çatışkı mevcuttur –zaman insanı yok eder.
Yerliler, Afrikalılar, zamanı başka türlü algılar. Onlara göre zaman çok daha gevşek, daha açık, elastik, öznel bir kategoridir. Zamanı, biçimini, akışını ve ritmini etkileyen insandır (elbette, tanrıların ve ataların onayıyla hareket eden insan). Hatta zaman insanın yarattığı bir şeydir, çünkü örneğin zaman olaylar üzerinden ifade edilir, bir olayın meydana gelip gelmemesi de insana bağlıdır. Eğer iki ordu savaş yapmazsa, o savaş olmayacaktır (yani zaman kendi varlığını göstermeyecek, var olmayacaktır).
Zaman bizim bir eylemimiz sonucu kendini gösterir ve o eylemi bıraktığımız ya da ona hiç girişmediğimizde de yok olur. Bu, bizim etkimizle hayata giren bir şeydir, ama enerjimizi ona yöneltmediğimizde bir uyku haline, hatta olmayışa savrulur. O edilgen, pasif bir varlıktır; daha önemlisi, insana tâbidir."
Abanoz, Ryszard Kapuscinski