Orkun Yayinlari

Orkun Yayinlari Orkun Yayınlarının ilham kaynağı Göktürk Kitabeleridir. Gönüldeki sözümü vurdurdum ...Ebedî taş yontturdum ...
Kül (Köl) Tigin

OSMANLI'DA TÜRK'ÜM TÜRKMENİM YASAK KELİMELERBen demiyorum bakın belgeler ne diyor?👇“Türkün Adı Yasak: 1865 Avşar Sürgünü...
09/08/2025

OSMANLI'DA TÜRK'ÜM TÜRKMENİM YASAK KELİMELER

Ben demiyorum bakın belgeler ne diyor?👇

“Türkün Adı Yasak: 1865 Avşar Sürgünü ve Osmanlı’da Türklüğün Bastırılışı”

Mehmet Özgür Ersan – 2025

Sessizliğin Arkeolojisi

Osmanlı İmparatorluğu’nun 623 yıllık serencamı, çoğu zaman hilafet, fetih, hoşgörü ve büyük medeniyetler mirası üzerinden okunur. Oysa bu uzun ömrün en derin yarası, kendi kurucu unsuru olan Türk'ün sistematik biçimde “sessizleştirilmesi”, hatta silikleştirilmesidir. Bu makale, 1865 Avşar Sürgününü bir dönüm noktası olarak ele alıp, Osmanlı’nın son yüzyıllarındaki “Türk karşıtı yönetişim aklını” sorgulamakta, tarihsel süreklilik içinde kimlik, aidiyet ve direniş meselelerine ışık tutmaktadır.

1. Osmanlı’da Türkmen: Kurucu Unsurdan Tehdide

1.1. Devleti Kurmak, Devletin Dışına Düşmek

Anadolu Selçuklu sonrası dönemde, Osmanlı'nın temeli uç beyliklerde yoğrulmuş Türkmen gaziyan ve Abdal erenler eliyle atılmıştı.

Ancak devlet merkeziyetçilik yoluna girdikçe, konar-göçer yapı “anomalik unsur” sayıldı.

Osmanlı'nın ilk 150 yılında Türkmenler hem kolonyal yayılmanın taşıyıcısı hem de kültürel kodlayıcısıydı (örneğin Bektaşilik, Ahilik).

Fakat devlet statikleştikçe, Türkmenler “düzene uymayanlar” olarak etiketlendi.

1.2. Devşirme Aklı ve Türkmen Algısı

17. yüzyıldan itibaren saray ve bürokraside devşirme asıllı elitler belirleyici oldu.

Bu yapı içinde Türkmenler; "dağlı", "göçebe", "sapkın", "vergiye dirençli", "kabalık eden" gibi sıfatlarla dışlandı.

Devlet aklının amacı: Türkmeni dönüştürmek ya da dağıtmak.

2. 1865: Avşarların Dağıtılması ve Sürgünün Hafızası

2.1. Tanzimat ve İskan Politikalarının “Öteki”si: Türkmenler

Tanzimat sonrası Osmanlı bürokrasisi, “modern ve merkezî devlet” ideali doğrultusunda iskan politikaları uyguladı.

1865’te çıkan “Fırka-i Islahiye” emriyle Çukurova’daki Avşar ve Varsaklar, Batı Anadolu'ya, Karadeniz’e ve iç bölgelere zorla dağıtıldı.

Bu sadece göç değil, bir sosyal-kültürel yapının kırılmasıydı.

2.2. “Türkmenim demek” isyan sebebi

Avşarlar “Alevi-Kızılbaş” sayıldıkları için hem mezhebi hem etnik hem ekonomik açıdan üçlü baskı altındaydılar.

Ağıtlar, bu kırılmanın halk hafızasında ne denli derin iz bıraktığını gösterir:

> “Yandım Hacıbektaş, sana yandım Şah-ı Velayet”
“Biz gidelim buralardan, yer kalmadı Türk’e yurt.”

3. Osmanlı’nın Son Asırlarında “Türklükten Utanmak”

3.1. Sarayda Türk Yoktu

Padişahlar kendilerini “Türk” yerine “Osmanlı”, “Sultan”, “Halife” olarak tanımlar, “Türk” kelimesi küçültücü anlamda kullanılırdı.

18. yüzyılda saray çevresinde “Türkçe konuşmak” dahi kabalık sayılırdı.

3.2. Dilde, Kültürde ve Bürokratik Yapıda Türklüğün Bastırılışı

Divan edebiyatı Arapça-Farsça ile yazılırdı. Türkmen halk şiiri ise “aşağı” görülürdü.

Osmanlı, Anadolu’da yürüttüğü politikalarla Türk kimliğini mikro parçalara bölerek nötralize etti:

Bölge Verilen İsim Asıl Kimlik

Trakya Bektaşi Türk
Ege & Akdeniz Tahtacı, Efe Türkmen
Toroslar Yörük Türkmen
Tokat-Sivas Sıraç Alevi Türkmen
Doğu Anadolu Kızılbaş Türkmen
Nevşehir Abdal Türkmen-Ahi

> Bu adlandırmalar aidiyet değil, ötekileştirme mekanizmasıydı.

4. Alman Tanıklığı: “Savaşan Yalnız Türklerdi”

I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusunda görevli Alman subayların günlüklerinden:

> “Araplar firar ediyor, Kürtler işbirliği yapıyor, Ermeniler isyan ediyor... Ama Türkler, savaşmaya devam ediyor.”

Bu durum, Anadolu halkının sadakatini ve fedakârlığını açıkça ortaya koydu.

Bu tanıklıklar, Cumhuriyet’in kurulmasında “Türk milletine dönüş” fikrinin meşruiyetini sağladı.

5. Türk'ün Direnişi ve Geri Dönüşü

Osmanlı’nın son yüzyılı, Türk'ün sessizleştirilmesine, parçalanmasına ve yerinden edilmesine sahne olmuştur. Fakat tarih, yalnızca egemenlerin değil, direnenlerin de kayıtlarıyla yazılır. Avşar sürgünü, bir halkın kırılma noktası kadar, yeniden doğuşunun da kapısıdır. Millî Mücadele ve Cumhuriyet, “Türk milletinin kendi adına yeniden konuşmaya başlamasıdır.”

EK: Hafızada Avşar Sürgünü

Ağıtlar: “Bir Avşar göçer yayladan, sinesinde bin yâreyle.”

Menakıbnameler: Sarı Saltık, Hacı Bektaş ve Şeyh Ali Semerkandî gibi velilerle Avşarların tarihî bağları.

Müzik: Bozlak formu, sürgün ve hasretin ezgisidir.

Sosyoloji: Kimlik parçalanması, kuşaktan kuşağa taşınan travmalar ve “kimlik utancı” (aynı zamanda kimlik bilinci).

Mehmet Özgür Ersan Özgür Dede

Kaynakça:

İnalcık, Halil – Devlet-i Aliyye

Halaçoğlu, Yusuf – Osmanlı’da Aşiretler ve İskân Politikaları

Ayşe Hür – Osmanlı'da Mezhepler ve Kimlikler

Tuncer Baykara – Osmanlı'da Türk Kimliğinin İzleri

Veyis Güngör – Türk Diasporası ve Almanya’daki Osmanlı Belgeleri

BA-MA Freiburg Askerî Arşivleri

Avşar Boyu Dernekleri Arşivleri ve Ağıt Metinleri

"Türkçülüğün fikir mimarı: Hüseyinzade Ali Turan"⠀20. yüzyıl başında Türk dünyasında yükselen milliyetçilik düşüncesinin...
08/08/2025

"Türkçülüğün fikir mimarı: Hüseyinzade Ali Turan"

20. yüzyıl başında Türk dünyasında yükselen milliyetçilik düşüncesinin öncülerinden biri olan Hüseyinzade Ali Turan, sadece bir fikir adamı değil; aynı zamanda bir hekim, sanatçı, filozof ve Türkçülük-Turancılık hareketinin kurucu entelektüelidir.

"Türk olmak, Türk kalmak, Türkçe düşünmek" idealini savunan Ali Turan, Ziya Gökalp'in düşünce dünyasını şekillendiren isimlerin başında gelir. Gökalp'in kendi ifadesiyle, Türkçülük fikrini ona aşılayan kişi Hüseyinzade Ali'dir.

"Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak" üçlüsünü bir strateji olarak formüle eden Ali Turan, hem Osmanlı hem de bütün Türk dünyası için ortak bir kimlik inşasına çalıştı. Turancılık fikrinin teorik temellerini atan ilk isimlerden biri olarak da kabul edilir.

Onun düşünceleri, Azerbaycan’dan İstanbul’a, Kazan’dan Orta Asya’ya kadar geniş bir coğrafyada Türk aydınlarını etkilemiş ve Türk milliyetçiliğinin düşünsel zeminini oluşturmuştur.

Bugün Türk dünyası arasında kültürel ve siyasi iş birliği arayışlarında, Hüseyinzade Ali'nin fikirleri hâlâ canlılığını korumaktadır.

Kaynaklar:

1. Karpat, K.H. (2001). İslam'ın Siyasallaşması.

2. Eroğlu, H. (2008). "Hüseyinzade Ali Bey ve Türkçülük Düşüncesi", Turkish Studies, 3(4), 353-370.

3. Gökalp, Z. (1918). Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak.

4. Çetin, M. (2016). "Hüseyinzade Ali ve Fikir Dünyası", TÜBAR, 39, 121–140.

YANLIŞ ALGILAMALARI SONLANDIRALIM VE GERÇEKLE YÜZLEŞELİM...!!!SELAHADDİN EYYUBİ AZERBAYCAN TÜRK'ÜYDÜ...!!!Ünlü Azerbayca...
05/08/2025

YANLIŞ ALGILAMALARI SONLANDIRALIM VE GERÇEKLE YÜZLEŞELİM...!!!
SELAHADDİN EYYUBİ AZERBAYCAN TÜRK'ÜYDÜ...!!!
Ünlü Azerbaycanlı tarihçi, Azerbaycan Bağımsızlık Harekatı'nın lideri, Azerbaycan'ın ikinci Cumhurbaşkanı Ebülfez Elçibey'in tarihi kanıtlar üzerine yapılmış çalışmalarından yola çıkılarak Selahaddin Eyyubinin milliyeti sorusuna Azerbaycanlı Tarihçi-araştırmacılar şöyle cevap verilmiştir:
"Hıristiyanların hegemonyasına son veren ve Üçüncü Haçlı Seferi'ni kazanan Selahaddin Eyyubi, bir Azerbaycan Türküdür!
Ekber Neccef Elçibey'in anılarını misal çekerek devam ediyor:
"Ebülfez Elçibey: Bir Kahire Üniversitesi Tarih Fakültesi öğrencisi ile tanıştım:
Öğrenci: Hangi ülkedensiniz?
Elçibey: Azerbaycan'dan.
Öğrenci: Selahaddin Eyyubi'nin memleketindensiniz!
Selahaddin Eyyubi hakkında çok okumuştum. Ama o kelimeyi yeni duymuştum ve çok şaşırmıştım.
Elçibey: Nereden biliyorsunuz?
Öğrenci: Sabah size kaynağı getireceğim.
Getirdi. 25-30 cm eni olan (şimdi kesin olarak söyleyemem) ve 40-50 cm uzunluğunda ayrı bir çalışmaydı. Yüz kapağında şövalye kıyafeti giyinmiş Selahaddin'in resmi olan ve renkli resimlerle tarihin en önemli, en ünlü şahsiyetlerinin sıralamalı şekilde ansiklopedisiydi.
Avrupa'da Saladin olarak bilinen, yalnızca Kudüs'te değil, tüm Filistin ve Suriye'de Haçlıları yok edip bu toprakları Haçlılardan temizleyen, Alman İmparatoru, İngiltere ve Fransa Kralları önderliğinde Üçüncü Haçlı Seferi'ne (1189-92) karşı birleşik Müslüman ordularını yöneten, Haçlı Seferleri Başkomutanı, tüm Avrupa'nın gururu olan İngiltere'nin aslan yürekli adlandırılan Kralı Richard'ı (1157-1199) Akka Kalesi'nde diz çöktürerek yakalayan, 1177'de Mısır'da Eyyubi hanedanının iktidarını kuran yenilmez Komutan ve Sultan (1138-1193)!
Öğrencinin bana verdiği eserde benim için yeni olan şuydu ki, Sultan Selahaddin'e sormuşlar:
- Diyorlar ki; Sen Kürtsün. Bu doğru mu?
Sultan Selahaddin:
-Hayır! Azerbaycanlıyız. Amcam Şirkuh, Az-Zib kabilesinden olduğumuzu söylerdi.
Açıkçası okuduğumda beni çok heyecanlandırdı. Endişelendiğim bir şey, tarih kaynağının gösterilmemesiydi. Daha sonra Bakü'de doktora eğitimi alırken ve Üniversitede ders verirken Selahaddin ile ilgili araştırmalarıma devam ettim ve aradığımı buldum;
Araştırmacılar için en doğru kaynaklardan biri olarak bilinen İbn Hellikan'ın "Tanınmış Kişilerin Ölümleri Tarihi" (Wafayat al-Ayan). çalışmasında İbn Hellikan şöyle yazar:
"Shirkuh soyumuzun Gök Börü (Boz kurt/Mavi kurt) olduğunu söylemiştir!"
Selahaddin'in babası Eyyub, Azerbaycan'da Urmiye, Khoy, Zangazur ve Erivan, Kerkük, Nahçıvan ve Göye'de yaşamış olan Mavi Boru, Kara Boru, Gri Boru kabilelerinden yani Kurtlar aşiretinden geliyor.
Bu konunun, Orta Çağ'da Kurt kelimesi ile Kürt sözünün Arap alfabesindeki yazılışındaki benzerliğinden kaynaklanan karışıklığın bir diğer benzeri de Azerbaycanlı şair ve yazıcı Nizami Gencevi ile ilgiliydi.
Azerbaycanlı edebiyat bilginleri bu konu üzerine defalarca yazmışlardır. Burada söylediklerini not etmem gerektiğini düşünüyorum.
Nitekim Nizami'nin eserlerinden birinde "Benim kurt tinetli annem" yazmış ve araştırmacılar bunu "Kürt kökenli annem" olarak yanlış yorumlamışlar (Orta Çağ'da Kürt kelimesi Kürt sözü ile aynı şekilde yazılmıştır).
(Ebülfez Elçibey: Bütün Azerbaycan Yolunda, s. 162, 163,164.)
XII-XIII.Yüzyıllarda yaşayan Arap şair İbn Sanaulmulk bunu doğrular:
“Bi dovlet-it-Turki ezzet milletul Arab
Va bi ibni Eyyub zellet şietus sulub”
Tercümesi:
Türk devleti ile Arap milleti yüceldi
Eyyubi tarafından, Haçlılar küçük düşürüldü (c)".
Yazıya ilave
Selahattin Eyubi'nin konuştuğu dil ve Türk devlet yapısı bir yana, kardeşlerinin adı Turan Şah, Tuğtekin ve Börü'dür...
-Prof. Dr. Yusuf Halaçoglu

RUS delegesi ayağa fırlar yumruğunu masaya vurur, ve 152 ülkenin delegelerine aynen şöyle söyler; "Genç delege arkadaşım...
04/08/2025

RUS delegesi ayağa fırlar yumruğunu masaya vurur, ve 152 ülkenin delegelerine aynen şöyle söyler;
"Genç delege arkadaşım hatırlatmak isterim ki ATATÜRK öyle dünyadaki herhangi bir lider değildir, bırakın onu bir yıl anmayı her ülke her problemimizde çare olarak aramalıyız" sözlerini döktürtebilen bir GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ...

Sonra ne mi olur? UNESCO tarihinde ilk ve tektir hiç negatif oy yok, hiç çekimser oy yok 152 ülke şu metne imza atar;

"Türk demek dil demektir. Millîyetin en bariz vasıflarından biri dilidir. Türk her şeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır."
"Ne Mutlu Türküm Diyene"
ATATÜRK İŞTE BENİM ATA'M BU....
BİR ŞU OLAYA BAKIN, BİR DE İÇİMİZDEKİ ATATÜRK DÜŞMANLARINA ...

_______________________________________

Yıl 1976 Unesco
________________________________________
ATATÜRK KİMDİR
Yıl 1976 UNESCO, üyelerine bir öneriyle gelir. Öneri paketindeki bir cümleyi sizlere okumak istiyorum.
Diyor ki "Bu gün UNESCO'nun üzerinde çalıştığı bütün projelerin isim babası Mustafa Kemal'dir."
öneri nedir?
Öneri ise onun doğumunun yüzüncü yılında, 152 üyesi vardı, UNESCO'nun 152 ülkenin devletleri ayni anda kutlasın önerisidir.
Birden İsveç delegesi ayağa kalkar ve şöyle söyler:
"Ne yani dünyada bu kadar devlet adamı var hepsinin doğum gününü böyle kutlayacak mıyız?"
şeklindeki kinayeli sözlerine,
Rus delegesi ayağa fırlar yumruğunu masaya vurur, ve 152 ülkenin delegelerine aynen şöyle söyler;
"Genç delege arkadasım hatırlatmak isterim ki ATATÜRK öyle dünyadaki herhangi bir lider değildir, bırakın onu bir yıl anmayi her ülke her problemimizde çare olarak aramaliyiz" sözlerini döktürtebilen bir Mustafa Kemal.
Sonra ne mi olur? UNESCO tarihinde ilk ve tektir hiç negatif oy yok, hiç çekimser oy yok 152 ülke şu metne imza atar;
hani İsveç delegesi demişti ya "ne yani" diye. O İsveç delegesi bu imzanın atıldığı gün mikrofona gelir ve aynen şunları söyler;
"Ben ATATÜRK'ü inceledim bütün ülkelerden özür diliyor ilk imzayı ben atıyorum" diyecektir.

İşte o muhteşem belge diyor ki;

"ATATÜRK KİMDİR ;

ATATÜRK ULUSLARARASI ANLAYIŞ, İŞBİRLİĞİ, BARIŞ YOLUNDA ÇABA GÖSTERMİŞ ÜSTÜN KİŞİ,

OLAĞANÜSTÜ DEVRİMLER GERÇEKLEŞTİRMİŞ BİR İNKİLAPÇI, SÖMÜRGECİLİK VE YAYILMACILIĞA KARŞI SAVAŞAN İLK ÖNDER,

İNSAN HAKLARINA SAYGILI,
DÜNYA BARIŞININ ÖNCÜSÜ,

BÜTÜN YAŞAMI BOYUNCA İNSANLAR ARASINDA RENK, DİL, DİN, IRK AYIRIMI GÖSTERMEYEN,
EŞİ OLMAYAN DEVLET ADAMI,

TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN KURUCUSU"

Var mı ? böyle bir metin !
Bir filozof der ki "bir ülke için kıstas aradığınız zaman o ülkenin en büyük liderini gözden geçirin."
şu anda kıstas arayan ülkelere sanıyorum bundan daha iyi bir metin gösteremeyiz..

İşte bu metin 152 ülke tarafından imzalanmıstır.

Eşi olmayan devlet adamı metni.
(Prof. Dr. İlnur Güntürkün KALIPÇI'nin yazısından)

04/08/2025

Zekeriya Öz'ün heykelini dikeceklerdi, Türk milleti Zekeriyanın anasını dikti. Öteki Zekeriyalara da sıra gelecek!

04/08/2025
Ne demişti Kazım Karabekir paşa; ey Türk oğlu seni kimler aldattı. Erdim diyen çemberinde atlattı.Emin olun Atatürk düşm...
03/08/2025

Ne demişti Kazım Karabekir paşa; ey Türk oğlu seni kimler aldattı. Erdim diyen çemberinde atlattı.

Emin olun Atatürk düşmanlığı yapanların alayı bu fitne fucûr gibi. Nesebi gayri sahih it oğlu itler...

Türk milletinin en zaaf noktası dini duygularıdır. Çünkü Türkler okumayı sevmez dinleme kültürü hakimdir. Onlara menkıbe anlatarak müslüman kılığına girmiş siyasetçiler ve din adamı kılığındaki cibilliyetsizlerin alayı Atatürk'ün dinsiz olduğu iftirasını yayarak Türk milletini kendi kahramanına düşman etmeye çalışıyorlar.

Bu esasen 1930'larda İngilizlerin keşfettiği bir yöntemdir. İngilizler kukla bir padişahla bütün İslam dünyasını sömürmeyi hedefliyorlardı. Sadece İngiliz sömürgesi altındaki Müslümanlar değil aynı zamanda diğer milletler de Atatürk'ü örnek almaya başlayınca bu fikri yaymaya başladılar.

Böylelikle İslam ülkeleri içinde ajanlarıyla, devşirdikleri işbirlikçi namussuzlar aracılığıyla Atatürk'ü itibarsızlaştırma politikasını hayata geçirdiler.

Anadolu'da daha Kurtuluş Savaşı yıllarında bu yöntemi kullanarak birçok isyanı organize edip desteklediler. (İskilipli Atıf, Dürrizade, Kürt Sait) Bu hainlerin önde gelenleriydi. Şeyh Sait bu hainlerden en bilineni...

Mısır'da 1928'de Hasan el Benna isminde bir haine müslüman kardeşler (ihvan-ûl Müslimin) kurdurdular.

Aynı yöntemi Afganistan'da Pakistan'da hayata geçirdiler.

İngilizlerin yenilmesinin mümkün olmadığı inancını yerle bir eden Mustafa Kemal Atatürk'ün İslam dünyasındaki prestijini yok etmek istiyorlardı.

Atatürk'le ters düşüp İngiltere'ye kaçan Rıza Nur'u kullanarak Türkiye'de kirli İngiliz politikasını hayata geçirdiler. Rıza Nur'u takip eden diğer siyasal İslam'ın fesli püsküllü soytarıları Anadolu Türk'ünün beynini iğfal etti.

Bu gün Türkiye'nin iktidarını ele geçirmiş ve Atatürk düşmanlığı yapanların alayı bu zehirli ifrazatla yetiştirildiler.

Bunların tamamının ipleri İngiliz istihbaratının elindeydi. 2. Dünya savaşından sonra ipler ABD'nin eline geçti. İngiltere'yi de ABD'yi de şekillendiren siyonist zehirli küresel güçtür.

Kısacası Müslüman kılığına girmiş Siyonizmin köpekleri Türkiye Cumhuriyeti'nin açık düşmanıdır. Siz onların Müslümanmış görüntüsüne aldanmayın! Geberdiklerinde çoğunun mezar taşında haçı göreceksiniz...

Müslüman olmayana Türk denmez, öyle mi?Naim BabüroğluAli Fuat Cebesoy, “Sınıf Arkadaşım Atatürk” adlı anılarında arkadaş...
03/08/2025

Müslüman olmayana Türk denmez, öyle mi?
Naim Babüroğlu
Ali Fuat Cebesoy, “Sınıf Arkadaşım Atatürk” adlı anılarında arkadaşının gözyaşlarını şöyle anlatır:

“Trablusgarp Savaşı başlamıştı. Adriyatik sahilinde toplanacak ordunun kurmay heyetine atanmıştım.

Oraya giderken Selanik’e uğradım. Üç yıldır görmediğim arkadaşım Mustafa Kemal’e, iki gece misafir oldum.

Mustafa Kemal, Trablusgarp’a gidiş hazırlığını yapıyordu. İki gün sonra İstanbul’a hareket edecekti.

Ertesi gün akşamüstü beraberce Beyazkule Bahçesine gittik... Mustafa Kemal’in bu akşam üzüntülü bir hali vardı...”

★★★

“Sende bir şey var dedim, ne oldu?”

“Bir şey yok’ dedi. ‘Fakat üzüntülüyüm.’ Doğup büyüdüğüm Selanik, acaba Türkler elinde kalacak mı?

Ben eğer Trablus’tan dönersem, yine buralara gelebilecek miyim?”

“Ne demek istiyorsun?”

“Gözleri nemlendi.”

“Korkuyorum Fuat, korkuyorum.”

“Mustafa Kemal içini çekerek:”

“Ah Selanik, seni bir daha Türk olarak görebilecek miyim? dedi.”

“Baktım, ağlıyordu. O altın sarısı saçlarını okşadım. Teselli etmeye çalıştım.

Ben, Mustafa Kemal’in bütün ortak hayatımız boyunca bu derece üzüntülü olduğunu görmedim.”

★★★

Şairin dediği gibi, “İnsan yaşadığı yere benzer.”

Mustafa Kemal, Selanikli’ydi.

İnsanın gerçek anavatanı, çocukluğudur derler.

Doğduğu Selanik’in toprağına, suyuna, havasına benziyordu...

★★★

Gerçekte...

Osmanlı, bir Balkan devleti olarak gelişip, büyüdü.

★★★

Selanik, 1430’da Osmanlı toprağı oldu.

İstanbul 1453’te; Trabzon 1461’de; Rize 1470’te; Urfa 1517’de Osmanlı topraklarına katıldı.

Yani, Selanik’ten çok sonra...

★★★

Falih Rıfkı Atay der ki;

“Mustafa Kemal Makedonya’da doğdu, büyüdü.

Makedonya, 17’nci yüzyılın sonuna kadar Viyana kapılarına giden Osmanlı ordularının fetih destanları havası içindeydi.

Makedonya’da yerleşen Türklerin bir adı da ‘Evlad-ı Fatihan’, Fatih’in çocuklarıydı.”

★★★

“Evlâd-ı fâtihân”, Anadolu’dan göç ettirilip Balkanlara yerleştirilen Türkler için kullanılır.

★★★

Gel zaman, git zaman...

Son dönemde...

Bir rüzgâr estirilmeye başlandı:

Balkanlar’dan gelenlerle, Suriyeli veya diğer göçmenleri mukayese rüzgârı...

★★★

Oysa...

İstiklal Savaşı’nın çekirdek kadrosu, Balkan Türkü’dür.

★★★

Başkomutan Atatürk, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Süvari Kolordu Komutanı Fahrettin Altay, Kazım Özalp, Fuat Bulca, İzzettin Çalışlar, Zeki Soydemir, Şükrü Naili Gökberk, Derviş Vardar, Sıtkı Ülke, Nuri Conker, Salih Omurtak, Salih Bozok gibi kahramanlar -ve daha niceleri- Balkan Türkü’dür. Fethi Okyar Balkan Türkü’dür.

★★★

Cumhuriyeti kuran çekirdek kadro, Balkan Türkü’dür.

★★★

Bugün camide ezan okunuyorsa, Şanlı Bayrak dalgalanıyorsa, bunu Balkan Türkü’ne borçludur bu millet.

O olmasaydı, ne vatan olurdu ne de makam.

★★★

40’tan fazla ülkeye 100’ün üzerinde ziyaret yapan...

Ama...

Makamından sadece 11 kilometre mesafedeki Anıtkabir’e, bir kez bile gitmeyen, Diyanet İşleri Başkanı belki bilmeyebilir...

Diyanet İşleri Başkanlığı’nı, Selanikli Atatürk kurmuştur.

★★★

Son dönemde, yine bir söylem rüzgârı estiriliyor.

Bilinçli...

“Müslüman olmayana Türk denmez” söylemi, gün geçtikçe yaygınlaşıyor.

★★★

Cehalet, bilinçli bir tercih elbette.

Tıpkı, “Müslüman olmayana Arap denmez” mantığı gibi...

Peki, Hristiyan ya da Musevi Araplar, Arap değiller mi?

★★★

Müslüman olmayan Büyük Hun Hükümdarı Mete Han, Türk değil mi mesela?

★★★

Türk Ordusu’nun kuruluş tarihi, M.Ö. 209 olarak kabul edilir.

M.Ö. 209’da kurulan Türk Ordusu, Müslüman değildi.

Türk sayılmayacak mı?..

★★★

Cumhurbaşkanlığı forsunda yer alan 16 Türk Devleti’nin hepsi Müslüman mıydı?..

Büyük Hun, Batı Hun, Avrupa Hun, Ak Hun, Göktürk, Avar, Hazar, Uygur Devleti Müslüman olmadıkları için Türk değiller mi?

Müslüman olmadıkları için, Türklükten mi reddedilecek?..

Cumhurbaşkanlığı forsundan mı çıkarılacak?

★★★

Şu anda yaşayan Çuvaş, Gagavuz, Karay, Altay, Tuva, Yakut, Hakas, Sarı Uygur Türkleri Müslüman olmadıkları için Türk sayılmayacaklar mı?

“Siz Müslüman olmadığınız için, Türk olamazsınız” mı denilecek?..

★★★

Atatürk, 1930’da Millet’in tanımını yapmış ve noktayı koymuştu:

“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına, Türk Milleti denir.”

Bu tanım, Türk tarihinin de özetidir.

★★★

Atatürk’ün gerçekleştirdiği devrimin ana hedefi, bir ulus devletin, Türk ulusunun yaratılmasıdır.

★★★

Cumhuriyetin kuruluş felsefesinin temelini ulus devlet, üniter devlet ve laik devlet yapısı oluşturur.

Ulus devlet anlayışı, etnik ve dinsel temellere bağlı değildir.

Ulus devlette dil önemlidir.

★★★

Üniter devlette ise; tek bir ülke, tek bir egemenlik, tek bir ulus vardır.

★★★

Laik devlet yapısı, Atatürk ilkelerinin temel taşıdır.

★★★

Milleti öldürüp, yerine, tarihten acı tecrübelerle silinmiş bir ümmet koyma gayreti; Türkiye’yi sadece karanlığa ve geri kalmışlığa götürür.

★★★

Ümmet peşinde koşanlar:

Başkalarından satın aldıkları silahla birbirlerini öldüren ve başkalarının bulduğu ilaçla iyileşmeye çalışan coğrafyaya özeniyorlar.

Neden?..

Evet, neden?..

Naim Babür oğlu

03/08/2025

İZZET VE ZİLLE -1-

Minnetsizliğin İzzeti...
Minnetin Zilletti...

Toplumlar çürürken, önce çürüme kokusu ilim ehlinin etrafında dolaşır. Çünkü onlar, bu kokuyu önce hisseden, önce gören, önce haykırması gerekenlerdir. Fakat haykırmazlar. Neden?

Çünkü dilleri damağa yapışmış, gözleri kör, kalpleri mühürlüdür demeyeceğim; hayır, bunlar bilinçli bir tercihtir. Çünkü hayra anahtar, şerre kilit olmaları gerekenler, ganimetlerin cazibesine kendilerini kaptırmıştır.

İlmin izzeti, birkaç makam uğruna satılıyorsa, Liderin, Önderin, rektörün, başkanın, patronun, müdürün, beş para etmez memurun minneti altında eziliyorsa; o ilim, artık ilim değildir. Bir tabeladır, altında hiçbir şey yoktur.

Zira bu “ağır abiler” (!) suskun değildirler, sadece fiyatları bellidir. Minnet halkası boyunlarına bir kere takıldığında, o halka paslanmaz çelikten olur, ne kırılır ne de çıkar.

Bir kardeşini üniversiteye yerleştirmek için rektörün kapısında köleleşen, oğluna kadro bulmak için yüz suyunu akıtan, dünyalık bir koltuk için omurgasızlaşan, işte bu zavallı tipler, kendine ve inandığı değerlere yabancılaşmıştır.

Her şeyin üstünde olması gereken ilim, onların elinde ucuz bir pazarlık malzemesi haline gelmiştir.

Ve artık biliyoruz ki, bu zavallılar, özgür ve minnetsiz ruhlardan nefret ederler. Çünkü onların her haykırışı, kendi suskunluklarının çığlığıdır.

Hakikati söyleyenler, onların uykusunu böler. Bu yüzden nefret ederler, bu yüzden saldırırlar, bu yüzden hakikate düşmandırlar.

Bir zamanlar üstadlar vardı, izzetin gölgesinde yürüyen, dünya malına tamah etmeyen, minnet halkasını boynuna geçirmeyen. Onlar, fırtınalar koparken bile sözlerini sakınmayan, zalimin yüzüne hakkı haykıran insanlardı. Bugün onların evlatları, babalarının gölgesinde oturuyor, o gölgeyi de kendi p*s çıkarlarıyla kirletiyor.

Üstadların izzeti, evlatların zilletiyle gölgeleniyor. Çünkü bu evlatlar, miras aldıkları ismin şanıyla geziyor, ama o ismin gerektirdiği asaletin yanından geçmiyor. Babalarının, dedelerinin izzetini, birkaç ihale, birkaç kadro, birkaç alkış uğruna satıyorlar.

Hani Cemil Meriç der ya, “irfanımızı kaybettik, mukaddeslerimizi yitirdik”; işte o kayıp, bu insanların kalplerinden başlamıştır.

Sahte Cennetlerin Mahkûmları var birde,

İnsanlar sahte cennetlerin peşinde koşuyor. Villalar, arabalar, kartvizitler, unvanlar… Hepsi sahte cennet. Çünkü o cennetlerin kapısında bir mezar taşı bekliyor. Ve o taş, her şeyi sıfırlıyor.

Sahte cennetler insanı köleleştiriyor. Minneti yüceltiyor, izzeti alçaltıyor. Zillet, altın bir tepsiyle sunuluyor; izzet, taşlanıyor. Dünyalık uğruna her türlü haysiyetsizlik sergileniyor. Ve herkes bu yalanı normal kabul ediyor.

Ama kimsenin dedesinin dedesi yaşamıyor artık. Bugün kendini dev aynasında görenler, yarın mezarda unutulmuş bir isim olacak. Uğruna her türlü zilleti işledikleri mallar, servetler, makamlar dünyada kalacak. Ve onlar, çıplak bir şekilde Rabbin huzuruna çıkacak.

Peki Minnetsiz Öncüler Nerede?

Bugün bize lazım olan, minnet halkasını reddeden öncülerdir. Dünyalıklara tamah etmeyen, sahte cennetleri tekmeleyen, izzeti koruyan yiğitlerdir. Çünkü toplum, böyle öncülerle ayağa kalkar.

Minnetsizliğin izzetini kuşananlar, hakikatin ateşinde yanar, ama asla eğilmez. Onlar, kimsenin kapısında dilenmez, kimsenin minneti altında ezilmez. Çünkü bilirler ki, izzet yalnızca Allah’a aittir.

Zaman, her şeyi gösterecek. Herkes bir gün başkasının dedesinin dedesi olacak. Ve geriye sadece izzetle mi, zilletle mi yaşadığı kalacak.

Toplumların çürümesi, ilim ehlinin izzetini kaybetmesiyle başlar. İlim, izzetiyle vardır. İzzet ise minnetle asla bir arada bulunmaz.

Minnetin olduğu yerde zillet, zilletin olduğu yerde çürüme vardır.

Ve biz,

Bu çürümüşlüğe karşı, sahte cennetleri elinin tersiyle iten, izzetle yürüyen öncüler bekliyoruz.

===Devamı bir sonraki paylaşımda===

İrtem Nevzat

Dallama Osmanlı torunları burda mı?... Bak gerçek Osmanlı torunu ne diyor!..
02/08/2025

Dallama Osmanlı torunları burda mı?... Bak gerçek Osmanlı torunu ne diyor!..

21. Yüzyılın teknolojik imkanları kullanılarak yandaş kayırmacı geçiş garantili ve ücretli yolları milletin kafasına vur...
01/08/2025

21. Yüzyılın teknolojik imkanları kullanılarak yandaş kayırmacı geçiş garantili ve ücretli yolları milletin kafasına vurarak "yol pabdı, köprü yapdı" diye böğüren akrtol embesilleri bakın bakalım yol bütün imkansızlıklara rağmen nasıl yapılırmış. Üstelik ücretsiz, gelir garantisi verip milletin sırtına ağır yük yüklemeden yapılıyormuş...

TARİHİ BİLGİ...
Resmini gördüğünüz yer Sivas - Erzurum demiryolunun geçtiği Kemah'ta ki Güllübağ Boğazı..
Tamamen insan gücüyle ortaya konan mucizevi eserin yapımı 1933 - 1939 arası ve 6 yılda tamamlanmış...
Dağlar görüldüğü gibi Karasu'ya dik iniyor.. Resimde gördüğünüz üç tünel gibi, tam 138 tünel daha var.. Ayrıca, 22 demir köprünün bulunduğunu ve kayaların delinerek, ya da nehir üzerindeki köprülerle geçilerek yapılmış bir demiryolu olduğunu belirtmekte fayda var..
İnsan gücüyle yapılabileceğini düşünmek gercekten zor..

Bu zor demiryolu ihalesine bir Alman Şirketi 67 milyon lira teklif vermiş, sonra yaptığı incelemeler sonucunda yapamayacağını düşünerek ihaleden çekilmiştir.

İhale 52,1 milyona SIMERYOL adlı Nuri Demirağ'in şirketine verilmiştir. Nuri Demirağ hattı altı parçaya bölerek taşeron firmalara yaptırmıştır.

Demiryolu inşaatında malzemeler nehir üzerinde "Kelek" denilen sallarla taşınmıştır.. İnşaatta kullanılan 3000 ton çimento; tonu 80 liradan, Demiryolu rayları, köprü demir ve kalıpları Sovyetler Birliği'nden alınmıştır.

Üstelik ücretsiz ve geçiş garantisiz...

Hattı yapan muhendislerden Yahya Bey taahhüdünde olan tünelin birini söz verdiği tarihte yapamadığı için intihar etmiş, mezarı Yahya Bey adı verilen o tünelin önüne yapılmış...

Demiryolu inşaatına 4 Eylül 1933 de başlanmış, 14 Ekim 1939 da bitirilmiştir.

Demiryolu Ankara - Kars turistik Seyahat amacıyla cazip hale getirilmiştir.. İmkanı olanların bu nedenle de olsa, el emeğiyle nasıl yapıldığına inanmayacağınız bu şaheseri görmenizi öneririm...
Ahmet Makas

Address

Denizköşkler Mahallesi, Derya Caddesi, Gül Sokak No:27/B
Istanbul
34315

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Orkun Yayinlari posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Contact The Business

Send a message to Orkun Yayinlari:

Share

Category