28/10/2025
Bir asır önce, toprağın sesi bile yorgundu. Gökyüzü griydi, umut neredeyse bir masal gibiydi. Bir adam çıktı o karanlığın içinden. Samsun’a bir umut götürdü, Sivas’ta bir karar aldı, Ankara’da bir meclis kurdu. Ve sonra dedi ki:“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.”
Ve 29 Ekim sabahı, bir millet küllerinden doğdu...
O günden sonra her şey değişti. Cumhuriyet bir çocuk gibiydi, Atatürk onun elinden tuttu. Onu eğitti, büyüttü, güçlendirdi. Kadınlara haklarını, halka sesi verdi. Bir ulusa kimlik, bir millete yön kazandırdı.
Köy Enstitüleri kuruldu, alfabe değişti, fabrikalar yükseldi. Sanat, bilim, tiyatro, edebiyat filiz verdi. Göklerde Sabiha Gökçen, okullarda Afet İnan, laboratuvarlarda Hulusi Behçet, matematikte Cahit Arf, sahnede Muhsin Ertuğrul, notalarda Cemal Reşit Rey, toprağın elinde Füreya Koral ve daha niceleri... Hepsi Cumhuriyet’in çocuklarıydı.
Sonra o çocuk büyüdü, dünyaya açıldı. Leyla Gencer La Scala'da sahne aldı, Keriman Halis dünya güzeli oldu, Dilhan Eryurt yıldızların dilini çözdü, Naim Süleymanoğlu üç kez dünyayı kaldırdı, Aziz Sancar DNA’nın sırrını yazdı, Mete Gazoz hedefi tam on ikiden vurdu.
Cumhuriyet, her başarıda yeniden doğdu. Her okulda, her tiyatro sahnesinde, her laboratuvarda nefes aldı. O artık yalnızca bir yönetim biçimi değil, bir ruh, bir umut, bir yaşam biçimiydi.
Bugün 102 yaşında…
Ama hâlâ genç, hâlâ umut dolu, hâlâ gözleri gelecekte. Çünkü o, hiçbir zaman yaşlanmadı. Her doğan çocukla yeniden doğdu. Her karanlıkta yeniden ışık yaktı.
İyi ki doğdun Cumhuriyet!
İyi ki vardın Atam!
Senin emanetin hâlâ dimdik ayakta.
Ve biz, yüzümüzde senin ışığınla, geleceğe yürümeye devam ediyoruz. Cumhuriyet bizim en büyük ortak hikâyemizdir...