26/09/2025
Bir kınama metni yazdım, mürekkebi kurumadan,
"İnsanlık" diye bir kelime düştü içine,
Utancından yüzü kızardı...
"Tarafsız" harfler döküldü sayfaya, bir enkazın üzerine,
Sessizliğim "Durun!" diye haykırdı, duyan oldu mu, bilen var mı?
Gazze, seni haritalara sığdıramayan çığlık!
Rakamların gölgesinde kalan her bir nefes, bir evren.
"İnsani yardım" denen o soğuk, hesaplı cümle,
Bir çocuğun avucunda sönen ekmeğe ne kadar da uzak...
Gerçekler mi? Onlar en ağır mermilerle delik deşik edildi.
Kamera lenslerine takılan, "izinli" acıların kırıntısı sadece.
Asıl trajedi, bu yangını seyrederken,
"Yangın var!" diye bağıranın "taraflı" addedilmesi.
Ve kınamak... Ah, o çelik zırhın ardındaki yüreksiz eylem!
Parmak kaldırmak, rapor yazmak, "üzgünüz" demek...
Bir su birikintisine taş atıp, halkaların sonsuza yayılmasını izlemek gibi.
Oysa o taş, bir çocuğun bir daha okuyamayacağı okulun temeline düşüyor...
Bu, bir tercihin şiiri değil; insan olmanın ısrarlı feryadı.
Bir yanda "meşru müdafaa"nın hukuku, öte yanda "canlı kalkan"ın çığlığı.
Hangisi daha ağır basar terazide, sorulsa?
Terazinin kendisi parçalandı, çöktü enkaz altında.
Biz ise, kırık bir aynanın parçaları gibi,
Sadece bir yanını görüyoruz hakikatin.
Ve her parça, kanayan bir gerçeği yansıtıyor avucumuza...
"Doğru" bu kadar acıtmasaydı eğer,
Belki daha kolay olurdu seçmek.
Ey dünya, bu kadar mı sağırdır kulakların?
Bir çocuğun "Anne!" çığlığı, tüm diplomatik nutukları boğar..
Ey insanlık, bu kadar mı körsün?
Bir annenin gözyaşı, tüm okyanuslardan daha tuzludur artık....