22/06/2025
Yöneticilerin Mümince Duruşu Nasıl Olmalı?
İslam tarihinin en önemli dönüm noktalarından biri, Mekke'de başlayan ve 13 yıl süren davet sürecinin ardından Medine'de kurulan İslam devletidir. Bu süreç, Hak ile Batıl arasındaki mücadelenin resmen başlaması ve kıyamete kadar sürecek olan bir direnişin temellerinin atılmasıdır. Tarih boyunca bu mücadele, farklı coğrafyalarda ve farklı biçimlerde tekrar etmiş; kâfirlerin zulmü ve baskısı altında inleyen Müslüman topluluklar, nice kralların ve sultanların dönemlerinde benzer acılar yaşamıştır.
Bu tarihsel süreçte Müslüman liderlerin sergilediği adaletli ve onurlu duruşlar, bizler için her zaman örnek teşkil etmiştir. Geçmişte yaşanan zulümler ve verilen mücadeleler, bugün yaşanan benzer durumlar karşısında bizlere yön gösterici olmalıdır. Zira tarih, sadece bir bilgi yığını değil; aynı zamanda ibret alınması gereken bir öğretmendir.
Selahaddin Eyyubi'nin, Filistin esaret altındayken “Ben gülmem.” diyerek zulme karşı sergilediği vakur duruş, bizlere adaletin ve direnişin ne denli önemli olduğunu hatırlatmaktadır. Aynı şekilde, Hz. Ömer’in (ra) fethettiği topraklarda dahi adaleti önceleyen yönetim anlayışı, bugün özlemle andığımız bir adalet modelidir. Bu örnek şahsiyetler, bizlere sadece birer tarihi figür değil; aynı zamanda bugün için de geçerliliğini koruyan ahlaki pusulalardır.
Tarihin tekerrürü, aslında toplumsal hafızanın zayıfladığını ve geçmişteki derslerin unutulduğunu gösteriyor. Zulüm karşısında sergilenmesi gereken mümince duruş, ne yazık ki bugün birçok coğrafyada kaybolmuş durumda. Bu durum, yöneticilerin taşıdığı sorumluluğun ne kadar büyük olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.
Günümüz İslam coğrafyasında yaşanan insanlık dışı zulümler karşısında, ümmetin liderlerinin sadece siyasi değil, aynı zamanda ahlaki bir sorumlulukla hareket etmeleri zorunludur. Onlardan beklenen; Selahaddin Eyyubi gibi, Ömer bin Hattab gibi adaletin, hakkın ve merhametin temsilcisi olmalarıdır. Çünkü yönetim, sadece idari bir görev değil; aynı zamanda Allah’ın dinini yeryüzünde hâkim kılmakla ilgili ilahi bir sorumluluktur.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Konstantiniyye elbet fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutandır; onun askeri ne güzel askerdir.” buyurmuştur. Bu müjde tarihte gerçekleşmiş ve Müslümanlar için bir umut ışığı olmuştur. Ancak bilindiği üzere hadis burada bitmemektedir. Efendimiz, Roma’nın da fethedileceğini müjdelemiştir. Bu, Allah’ın rızasını kazanmak ve Peygamber’in müjdesine nail olmak adına ümmetin önünde hâlâ açık duran büyük bir kapıdır.
Bugün ordular “Aksa’ya mehmetçik, Gazze’ye!” diye haykırırken, o seslerin öncülüğünü yapacak cesur ve adil liderlere ihtiyaç vardır.
Ben bu makaleyi; tarihe adını altın harflerle yazdıracak, mazlumların yanında yer alacak, ümmete umut olacak yöneticilere bir davet çağrısı olarak kaleme aldım.
Zira bilinmelidir ki bu sadece bir görev değil; ümmetin geleceği için hayati bir adımdır. Peygamber Efendimiz'in müjdelediği gibi, nübüvvet minhacı üzere yeniden bir hilafet doğacaktır. Bu doğuşa zemin hazırlamak, Batı'nın zulüm düzenlerinden yüz çevirerek Allah’ın nizamını yeryüzüne hâkim kılma gayretinde bulunmak; her Müslüman bireyin ve özellikle her Müslüman liderin asli vazifesidir.