24/07/2025
🟥 Alevi Halkının Cumhuriyet’ten Günümüze Siyasal Örgütlenme Sorunu ve Siyasi Parti Kuramama Nedenleri...
Alevi halkı, yüzyıllar boyunca Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasında baskı, dışlanma ve katliamlarla şekillenen tarihsel bir varoluş mücadelesi yürütmüştür. Osmanlı'dan devralınan dışlayıcı politikaların gölgesinde, Cumhuriyet rejimi altında da görünür ve eşit yurttaşlık temelinde temsiliyet kazanamamıştır. Özellikle Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanından bu yana geçen yüz yılda Aleviler, ortak bir çatı altında siyasal örgütlenmeye gidememiş, kendi siyasi partilerini kurma yönünde başarılı bir adım atamamıştır. Bu makale, söz konusu örgütsüzlüğün nedenlerini tarihsel, sosyolojik, siyasal ve kültürel boyutlarıyla incelemeyi amaçlamaktadır.
1. Tarihsel Travmalar ve Devlete Güvensizlik;
Alevi toplumu, Osmanlı döneminde Yavuz Sultan Selim’in Şah İsmail’e karşı başlattığı sefer sırasında yaşanan kıyımlar ve sonrasında uygulanan baskıcı politikalar nedeniyle derin bir tarihsel travma biriktirmiştir. Cumhuriyetle birlikte bu travmanın etkisi ortadan kalkmamış, aksine Dersim 1937-38 gibi devlet eliyle gerçekleştirilen katliamlar, Alevilerde merkezi otoriteye karşı kalıcı bir güvensizlik duygusunun oluşmasına neden olmuştur. Bu güvensizlik, özellikle siyasal alanlarda açık kimlik beyanı ve örgütlü mücadele konusunda Alevi toplumunun temkinli davranmasına yol açmıştır.
2. Alevi Kimliğinin Tanımsal Belirsizliği;
Alevilik, farklı çevrelerde kimi zaman bir inanç sistemi, kimi zaman etnik-kültürel bir kimlik, kimi zamansa felsefi bir yaşam biçimi olarak tanımlanmıştır. Bu tanımsal çokluk, Alevi toplumunun siyasal olarak bir araya gelmesini zorlaştırmış; herkesin kendini ait hissedeceği ortak bir ideolojik zemin oluşturulamamıştır. Örneğin, Türkçe konuşan Alevilerle Kürt/Zazaca konuşan Aleviler arasında tarih, kimlik ve aidiyet konularında yaşanan görüş ayrılıkları, ortak bir siyasi tutumun geliştirilmesinin önüne geçmiştir.
3. Devletin Asimilasyoncu Politikaları;
Cumhuriyet dönemi boyunca Alevilik, resmi ideoloji tarafından tanınmayan, Diyanet İşleri Başkanlığı eliyle dolaylı biçimde inkâr edilen bir inanç yapısı olarak konumlandırılmıştır. Cemevlerinin ibadethane sayılmaması, zorunlu din dersleri, Sünni merkezli Diyanet yapısı gibi uygulamalar, Alevilerin kamusal alanda görünmezleşmesine neden olmuştur. Bu asimilasyon politikaları karşısında Alevi toplumunun bir kesimi sistem içinde görünmeden var olmayı tercih ederken, diğer kesimleri sessiz bir direnç hattında konumlanmıştır. Bu durum, örgütlü ve siyasal reflekslerin gelişmesini engellemiştir.
4. Mevcut Partilere Dağılma ve Rehinsel Temsiliyet;
Alevi toplumu uzun yıllar boyunca başta CHP olmak üzere, sol ve sosyal demokrat partilere yönelmiş; ancak bu partilerde temsiliyet sorunu hep gündemde olmuştur. Aleviler, seçmen olarak bu partilere destek vermiş; fakat karar alma mekanizmalarına dahil olamamışlardır. Bu “rehin alınmış temsiliyet” durumu, Alevi halkının kendi siyasal inisiyatifini kurma ihtiyacını törpülemiş, bağımsız örgütlenme fikrini ikinci plana itmiştir.
5. İnanç Yolunun Siyasal Alandan Soyutlanması;
Alevi inanç geleneği içinde siyaset uzun süre olumsuz bir çağrışıma sahip olmuştur. Özellikle dedelik kurumuna bağlı olarak gelişen geleneksel anlayışlar, “siyaset yapmak yoldan çıkmaktır” düşüncesini yaygınlaştırmıştır. Bu anlayış, Aleviliğin siyasal bir kimlik olarak değil, yalnızca bireysel ahlaki değerler ekseninde yaşanması gereken bir yol olarak görülmesine neden olmuş; siyasal örgütlenme çağrılarına karşı mesafeli bir tutum oluşturmuştur.
6. Kentsel Göç ve Kimlik Dağınıklığı;
1950’li yıllardan itibaren gerçekleşen yoğun kırdan kente göç, Alevi toplumunun geleneksel yapılarının çözülmesine yol açmıştır. Köylerde sürdürülen cem, ikrar, musahiplik gibi pratikler, şehir yaşamında büyük ölçüde zayıflamış, Alevilik bireysel hafızalara çekilmiştir. Bu süreç, kolektif örgütlülüğü ve kimlik bilincini zayıflatmış, toplumsal dayanışma ağlarını dağınık hale getirmiştir.
7. Devlet Kontrollü Temsiller ve Resmileşmiş Alevilik;
Son 30 yılda devlet, Alevi toplumu içinde bazı temsil yapılarını destekleyerek “resmi Alevilik” anlayışını teşvik etmiştir. Bu yapılar, çoğu zaman Alevi toplumunun gerçek taleplerinden uzak, devletle uyumlu, depolitize bir söylemi öne çıkarmışlardır. Bu durum, Alevi tabanında güven sorunlarına neden olmuş, halkın önemli bir kesimini örgütlerden uzaklaştırmıştır.
8. İç Çekişmeler ve Otorite Krizi;
Alevi kurumları arasında uzun süredir süregelen otorite ve temsil krizleri, birliğin sağlanmasının önünde ciddi bir engel olmuştur. Kimi gruplar yalnızca kendi ocak, bölge veya etnik kimliğini merkeze alarak temsiliyet iddiasında bulunmuş; bu da Alevi halkının bütünsel bir çatı altında birleşmesini zorlaştırmıştır. Liderlik rekabeti, hizipleşme ve çıkar çatışmaları, ortak siyasal refleksin gelişmesine engel olmuştur.
9. Bilgi Üretimi, Medya ve Eğitim Erişimi Sorunu;
Alevi toplumu uzun süre boyunca kendi tarihini, inanç sistemini ve değerlerini akademik düzeyde işleyebilecek kurumsal yapılardan yoksun kalmıştır. Medyada temsiliyetin olmaması, eğitim müfredatlarında Aleviliğe dair hiçbir bilgiye yer verilmemesi, yeni nesillerin Aleviliği öğrenmesini engellemiş; kültürel süreklilik zayıflamıştır. Bu da ideolojik ve siyasal örgütlenmenin temelini oluşturacak bilgi altyapısını oluşturamamıştır.
10. Korku Kültürü ve Bastırılmışlık;
Maraş, Çorum ve Sivas gibi Alevi katliamları, toplumsal hafızada “görünür olmak tehlikedir” düşüncesinin yerleşmesine neden olmuştur. Bu korku kültürü, kitlesel örgütlenmenin önüne geçmiştir. Aleviler, kendilerini koruma refleksiyle kimliklerini gizlemeyi, toplumsal-siyasal alanda geri planda durmayı tercih etmişlerdir. Bu pasif direnç biçimi, aktif bir siyasal özne haline dönüşmeyi geciktirmiştir.
Sonuç;
Alevi halkının bugüne dek kendi siyasi partisini kuramamış ve güçlü bir örgütsel çatı altında birleşememiş olması, basit bir eksiklikten ziyade tarihsel, kültürel ve siyasal olarak iç içe geçmiş çoklu nedenlerin sonucudur. Ancak son yıllarda özellikle genç kuşaklar arasında gelişen kimlik bilinci, dijital iletişim araçları sayesinde güçlenen örgütlenme potansiyeli ve sistematik ayrımcılığa karşı artan kolektif tepki, Alevi toplumunun kendi siyasal öznesini yaratma ihtiyacını yeniden gündeme taşımaktadır. Bu doğrultuda, geçmişten ders çıkaran ve gelecek için kurucu vizyon taşıyan yeni bir Alevi siyasal hareketi, tarihsel bir zorunluluk halini almıştır.
Alevi Halk İnisiyatifi