04/11/2025
Kemalpaşa’nın Unutulmuş Simalarından Ziraâtçi Cemil Bey
Rahim Sağ Yazdı...
Zaman çok şeyi hattâ her şeyi hızla yok ediyor; yazdıklarımız ya da kayda aldıklarımız dışında. Tam da bu noktada, size, Teğmen Cemil Zeki Bey’i ve onun filmlere konu olacak kadar heyecanlı ve maceralı hayâtını, yazılı kaynaklara, Kemalpaşa’daki canlı tanıklıklara da dayalı olarak anlatmaya çalışacağım…
Cemil Zeki Bey” adı ile tanışmam, Kemalpaşalılar’ın “Ziraâtçi Cemil Bey” adıyla tanıdıkları özellikle de Prof. Dr. Engin Berber hocanın kitabına da başlık olan adıyla “Teğmen Cemil Zeki (Yoldaş) adından söz eden kitabından haberdar olmam, rahmetli Mustafa Karagülle (d. 1944 Kemalpaşa-2021, Kemalpaşa) sayesinde oldu. Mustafa Amcamın evinden, kendi evime koli koli taşıdığım ve onun ödünç kitaplar listesini titizlikle liste yaptığı kitaplar ve yazdıklarının içinde yukarıda sözünü ettiğim kitap da vardı.
Peki, kimdi Kemalpaşalılar’ın bu adla tanımladığı Ziraâtçi Cemil Bey? Önce biz edebiyatçıların tabiriyle “flash back” yaparsak merhum Metin Demirci Hoca’ya (d. 1938, Kemalpaşa-2023, Kemalpaşa) sorduğum, “Hocam, Teğmen Cemil Zeki Yoldaş’ı tanır mıydınız?” sorusundan başlamak lazım. Metin Hoca, bu isimde birini tanımadığını net olarak söyledi. Ama ben biraz daha açıklama yapınca o, bana “aaa bir ziraâtçi Cemil Bey vardı.” diyip anlatmaya başladı. Onun anılarında Cemil Bey; sert mizaçlı, top sahasının yanında güzel bir bahçesi olan, eski bir askerdi. Biz “ondan çekinirdik dedi.” Nihayet Cemil Bey’i tanıyan birini bulmuştum ama çok üzgünüm ki görsel ya da ses kaydı almayı akıl edememiştim; bu, benim kusurum.
Metin hocam, bu “çok çekinirdik” lafını çok aç(a)madı ama ben devreye girdim ve sordum “hocam Komünist olduğu için olabilir mi?” Rahmetli hocamın gözlerinde o kocaman bir “evet” cevabını gördüm.
Şimdi aslında, ilk başladığımız yere, yani en başa dönelim. Kemalpaşa’da meskun / yaşayan ve “Ziraâtçi Cemil Bey” adıyla tanınan kişi aslında kimdi?
Cemil Zeki, 1896’da, o zamanki Manastır Vilâyeti’ne bağlı Florina Kazâsı’nda, Tevfik Ahmet Bey ile Güzide Hanım’ın oğlu olarak doğar. Mekteb-i İbtidâiye’yi yani ilkokulu burada “pekiyi” dereceyle tamamlar, Manastır Rüşdiyesi’nden (ortaokul) sonra Bursa Ziraât Mektebi’ne kaydolur.
Birinci Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine henüz üçüncü sınıfta öğrenciyken 1915’in Ekim ayında yedek subay olarak askere alınır, 7 aylık eğitimden
sonra Çanakkale Cephesi’ne gönderilir. Daha sonra Eylül 1916’da gönderildiği Romanya’da ayağından yaralanır; 1918 Haziran’ında Filistin Cephesi’nde başından vurulunca Avustralyalı askerlerce esir alınır. Mısır ve Hindistan’daki esir kampında yaklaşık 2 buçuk yıl süren esaretten sonra, esirlerin salıverilmesi üzerine, 3 Mayıs 1920’de, deniz yoluyla İstanbul’a gelir.
Cemil Zeki Bey, İstanbul’a geldiğinde Osmanlı toprakları işgal altındadır ve Milli Mücadele başlamıştır. Tereddüt etmeksizin milli kuvvetlere katılır ve Soma Cephesi’ne gönderilir. 12 Temmuz 1920’de 26 Türk subayı ile birlikte Yunanlılara esir düşer. Babası Tevfik Ahmet Bey’in çabaları sonucu esaretten kurtulduktan sonra Florina’ya döndüyse de Kemalistleri sembolize eden kalpağı çıkarmayı reddettiği için 20 Şubat 1921’de tutuklanarak Selanik, Edirne ve Larissa Üsera Karargâhı’nda hapsedilir.
Cemil Zeki Bey’in hayatının dönüm noktası moda tabirle “kırılma noktası” Larissa’da hapsedildiği günlerde gerçekleşir. Bu süreci Prof. Dr. Engin Berber’in kaleminden okuyalım: “1918 yılında kurulmuş Yunanistan Sosyalist Çalışma Partisi (SEKE), sermaye ve emperyalizme hizmet ettiği savıyla Yunan Ordusu’nun Anadolu seferini onaylamamıştı. Bu sebeple Atina’da büyük bir grev dalgası başlatan (Ocak 1921’de) SEKE üye ve destekçileri, Konstantinist (kralcı) hükümetçe ya tutuklanıp hapsedilmiş ya da silah altına alınmışlardı. Bunlardan Larissa Üsera Karargâhı’nda hapsedilmiş bazıları, koğuşlarına getirilen Cemil Zeki Bey’i ‘Kemalci hoş geldin.’ diyerek karşılamışlardı.”
Cemil Zeki Bey, burada ilk kez Sosyalizm ve Komünizm kavramıyla karşılaşmış ve bu nedenle babası gibi “Bilge” soyadını almak yerine kendisi için “Yoldaş” soyadını seçmişti. Şimdiki gençler pek bilmez, açıklayayım. Yakın zamana kadar “Komünist” olmak yasal olarak bir suçtu, Komünistler kendilerine “Yoldaş” diye hitap ederlerdi ve bu kelime “sakıncalı” kategoriye giren bir kelimeydi.
Lozan Antlaşması kapsamında esir değişimi maddesine göre salıverilir ve 31 Mart 1923’te Urla’ya gelir, oradan Bursa’ya gider. Burada çiftliklerde çalışır ve mütevazı bir otel odasında kalır. 1924 Temmuz’unda mübadele nedeniyle önce Ayvalık’a sonra da Kemalpaşa’ya yerleştirilen ailesinin yanına gelir.
Geçici olarak tekrar askere alınır, bu görevinden sonra 24 Haziran 1926 tarihinden 1942’ye kadar değerli hocamız Engin Berber’in ifadesiyle “kesintisiz olarak Kemalpaşa’ya gelip” yerleşir. Yine Engin Hoca’nın yazdığı gibi Cemil Zeki Bey’in Kemalpaşa’da yaptıkları aynı zamanda karakterini, idealizmini ve dünya görüşünü yansıtan ifadelerine dönelim: “Burada, emvâli metrûkenin, mübadillere dağıtılması sırasında iskan memurlarınca yapılmak istenen yolsuzluklar başta olmak üzere, usulsüz bulduğu her uygulamaya karşı çıkması, siyasi iktidar tarafından önceleri, onun bir devlet memuriyeti isteği şeklinde yorumlanır. Siyasi iktidarla bütünleşmiş C.H.F. (Cumhuriyet Halk Fırkası, günümüzde CHP, RS) yapıldığı anlaşılan Kemalpaşa Ziraât Odası Müdürü olması önerisini reddetmesi, partinin Kemalpaşa ilçe ve İzmir il örgütü tarafından tepkiyle karşılanır. Bunun üzerine, babasıyla birlikte Serbest Cumhuriyet Fırkası’na katılır. (…) Yeğeni Ahmet Bilge’nin belirttiği üzere ütopik bir sosyalistti.”
2. Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine 15 Kasım 1941 ile terhis edildiği 31 Eylül 1942’ye kadar Çorlu’da subay olarak görev yapar. Terhisinden sonra Kemalpaşa’ya dönen Cemil Zeki Bey, burada üç temel edimin, neredeyse tek kaynağıdır: Çiftçilik, idealizm ve bahçesinin hemen yanında bulunan top sahasının çitlerini aşarak önüne düşen futbol toplarını çocuklara iade etmek. Bu konuda görüşlerini aldığım Mustafa Hayati Yiğit’in (d.1944, Kemalpaşa), bana anlattıklarını aynen buraya alıyorum: “Valla Cemil Bey, orada top sahasının dibindeydi, hani şurası top sahası kabul edelim, şurada onun evi vardı, etrafı çeviriliydi, biz buralarda top oynardık top sahası olduğu için. Kaymakamlık binasının olduğu yer, Cemil Bey, iyi bir adamdı çünkü öyle çocuklara karşı kötü davranmazdı, topumuz kaçsın oraya (bahçesine) getirir verirdi. Rahatsız olmazdı, kızmazdı, bağırmazdı. Yaz günleri, o zamanlar dahi kısa pantolon giyerdi o. Saçlarını büyütmezdi, saçları kabaktı (saçlarını uzatmazdı, kısa kestirirdi anlamında, RS). İyiydi, efendi adamdı; iri yarı bir adamdı. Öyle dökük bir adam değildi, yaşına rağmen hani böyle sağlam adamdı. Herkes tanırdı onu, eskiden Komünist dedin mi herkesten çekiniyorlarmış; ben o zaman 10-11 yaşlarındaydım, ona herkes ‘Cemil Bey’ derlerdi, ‘Cemil’ demezlerdi.
“Ziraâtçi olup olmadığına bir şey diyemem ama orada bahçesi vardı, her şey vardı içinde, meyve yapardı. Bahçede her şey vardı; çiçek, ağaç. Büyük bir bahçeydi. Şimdiki Kaymakamlık binası, top sahasıydı; hemen yanında Cemil Bey’in bahçesi vardı. Yalnız yaşıyordu, benim bildiğim zamanlarda evli değildi.”
“Cemil Bey”, yaklaşık on yıl süren toplam askerlik süresinin dördüncü aşamasından terhisi sonrası tekrar Kemalpaşa’ya döner. 1946’nın Eylül ayı sonunda biz, onun Demokrat Parti ilçe başkanı olduğunu ancak üç ay sonra bu görevden ayrıldığını ve 1947’de İzmir’e taşındığını görüyoruz. 1950’de önce Kemalpaşa Belediyesi meclis üyeliğinden sonra da parti üyeliğinden istifa eder ki bu, onun Kemalpaşa’dan tamamen kopması anlamını taşıyor. Oysa Cemil Zeki Bey, Kemalpaşa’da modern ziraât yöntemleri uygulayarak oluşturduğu bahçesinde yetiştirdiği güllerin güzelliğiyle tam bir efsane olmuş bir kişilik, Engin Hoca’nın sözlü anlatımına göre “Kemalpaşa’ya protokolden biri ya da üst düzey bir misafir / yetkili geldiğinde, seyirlik olarak önce Cemil Bey’in bahçesi ve bahçesinde yetiştirdiği güller gösteriliyordu.” bilgisini bana aktarmıştı.
Yakın zamanda Halil Gürses sayesinde Ali Yanılmaz, (d. 1937, Kemalpaşa) abi ile Cemil Zeki yani Ziraâtçi Cemil Bey’i konuştum.
“Bizim küçüklüğümüzde tanıyorduk; çıplak, kabak kafalı, uzun boylu bir adamdı. Kısa kollu montgomeri (günümüzde buna sadece ‘mont’ deniyor, aynı soy adlı bir genaralin soyadından yaygınlaşmış bir kelimedir, RS) giyerdi, bekar adam, top sahasının orada bir kulübesi vardı, bekar adamdı. Okumuş bir adamdı, herhalde ziraât okulundan mezundu. Biz oradan gelip gidiyorduk; o, tavuk besliyordu. Zarar verdikleri için çocukları kovalardı. O, Demokrat Partili’ydi, parti üyesiydi, siyasiydi. Hatta Limoncuoğlu Ahmet Bey diyordu, (onun için, RS) kalemi eline aldığı zaman bir edip gibi yazar, döktürüyor diyordu.”
“Cemil Bey, Selanikli, Florina’dan, öyle biliyorum. Hiç konuşma şansım olmadı, küçüktük biz o zamanlar. İki dönüm bahçesi bardı, imara girdi, onun yeğenleri vardı İzmir’de, iki tane. Bunlar, mübadildi herhalde, bahçesinde kiraz, erik. Gül yetiştirmezdi, görmedim. Cemil Bey, tavuk beslerdi; tavuklara bir yem atardı, tavuklar uçarak gelirdi. Ömrünü tamamladı gitti.”
“Montgomer giyiyordu o; montgomer kısa kollu, haki rengi giyerdi, askerler giyiyor ya. Kısa kollu, kafası da çıplak, dik yürüyüşlüydü, Cemil Bey. Uzun boyluydu. Kışın ceket giyerdi daha ziyade. Sevilen biriydi.”
“İsmet Paşa, buraya 1949’da geldi, çok kalabalıktı, millet ağaçların üzerine bile çıktı. Oradan, ‘İnsan Kemalpaşalılar’ diye hitap etti, Halkevi’nde. Şimdiki anıtın arkasında Halkevi vardı, eski Halkevi şimdiki yıkılan sinemanın oradaydı. Sonradan Halkevi’nin olduğu yere sinema yapıldı, Demokrat Parti kazanınca, Hidayet Bey vardı belediye başkanı, Demokrat Partili.”
Kemalpaşa’dan ayrılan Cemil Bey, arkasında hatıralarını bırakarak İzmir’in Halil Rıfat Paşa semtinde satın aldığı iki katlı eve yerleşir ve burada 23 Eylül 1964’te hayata veda eder.
“Osmanlı Harp, Alman ikinci rütbeden demir salip, Avusturya Harp ve kırmızı şeritli İstiklal Madalyası sahibi olan Cemil Zeki, sağlığında kendisini ‘toprak adamı’ olarak tanımlamaktaydı. Yeğenine göre ise Cemil Zeki “tam bir halk adamıydı."
KAYNAKLAR: Dr. Engin BERBER, Kendi Kaleminden Cemil Zeki (Yoldaş) / Anılar – Mektuplar, Arba Yayınları, İstanbul 1994; Prof. Dr. Engin BERBER, “Kemalpaşa’da Florinalı Bir Mübadil: Cemil Zeki Bey (1896-1964)”, Tarihin Kucağında Kemalpaşa Sempozyumu/ 7-8 Eylül 2022, İzmir (tarihsiz), s. 222-239.