Atilla Dökmeoğlu

Atilla Dökmeoğlu Gelen çok fazla sorular üzerine böyle bir açıklama yapmak istedim,yanlış anlaşılmalara yol açmamak adına. Büyük Hun İmparatorluğu

# 2. Akhun İmparatorluğu

# 5.

Sayfa resmi Cumhurbaşkanlığı Forsudur.Ortadaki büyük yıldız Türkiye Cumhuriyetini etrafındaki 16 küçük yıldız tarihte kurulmuş olan 16 büyük türk devletini tasvir etmektedir. Not: Bilinç altınıza yerleşen bölücü örgüt ile hiçbir alakam ve sempatim yoktur. Bu resimi seçmemin diğer bir amacı da ; Klasik sayfa resmi seçimlerinden olmaması ve Türk tarihinden bilgilendirme yapılması amacıdır. Atilla DÖ

KMEOĞLU

TARİHTE KURULMUŞ OLAN 16 BÜYÜK TÜRK DEVLETİ

# 1. Batı Hun İmparatorluğu

# 3. Avrupa Hun İmparatorluğu

# 4. Göktürk İmparatorluğu

# 6. Avar İmparatorluğu

# 7. Hazar İmparatorluğu

# 8. Uygur Devleti

# 9. Karahanlılar Devleti

# 10. Gazneliler Devleti

# 11. Büyük Selçuklu İmparatorluğu

# 12. Harzemşahlar Devleti

# 13. Altınordu Devleti

# 14. Büyük Timur İmparatorluğu

# 15. Babür İmparatorluğu

# 16. Osmanlı İmparatorluğu

Bir yargı örneği.!Olay 1506'da Frankfurt'ta yaşanmıştır.Bir tüccar içinde  800 Lonca para olan çantasını  kaybeder. Yold...
23/01/2025

Bir yargı örneği.!
Olay 1506'da Frankfurt'ta yaşanmıştır.
Bir tüccar içinde 800 Lonca para olan çantasını kaybeder.
Yoldan geçen bir marangoz da tesadüfen bu tüccarın çantasını bulur.
Son derece dindar olan marangoz cüzdanı bulduğunu kimseye söylemez ve bu kadar çok para kaybının farkedilmesinin mümkün olmadığını değerlendirir ve sahibinin bu parayı arayacağını düşünür.
Peki 800 Loncanın o günkü değeri ne kadardır?
O devirde 40 Lonca için iyi bir at satın alınabildiğinde; yaklaşık 20 at bedeli kadardır.
Bir gün marangoz kiliseye gider. Rahibin, Frankfurt'a gelen ve içinde 800 Lonca olan kesesini kaybettiğini, bulanın 100 Lonca ile ödüllendirileceğini duyurur.
Bunun üzerine marangoz parayı götürüp Rahibe teslim eder.
Tüccar gelir ve keseyi alır.
Ancak marangoza, vadetmiş olduğu 100 Loncayı ödemeyi reddeder. Marangoza 5 Lonca uzatır. Marangoz tüccara sözünü tutmasını söyler.
Açgözlü tüccar, vaat edilen 100 Loncayı vermemek için cüzdanında 800 değil 900 Lonca olduğunu iddia eder.
Marangozun cüzdanından para aldığını iddia eder. Rahip, marangoz için ayağa kalkar. Marangozu tanıdığını ve onun dürüst bir adam olduğunu, asla böyle bir şey yapmayacağını söyler.
Tartışma kızışır: Rahip, tüccarı ve marangozu Frankfurt mahkemesine götürür.
Hakim süreci başlatır.
Tüccara, İncil'e elini koyarak 900 Lonca kaybettiğini yemin etmesini söyler.
Tüccar tereddüt etmeden elini İncil'e koyar ve yemin eder. Yargıç, marangoza 800 Lonca bulduğuna yemin etmesini söyler. Marangoz da elini İncil'e bastırarak yemin eder.
Herkes merakla hakimin kararını beklemektedir. Hakim her şeyin gün gibi açık olduğunu belirterek; “Marangoz 800 Lonca buldu buna karşın tüccar ise 900 Lonca kaybetti.
Yani marangozun bulduğu kese tüccarın değil; dolayısıyla marangozun bulduğu para, sahibi çıkmadığına göre marangozun aittir. Tüccar ise kaybettiği 900 Loncasını aramaya devam edebilir.!” kararını verir.
Fakir bir marangozun haklarını reddeden cimri bir tüccar adil bir yargıç tarafından cezalandırılmış ve bu yargı olay Frankfurt hukuk tarihine geçmiştir...

Anadolu’da kurtlar bir belalıdır demiş ve devam etmiş  büyük usta: YAŞAR KEMAL!Bir kurt, bir koyun veya keçi sürüsüne da...
19/01/2025

Anadolu’da kurtlar bir belalıdır demiş ve devam etmiş büyük usta: YAŞAR KEMAL!
Bir kurt, bir koyun veya keçi sürüsüne dalar, kurt sadece bir tanesini alır götürür ancak bütün sürüyü parçalar.
Kurt dalmış sürüden artık hayır yoktur...
Koyundan, keçiden başka geçimi olmayan Anadolu köylüsü, eğer sürüsüne böylesine kurt girmişse çöker, biter, açlıkla karşı karşıya kalır.
Bu nedenle kurt gittikten sonra, sabah olduğunda sürü sahipleri gördükleri manzara karşısında donar kalır ve içleri kurda karşı kinle, öfkeyle dolar…
Bu durumda köylü, kurttan öcünü almak ister. Atlarına binerler, köpeklerini, iplerini alırlar, kurt avına çıkarlar. Kurtları intikam için diri yakalamaktır en büyük amaçları.
Usulünü de bilirler ve sonuçta kurtları diri diri yakalarlar.
Kin bağladıkları, öç almak istedikleri kurda bir fiske bile vurmazlar.
Kurdu hiç incitmezler.
Yalnız sağlam bir telle ya da kirişle kurdun boğazına bir çıngırak takarlar ve kurdu okşayarak, sırtını sıvazlayarak ve sevecenlikle öperek salıverirler.
Boğazı çıngıraklı kurt sevinerek, koşarak ayrılır köylülerden.
Ancak çıngıraklı kurt hiçbir canlıya yaklaşamaz çünkü çıngırak sesini duyan her hayvan önceden kaçar, kurt ise boğazında çıngırak, bozkırlar boyunca, dağlar boyunca boşu boşuna koşar durur.
Sonunda kurt dağlarda açlıktan önce yavaş yavaş zayıflar, sonra zayıflıktan güçsüz düşer ve sonunda bağıra, bağıra, bağıra ölür.
Bu, insan aklına gelen işkencelerin, zulümlerin en korkunçlarından birisidir.
KURT ANCAK AÇ KALINCA ANLAR, BOYNUNA ÇINGIRAK GEÇİRİLİRKEN KENDİSİNİ OKŞAYANLARIN, SIRTINI SIVAZLAYANLARIN VE KENDİSİNİ SEVECENLİKLE ÖPENLERİN NİYETİNİ.
ANCAK İŞ İŞTEN GEÇMİŞTİR…

YAŞAR KEMAL

Cep telefonlarında kullanılan Bluetooth'un tarihiCep telefonunuzda Bluetooth adında harika bir cihaz var. Bluetooth tari...
12/01/2025

Cep telefonlarında kullanılan Bluetooth'un tarihi
Cep telefonunuzda Bluetooth adında harika bir cihaz var.

Bluetooth tarihinin kökeni aslında Vikinglere kadar uzanıyor. Vikingler, eski Danimarka, Norveç ve İsveç'in Pagan halkıydı.

Bu Bluetooth'a verilen sembol Viking dilinden iki tanesidir
Bir kelime koleksiyonu
Haglaz, Que anlamına gelir
Bjarkan, La anlamına gelir
MS 10. yüzyılda bir Viking kralı Danimarka ve Norveç'i birleştirdi.

Bu kralın adı Bluetooth Gormsson'du. Bu kral iki ülkeyi birbirine bağladığı için bu mobil cihaza Bluetooth da deniyordu çünkü iki mobil cihazı da birbirine bağlıyordu.

Ali poyrazoğlu'nun "Davet" adlı şiiri20 YAŞ 35 YAŞ 40 YAŞ               VE BUGÜN-KÜ BEN-Şunları bir araya toplayayım. Bi...
10/01/2025

Ali poyrazoğlu'nun "Davet" adlı şiiri

20 YAŞ 35 YAŞ 40 YAŞ
VE BUGÜN-KÜ BEN

-Şunları bir araya toplayayım.
Bir güzel muhabbet edelim- diye düşündüm.

Mutfak işinden de anlarım.
Donattım sofrayı.
Bayağı uğraştım.
Hepsinin, ayrı ayrı ne yemekten, ne içmekten hoşlandığını iyi bilirim.
Bayağı da para gitti.

Birinin yediğini öbürü yemez.
Ötekinin içtiğini beriki içmez.
Dört kişilik sofra kurdum.

Mumları da yaktım.
Bak hepsi, Erick Satie severdi.
Hatırladım.
Müziği de ayarladım.

Geldiler.

20 yaşında ben,
35 yaşımda ben,
40 yaşımda ben ve
bugünkü ben dördümüz.

Birden 20 yaşımı, 35 yaşımın karşısına oturttum.
40 yaşımın karşısına da, ben geçtim.
Yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu.
Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.

Yatıştırayım dedim.
-Sen karışma moruk- dediler.
Büyük hır çıktı.
Komşular alttan üstten duvarlara vurdular.
Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı.

Evin de içine ettiler.

Bende kabahat.
Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine…

Ali Poyrazoğlu

OSMANLI'DA YETİŞTİRİLEN GÜNAH SAYILDIĞI İÇİN AĞAÇLARI YAKILAN AVOKADO MEYVESİNİN HİKÂYESİ (Cehalet her dönem bela olmuşt...
31/12/2024

OSMANLI'DA YETİŞTİRİLEN GÜNAH SAYILDIĞI İÇİN AĞAÇLARI YAKILAN AVOKADO MEYVESİNİN HİKÂYESİ

(Cehalet her dönem bela olmuştur)

Avokadonun anavatanı Meksika'dır ve tarihi MÖ. 10 bin yıllarına kadar dayanır. Timsah armudu da denen bu meyve oval şekildedir ve armuta benzer. Oldukça da besleyici bir meyvedir. Tropikal iklimde yetişen avokado bugün Türkiye'nin Akdeniz bölgesinde de yetiştirilir. Peki ya çok önceden de yetişiyordu desek?

Evet, yaklaşık 300 yıl önce Osmanlı'da da avokado yetiştiriliyordu. Osmanlı döneminde yaşayan 1688 doğumlu Molla Kamil Efendi, din alimi olmasına rağmen pozitif ilimlerle de ilgilenen bir beyefendi. Hatta ailesinin buna itiraz etmesine rağmen eğitim almak için Roma ve Paris'e kadar gitmiş biridir kendisi.

Molla Kamil Efendi, buralarda özellikle nebatiye ve ziraat ilimlerinde eğitim almış ve İstanbul'a geri dönmüş. Ağabeyinin aracılığıyla da sarayda bostancıbaşının yanında çalışmaya başlamış. Çalışkan ve azimli Kamil Efendi'nin dikkatleri üstüne çekmesi 1720 yılında yaşanan bir olaya dayanıyor.

Bu tarihte İstanbul'daki lale bahçelerinde nedeni anlaşılamayan bir hastalık tüm laleleri mahvetmiş.

Dönemin sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa da bu meseleyi çözmesi için Kamil Efendi'yi görevlendirmiş.

O da öğrendiği bilimsel yöntemlerle hastalığı tedavi etmiş ve “Halaskaran-ı lalezar" lakabı ile sarayın takdirini kazanmıştır.

Ayrıca Kamil Efendi'ye müfakat olarak da Yalova'da ziraat çalışmalarını yapması için bir arazi tahsis edilmiştir.

Kamil Efendi'nin burada yaptığı en ilginç çalışma ise Fransa'da görüp çok beğendiği avokadoyu Anadolu şartlarında yetiştirmeye çalışması olmuştur.

Uzun uğraşlar sonucunda avokadoyu Yalova'da yetiştirmeyi başarmış ve mahsulünü saraya takdim etmiştir.

Kamil Efendi bunu yaparken avokadonun faydalı olduğunu, leziz bir tada sahip olduğunu söylemiş.

Meyvenin tadını beğenen Damat İbrahim Paşa verdiği davetlerde insanlara avokadoyu ikram etmeye başlamış ve moda haline gelen bu egzotik yiyecek kısa zamanda İstanbul seçkinleri tarafından benimsenerek sofralardaki yerini almıştır.

Ancak Kamil Efendi halkın da istifade etmesini istese de bu meyve halka inememiş, sadece yüksek zümredekiler arasında tüketilmiştir.

Ancak "avokado modası" çok uzun sürmemiştir.

Tarih 1730 yılını gösterdiğinde Osmanlı Devleti'nde Patrona Halil ayaklanması çıkar ve isyancılar Damat İbrahim Paşa ve Kamil Efendi'yi zulmederek öldürür.

Ayaklanmaya katılan bir grup, avokadonun timsah ile ağacın birlikteliğinden olduğu söylentisini yaymıştır.

Avokadonun mekruh olduğu, Müslüman memlekette üretilmesinin ve yenilmesinin caiz olmadığı fetvası verilince de Yalova'daki bütün avokado ağaçları yakılarak tahrip edilmiştir.

Türk tarihinde modern bir anlayışla çalışan bu bilim adamının yaptıkları böylelikle bir grup yobaz tarafından engellenmiştir.

Avokadonun faydalı bir meyve olduğunu tekrar keşfetmemiz ve ülkemize geri gelmesi de 250 seneyi bulmuştur.

Lisedeydim. Bir arkadaşım bana bir saat hediye etti, taktım eve gittim, bahçedeyiz…Akrabalar var. Saat dikkatlerini çekt...
30/12/2024

Lisedeydim. Bir arkadaşım bana bir saat hediye etti, taktım eve gittim, bahçedeyiz…

Akrabalar var. Saat dikkatlerini çekti ben de, “Arkadaşımın hediyesi.” dedim.

Teyzelerden biri;

─ Nasıl arkadaşmış o, kimse kimseye durup dururken hediye almaz, bak bana alan var mı? dedi.

İnsanımızın sevgi anlayışıyla bilinçli olarak ilk o gün yüz yüze geldim.

Pek çok insana göre, illa bir çıkar, bir menfaat, bir ilişki, bir neden olmalı birbirini sevmek için çünkü. Sonraları fark ettim, birini çok seviyorum diyorsun ve bunun karşılığında şunu soruyorlar,

“Niye?”, “Nesini seviyorsun?”.

Seviyorum yahu, o olduğu için, kalbim öyle dediği için…

Dikkat edin bizde iki kişi evlenir, birileri çıkar ve ee zengin tabi, ee kız güzel, ee oğlanın kariyeri iyi der ve hemen bir anlam aramaya çalışırlar.

Onlara göre iki kişinin birbirini gerçekten sevme ihtimalleri yoktur.

Ben bahçeyi yaparken bir sürü insan, gelip geçerken meyve ağacı dik, dedi.

Meyvesiz ağaçlar için “Ne yapacaksın onu?” yorumu yaptılar.

“Amma çok çiçek dikmişsin onun yerine sebze bahçesi yap, yersiniz, kışlık koyarsın.” dediler.

Ve sırf meyvesi yok diye, yiyemiyorlar diye, doğrudan faydalanamıyorlar diye ağaçların kesildiğini çok gördüm.

Yiyemiyor ya o ağacı, niye sevsinler?

Çiçekleri yiyemiyor ya, ne yapsınlar güzelliğini?

Hayvan sevgisini “kurbanda keseriz” diye, doğa sevgisini “meyvesinden hoşaf yaparız” diye, evlat sevgisini “yaşlanınca bize bakar” diye, eş sevgisini “evde bir nefes olsun” diye yaşayan bir sürü insan var.

Bunların hepsinden çok var ama sevgi yok sevgi, hep ondan oluyor bunlar…🙏🙏💖💖

Şermin Yaşar

1071 öncesinde Türk tarihi bilgileri nerede? Türklerin antik kentleri neler?  Bizim bir alfabemiz yok mu? BEN TÜRK'ÜM Dİ...
28/12/2024

1071 öncesinde Türk tarihi bilgileri nerede? Türklerin antik kentleri neler?
Bizim bir alfabemiz yok mu?

BEN TÜRK'ÜM DİYORSANIZ BUNLARI DA BİLMEK ZORUNDASINIZ...

1. Tarihte Kurulan İlk Türk Devleti, Asya Hun Devleti
2. Türk Adı İle Kurulan İlk Milli Türk Devleti,I.Göktürk Devleti
3. Yerleşik Yaşama Geçen İlk Türk Devleti, Uygurlar
4. Yazıyı İlk Kullanan Türkler, II. Göktürk ( Kutluklar )
5. Avrupa’da Kurulan İlk Türk Devleti, Avrupa Hun Devleti
6. İstanbul’u İlk Kuşatan Türkler, Avarlar
7. Alfabeyi İlk Kullanan Türkler, Türgişler
8. Parayı ilk kullanan Türkler, Sibirler
9. İlk Türk Parasını Basan Türkler, Türgişler
10. Bizans’la Siyasal İlişki Kuran İlk Türkler, Göktürkler
11. Türk Tarihinin İlk Yazılı Antlaşması, Asya Hun-Çin Ant.
12. İlk Türk Alfabesi, Göktürk –Orhon Alfabesi
13. Töreyi yazı hale getiren ilk Türkler, Uygurlar
14. Türk Tarihi ile ilk yazılı belgeler, Orhun Kitabeleri
15. Tarihte ilk onlu sisteme dayalı ordu, Asya Hunları-Metehan
16. İlk Türk Hükümdarı, Teoman, Asya Hun Devleti
17. Türk adı ilk defa, ÇİN KAYNAKLARINDA Geçer.
18. Türklerin ilk başkenti, Ötüken
19. İlk hayvan sanat üslubu, İSKİTLER
20. İlk ceket, pantolon, kemer ve kemer tokası, İskitler
21. Yabancı dinleri benimseyen ilk Türkler, Uygurlar
22. Anadolu’ya ilk gelen Türkler, Hunlar
23. İlk atlı göçebe Türk uygarlığı, İskitler
24. Kâğıt ve matbaayı ilk kullanan Türkler, Uygurlar
25. Tarihte atı ilk evcilleştirilen millet, Türkler
26. İlk yazılı Türk Milli Tarih kaynağı, Orhun Kitabeleri
27. İlk yoğurt, pastırma ve konserve et, Türkler
28. En uzun destanı, Manas-Kırgızlar
29. Musevi olan tek Türkler, Hazarlar
30. İslamiyet’i kabul eden ilk Türk boyu,Karluklar
31. İlk Müslüman Türk devleti,Karahanlılar
32. İlk Müslüman Türk İmparatorluğu,Gazneliler
33. Mısır’da kurulan ilk Türk İslam Devleti, Tolunoğulları
34. Hicaz bölgesine hâkim olan ilk Türk devleti, İhşitler
35. Hindistan’a İslamiyet’i ilk götüren Türkler, Gazneliler
36. Türkçeyi resmi dil ilan eden ilk Türk Devleti, Karahanlılar
37. Türkçeyi resmi dil ilan eden ilk Türk Beyliği, Karamanoğulları
38. Türklerin Anadolu’daki ilk başkenti, İznik
39. İlk Türk denizcisi ve Amirali, Çaka Bey
40. Selçukluların Bizans’la yaptığı ilk savaş, Pasinler
41. Türk âleminin ilk sözlüğü, Divan-I Lügati’t Türk
42. Türklerin Anadolu ya ikinci defa sahip olması Mustafa Kemal ATATÜRK.
43. Anadolu'da Türk ismi ile devlet kuran (TÜRKİYE)
Mustafa Kemal ATATÜRK.
44. Anadolu'da Türkiye Devletinin Resmi Dilini Türkçe yapan Mustafa Kemal ATATÜRK.
45. Halının ne olduğunu, Keçenin ne olduğunu Dünyaya tanıtan İskitler dir.
46.Avrupa kumaşlarla örtünürken İskitler Pantolon ve gömlek ve ceket yelek giyiyordu.
Altından ceket ve pantolon yapıyordu.
Alıntı

"BIR TORBA TOZ ŞEKER...!Bundan 30 yıl kadar önce,Gaziantep’te helvacılık yapan Ökkeş usta iflas eder.Elinde avucunda ne ...
26/12/2024

"BIR TORBA TOZ ŞEKER...!

Bundan 30 yıl kadar önce,
Gaziantep’te helvacılık yapan Ökkeş usta iflas eder.
Elinde avucunda ne varsa yitirir.
Alacaklarını tahsil edemez, işçilerini çıkarır, iş yerini kapatmak zorunda kalır.
Ama bir yerlerden de tekrar başlaması gerekmektedir.
Helvacı Ökkeş ustanın cebinde beş parası yoktur.

Kalkar,
Hiç tanımadığı şeker satan bir dükkâna gider.
Kendisini tanıtır helvacılık yaptığını iflas ettiğini anlatır.
Parası olmadığını ve iş yerinin tekrar üretim yapabilmesi için acil bir torba şekere ihtiyaç duyduğunu,
ancak
şeker parasını helvayı yapıp sattıktan sonra
ödeyebileceğini söyler.

Şeker satıcısı Bahaddin usta,
Ökkeş ustayı dikkatlice dinler, yerinden kalkar,
yanında çalışanını çağırır
“oğlum bir at arabası çağır, 20 torba şeker yükleyin,
Ökkeş ustamın dükkânına indirin” der.
Şekerci Bahattin usta küçük bir kağıda da, isim, adres belirtmeden, sadece” 20 torba şeker” yazar,
kâğıdı Ökkeş ustaya uzatır,
ardından da
”Ökkeş usta sıkma canını!...Sen şu şekeri al Kazanını kaynat, helvanı yap, sat!...
Ne zaman elin rahatlarsa o zaman gel borcunu öde! ”der.
Ökkeş usta şaşkındır, ne diyeceğini bilemez.
Bir torba şeker derken, 20 torba şeker bulmuş olmanın heyecanını yaşar.
Hiç tanımadığı biri tarafından kendisine güvenilip
20 torba şeker verilmesi karşısında gözleri dolar,
hıçkırıklara boğulur.

Ökkeş usta şekeri alır, iş yerine döner.
Kısa sürede helva üretimine tekrar başlar. Yaptığı helvaları satar.
Şeker borcunu ödeyecek parayı toparladığında
Bahattin ustanın yanına gider.
Bahattin usta güler yüzle, ayakta karşılar,
çay kahve derken, parayı Bahattin ustaya uzatır;”
Bahattin ustam Allah senden razı olsun,
bizi tekrar ayağa kaldırdın, çark dönemeye başladı ” dediğinde .
Bahattin usta;
“Yok !...
Kazanmanın sebebi ben değilim…
Belki vesile olmuş olabilirim ama..
Ne varsa sendendir “der,
sonra da yanında çalışanlara; “Ökkeş ustama 30 torba şeker yükleyin” talimatını verir.
Ökkeş usta sözünde durmuş, borcunu ödemiş olmanın huzurunu duyarken,
Bahattin usta da karşısında işini tekrar kazanmış,
sözünde duran birini görmenin bahtiyarlığını yaşar.

Merhamet etmek iyidir. Ancak acımak yetmiyor.
Önemli olan
ihtiyaç duyana,
ihtiyaç duyduğunu,
ihtiyaç duyduğu anda verebilmektir.
Ve bir o kadar da önemli olan
yapılan iyiliği unutmamaktır.

Eti kasaptan, balığı balıkçıdan, ekmeği fırından,
meyveyi sebzeyi manavdan alın.
Büyük marketlerin size ihtiyacı yok ama küçük esnafın tamda bugün size ihtiyacı var..
Tam da bugünler
Bir çuval şekerin çok değerli olduğu günlerdir...

Eski güzel günler
26/12/2024

Eski güzel günler

Dünyada toplam 195 ülke bulunuyor ve bu ülkelerin hiçbirisinin bayrağında mor renk kullanılmıyor. Peki neden? Aslında ce...
25/12/2024

Dünyada toplam 195 ülke bulunuyor ve bu ülkelerin hiçbirisinin bayrağında mor renk kullanılmıyor.
Peki neden?
Aslında cevap basit.
Mor, tarih boyunca en pahalı renk oldu ve sadece krallıkların ve imparatorlukların başındaki seçkin kitlelerin alabileceği bir lüks renk olarak kaldı.
Mor renk pigmentinin üretimi 18. yüzyıla kadar oldukça zahmetliydi.
Mor rengin ilk kez bugünkü Suriye ve Lübnan'ın Akdeniz kıyı şeridinde yaşamış olan Fenikeliler tarafından kullanıldığı tahmin ediliyor.
Sadece bu bölgeye özgü bir deniz salyangozundan elde edilen mor rengin üretimi yüzyıllarca diğer tüm renklerden daha zordu...
Özellikle bugün Lübnan sınırları içerisinde kalan Sur antik kentinde bulunan salyangozlardan bir gram mor boya elde edebilmek için on binlerce salyangoz gerekiyordu...
Mor renk yüzyıllar boyunca Murex olarak adlandırılan deniz salyangozlarından elde edilen pigmentlerle üretilmişti...
Morun ağırlığından daha fazla altına mâl olması, tarih boyunca bu rengin kraliyet ve imparatorluk rengi haline gelmesini de sağladı.
Fenike ya da Sur moru olarak da bilinen rengin dayanıklı olması, kumaştan kolay kolay çıkmaması ve güneş ışığına maruz kaldıkça parlaklığının artması da bu rengin zengin çevreler tarafından arzulanmasını sağlamıştı...
Roma, Bizans, Pers imparatorluklarının yanı sıra, İngiltere'de de mor renk kraliyet ailesini simgeler hale gelmişti.
1533 - 1603 yılları arasında İngiltere Kraliçesi olan I. Elizabeth, kendisi ve kraliyet ailesi dışında kalanların mor renkte giysiler giymelerini yasaklamıştı.
Elizabeth döneminde yarım kilo mor boyanın değeri 1,5 kilo altın kadardı.
Bu da bugünün altın fiyatlarıyla hesaplandığında yaklaşık 56.000 dolara denk geliyor...
Mor rengin bu astronomik değeri, hiçbir ülke ya da krallığın bayraklarında mor renk kullanmamasına yol açmıştı...
İngiliz kimyager William Henry Perkin (Ekteki fotoğraf), sentetik mor rengi 1856'da şans eseri keşfetti...
Morun genel kullanıma girmesi ve herkesin elde edebileceği bir renk haline gelmesi ise 19. yüzyılda İngiliz kimyager William Henry Perkin'in şans eseri sentetik mor rengi keşfetmesiyle mümkün oldu.
Perkin, Londra'daki evine kurduğu laboratuvarda sıtma ilacı üzerinde çalışırken yanlışlıkla sentetik mor pigmenti geliştirdi...
Geliştirdiği yöntemi seri üretime dönüştürmeye karar veren Perkin, kendi fabrikasını kurdu ve mor renk üretimine başladı...
Perkin'in buluşuyla birlikte mor renk de yavaş yavaş statü sembolü olmaktan çıktı ve herkesin kullandığı bir renge dönüştü.
Ancak dünyadaki ülkelerin bayraklarının büyük kısmı aynı kaldı...

Alıntı

🎥 Bir profesör, konferans vermek üzere salona girmiş. Ancak bakmış ki salon boş; sadece ön sırada oturan bir seyis var. ...
21/12/2024

🎥 Bir profesör, konferans vermek üzere salona girmiş. Ancak bakmış ki salon boş; sadece ön sırada oturan bir seyis var. Konuşup konuşmama konusunda kararsız kalan profesör, sonunda seyise sormuş:

“Buradaki tek kişi sensin. Sence konuşmalı mıyım, yoksa konuşmamalı mıyım?”

Seyis şöyle cevap vermiş:
“Hocam, ben basit bir insanım, bu işlerden pek anlamam. Ama ahıra gelseydim ve bütün atların kaçıp bir tanesi kalmış olsaydı, yine de o kalan atı beslerdim.”

Bu sözlerden etkilenen profesör, konferansa başlamış. Tam iki saat boyunca konuşmuş da konuşmuş. Konferans sonunda hem rahatlamış hem de dinleyicisinin konuşmayı beğendiğinden emin olmak istemiş. Seyise dönüp sormuş:
“Konuşmamı nasıl buldun?”

Seyis şöyle cevap vermiş:
“Hocam, daha önce de söylediğim gibi ben basit bir adamım, bu işlerden pek anlamam. Ama ahıra gelseydim ve bir tek at kalmış olsaydı, onu elbette beslerdim. Ancak elimdeki tüm yemi bir anda verip hayvanı çatlatmazdım…”

Polonya da 6000 hanelik bir köy tek cadde tek sokak arazi ye çok değer veren bir halk...
15/12/2024

Polonya da 6000 hanelik bir köy tek cadde tek sokak arazi ye çok değer veren bir halk...

Erkeği dişisinden daha gösterişli olan hayvan türleri
12/12/2024

Erkeği dişisinden daha gösterişli olan hayvan türleri

TOLSTOY İSTANBUL HAYALİYLE BULGARİSTAN’DA BİR BANKTA ÖLDÜ! Ömrünün  son günlerini  Istanbulda  geçirmek isteyen  ve vasi...
10/12/2024

TOLSTOY İSTANBUL HAYALİYLE BULGARİSTAN’DA BİR BANKTA ÖLDÜ!
Ömrünün son günlerini Istanbulda geçirmek isteyen ve vasiyetinde mezarına haç konulmasını istemeyen, Istanbul'a gelirken Bulgaristan'da bir tren garında ölen Rus edebiyatının dev ismi Tolstoy’un son fotoğrafı ve hayatı sorgulatacak ders niteliğinde 17 sözü:
1. Öyle horozlar vardır ki, öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlar.
2. Hayat ne gideni geri getirir, ne de kaybettiğin zamanı geri çevirir. Ya yaşaman gerekenleri zamanında yaşayacaksın, ya da yaşamadım diye ağlamayacaksın.
3. Bozuk para insanın cebini deler, bozuk insan da kalbini. Bu yüzden harcayın ikisini de gitsin.
4. İnsanı bedenen ameliyat etmek için uyutmak, ruhen ameliyat etmek için ise uyandırmak gerekir.
5. Herkes insanlığın kötüye gittiğini kabul eder ama, hiç kimse kendisinin kötüye gittiğini kabul etmez. Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür ama, hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez.
6. Varlığı bir şey kazandırmayan insanların, yokluğu hiçbir şey kaybettirmez.
7. Ne diye şeytana kızarsın? Bir iyilik yap da, o sana kızsın.
8. Bil ki, yaşadıklarınla değil yaşattıklarınla anılırsın. Ve Unutma; ne yaşattıysan elbet bir gün onu yaşarsın.
9. Bir insanı bulunduğu mevkiyle değil, göz koyduğu mevkiyle ölçmek gerekir.
10. En güçlü iki savaşçı sabır ve zamandır.
11. Bir insan acı duyuyorsa canlıdır. Başkasının acısını duyuyorsa insandır.
12. İnsanın gerçek gücü sıçrayışta değil, sarsılmaz duruştadır.
13. Kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insan kötüdür.
14. İnsanların çoğu onu yapıyor diye yanlış, yanlış olmaktan çıkmaz.
15. Kimse, kimseyi küçümseyecek kadar büyük değildir, bilmelisin. Küçümsediğin her şey için gün gelir, önemsediğin bir bedel ödersin.
16. Birine çamur atmadan önce iyi düşün ve sakın unutma, önce senin ellerin kirlenecek.
17. Başkalarının hayatından ders alın. İnsan, bütün hataları kendisi yapacak kadar uzun yaşamıyor.❗️❤️🙏❤️

ÇOCUKLARINIZA TARİHİ ANLATIRKEN , OSMANLI’DAN BAŞLAMAYIN... (Tabi bu Türk devletlerini anlatırken Anne Ve Babanında bu t...
10/12/2024

ÇOCUKLARINIZA TARİHİ ANLATIRKEN , OSMANLI’DAN BAŞLAMAYIN...

(Tabi bu Türk devletlerini anlatırken Anne Ve Babanında bu tarihi devletleri okuyup araştırması ve bilgi sahibi olması gerekiyor)
Saçma sapan televizyon dizileri ile tarih öğrenilmez

Teoman'dan, Mete Han'dan başlayın.
Bilge Kağan'ı anlatın, Atilla'yı öğretin.

Kız çocuklarına dünyanın ilk kadın hükümdarı olan Tomris Katun'u ve onun kurduğu sadece kadınlardan oluşan orduları anlatın..

Anlatın ki kendisini sarayda cariye olarak değil, devletin başına ulu kağan olarak hayal etsin..

Erkek çocuklarına Türklerde cinsiyet ayrımının olmadığını, Türk dilinde diğer dünya dillerinde olduğu gibi cinsiyet ifade eden kelimelerin bulunmadığını, Devletin Kağan ve Katun ile eşit yönetildiğini anlatın..

Öğretin efendim..
Bu milletin yeniden dirilmesi buna bağlıdır..

Evlatlarımıza milli şuur aşılayalım. Onları vatan ve millet sevgisi üzerine dosdoğru yetiştirelim..

Uluğ Başbuğ Atatürk derki; "Türk çocuğu atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendisinde kuvvet bulacaktır"

Ve tarih derki;
"Türk balası kurt olur, bastığı yer yurt olur"

Lütfen yiyecekleri ve içeceklerinizi israf etmeyin
09/12/2024

Lütfen yiyecekleri ve içeceklerinizi israf etmeyin

Alaska'nın Whittier kasabası, neredeyse tüm nüfusun tek bir apartmanda yaşadığı biliniyor...Binanın adı Begich Towers ol...
05/12/2024

Alaska'nın Whittier kasabası, neredeyse tüm nüfusun tek bir apartmanda yaşadığı biliniyor...

Binanın adı Begich Towers olup, kasaba sakinlerinin yaklaşık %90'ına (toplam: 272) ev sahipliği yapan 14 katlı bir apartman kompleksidir. Bu, Whittier'e "tek çatı altında kasaba" takma adını kazandırdı...

Başlangıçta askeri kışla olarak inşa edilen bina, artık postane, market, polis karakolu, çamaşırhane, sağlık kliniği, belediye başkanı ofisi ve ısıtmalı kapalı havuzdan oluşan rahat bir apartman dairesi olarak hizmet veriyor...

Whittier, Alaska'ya yalnızca hava yoluyla veya bitişikteki Maynard Dağı boyunca iki mil boyunca uzanan tek şeritli bir tünel aracılığıyla ulaşılabilir. Kasabanın hava koşulları kış aylarında sert olabiliyor, bu da Begich Towers'ı bölge sakinleri için kullanışlı ve pratik bir yaşam çözümü haline getiriyor...

Kasabada Begiç Kuleleri'nin yanı sıra geri kalan sakinlerin yaşadığı ikinci bir apartman binası daha var. Kasabanın okulu ve spor salonu ayrı bir yapıda yer alıyor ancak Begich Kuleleri'ne bir tünelle bağlanıyor ve bu sayede kış aylarında kolay erişim sağlanıyor...

Avrupa haritası ama bütün ülkeler kendini simgeleyen hayvanlarla çizilmiş.
14/11/2024

Avrupa haritası ama bütün ülkeler kendini simgeleyen hayvanlarla çizilmiş.

Address

Kırklareli
<<NOT-APPLICABLE>>

Website

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Atilla Dökmeoğlu posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Videos

Share