Otorite Kitap

Otorite Kitap Otorite markalı kitaplarımızın Facebook sayfasıdır.

Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte uluslararası sistem yeniden şekillenirken, Türkiye'nin Balkanlar politikasında da...
20/06/2025

Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte uluslararası sistem yeniden şekillenirken, Türkiye'nin Balkanlar politikasında da önemli kırılmalar yaşanmıştır. Bu dönüşüm, özellikle Türkiye ile Sırbistan arasındaki ilişkilerin yeniden tanımlanmasına zemin hazırlamıştır.

Elinizdeki çalışma, Türkiye-Sırbistan ilişkilerinin tarihsel ve yapısal arka planını İnşacı uluslararası ilişkiler kuramı perspektifiyle analiz etmektedir. Kimlik, norm ve çıkar kavramları etrafında gelişen bu ilişkiler, yalnızca stratejik çıkarlar düzleminde değil; aynı zamanda söylemsel inşa süreçleri bağlamında da ele alınmaktadır.

Bahadır Şanlı, diplomatik belgelerden tarihsel anlatılara, resmi söylemlerden dış politika pratiklerine kadar çok boyutlu bir incelemeyle, iki ülke arasındaki mesafeli geçmişin nasıl karşılıklı uzlaşmaya dönüştürülebildiğini ortaya koyuyor.

Akademisyenler, araştırmacılar ve Balkan siyasetine ilgi duyan okurlar için kapsamlı ve kuramsal bir başvuru kaynağı.

̇lişkileri

Bu kitabı meydana getiren yazılar, adından da anlaşılacağı üzere, İslâm, modernite ve milliyetçilik başta olmak üzere ol...
20/06/2025

Bu kitabı meydana getiren yazılar, adından da anlaşılacağı üzere, İslâm, modernite ve milliyetçilik başta olmak üzere oldukça geniş bir yelpazeyi içkindir.

Bilindiği üzere, kökleri Rönesans ve Reformasyon hareketlerine kadar uzanan, Aydınlanma ile ideolojik hüviyetini teorik zemine oturtup, Braudel'in ifadesiyle; 'en itici gücü sömürgecilik olan Sanayileşme' ile de, çok başat bir güç hâline gelen modernlik, bunun doğal sonucu olarak, yeni sanat, siyaset, bilim, felsefe vs. politikaları üretme ve bunları bütün dünyaya ihraç etme hususunda büyük bir mesafe katetmiştir.

Yazar, birçoğu hakemli dergilerde yayınlanan makalelerden oluşan bu eserde, din/İslâm ile modernitenin; bilimden sanata, kültürden felsefeye, klasikten güncel olana kadar bütün alanlardaki büyük çelişki ve çekişmesini merkeze almakta, modernite ve onun bugüne kadar bize dayatılmış/dayatılan bilim, demokrasi, ideoloji vs. gibi çeşitli izdüşümlerini, gayet yetkin bir analiz ve sorgulamaya tâbi tutmaktadır.

Bilgelik, Herakleitos'un bugüne ulaşan sözlerine kulak verecek olursak, yalnızca Tanrı'ya özgüdür. İnsanların en bilgesi...
16/06/2025

Bilgelik, Herakleitos'un bugüne ulaşan sözlerine kulak verecek olursak, yalnızca Tanrı'ya özgüdür. İnsanların en bilgesi de Tanrı'nın yanında ancak bir maymundur. Öyleyse bilgelik sevgisi demek olan felsefe de Tanrı'yı sevmekten ve ona benzemeye çalışmaktan başka bir şey değildir. Tanrı ise Logos'tur, yani çokluktaki Bir ya da ortak olandır. Hegel'in diliyle, felsefe dünyevi bilgelik değildir; sonsuzun, kendini ortaya koyduğu ve açımlanarak geliştirdiği haliyle Tanrı'nın doğasının bilgisidir ve Tanrı felsefenin tek uygun nesnesidir. Aslına bakılırsa, ilk doğa filozoflarının temel meselesi Bir'in nasıl çok, çoğun da nasıl Bir olduğuydu. Demek oluyor ki felsefe tarihi esasen kendisi bilge olan ve dolayısıyla bilgeliğin de ideali olan Tanrı'nın tarihidir. Hiçbir sonlu insan her şeyde olduğu gibi bilgelik konusunda da Tanrı'nın yetkinliğine ulaşamayacağı için yapabileceği tek şey, Tanrı'yı sevmek ve ona elden geldiğince benzemeye çalışmaktır. Tanrı'ya benzeyebilmenin anahtarı ise, Tanrı ile insan doğası arasında ortak olan, kendisi ezeli olup ezeli olanı da kavrama kabiliyetine sahip olan ruhta/akılda saklıdır. Çünkü en eski zamanlardan günümüze birçok büyük filozofun açıklıkla söylediği gibi insan aklı, tanrısal akıldan bir parçadır. Amaç bilgelik, yani Tanrı sevgisiyse ve en yüksek mutluluk da bilgi ve erdem temelinde Tanrı'ya benzemekse, Nietszche'nin Böyle Buyurdu Zerdüşt'te sıkça dile getirdiği üzere, insan aşılmalı ve üst insana evrilmelidir. Bu yüzdendir ki Tanrı'ya özgü sıfatlar, örneğin hiçbir şeye muhtaç olmamak, özgür neden olmak, kendi dışındaki varlıklara benzememek, kendinin nedeni olmak ve kendini yönetmek (özerklik), kendi kendine yetmek, sarsılmazlık, kesin, nesnel, evrensel ve zorunlu bir biçimde bilmek, öz-bilinç, yaratıcı olmak, tüm zıtlıkları kendisinde bir kılmak ya da zıtlıkların ötesinde olmak ve daha pek çoğu felsefe yapan filozofların felsefe yapmalarının gerisindeki nihai amaç olarak kendisini gösterir.

Bu çalışmanın temel odak noktası Azerbaycan ve Türkiye arasında gerçekleşecek ortak enerji politikalarıdır. Halihazırda ...
09/06/2025

Bu çalışmanın temel odak noktası Azerbaycan ve Türkiye arasında gerçekleşecek ortak enerji politikalarıdır. Halihazırda gerçekleştirilen ya da gerçekleştirilmesi planlanan enerji politikalarına etki eden iki ülke arasındaki ilişkiler tarihi açıdan da incelenmektedir. Ortak Enerji politikaları çerçevesinde yapılan önemli enerji hattı projeleri üzerinde durulmuştur. Gerçekleşen bu hat projelerinin bölge veya bölge dışı aktörler üzerindeki etkisi incelenmiştir. Enerji diplomasisi kavramı açıklanarak uygulanmış olan ortak enerji politikaları anlatılmıştır.

1500 yıllık İslam geleneğini, sürekli oluşan bir fenomen olarak görmemiz, tarihsel sürecin her aşamasını değerli kılmakt...
02/06/2025

1500 yıllık İslam geleneğini, sürekli oluşan bir fenomen olarak görmemiz, tarihsel sürecin her aşamasını değerli kılmaktadır. Sürekliliğimizi koruyabilmemiz ise bu aşamaların her birinin tetkiki sayesinde mümkün olacaktır. Tarihsel sürekliliği kırdığımız zaman "öteki" kavramların zihinlerimizi nasıl istila ettiğini ve görünüşler dünyasını nasıl gerçek"miş" gibi algılayıp, sözde sorunlarla uğraştığımızı görmekteyiz. Geleneğimizdeki siyasi ve itikadi bir tavrın içselleştirilmesine yönelik modern bir okuma olan bu eser, meşruiyetini; "güneşin altında söylenmedik hiçbir şey kalmayacaktır" ve "her siyasi-dini sistem söylemini ve bunun sürekliliğini koruyacaktır" önermelerinden almaktadır.

Bu kitap, yöneten ve yönetilen ilişkilerinde farklı (bir) İslami siyasal tavır geliştirmenin tarihsel köklerini Hasan el-Basri'de aramaktadır. Zira o, "tek başına bir ümmet" diye nitelendirilmektedir. Ve onun yaşadığı çağ ise, "İslam Düşüncesinin Teşekkül Dönemi" diye adlandırılmaktadır. Kurumsallaşan ve birer siyasi/itikadi model haline gelen mezheplerin/akımların fikirleri bu dönemde tomurcuklanmaya başlamıştır.

Ben kimim/neyim? sorusu filozofların, hakikat arayıcılarının ve sıradan insanın zihnini meşgul eden en kadim sorudur. Ne...
26/05/2025

Ben kimim/neyim? sorusu filozofların, hakikat arayıcılarının ve sıradan insanın zihnini meşgul eden en kadim sorudur. Neticede insanoğlu benini idrak, varlığı/nı konumlandırmak ister. Karşılıkları için akla ve nakle (vahye) müracaat esastır. Vakıa ikisinin birbirini teyidi kadar tekzibi vakidir. Hal böyle olunca Sabite ile değişkenin telifi, insan beni/nefsi ile varlığın uyumu ve uyumlanması kolay değildir. Binaenaleyh hakikat arayışı cehd ister, doğrusu ya biraz da cesaret ister. Bu saiklerle teoloji-felsefe-bilim-mistisizm-ezoterizm vb. disiplinlerin müstakil ve çoklu/multidisipliner arayışı biteviye sürer Elan bir taraftan varlığın ve insanın tekevvününe dair Farabi-İbn Sinanın varlık tasavvurunu ekser teyit ve tahkim eden bilimin (fizik-kozmolojik-biyolojik vs.) verileri; diğer taraftan yine bilim ve teknolojinin imkanları ile Tanrıyı deneyimleme saikinin ürünü yeni varlık tasarımının kuvveden fiile geçirilme vetiresi vakidir. Dijital çağın insanı, öznesi olduğu dijitalizmin imkanları yanında kendisini nesneleştiren, anlam arayışı ve sürdürülebilirlik problemi ile tebarüz eden ontolojik iddiasına -ve buhranına- epistemik ve etik çıktı verme zarureti ile karşı karşıyadır. Bu eser, varlık ile idrak arasındaki ilişkiyi, insanın imkan kabiliyetleri ile sınırlarını, eldeki veriler ve multidisipliner anlayışla yeniden ele alma ihtiyacının ürünüdür. Keyfiyet bilgi ile hikmeti, sezgi ile aklı, felsefi sorgulama ile içsel tanıklığı meczeden bir düşünce yolculuğudur.

Refik/yoldaşlar için kadim sorular cari ve bakidir:
Var mıyım? Varlığımın alamet-i farikası ne? Kimim? Neyim? Ve nihayet Ne olmalıyım?

Şîî-İmâmî âlim Kutbeddîn Râvendî (ö. 573/1178) tefsirin altın çağı diyebileceğimiz hicrî altıncı asırda yaşayıp tefsiri ...
19/05/2025

Şîî-İmâmî âlim Kutbeddîn Râvendî (ö. 573/1178) tefsirin altın çağı diyebileceğimiz hicrî altıncı asırda yaşayıp tefsiri dışında onlarca eser telif edenlerden birisidir. Bu çalışmaya konu olarak aldığımız eser de onun ahkâm tefsiri metoduyla yazdığı Fıkhu’l-Kur'an fî Şerhi Âyâti’l-Ahkâm’ıdır.

“Peki neden bu eser?” diye sorduğumuz zaman Şiî-İmâmî mezhebinin tefsir birikiminin ülkemizde yeterince tanınmamış olmasından kaynaklı bir motivasyon ile “Acaba ahkâm tefsiri konusunda İmâmiyye mezhebinin konumu nedir?” sorusuna cevap aramak için böyle bir çalışmayı yaptığımızı söyleyebiliriz. İmâmiyye mezhebi ilkelerine göre yazılan ve günümüze ulaşan en eski ahkâm tefsiri Fıkhu’l-Kur'an’dır. Sonrasında yazılan tefsirler genelde Fıkhu’l-Kurân’dan etkilenerek, onu örnek alarak, ona benzer metotlarla kaleme alınmışlardır.
Bu eseri incelemekteki amacımız, yazarın mezhebi anlayışının eserine ne kadar aksettiğini tesbit etmek, diğer mezheplere yani “öteki”ne ne derece yer verdiğini görmek ve çağının ihtiyaçlarına eserde karşılık verip vermediğini belirlemektir. Ama bu konuya bizi asıl sevkeden gerekçe ise doktorada çalıştığımız ilk Farsça tefsir gibi burada da bir ilki ele almak ve akademyaya tanıtmaktır. Kutbüddîn Râvendî’nin İran’da meşhur ama ülkemizde tanınmayan bir müfessir olması ve hakkında hemen hemen hiç akademik çalışmanın bulunmaması çalışmamızın önemini arttıracak faktörlerdendir.

Varlığını ve varoluşunu kendisine borçlu olmayan insanoğlu, tarih sahnesine çıktığı andan itibaren kendisini, âlemi ve y...
13/05/2025

Varlığını ve varoluşunu kendisine borçlu olmayan insanoğlu, tarih sahnesine çıktığı andan itibaren kendisini, âlemi ve yaratıcısını anlama ve anlamlandırma noktasında daima çeşitli sorular ve sorgulamalar içinde olmuştur. İlahi dinler, bir yaratıcı Tanrı fikri üzerine tüm sistemlerini inşa ederler. Bu bağlamda onlar insanlara yeryüzünde bulunuş nedenlerini, ölümlü ve sonlu bir varlık olduklarını, yaratıcıya karşı bazı sorumluluklarının olduğunu, onların yeryüzünde başıboş olmadıklarını, yapmış oldukları iyi ve kötü davranışların Tanrı tarafından hesabının sorulacağını kendilerine bildirerek onları günahlardan uzak durmaya davet eder ve böylece kurtuluşa erişeceklerine yönelik vaatte bulunurlar.

Dinlerin varoluş nedeni ve temel iddiaları insanları hem bu dünyada hem de ahirette kurtuluşa ulaştırmaktır. Bu anlayıştan hareketle dinler, insanları kurtuluşa ulaştıracak birtakım reçeteler sunar. Bu anlamda dinlerin birbirinden ayrılması ve farklılaşmasının sebebi, sunmuş oldukları reçetelerin muhtevasının farklı olmasıdır. Çünkü her dinin temel esasını oluşturan iman, ibadet ve ahlak konuları bu farklılaşmada önem arz eder. Elinizdeki kitapta, vahiy kaynaklı üç ilahi dinin çoğunlukla temel kaynakları referans gösterilerek günah-kurtuluş ilişkisi ele alınmıştır.

Estetik ve zevk temelinde ileri bir yaratım olmasının yanı sıra işlevsel niteliğe sahip olan sanat özelde de müzik, tari...
05/05/2025

Estetik ve zevk temelinde ileri bir yaratım olmasının yanı sıra işlevsel niteliğe sahip olan sanat özelde de müzik, tarihin çok erken dönemlerinden itibaren mevcut olup yaşamın hemen her alanına eşlik etmektedir. Sanatın bir dalı olmasının yanı sıra bir bilim olan müzik, Eski Mezopotamya uygarlıklarının müzik kültürünün tespiti ve incelenmesini esas alan bu çalışmada sanatsal boyutuyla ele alınmaktadır. Eski Mezopotamya uygarlığını oluşturan Sümer, Akad, Babil ve Asur toplumlarına ait çivi yazılı belgeler, çalgı kalıntıları ve tasvirli sanat eserleri, incelemeye konu olan MÖ IV. bin ile I. bini kapsayan dönemde müziğin Mezopotamyalıların dini, askeri, siyasi ve sosyal yaşamlarının bilinen pek çok boyutuna eşlik ettiğini; çalgılardan müzik kuramı ve kayıt sistemine, şarkı, ağıt, ilahi, ninni gibi sözlü müzik unsurlarından müziğin icracıları olan müzisyenlere kadar gelişmiş ve sistemli bir yapının mevcut olduğunun bilgisini sunmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması ve modern eğitim sisteminin oluşturulmaya başlanmasıyla birlikte imam hatip liseleri d...
28/04/2025

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması ve modern eğitim sisteminin oluşturulmaya başlanmasıyla birlikte imam hatip liseleri de Cumhuriyet tarihinde eğitim sistemimizin bir parçası olmuştur ve eğitim sisteminde gerçekleştirilen değişikliklerin bu okullara da yansıtılması gerekmektedir. Değişim bağlamında okulun iç paydaşlarının görüşlerinin alınmasının strateji geliştirilmesinde önemli bir unsuru oluşturacağı düşünülmektedir. Bu araştırmada okulun iç paydaşları olan öğrenci, öğretmen ve idarecilerin okullarına yönelik görüşleri alınmıştır. Bu görüşler “2023 Eğitim Vizyonu”nda belirtilen Okul Gelişim Modeli açısından değerlendirilmiş ve okul geliştirme noktasında yapılabilecek çalışmalar için iç paydaşların görüşleri doğrultusunda fikir verilmeye çalışılmıştır.

“Yöneticiliği, bir sanatkâr gibi estetik –güzel ve zarif- bir şekilde icra etmek; bir zanaatkâr gibi ustalık dolu tutum,...
21/04/2025

“Yöneticiliği, bir sanatkâr gibi estetik –güzel ve zarif- bir şekilde icra etmek; bir zanaatkâr gibi ustalık dolu tutum, davranış, söz ve kararlarla yerine getirmek mümkündür. Ustalar, usta yönetici olmayanlardan kolayca ayırt edilebilir.”

Kitabın konusunu, “örgütler ve yönetim” meydana getirmektedir.
Bu çalışma, yöneticilere ve yönetici adaylarına örgüt ve yönetim alanındaki en güncel bilimsel bilgileri derli toplu bir şekilde sunmayı hedeflemektedir. Bu kitap; ayrıca, lisans ve lisansüstü öğrencilerin yararlanabileceği bir ders kitabı olarak da tasarlanmıştır. İçeriğin; farklı sektörlerde –kamu, özel ve gönüllü kuruluşlar-, farklı seviyelerdeki -alt, orta veya üst düzey- yönetici veya yönetici adaylarına hitap etmesine özen gösterilmiştir.

Bu çalışma Mevlâna’nın çocuk yaşta iken babası Bahâeddin Veled ve ailesiyle birlikte Belh şehrinden Nişabur, Bağdat, Şam...
07/04/2025

Bu çalışma Mevlâna’nın çocuk yaşta iken babası Bahâeddin Veled ve ailesiyle birlikte Belh şehrinden Nişabur, Bağdat, Şam, Erzincan üzerinden Anadolu’ya gelişlerinin, önce Larende (Karaman) sonra Konya’ya yerleşmelerinin, o büyük göçün hikayesi ile başlamıştır.

Daha sonra Mevlâna ve Şems-i Tebrizî’nin karşılaşmaları, muhabbet içinde birbirlerinin hem mürşidi hem de müridi olmaları, bu tasavvufî derinliği anlayamayanların baskısıyla Şems’in Konya’dan ikinci kez ayrılması ya da katledilmesi süreci incelenmiştir.

Mevlâna ve Şems-i Tebrizî’nin farklı konulardaki tasavvufî görüşleri kendi eserlerinden hareketle ayrıntılı olarak verilmiş ve benzerlik ile farklılıkları karşılaştırılmıştır. Bu süreçte o döneme tanıklık etmiş olan Sultan Veled, Sipehsâlâr Feridun bin Ahmed’in eserleri ve yakın zaman kaynakları da değerlendirilmiştir.

Yaşanan olayların arka planını anlamak üzere bağlam önemsenmiş, tarihsel-toplumsal koşullar verilerek sürecin sosyolojik gerçekliğine dikkat çekilmiştir.

Address

Gelemiş Mahallesi Tömler Sokak
Kas
07569

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Otorite Kitap posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Contact The Business

Send a message to Otorite Kitap:

Share

Category