18/11/2025
KUŞADASI MEZARLIKLARI
(Şenol ESKİN)
Antik dönemden bu yana farklı etnik ve dinsel kültürlerin yaşadığı Kuşadası’nda, hala tüm mezarlıklar saptanabilmiş ve bunlarla ilgili ciddi bilgiler toplanabilmiş değildir.1928’den itibaren ölü gömülmeye başlanan bugünkü Şehir (Adalızade) Mezarlığı’ndan önce kentin Müslüman kesimleri; şimdiki Barlar Sokağı alanındaki Müslüman Mezarlığı’nda, Sönmez Sokak/ Serin Sokak çevresindeki Arap Mezarlığı’nda, Atatürk Bulvarı üzerindeki (Tariş karşısında) Moralılar Mezarlığı’nda, Kışla’nın (şimdiki 7 Eylül İlkokulu) güney köşesindeki cephaneliğin arkasındaki “Maraşlılar Mezarlığı”nda, Kesedağı’nın güneydoğu kesimindeki Cevraki Bektaşi Mezarlığı’nda, bugünkü Askerlik Şubesi karşısındaki Aile Kabristanı’nda, 14-15. yy’da Andız ve Akköy Mezarlığı’nda defnediliyordu. Tabii ki cami bahçelerine de hatırlı kişilerin gömüldüğünü söyleyebiliriz. Ayrıca (köy ve beldeler mahalle olduğu için) kent merkezi dışındaki mahallelerin mezarlık alanlarını ve o mahallelerdeki tarihi dinsel mekanlardaki mezarları da unutmamalıyız.
Gayrimüslim olanlardan Yahudi vatandaşların “Çıfıt Tepesi” olarak adlandırılan Otel Belvu arkası/ Behice Boran Parkı çevresinde, Rum ve Ermeni vatandaşların ise Bezirgan Sokak üzerindeki Rum Kilisesi’nin bahçesinde mezarlıkları bulunuyordu.
MARATHEİSON NEKROPOLÜ: Ayrıca antik dönem ve sonrasında farklı bölgelerde bazı mezarlara da rastlanmıştır. Örneğin Yılancıburnu’nda (Maratheison Limanı alanı) 1976’da yapılan kazılarda deniz kenarında mezarlar bulunmuştur. Yılancıburnu Mevkisi’nin Küçük Ada’ya yakın kayalık yamacında (otopark alanının üstünde ve deniz kıyısında) kayalara oyulmuş biçimde birkaç mezar kalıntısı hala mevcuttur. Maratheison bir yerleşim yeri olmasa da, liman faaliyetleri için belli sayıda insanı barındırıyordu ve o insanların gömüldüğü alan (nekropol) işte bu yamaç kayalık idi.
NEOPOLİS LİMANI:Ambartepe-Ilıcatepe arasındaki Neopolis Limanı’nın da (az sayıda da olsa) mezarlardan oluşan bir alanı olması gerekir iken böyle bir ize rastlanmamıştır.
Pygela Limanı ve sayfiye alanının “Kuş Tur Tümülüsü” bölümünde çok sayıda olmasa da mezarlara rastlarız.
(Kadıkalesi) Anaea Höyüğü’nde yapılan kazılarda (2023 yılında) şapel içinde ve çevresinde mezarlar ortaya çıkarılmış ise de bu alanın bir mezarlık olmadığını biliyoruz. Büyük olasılıkla bugünkü sur duvarları dışındaki yamaç alanların mezarlık olarak kullanıldığını söyleyebiliriz. Bu alanda yapılacak kazılarda o bulguların ortaya çıkması olasıdır.
DEĞİRMENDERESİ ZOODOHU PİGİ MANASTIRI MEZARLIĞI: Değirmenderesi’nde M.S 327’de yapılan ve sonrasında ise 1814’te onarılarak genişletilen Zoodohu Pigi Manastırı’nın bir mezarlık ve maşatlık alanı olması gerekir. Çünkü zamanında 150-200 din adamını barındırdığı söylenen dinsel alanın Kurşunlu Manastırı gibi bir mezarlığı kayıt altında olması gerekir iken, günümüzde bu mezarlıktan ve manastır binalarından hiçbir iz yoktur.
KURŞUNLU MANASTIRI MEZARLIĞI:Haziran 1042'den Ocak 1055'e kadar Bizans imparatoru olan IX. Konstantin Monamakhos, Ephesos (Efes) yakınındaki Galesion Dağı’nda (bugünkü Keçi Kalesi alanı) yaşayan Aziz Lazaros’a bir manastır kurması için Anaia (Kadıkalesi) yakınlarındaki imparatorluk mülkü Bessae’yi bağışlamıştır. Bitek ve ticarete uygun Anaia topraklarındaki bu manastırın 200 din adamını barındırdığına da yer verilmiştir. Burasının Kurşunlu Manastırı olduğunu belirtiyoruz. Manastırda kilise, yemekhane, kiler, mutfak, keşiş odaları, revir, şapel (küçük kilise), manastır surları, sur mahzeni ve savunma odaları gibi bölümler yanında mezarlık olduğu bilinmektedir.
Kuşadası’nda ne yazık ki, antik dönemden bu yana mezarlık olan birçok alan ya yapılaşmaya uğrayarak ya da Andız ve Akköy Mezarlığı gibi üzerinde tarımsal faaliyetler yapılarak yok olmuşlardır.
Kadınlar Denizi Mahallesi Meram Sitesi yakınlarında bulunan Büyük Kemer çevresinde de mezarlar tespit edilmiştir.
Kent merkezi ve eklenen mahallelerle birlikte onlarca mezarlık alanı olduğu biliniyor. Bu çalışmamda yeni oluşan mahallelerdeki mezarlık alanları konusuna girmeden kent merkezindeki tarihi mezarlıkları anlatmaya çalışıyorum.
BÜYÜK SEKİ ve AKKÖY MEZARLIKLARI:
14. yy başında bölgede yarı göçer halde bulunan Türkmenlerin bir bölümünün bugünkü Kuşadası-Aydın Yolu üzerindeki Andız Kulesi çevresinde, bir bölümünün de Pilav Tepe’nin kuzeydoğu yamacındaki Büyük Seki alanında yerleştiği bilinmektedir. Büyük Seki alanına yerleşenlerin, bu alanın kuzeydoğu yamacındaki “Müezzin Tepe” çevresini mezarlık olarak kullandıkları, bu bölgede yaşayan insanlarımız anlatır. Bu dönemde mezarlık alanından herhangi bir iz bulunmamaktadır.
Andız çevresinde bulunanların ise, Andız Kulesinin güneyindeki Akköy alanında Akköy Mezarlığı’nı oluşturdukları belirtilir. Tabaşaki Hüseyin Odabaşı ve İbrahim Arıcıoğlu zeytinliği olarak bilinen yamaç alanda bu dönemde herhangi bir mezarlığa rastlanmaz.
ŞEHİR MEZARLIĞI:
“Müslüman Mezarlığı” da diyebileceğimiz bu mezarlık kent merkezindedir. Kabaca 16. yy’dan itibaren kent merkezinde yerleşim büyümeye başlamıştır. Bugünkü Kahramanlar Caddesi (Askerlik Şubesi alanını da içine alan bölgeye kadar)-Zafer Sokak-Yıldırım Caddesi ile çevrili alana Müslüman mezarlığı (Şehir Mezarlığı) yapılmıştır. Cumhuriyetin ilanı sonrası kentin yeniden ayağa kaldırılması ve düzenlenmesi çalışmalarında Şehir Mezarlığı’nın buradan kaldırılması ve kent çeperinde bulunan tüm mezarlık alanları ile birlikte belli bir yere toplanması amacıyla çalışma yapılır. Bugünkü İnönü Bulvarı ile Candan Tarhan Bulvarı’nın kesiştiği alanda yeni bir şehir mezarlığının (bugünkü Adalızade Mezarlığı) oluşturulması kararlaştırılır ve gerekli istimlaklar yapılır. 1928’den itibaren de bu alana gömü gerçekleştirilir.
Kahramanlar Caddesi’nden gelip Söke’ye doğru giden bu yol yakın zamana kadar “iki mezarlık” arasından geçerdi. Yani bugün varolan mezarlığın karşı (Hüseyin Eskin Parkı) tarafında ayrıca bir “küçük mezarlık” daha vardı. H. Eskin Parkı içinde 2020 yılında açılan Çanakkale Şehitleri Anıtı küçük mezarlık alanındadır. Bunun için mezarlıkları bilen Adalılar bu mezarlıkları “büyük mezarlık” ve “küçük mezarlık” olarak ayırırlardı. Küçük mezarlık alanına 1980’lerin sonundan itibaren gömü yapılmamaya başlandı. 1990’ların sonunda “küçük mezarlık” alanı Hüseyin Eskin Parkı’na dahi edildi ve 2000’lerin başında da buradaki bulvarın ikinci şeridi mezarlık alanından geçirildi.
Adalızade Mezarlığı dolmaya başladığı için 1990’ların ortasından itibaren Aydın yolu üzerinde “Andız Mezarlığı” açıldı.
RUM MEZARLIĞI:1740’ta Kuşadası’na gelen seyyah Richard Pococke Kuşadası kaza merkezinde 200 civarında Rum vatandaşın olduğunu belirtmiştir. Pococke Kese Dağı (Kilise Tepe) yamacından söz ederek;
“burada 200 ev ve bir kiliseden oluşan büyük bir mahalle vardır. Mahallenin kurulduğu Aziz Elias Tepesi’nin zirvesinde de bazı harabeler bulunmaktadır” der. Kese Dağı’nın üst kesiminde Aziz Elias adına bir şapelin olduğu bazı kaynaklarda ayrıca belirtilmektedir.
Ama ticari yaşamı hızla gelişen Kuşadası’na 18. yy ortalarından itibaren önemli sayıda Rum nüfus yerleşmeye başlar. Bunun üzerine mevcut kilisenin üzerine Aziz Yorgo Katedrali’nin inşa çalışmasına Manolakis Benlioğlu önderliğinde başlanır. 1780’de Fener Rum Ortodoks Patriği ve Osmanlı’dan gerekli izinler alınarak kilisenin olduğu yere Aziz Yorgo Katedrali’nin yapımına başlanır. Kilisenin mimarı ise Samos’lu mimar İonni Katziantonaki olur. Ayin kilisesi; yamaç alan düzleştirilerek, çevrili bahçe duvarları ile birlikte yaklaşık 3 dönüme yakın (bugünkü Bezirgan Sokak’ta) alana oturtulur. Denize bakan yamaç tarafı yüksek ve kalın bir duvarla çevrilidir. Yaklaşık 10 dönümlük alanda ise kilisenin mezarlık ve (bugünkü kaymakamlık evi alanında ise) maşatlığı Küçük Ada’ya bakan kuzeybatı tarafındadır.
YAHUDİ MEZARLIĞI: Yahudi vatandaşların “Çıfıt Tepesi” olarak adlandırılan Otel Belvu arkası/ (M. Kayhan- Sümbül sokaklar alanı) Behice Boran Parkı çevresinde bir mezarlıklarının olduğu bilinmektedir. Bugün o mezarlıktan hiçbir iz yoktur.
TÜRKMEN MEZARLIĞI ve MORALILAR MEZARLIĞI
1650’lerden itibaren Türkmen Mahallesi’ne zorunlu olarak Türkmen gruplar yerleştirilir. 1920’lerin sonuna kadar mahallenin mezarlığı uzun yıllar futbol sahası olarak kullanılan (Okul Sokak-İstiklal Caddesi arası) alan olur. Bu mezarlığın Kaya Aldoğan Ortaokulu alanını da kapsadığı bilinmektedir. 1928’den sonra buraya da artık gömü yapılmaz.
19. yy’da (1820’den itibaren) Mora Yarımadası’ndan Türkmen Mahallesi’ne önemli sayıda göç gelir. Mora’dan gelen Müslüman Türk kökenlilerin önemli bir kesimi Türkçe bilmemekte ve adetleri de yerli Türkmenlere pek uymamaktadır. İçlerinden biri ölür ama yerli Türkmenliler onları mezarlıklarına kabul etmezler. Bunun üzerine Mora’dan gelenler için bugünkü İsmail Cem Dostluk Meydanı’nın bulunduğu deniz kıyısında (İnönü Bulvarı ile Atatürk Bulvarı’nın kesiştiği sahilde) bir mezarlık yapılır. Bu mezarlığın da 1928 öncesi kaldırıldığını ve “Moralılar”ın da şehir mezarlığına gömüldüğünü söyleyebiliriz.
İTALYAN MEZARLIĞI: Bazılarının “Paşa Mezarlığı” da dediği, eski İtalyan Rafineri Zeytinyağı ve Sabun Fabrikası’nın girişinin solunda küçük bir İtalyan mezarlığından söz edilir. İtalyanlar Mayıs 1919’da Kuşadası’nı işgal etmişler ve fabrika Baron Rikosoli tarafından 1920’de kurulmuştur. 1940’lara kadar fabrikayı İtalyanlar işletmiş ve az sayıdaki ölülerini bu alana gömmüşlerdir. Gömü alanının önünde Paşa Çeşmesi olarak belirtilen bir çeşme bulunmakta idi. Fabrika mahkeme sonucu Tariş’e geçince, buradaki mezarların bir süreliğine Küçük Ada fenerinin yanına taşındığı ve sonrasında da İtalya’ya götürüldüğü belirtilir.
CEVRAKİ MEZARLIĞI: (Hacıfeyzullah Mahallesi. Heykel Yolu Sokak- Kesedağı’nın güney tarafı)
Yaklaşık birbuçuk dönümlük alan Cevraki ailesinin mezarlığı görünmektedir. Bu alanda, Bektaşi tarikatı şeyhi olarak bilinen Hüseyin Cevre ve ailesine ait birkaç mezarlar yanında, kim olduğu bilinmeyen ve mezartaşları okunmayan 10’a yakın da mezar bulunmaktadır. 2000 yılı başında Belediye Başkanı Fuat Akdoğan döneminde buradaki mezarlığın kaldırılarak mezarların Adalızade’ye aktarılması konusunda bir çalışma yapılsa da bu sona erdirilmedi.
İKİOLUKLU “MARAŞLILAR MEZARLIĞI:”
1600’lerin ortasında itibaren İkioluklu Çarşısı çevresinin şenlenmesi ile birlikte, ölülerin Şehir Mezarlığı’ndan ayrı bir mezarlığa gömüldüğünü söyleyebiliriz. “Maraşlılar Mezarlığı;” Yıldırım Caddesi üzerindeki 7 Eylül İlkokulu karşısındaki cephanelik, Samarali-Serçe sokaklar ve Kılıoçlu Sitesi çevresidir. 1640’larda oluşturulan mezarlık "Adalı Mustafa’nın tarlasına kadar dayanıyordu” denir. Doğal olarak mezarlığın Samarali Sokak tarafında ve Karıdöğdüren Çeşmesi tünelinin geçtiği yerde mescidi vardır.
Karıdöğdüren Çeşmesi haznesinin aynı zamanda mescitin haznesi olduğu söylenebilir.
(Bkz: Kuşadası Antik Efes- Osmanlı Suyolu ve Tarihi Çeşmeleri- Camiatik Mahallesi/ Karıdöğdüren Çeşmesi bölümü. Şenol Eskin- Say.177-179)
AİLE KABRİSTANLIĞI:
Camikebir Mahallesi Kahramanlar Caddesi Hacı Osmanoğlu Mustafa Sokak No:1 köşesi İpek Pasajı’dır ve bu alan eskiden bir mezarlık idi. Burası bugün Askerlik Şubesi ana binası karşısına düşmektedir. Küçük mezarlığın kime ait olduğu bilinmemektedir. Ayrı bir alanda oluşu (Cevraki Mezarlığı gibi) burasının da bir tarikat mezarlığı olduğu iddiasını ortaya atmamıza neden olmaktadır. Belki de tarikat ile ilgisi olmayan bir aileye ait mezarlık (aile kabristanlığı) idi. Buradaki mezarlığın 19. yy başından itibaren oluştuğunu söylemek kehanet olmamalıdır. Çünkü ancak bu dönemde mezarlık çevresinde yerleşim görebiliriz.
Etrafı duvarla çevrili “aile kabristanlığı” diyebileceğimiz bu alan; bugünkü Hacı Osmanoğlu Mustafa Sokak- Kahramanlar Caddesi- Ömer Gaymalı ve Mithat Baysal sokaklar ile çevrili idi. Hacı Osmanoğlu Mustafa ve Ömer Gaymalı sokaklar o zaman çıkmazdı ve arkaları “Arif’in Bahçesi” idi. Mezarlık alanın Hacı Osmanoğlu Mustafa Sokak cephesi 35 metre, Kahramanlar Caddesi tarafı ise yaklaşık 20 metre uzunluktaydı ve mezarlık alan yoldan biraz yüksekteydi.
Cadde üzerindeki mezarlık alanın sol köşesinde, mezarlığın taş duvarı ile birlikte yapılmış bir kubbeli çeşme vardı. 2 metre genişlik ve 2 metre yüksekliğe sahip, önünde hayvan haşat sulamak için büyük bir ahırı olan çeşmeydi. Çeşmenin suyu Zafer Sokak’tan geçen su hattından geliyordu.
"Çeşmenin arkası mezarlıktı. Cadde üstünde horasan harçla yapılmış, kubbeli bir çeşme vardı. Zafer Sokak’taki su hattından gelen suyla arkasındaki hazne doluyordu. Haznesi dolunca su içiliyordu. 1950’ler sonrası yıkıldı. Tahminim; 200-300 yıllık bir çeşme idi."(Kadri Yaşar Durgun.1934)
“Arkası mezarlıktı. Kocaman kubbeli bi çeşmeydi. Çeşmenin yanında sakız ağacı vardı ve sokağın (Hacı Osmanoğlu Mustafa Sokak-bn) karşı köşesinde ‘Sidikli’ Rauf (Tosun-)’ların evi (Kahramanlar Caddesi No:75-bn) vardı. O evin bahçesinde de kocaman bir havuz bulunuyordu. Önünde kocaman bir ahırı vardı.” (“Terzi” Naciye Sert Eskin.1925)
“Burada mezarlık vardı. Çeşme tam sokağın köşesinde idi. Arkasında yüksek düz bir alan vardı ve orası haznesi idi. Biz çocukken çeşmenin haznesine mezarlık içinden, arkadan çıkar; üzerine oturur, oynardık. Bu çıkılan yerde mezar taşı vardı. Bu mezarlığı daha sonra Baha Uncu satın aldı. Sonra ondan Kasap Adem (İpek-bn) aldı ve hayvan damı gibi kullandı." (Yaşar Duyaroğlu.1938)
“Mezarlığın içinde boydan boya, kocaman, alamet sakız ağaçları vardı. Suyu ince bir boruyla Zafer Sokak’taki taş oluktan, mezarlık içinden gelirdi. Haznesi arkasında, kocamandı ve üstü düzdü. Önünde 1.5 metreye falan taş oyma ahırı vardı.” (Remzi Yıldıran.1927)
Baha Uncu (1892-1953)
Muttalipoğlu "Kasap" Adem Erdem İpek (1952-1981)
CAMİ BAHÇESİ MEZARLIKLARI
Eski kent alanı ve çeperindeki mezarlıklar, eski köy ve belde mezarlıkları yanında hemen her cami bahçesinde de küçük mezarlık alanları bulunurdu. Bugün hala İbrahim Camisi, Kirazlı Mahallesi’nin eski camisinin bahçesinde mezarlara rastlarız. Ayrıca tarihi camilerden Kale İçi, Türkmen ve Atik (İkioklu) camilerinin bahçelerinde de mezarlık alanlar olduğu biliniyor.
Cami bahçesine gömülmek bir statü gereği idi ve her ne kadar varolan mezarlardaki kişilerin tarihçesi konusunda ciddi bir araştırma yapılmamışsa da bunun böyle olduğu örneklerinden bilinmektedir.
DÖNDÖN DEDE MEZARLIĞI:
Kentin tarihi camilerinden biri olan Hanım Camisi’nin bugünkü bahçe alanından daha geniş bahçesi vardı ve güney tarafında bulunan meydanın bir kısmı camiye dahildi. Bugün Adnan Menderes Bulvarı ve Kahramanlar Caddesi’nin kesiştiği alanda (çay ocağı ve Araplı Ahmet Çeşmesi önünde) iki elin parmaklarını geçmeyecek sayıda mezar ve asırlık sakız ağaçları vardı. Bugünkü cami ile Hancı Ahmet Hanı arasındaki meydandan söz ediyoruz. Buraya “Dön Dön Dede” denirdi. Bu meydanın Hancı Ahmet Altaş Hanı tarafında ve meydana doğru da tarihi Dön Dön Dede Çeşmesi bulunuyordu.
Evliya Çelebi Seyahatname’sinde “Kuşadası Şehri”ni anlatılırken Hatice Hatun (Hanım) Camisi’nin 1656-57’de yapıldığından söz eder. Hanım Camisi yapıldığında, bu çevre kentin çeperinde bir alandı. Kale Kapısı’ndan Hanım Camisi’ne doğru “ulu yol” üzerinde kentin ticari yaşamı yavaş yavaş gelişiyordu. Bugünkü İzzet Ağa Hanı ve önündeki medresesi de camiye dahildi. Cami çevresinde önemli kişilerin gömüldüğü geniş bir bahçe de bulunuyordu. Ki camiyi yaptıran “Hatice Hatun”un mezarı hala cami bahçesindedir. Tabii ki bu alana su gerekiyordu. Bugünkü Barlar Sokağı alanından geçen Değirmenderesi su hattından 1656-57’de camiye ve hana su verilmişti. Ayrıca Dön Dön Dede alanına da bir meydan çeşmesi yapılmıştı.
Meydanın doğu tarafında Hancı Ahmet (Altaş) Hanı belki o zamanlar yoktu. Caminin yanından Damlacık Deresi’ne (yıkılan belediyeye) doğru giden toprak yol (bugünkü Adnan Menderes Bulvarı parçası) dere üzerindeki Tenekeli Köprü’ye ulaşıyordu. Toprak yolların kesiştiği cami alanında, caminin yapımı ile birlikte oluşturulan mezarlık ve ulu sakız ağaçları vardı. Küçük mezarlık, ulu sakız ağaçları ve çeşmenin bulunduğu bu meydana zamanla "Dön Dön Dede” adı verildi.
O tarihlerden bu yana Hanım Camisi çevresi, 1970’li yılların başına kadar da hayvan nallayan nalbantların yoğun olduğu yer idi. Pazaryeri de bu çevredeydi. İzzet Ağa (eski Çeşmeli Süleyman) Hanı uzun yıllar kentin sebze- meyve hali idi. Keçeciler, demirciler, semerciler de cami etrafındaydı. Tüm bu olgular hayvan yoğunluğunu ortaya çıkarmaktadır. Hasta ve de terli hayvanların da doğal olarak sıkıntıları olur. Bu sıkıntıyı gidermek için de terli hayvanın “dolaştırılması” gerekmektedir. Bu işe uhrevi bir kimlik kazandırmak için de en uygun alan Dön Dön Dede’dir. Mezarlar, ulu ağaçlar ve etrafında döndürülerek hayvanların rahatlatılması… Ayrıca su da bulunmakta…
Yaşayan tarihlerimizden bazıları, Dön Dön Dede alanında “çocuk mezarları” olduğunu da belirtmiştir.
Caminin güneyindeki bu alanda “Dön Dön Dede”nin ne zaman türetildiği bilinmemektedir. Ama 19. yy’da camiyle birlikte bu ritüelin oluşturulduğundan söz edebiliriz.
Çeşme ve Dön Dön Dede alanındaki mezarlık ve sakız ağaçlarının 1935-36’da belediye başkanı olan Kasım Yaman tarafından kaldırıldığı söylenmektedir. Meydanda varolan basit çeşme 1945’lerde cazibeli hat köreldiği için kurumaya yüz tuttu ama 1950 başında gelen basınçlı su ile yaşamını aynı noktada 1961’e kadar sürdürdü.
Hanım Camisi 1950’lerin başına kadar; prina deposu, hayvan bağlama yeri ve diğer illerden çalışmaya gelenlerin yatıp kalktığı yer olarak kullanılıyordu ve yıkıntı haldeydi. 1951-1952’de “temeline kadar yıkılıp yeniden yapıldı” ve bugünkü bahçe duvarı da 1952 sonunda örüldü.
“1950’lerin başına gelindiğinde, cami ‘hayvan pazarı, viran, yıkıntı’ bir yerdi. Yağhanelerin prina deposu olarak kullanıldığını biliyorum. Hayvan pazarıydı ve ot deposuydu. Tepesinde (kubbe alanında-bn) belim kalınlıkta sakız ağacı vardı. Kubbe ayrılıp yarılmıştı. ‘İnsanlar altında ölecek’ diye Döşemeci Ahmet Usta temele kadar her yeri yıktı. Minaresi biraz ayaktaydı, o tamir oldu. Cami Yaptırma Derneği vardı. Gücüoğlu Şükrü, Gazozcu Ahmet (Özazman-bn) Ağa, Topal İbrahim (Elcik-bn)… Yapım ise inşaat ustası Abdullah Balcı; yani ben... Bir fiyat belirlenmiş, eksiltmeye kondu. Benim üzerimde kaldı. Geçmiş gün 200-300 liraydı; tam bilemiyorum. Avlu duvarları dahil camiyi yaptık. Kaba inşaatı İlyas Usta’nın, ince iş ve avlu duvarları da benim elimden geçti. Şadırvanını ortak parayla tabaklar (deri işleyiciler-bn) yaptırdı. Şimdiki belediye binasına bakan yerde (Gürbüzer soyadlı) Sinan’ın sebze bahçesi vardı ve o yana Sinan’ın bahçe duvarı olarak dokunulmadı. Bu bahçe Sedat (Akdoğan-bn) Bey’indi. İzzet (Keser-bn) Ağa tarafında bir irim (şimdiki Akdoğan Sokak-bn) vardı ve Sinan’ın bahçe duvarı ağzını kapatıyordu.” (“Yapıcı” Abdullah Balcı.1920)
Yıkıntı haldeki camii onarılmaya başlandığı dönemde; ortadaki çeşme ve arkasındaki Dön Dön Dede alanı, toprak yollar ve bir kısmı kaldırılmış mezarlar, hala kesilmemiş bazı sakız ağaçları ile kötü durumdaydı. 1953’te bahçe duvarları bugünkü biçime sokulduğunda, kalan mezarlar kaldırıldı, sakız ağaçları kesildi ve meydan bugünkü hale getirildi.
"Bu alanda 6-7 tane büyük sakız ağacı vardı. Ben burada Dön Dön Dede’yi biliyorum ama içindekiler çocuk mezarı mıydı onu bilmiyorum."(Yaşar Duyaroğlu.1938)
“Arkasında Dön Dön Dede vardı. Önüne çeşmeyi Araplı yaptırdı. Çeşmeyi ve Dön Dön Dede’yi Kasım Yaman (1935-36’da-bn) kaldırdı. Kanalizasyonların üstünü mezar taşları ile kapattı. En son ölüsü de İzmir’de kanalizasyon çukurunda kaldı. Böyle adamlardı bunlar." ("Tulum" Mehmet Saygın.1915)
(Konuyu daha ayrıntılı kavramak için: “Kuşadası Antik Efes-Osmanlı Suyolu ve Tarihi Çeşmeleri/Dön Dön Dede Çeşmesi”-Şenol Eskin.Say.210-214)
Yerel tarihçi arkadaşım Sedat Onar; 18. yy’da Selçuk kökenli Zeyniyye tarikatının Hanım Camisi çevresine yerleştiği ve ölenlerin de cami bahçesine gömüldüğünden söz etmektedir.
Anlatımında; “1944 yılına kadar 10-15 mezardan oluşan bir mezarlığın 18. yüzyıldan kalma olduğunun sanıldığı ama elimizde ne mezar ne de mezar taşı kalmadığı için kesin bir tarihin ortaya konulamayacağı, tarikata ait bir mezarlık olduğu için diğer vatandaşların buraya gömülmesine müsaade edilmediği, bu mezarlığa Adalıların bir kısmının ‘Akçebed Avlusu’, bir kısmının da ‘Akçabed Mezarlığı’ dediği ve ‘Akçabed’ adının o dönemlerde Selçuk/Ayasuluk’a verilen isim olduğu, Kuşadası’na yerleşen tarikat müritlerinin burada Zeyniyye Tekkesi’ni kurduğundan” söz etmektedir.
Sedat kardeşimin aktardıkları hakkında herhangi bilgiye sahip olmadığımı belirtmeliyim. Ama şu gerçeği de biliyoruz. Osmanlı’nın özellikle son yüzyıllarında tarikatların (onlarca kola bölünmüşlükleriyle) etkin olduğu, padişaha göre güçlenen veya gözden düşen tarikatların bulunduğu, dinsel alanlarda etkin olan bu grupların başka insanları içlerine (tekke, cami ve mezarlıklarına) almadıkları belirtilmiştir. Bu anlamda Hanım Camisi’nde bu tarikatın etkin olması sonucu mezarlığa başka insanları gömdürmediği söylenebilir. Ama zaten bugünkü Barlar Sokağı alanı Müslüman Mezarlığı’dır, cami bahçelerine gömü yapılmaktadır. Ayrıca kimlere ait olduğunu bilmediğimiz bir mezarlık da Askerlik Şubesi karşısında bulunmaktadır. Yani kentte mezarlık sıkıntısı yoktur. Ve bu anlamda caminin yapıldığı 1655’li yıllardan itibaren ve 18. yy. öncesi cami bahçesine pek çok hatırlı kişi gömülmüş olmalıdır.
(“Kuşadası Ansiklopedisi- Kuşadası Mezarlıkları”/ Şenol Eskin. Basılmakta olan kitabından)