02/08/2025
DEMİR PARMAKLIKLARIN ARDINDA İNSAN KALMAK
“Demir parmaklıklar...
Özgürlüğün karşı kıyısına çekilmiş çizgiler.”
Bu cümle bir edebi kurgu değil; bir mahkûmun içinden gelen, yaşanmışlığın damıttığı bir haykırış. Hepimizin dışarıdan bakıp önyargıyla yaklaştığı duvarların ardında, aslında sessiz ama derin bir hikâye var: İnsan kalmaya çalışan insanlar.
Bir Kimlik: Numara Değil, İnsan
Cezaevinde kimlikler değil, numaralar konuşur. Kapı aralığından seslenilen, sayıma numarayla çıkan insanlar… Onların da bir adı, geçmişi, hayalleri, çocukları vardı. Ama dört duvar arasında, yalnızca "hükümlü" kimliğiyle varlar artık.
Bu duvarların arasında zaman başka akar. Hayat; aynı çaydanlıkta kaynayan su, aynı battaniyede yatan umut, aynı koğuşta yaşanan sessizliktir. Ceza, sadece işlenen suçun değil; bazen eğitimsizliğin, yoksulluğun, terk edilmişliğin de bedelidir.
Demir Parmaklıklar: Güvenliğin Ardına Saklanan Unutuş
Demir parmaklıklar güvenlik içindir, evet. Ama aynı zamanda unutuşun da sembolü olur çoğu zaman. Bir mahkûm her sabah o parmaklıklara tutunduğunda gökyüzünü değil, kendi karanlığını görür. Toplumun vicdanı, bu demirlerin ardında neyi görüp neyi görmezden geliyor?
“Ceza” bir karşılık mı, yoksa bir intikam mı? Bu soruyu sormak kolay değildir ama cevabı aramak zorundayız. Çünkü bazı cezalar, suçtan çok sistemin kusurudur. Bu yüzden cezaevleri, yalnızca bireyin değil, toplumun da aynasıdır.
Dört Duvarın Dili: Sessizlik ve İçe Dönüş
Cezaevi duvarları dışarıya ses taşımaz. İçeride ne söylersen, yankısı sadece sana döner. İnsan kendiyle konuşmayı, susarak direnmeyi, sessizliğin içinde beklemeyi burada öğrenir. Ve beklemek, sabrın en ağır hâlidir.
Dört duvar; ailesinden, evladından, toplumdan insanı yavaş yavaş koparır. Ama her kopuş aynı zamanda bir iç muhasebeye de gebedir. Bazıları için bu süreç gerçek bir dönüşümün başlangıcı olabilir.
Mahkûmiyetin Ötesi: Yeniden İnsan Olma Umudu
Unutulmamalıdır ki her mahkûm bir gün çıkma umuduyla yaşar. Ancak bazıları içerideyken dışarıdadır, bazıları dışarıdayken içerde. Çünkü asıl mahkûmiyet bazen vicdanda başlar.
Her cezanın arkasında sadece bir suçlu değil, çoğu zaman bir sosyal hikâye, bir toplumsal yara vardır. Bu yüzden adalet, yalnızca ceza vermek değil, suçu doğuran nedenleri anlamak ve ortadan kaldırmaktır.
Duvarın Ardından Gelen Ses
Ben bir mahkûmum. Hatalar yaptım, belki affedilmez şeyler… Ama hâlâ düşünebilen, vicdan taşıyan, pişmanlık duyan bir insanım. Dört duvar, demir parmaklıklar beni insan olmaktan çıkarmaz. İçeride hâlâ bir ses, bir nefes, bir umut var.
Cezaevleri, yalnızca cezalandırma değil, iyileştirme ve yeniden kazandırma umudunun da son durağıdır. Her yargının içinde biraz vicdan, her duvarın ardında bir insan olduğunu unutmadan...
Av. Mahabat İskenderoğlu