Havass İlimler Akademisi

Havass İlimler Akademisi Metafizik, parapsikoloji, ruhsal gelişim, astroloji, cinler, okültizm, ezoterizm profesyonel hobimdir

22/07/2025

Tedavi olduğun doktor senden daha hasta olabilir. Ama sen onun hastalığıyla değil reçetesiyle ilgilenirsin. Çünkü sana o recete lazımdır.

İşini yapıp ücret aldığın kişinin kazancı helal olmayabilir. Ama sen onun kazancıyla değil kendi emeğinin karşılığıyla meşgul olup paranı helal olarak alırsın.

Kullandığın herhangi bir eşyayı yapan işçiler yada patronlar gayrı müslim, ahkaksız ya da kötü insanlar olabilir. Sen bunların hiç birini bilmez ve verdiğin paraya bakarsın.

Aynen bunlar gibi,

Sana ilim öğreten kişinin ameli senden daha az olabilir. Ama sen sana lazım olanla ilgilenirsen istifade edersin. Onun ameliyle meşgul olursan ilimden mahrum kalırsın.

Nasihat eden kişinin günahı senden çoktur belki de. Ama sana lazım olan onun günahı değil, nasihatıdır.

Hocama bir gün dedim ki;

"Hocam din adına konuşan insanlar neden zaaflarıyla ön plana çıkar?"

Cevap;

"Bunun beş sebebi vardır.

Birincisi nefis ve şeytan direk onları hedef alır. Başkalarına bir vesvese veriyorlarsa onlara bin vesvese verirler ki işlerini yapmasınlar. Yaparlarsa da etkileri az olsun. İnsanlar onların sözlerine değil hallerine bakıp hem onlara kulak vermesin, hem de onlar sebebiyle dinden soğusun.

İkincisi, ilim ve amel ile Allah'a yakınlığı hak etmeyen, veya ilim ve ameli nefsi için menfaat kapısı olarak gören, samimiyeti Allah'a olmayan insanlar onlar sebebiyle ilim ve amelden uzak dursunlar diye. Oysa zaaf gösteren din adamları ortada üç beş kişiden ibarettir. Hakiki alimler ise çoktur. Samimi insan hakiki olanı arar. Suni olanda veya eksiklerinde takılıp kalmaz.

Üçüncüsü, insanlar onların hallerinden ibret alıp "alim de olsan nefis ve şeytan kandırır" ibretini alsın diye zayıf ve suni alimler ortada şöhretli olur. Bu şöhretleri aynı zamanda onların hatalarının peşin kesilmiş cezası gibidir.

Dördüncüsü, ilim ve ameliyle kibirlenenlere ceza olarak nefisleriyle başbaşa bırakılır. Kişi nefsine ve şeytana karşı yalnızca manevi yardımla başarılı olurlar. Manevi yardım almayan, kendini alim görüp nasihate kulak vermeyen, nasihat verip nasihat dinlemeyen kişiler kibirlerinin cezasını yalnızlıkla ve dolayısıyla nefis ve şeytana mağlubiyetle öderler.

Beşincisi, ilmi Dünyalık menfaat ve nefsin istediği makam, şöhret gibi sebeplerle öğrenenler veya öğretenler nefsânî ve şeytani belalara maruz kalırlar. "

Zafer Çelik - Havass İlimler Akademisi

18/07/2025

Ruhsal Terakkinin (gelişim - yükseliş) Önemi ve Kazanımları

Bilimin sınırlarını aşmamızı sağlayacak iki şeyden biri ruhsal terakki, diğeri aklın tekamül ve inkişafıdır. Her ikisini sağlayacak yegane kaynak (hakikatine erilmiş) Kuranı Kerimdir.

Böyle iddialı ve ağdalı bir cümle ile başladım konuya. Zaten herkeste öyle yaparak dikkat çekmiyor mu? Amaç ilgi çekmek, merak uyandırmak ve böylece yazının okunmasını (ya da ürünün satılmasını, fikrin yayılmasını, insanların etkilenmesini...) sağlamak.

Yok yok, bizim amacımız bunlar değil. Bizim inancımız bu yönde ve bunu destekleyen çok şey var.

Tüm inançlarda spiritüalizm, ruhçuluk, astral seyahat, ruhun yapısı, ruh anatomisi, ruhsal gelişim gibi kavramlar geniş yer tutar. Bu konularda batıda ve uzakdoğuda, semavi veya insani olarak kabul edilen inançlar sistemlerinde felsefe okullarından beri devam eden okullar, inisiye disiplinleri, araştırma merkezleri, seminerler, konferanslar, paneller düzenleyen uzman kişiler var olagelmiştir. Özellikle yahudilik ve hristiyanlık, bunlara bağlı olarakta katolikler abd'de, ortadokslar rusya'da ve yahudiler israilde metafizik çalışmalar yapan resmi kurumlar kurmuşlar ve bu işe çok ciddi ekonomik kaynaklar ayırmışlardır. Ana başlıkları ökültizm, mistizm, psişizm, parapsikoloji ve metafizik diye değişse de konu hep spiritüalizm ve mentalizmdir. Yani havass ilimlerdir.

Onlarda havass ilimler böyle şekillenirken bizde cincilik, büyücülük, üfürükçülük ve en masum haliyle de şifacılık olarak yerleşmiştir. Ve İslam dünyasında havass ilimler çöplüğe döndürülmüş ve o şekilde popülerleştirilmiştir. Tabi ki bunun bu şekilde olmasında islamın gelişmesinden rahatsız olan ve korkan yahudilik ve hristiyanlığın payı büyüktür.

Diğer yandan ruhsal gelişimi sağlayacak olan ruh konusu "sana ruhu sorarlar. De ki ruh rabbimin emrindendir " ayetini "o Allah'a aittir, kullar ona vakıf olamaz" diye tercüme ve tefsir edenlerin de bunda payı vardır. Oysa ayetteki "rabbimin emrindendir" ifadesi hakikatte "ruh rabbimin alemi emir sırlarındandır" manasını ihtiva eder. Alemi emir konusu makalelerimiz ve derslerimizde defalarca izah edilmiştir.

Keza, ruhsal gelişimi konu edinmesi gereken tasavvuf (islam mistizmi) ruh yerine nefse yönelmiş ve onun terbiyesini, hatta bazıları tarafından ileri gidilerek nefsin yok edilmesini konu edinmiştir.

Burada bir hakkı teslim etmek mi dersiniz, acı bir gerçeği itiraf mı dersiniz bilemem. Ama bildiğim bir şey varsa İslamda ruhsal gelişim konusunda en fazla kafa yoran ve bu konuda çalışmalar yapanlar batıni şii ekolü olmuştur. Onlar da bunu genel islami bir usül yerine batıni ideolojileri temelinde ele almış ve çarpıtarak farklı ve yanlış mecralara çekmişlerdir. Hiç şüphe yok ki ehli sünnet çizgisinde bir ruhsal terakki sistemi oluşturulamaması konusunda batıni şii ekolün etki ve tesirleri tartışılmaz bir gerçektir.

Şii batınıliğinin ehli sünnet ruhsalcılığının oluşmasına karşı çıkma sebebi bellidir. Peki yahudi ve hristiyanlar neden bunun oluşmaması için mücadele eder?

Bu sorunun cevabı ilk paragrafımızla direkt alakalıdır.

Bilim ana hatlarıyla İnsan, doğa, ve kozmografya yani evreni ve bunların alt başlıklarını konu edinir. Tüm bunları gerçekten keşfedebilmek için de iki ana temele yoğunlaşmak gerekir. Fiziksel yapı ve metafizîki yön.

Bilim metafiziğe "enerji" kavramı eksenli olarak yaklaşmış olsa da (ki bununla bile bilimde devrim gerçekleşmiş ve çağ atlamıştır) tam olarak metafiziği fiziksel deneyimlerle keşfetmesi mümkün değildir. Fiziğin tespit ettiği enerji metafiziğin yalnızca görünen yüzüdür. Görünmeyen tarafına ulaşmak için mistizmin sahası açılmalı ve metafizik alemin efendisi olan ruh devreye girmeli, sonra da ruh - zihin uyum ve iletişimi gerçekleşmelidir. Bunu gerçekleştirebilecek tek sistem de kuranda öğretilen islami usüllerdir. Bu sebepledir ki batıda İslam mistizmi üzerine görevlendirilen birçok şarkıyatçı yazar ve akademisyen yıllar, hatta on yıllar süren çalışmalar yapmıştır. Bunların en meşhurları Annemarie Schimmel'dir. Çalışmalarının akademik yönlerini kitap halinde yayınlayan bu oryantalist kadın uygulama ritüellerini raporlar halinde tutmuş ve bir kısmını batı okulları ve vatikana göndermiş, daha sonra da raporlarını tamamen saklamayı tercih etmiştir. Bunu yapmasına en büyük sebebin ihtida etmesi olduğu söylenir ki mezar taşına yazdırdıkları da bunu destekler mahiyettedir.

Evren denilen kainat matruşka gibidir. Her katmanın kilitleri vardır ve bu kilitlerin bilimle açılması ve aşılması imkansızdır. Kainat dediğimiz şey (dünyadan alemi emre kadar olan uzay) o kadar büyüktür ki mesafeleri aşıp evrenin sistemine erişmek, sırlarını çözmek bilimle mümkün değildir. Bunu yapmanın tek yolu evreni evrenin hareketinden daha hızlı hareket eden bir cihazla gezmekten geçer.

Bilim henüz güneş sistemini dahi çözümleyememeiştir. Yaklaşık sekizbuçuk ışık dakikası uzakta olan güneşle alakalı bütün bilimsel iddialar teori ve hipotezden ibarettir. Bugüne kadar evrenin tespit edildiği iddia edilen en uzak noktası onüç milyar ışık yılıdır. Bir ışık yılı ışığın saniyede 300.000 km bir hızla bir yılda kat edebildiği mesafedir ki bu da tam tamına dokuz buçuk trilyon km mesafedir. Dokuz buçuk trilyon... Bunu on üç milyarla çarpın. Bu mesafe belki de gerçek evrenin tespit edilebilen çok küçük bir parçasıdır.

İşin bir diğer yönüne gelirsek;

Diyelim ki bir teknoloji geliştirdiniz ve ışık hızına ulaştınız (ki bu ışınlanma eşiğidir) ve 1 yıl ışık hızında gidip evrende çok küçük, bize göre çok büyük olan Samanyolu galaksisinin bir gezegenine vardınız. Orada birtakım bilgiler elde edip geri döndünüz. Arada geçen zaman binlerce yıl olacaktır. Siz geri geldiğinizde muhtemelen yüzüncü kuşak torunlarınız dünyada yaşıyor demektir. Ve herkes size deli gözüyle bakacaktır. Mesela bugün biz bir milyar ışık yılı mesafede gözlemlediğimiz bir galaksinin güncel halini değil, bir milyar ışık yılı önceki halini görebiliyoruz. Belki de o galaksi şu anda orda bile değil. Yani evren çözümlenemez bir muamma. Bu muammanın sırlarına ermenin tek yolu ışık hızını en az 300.000 katı aşan bir hıza ulaşmaktan geçer. Bu da fiziksel olarak mümkün değildir. Zira ışık hızının bir sonraki adımı maddenin yok oluşudur. Yani o hızı aşarsan sistem seni yok eder. Geri dönmeyi bırak gidemezsin bile. Özetle evrenin sırları bilime kapalıdır.

Tam burada ruh devreye girer. Çünkü ruh evrenin yaratıldığı enerjiyle (alemi emir ve esmaul hüsna nuruyla) aynı ana maddeden yaratılmıştır. Enerji yoğunluğu (kitabımızda açıklayacağımız şekliyle) azaltılarak ve ayarlanarak insan bedenine uygun hale gelip bedenimize yerleşmiştir. Bedendeki (bir anlamda söndürülmüş) olan nur (Yani ruh) yaşadığı beden, çevre, dünya, güneş sistemi, Samanyolu galaksisi, gökada, gök kıta...lara uyumlu şekilde gelişip, alt katmanları aşıp, nihayet alemi emre ulaşacak seviyeye kadar adım adım terakki edebilir potansiyele sahiptir. Bu terakkinin seviyesine göre veya ulaştığı son nokta itibariyle ruh, ışık hızının binlerce katı hıza ulaşır. Ama madde gibi hızda kaybolmaz. Aksine hızlandıkça daha güçlenir.

Diyelim ki ruh terakkide çok az mesafe kat etti. Bu durumda da ruh bedenden özgürleşmeyi ve mental iletişim kurmayı başaracak kadar gelişmeyi sağladıysa daha üst seviyelere terakki etmiş (inisiye olmuş) diğer ruhlarla iletişim kurup onlara öğrenci olabilir. Böylece direkt ya da dolaylı olarak evrenin yapısını, sistemini ve sırlarını öğrenir. Aynı zamanda terakki ettiği seviyenin altında kalan tüm metafizik varlıklar ve enerjilere etki edecek, yön verecek, bilgi alacak ve hatta hükmedecek seviyeye ulaşmış olur.

Bunu başarabilen bireyler ilim ve bilime yön veren, insanlığa ve hatta insan ötesi varlıklara hükmedebilen (en azından hükmedenlerin yanında yer alabilen), ulaştığı manevi makamlar sebebiyle ölümden sonrası için hakikat makamlarını mesken edinecek olan kişilerdir.

Konunun ilk paragraf bağlantısına dönersek;

Bilim ne kadar ilerlerse ilerlesin bilgi seviyesi deneyimleyenebilen tecrübeler ve kıyas yapılabilen teorilerle sınırlıdır. Evreni güncel haliyle keşfetmesi ve güncel bilgiler aktarması mümkün değildir. Uzay ajanslarının verdiği bilgiler yakın evrenle alakalı bilgilerdir. Uzak evrenle alakalı bilgiler güncelliği çoktan geçmiş bilgilerdir. Evrenle alakalı güncel ve gerçekçi bilgi edinmek ancak ruhsal gelişim sürecinde eşik atlamış gerçek ruhsalcılarla mümkündür. Bunu başaran insanlar nisbî zaman ve mekan kavramı ötesine ulaşmış ve izâfî zaman ve mekana erişmiştir. Hakiki zaman ve mekan ise alemi emrin ötesiyle alakalıdır.

Peki bu gelişim ne işe yarar. Nisbî zamanın ötesine aşan birey ve toplumlar diğer birey ve toplumları yönetir ve zamana hükmederler. Bugün dünyaya hükmeden sistem bizden ortalama 100 yıl öncesinde yaşıyorlar. 2100 e kadar olacak ekonomik, sosyal, siyasi olayları çoktan planladılar. Çıkacak savaşları ve hatta sonuçlarını dahi belirlediler. Ve biz onların senaryolarına göre yaşıyoruz. Onların oluşturdukları ekonomik şartları, onların sundukları teknolojiyi ve hatta onların yönlendirdiği sağlık ve psikolojiyi yaşıyoruz.

Bu şuna benzer. Bir öğretmen öğrencilerine göre 20 yıl daha ilerde bir hayat yaşar. Öğrencilerin ne zaman ne öğreneceklerini, hangi sınava gireceklerini ve hangi öğrencinin sınavda başarılı ya da başarısız olacağını bilir. Sapma ve yanılma payı düşüktür. Bir anlamda öğrenci öğretmenin ona çizdiği rolü oynar. Öğretmen isterse eğitim metotlarıyla öğrencilerinin başarı oranlarını yükseltip düşürebilir. Öğrencilerin yaşadığı zaman dilimi öğretmenin yönlendirmesine nispetlidir. Öğretmen ise sistemin zamanına izâfî bir zaman yaşar. Gerçekte ise öğrencinin geleceğini büyük ölçüde idari otoritenin politikaları belirler. Buna bir hastanın tedavi ve iyileşme sürecinde hasta doktor ilişkisini, bir insanın mali gelişmesinde ekonomik sistem vatandaş ilişkisini de örnekleyebilirsiniz. Öğrenci için nisbî zamanda bilinmez (gayb) olan birçok şey izâfî zamandaki Öğretmen için malumdur.

Ruhsal gelişimle nisbî zamanı aşmış kişi de toplumun öğretmenleri veya yöneticileri gibidir. Nisbî zamanda meçhul olan şeyler izâfî zamanda çoktan yaşanmış ve bitmiştir. Dolayısıyla malumdur. Böyle kişileri yetiştirmiş ve onları toplum yönetiminde söz sahibi yapmış devletler dünyaya hükmedebilir.

İşte bu sebeplerden dolayı gayrı müslim ezotik ve batıni toplumlar İslam ruhsallığının gelişmesini engellemekte ve onların gerçek havassla uğraşmasını istememektedir. Bu sebeple de bizde hedef saptırmak için havass ilimler yerine cincilik, ruhsal gelişim yerine nefiscilik mefkûre haline getirilmiştir.

Tabi işin bir de manevi boyutu, Allah'a yakınlık, hakikate erme, ruhun tecessüm haline geçmesi, ervahı mukaddese arasına girme, cünudu müsennede arasında yer alma konuları vardır ki bunlar zahiri boyuta nispetle çok daha kıymetlidir.

Havass ilimler Akademisi olarak amacımız havass ilimleri gerçek zemin olan ruhsal ve mental gelişim odaklı olarak anlatmaya, yazmaya, eğitimler vermeye ve kitaplar yayınlamaya devam edeceğiz.

Zafer Çelik - 17.070.2025

hayranlar Havass İlimler Akademisi

Havass İlimlerle de uğraşsan, hoca da olsan dikkat etmediğinde kaza yaparsın.
17/07/2025

Havass İlimlerle de uğraşsan, hoca da olsan dikkat etmediğinde kaza yaparsın.

16/07/2025

Şifacılıkta Ocaklı Olmak, İcazet ve El Almak

Havass İlimler ve özellikle şifacılıkta çok sık duyduğumuz bu tabirlerle alakalı çok soru geldiğinden kısaca açıklamak mecburiyeti hasıl oldu.

Ocaklı olmak;

Bir gün Peygamberimiz sav Hz Ali ve Hz Fatımayı karşısına alıp bir eliyle Ali'nin ra, diğeriyle Fatıma'nın ra ellerinden tutarak;

"Allah benim ruhumu kendi zatının ve sıfatının nurundan alemlere rahmet olarak yaratıp dünyaya gönderdi. O rahmet sebebiyle yanlış yolda olanlar hidayet bulur. Darda olanlar selamet bulur. İmtihanda olanlar afiyet bulur. Hasta olanlar şifa bulur. Siz ikiniz bundan sonra benim nurumun varislerisiniz. Nurumun yanacağı ocak sizin ocağınızdır. Bendeki nuru yansıtacak ruh sizin ruhunuzdur. Ben ocağı ikiye böldüm ve size verdim. Siz de sizden sonra ikiye bölün. Ve sizden sonrakilere de bunu tavsiye edin. Layık olan varis bulunmazsa nuru sahibine iade edin..." buyurmuş. Ve böylece ilk ocak sahibinden varislerine intikal etmiş.

Bu sebeple, Ehli beytten bazı kişiler ilim, irfan, manevi rehberlik ve şifacılık gibi konularda bir merkez halindedir. Ehli beyt soyundan gelen ve gerçek olanların bulunması ve ulaşılmasınının çok zor olduğu bu kişiler ilim, irşad ve şifa gibi konularda nuru hiç sönmeyen ve insanları pişirip olgunlaştıran birer ocak görevi görürler. Ehli beytten olmadıkları halde ocağım, ocaklıyım gibi iddiada bulunanlar gerçek değildir. Gerçek bir ocak hem irşat, hem şifacılık ve hem de manevi rehberlikte birer kibriti ahmerdir (simya taşı gibidir). O ocaklara ulaşmak zordur. Ocağa girip pişecekleri de, yanacakları da, bereket ve şifaya ulaşacakları da seçerek alırlar. Kapıya her gidene simya değmez. Geçmişini temizlemeye ve gelecekte temiz kalmaya samimi şekilde karar verenler, ve bu uğurda pişmenin ötesinde yanmayı göze alanlar ocağa kabul edilir. Ocağa kabul edilenler madden ve manen hidayet, selamet, afiyet ve berekete kavuşurlar. Hülasa ocak kurumu ehli beytten olan ve onlardan da seçkin olanlara aittir.

İcazet;

Allah yeryüzünde hikmetin anahtarını Hızır'a as vermiş ve Peygamberimiz sav dışındaki cümle enbiya ve evliya hikmet kapısını Hızır as rehberliğinde geçmiştir.

Hızır as hem havass ilimlerin ve hem de sırların merkezidir. Havass yolunda yürüyenlere rehber olacak kişiler bir noktadan sonra direkt olarak Hızır as ile irtibatlanıp hikmet ilim ve sırlarını ondan öğrenirler. Bunun gerçekleşmesi için ilim, amel, ihlas, hizmet ve intisap bütünlüğünün sağlanmış olması gerekir. Havass yolunda yürüyecek olanlar ise Hızır 'a as ulaşmadan evvel ulaşmış olana tabi ve teslim olur. Oranın ilim, irfan, marifet ve hikmetiyle yoğrulup, hizmetiyle olgunlaşır.

Hızır'ın as 40 kapıda 4000 hikmeti vardır. Her havass yolcusu bu kapılardan bir ya da bir kaçından geçer. Bu kapılar çoğu zaman irşat, tasarruf ve afiyet kapılarıdır. Afiyet kapısının başlıca hikmetleri şifa, bereket ve saadettir. Yolda yürüyenlere hizmet olarak bu kapılarda tasarruf yetkisi verilir. Buna İcazet denir.

İcazetli kişiler tasarruf ettikleri alanlarda zahir ve batın alemlerde söz sahibi olur. Tasarruf ettikleri konularla alakalı sıkıntılara karşı himaye altında olmuş olurlar. Yani kendileri o konularda imtihan edilmezler (İcazet ve tasarrufunu dünya menfaatine satanlar hariç). İcazetli olmadan tasarrufta bulunmaya çalışanlar ise muhakkak o konuda imtihan edilip sıkıntı çeker ve hem icazetsiz iş yaptıkları, hem de tasarruf iddiasında bulundukları için hangi konuda iddialı iseler o konularda kendileri ve aileleri sıkıntı çeker. Mesela bioenerji ile meşgul olanların bireysel ve ailevi enerjileri altüst olur. Haccam ve haccamelerin kendileri hacamatla iyileşen hastalıklarda hacamat ile şifa bulamaz.

İcazet aynı zamanda danışan kişiler için de manevi bir zırhtır. İcazetsiz kişilere gidenler danışmanlarından ve onların sıkıntılarından bir ya da birkaçını alır. İcazetsiz danışmanlar ise danışanların sıkıntılarını kendi üzerlerine çeker.
İcazet sislsilesinde en üstte Efendimiz sav, onun altında Hızır as, onun altında Hızır kapılarından geçmiş tasarruf makamı (ki bu makamlar tasavvufta olduğu gibi eski zamanın meşayıhı değil, zamanının mutasarrıflarıdır), onların altında mutlak icazetliler (tasarruf makamının icazetine umumi olarak varis olanlar), onların altında da mukayyet (sadece bir konuda) icazetliler olarak sıralanır.

Havasstaki icazetin ocakta karşılığı el vermedir. Bir ocaktan el almakla ocaklı olunmaz. Sadece el verilen konuda el alan kişi yetkili olur ve onun ölümüyle yetki biter. Fakat el veren ocaklı kimse el alana "bunu çocuklarına aktar..." demişse o el ailede layık biri olmayıncaya kadar devam eder.

Zafer Çelik 17.07.2025

Havass İlimler Akademisi hayranlar

05/07/2025

Bugün Aşure Günü

Bazı zamanlar Cemal sıfatının, bazı zamanlar Celal sıfatının sırlarını barındırır. Aşure günü ise iki sırrı bir arada bulundurur ki bu "sıfatı ilahi tecellisinin en zirve halidir". Dolayısıyla en fazla dikkatli, uyanık ve şuurlu olmamız gereken zamandır.

Her zaman yaptığımızdan daha fazla tövbe etmemiz gereken, daha çok dua etmemiz gereken, daha fazla ibadet etmemiz gereken ve daha cömert olmamız gereken bir gündeyiz. Gafil davranan hem mahrum ve hem de mağdur olur.

Bugün tövbe ile meşgul olana gelecek yıl günah kapıları kapanır. Nefis ve şeytan bu güne ihtimam gösterene tuzak kuramaz. Allah nefis, şeytan ve tüm hilekarların şerrinden korur.

Bugün zikirle meşgul olan önündeki bir yıl nur ile şerbetlenir.

Bugün oruç tutan bir yıl sıhhat ve afiyet bulur.

Bugün hacet namazı kılan bir yıl muhtaçlık çekmez.

Bugün sadaka veren bir yıl bereketlenir.

Bugün kurban kesen bir yıl Allah'a yakın olur....

Günü değerlendirenlerden olmanız temennisiyle... Sırrına eren, hikmetinden istifade eden ve hayırlı hükümlere muhatap olanlardan olunuz inşallah...

Zafer Çelik Havass İlimler Akademisi hayranlar

12/06/2025

Dini Konularda Paylaşımlar Yaptığımız Sayfamıza hayranlar Havass İlimler Akademisi herkesi bekleriz....

https://www.facebook.com/ilimmarifetvehikmetdernegi

"Kafirlerin hoşuna gitmese de Allah nurunu tamamlayacaktır"

"Siz Allah'a yardım ederseniz O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı (iman üzere) sabitler"

06/06/2025

Alemi Ezelde ve Alemi Ervahta Cenabı Hak karşısında hepimiz birer İbrahim idik.

O aşk ve heyecanla "gerekirse malımızın tamamını Allah yolunda infak edeceğimize söz verdik.

Gerekirse ailemizi çölde terk edip Allah’a teslimiyet göstereceğimize söz verdik.

Gerekirse kendi canımızdan vaz geçip, hatta İsmaillerimizi dahi kurban edeceğimize söz verdik.

"Yeterki Ya Rabbi tekrar sana kavuşabilelim, bunun için her şeyi terk etmeye ve her şeyi kurban etmeye hazırız " dedik.

İlk istenen "terk" huzuru ilahiyi terk etmemiz idi ki en zor olan terk buydu. 70 yıl alemi ervahın kapısında "senin aşkınla yanmışken bir emrinle huzurunu terk ettikten sonra, o huzura tekrar ermek için her şeyi terk edemezsem lanet olsun bana" diye kendimize beddua ve lanet okuduk.

Allah, yolunda cömertlikle infak ettiğimiz malları katından birer dal olarak uzatıp huzuruna bizi çekmeye vesile kılıyor.

Hizmet ve cihatla meşgul iken ihmal ettiğimiz ailelerimizi "zürriyetimizden birer müslüman topluluk " olarak peşimizden getiriyor.

Allah, Kestiğimiz kurbanları vuslat bineklerimiz yapıyor. Aşk ve cezbe meydanında verdiğimiz "Kendimizi ve ailemizi kurban edeceğimiz" sözümüze bedel olarak kabul ediyor. İbrahime gelen koç sadece ismail için değildi. Hepimiz birer ibrahimiz ve hepimizin çocukları ismail. Kurbana bu gözle bakmak lazım.

Kurbanlarımız bizim nefis, şeytan ve dünya muhabbeti cihadımızın şehitleridir. Ancak kendi içindeki cihadı kazananlar, alemi ervahta Verdiği sözün arkasında duranlar, tekrar vuslatı ve huzuru ilahiyeye varmayı isteyenler, ismaillerini önemseyenler kurban keser. Kurban kesmeyenin İsmaili hakikaten ya da hükmen kurban olur. Kaybolur gider. Firakla imtihan olmak istemeyen kurbanla vuslata ersin.

Bugüne büyük bayram günü denir. Büyük bayram "bayramın birinci günü cumaya denk gelirse olur" . Büyük Bayramınız Mübarek Olsun

Zafer Çelik - 06.06.20205

Havass İlimler Akademisi hayranlar

28/05/2025

Bir Alimin;

Sözleri akılda kalıcı ve kalbe tesir eder şekildeyse o kimse sözü dinlenir ve tasiyelerine uyulur bir velidir. Ders ve sohbetlerine devam edilir.

Eğer sözleri sizin yaşamınıza rehberlik ediyor, olmadık zaman ve şartlarda size yol gösteriyorsa o kimse sırlara vakıf bir havas ehlidir. Rehber edinilip tabi olunabilir.

Eğer sözleri akılda kalmıyor ama dinleyene anlık tesir ediyorsa cezbe ehlidir. Dikkatli olunması ve uzak durulması gerekir. Zİra meczubun sözleri hoş, davranışları esrarlıdır. Ama halleri kendine hastır. Başkalarını kötü etkileyebilir.

Eğer sözleri (ayeti kerime ve hadiis şerif okusa bile) kalbe tesir etmiyor ve akılda da kalmıyorsa gaflet ehlidir. Gaflet bulaşıcıdır. Ondan kaçmak gerekir.

Zafer Çelik - Havass İlimler Akademisi

hayranlar Havass İlimler Akademisi

24/05/2025

Yurtdışında Kurban Kestirmek

Son yıllarda dünyanın farklı coğrafyalarında kurban kestirmek yaygınlaştı. Hatta bu furyaya biz de dahil olduk ve özellikle Çin zulmünden kaç(ırıl)an Uygur Türkü gençlere yönelik hizmet veren kurumlar başta olmak üzere, Suudi Arabistan,da daimi işçi olan ve orada köle muamelesi gören yabancıların çocuklarına hizmet veren bazı vakıflar için kurban ve parasal destek konusunda aracı hizmet yapıyoruz. Fakat burada farklı birkaç konuya dikkat çekmek istiyorum.

Dikkat...!

Vacip ya da nafile olarak kurban kesmenin fazilet ve hikmetleri hakkında daha önce paylaşımlarımız olmuştu. O sebeple burada kurbanın bireysel fazileti, sevabı, hikmeti konularına girmiyorum. Ama toplumsal faydasıyla alakalı birkaç cümlemiz olacak. Sonunda da yurtdışında kurban konusunda bazı hassasiyetlere dikkat çekeceğiz.

Kurbanın Toplumsal Faydaları

1- Çok kurban kesilen memleketlerde savaşlar ve terörize faaliyetler minimum seviyede olur. Allah o memleketi düşman istilasından korur.

2- Kurbanın çok kesildiği yerlerde doğal afet olmaz. Doğal afetlerin çok olduğu yerlere dikkat edilmesi gerekir. Orada hukuki, ekonomik ve toplumsal adalet ortadan kalkmış, halk zulme sessiz kalmış, zekat verilmez veya kurban kesilmez olmuştur. İlk ikisi olmasa bile zekatın verilmediği ve kurbanın kesilmediği yerlerde afet eksik olmaz. Zekat hakkıyla verilip kurban çokça kesiliyor olsa bile adaletsizliğin ve zulme sessizliğin olduğu yerde yine felaketler çok olur.

3- Kurbanın çok kesildiği yerlerde bulaşıcı ve salgın hastalıklara daha az rastlanır. Denilir ki "çok kurban kesilen memleketlerde doktorlar işsiz kalır".

4- Kurbanın çok kesildiği yerlerde manevi huzur ve maddi bereket olur. Toplumsal cinnet vakaları, aile dağılmaları, uyuşturucu bağımlılıkları o bölgede azalır. Tarım bereketli, hayvancılık verimli ve ticaret karlı olur.

Hülasa, kurbanın bireysel olduğu kadar toplumsal da bir çok fazilet, hikmet ve faydası vardır. Bu sebeple hem bireysel olarak (mümkünse tüm aile bireyleri için) kurban kesmeyi (kurban bayramında ve senenin tamamında) çoğaltmalı, hem de toplumsal faydalarını göz önünde bulundurarak bu ibadeti mümkünse kendi ülkemizde yapmalıyız.

İnsanlar neden yurtdışında kesmeyi tercih ediyor? En önemli sebep daha ucuz olmasından dolayıdır. Evet ucuzluk bir faydadır. Ama ucuz düşünmek Müslümana yakışmaz. İbadette kuruş hesabı yapanın karşılığı da indirimli olur.

Daha uygun fiyatlı yurtdışı kurban imkanı, şayet o da olmasa hiç kurban kesemeyecekler için fırsattır. İmkanı dairesinde kendi ülkesinde kurbanını kesen ama diğer aile bireylerine de kurban kesmeye çalışan ve buna ancak yurtdışında yetecek mali gücü olanlar için de güzeldir. Fakat imkanı olanlar için doğrusu tüm aile bireyleri için kurban kesiyor olsa bile kendi ülkesinde ve şehrinde kesmektir.

Mali ibadetlerde aslolan en yakınından başlayarak ve kendi memleketinde gerçekleşmesidir. Mesela fitre ve zekatta "sadece Allah yolunda olan savaş ordusu ve ilim talebesi için, bir de uzakta ikamet eden fakir akraba için" ihtilafsız cevaz vardır. Bunların dışındaki hallerde kendi memleketinin dışına nakletmek caiz değildir diyen çok alim vardır. Hassasiyet kurbanda da aynıdır.

Zafer Çelik- 25.05.2025

hayranlar Havass İlimler Akademisi

22/05/2025
19/05/2025

Kurbanın Hikmetleri - Kurban Nedir?

1- Kurban Allah a yaklaştıran, yani Allah'ın rızasına sebep olan maddi bir ibadettir. Maddi ibadetler tevekkül (Allah'ı dünyevi uhrevi konularda vekil etmek), teslimiyet (Rabbine teslim olup selamete ermek), ve takva (Allah tarafından emir ve tavsiye edilenlere sımsıkı sarılıp yasaklanan ve kaçınmamız tavsiye edilenden şiddetle kaçmakla Allah'ın korumasına girmek) konusunda bedenî ibadetlerden daha etkindir. Kurban, Allah a teslimiyet, Allah için fedakarlık ve Ona bağlılık göstergesidir. Üstelik de ayeti kerimede de vurgulandığı gibi "kesilen kurbanın eti yine bize aittir. Allah'a ulaşan bizim takvamız, karşılığında ondan bize gelen ise O'nun himayesidir. Denilebilir ki kurban ilahi bir sigorta ve kasko sistemidir.

2- Kurban günahlara kefarettir. Hadisi şerifte “ Kurbandan akan ilk damla kanla bütün günahların döküldüğü” müjdesi vardır. Şirk harici, bilinen bilinmeyen, büyük küçük bütün günahlar kurban ile affolunur. İki amel vardır ki bunları yerine getirdikten sonra kişi "acaba affolundum mu" diye şüphe etse bu şüphesi tüm günahlardan daha ağırdır. Bunlardan biri Arafat'ta vakfe yapmak diğeri kurbandır. Bu müjdeden dolayı Anadolunun bir çok yerinde, ölenin ardından ”Kabir Kurbanı” adı altında kurbanlar kesilerek Affolunmalarına vesile olunmaya çalışılmaktadır. Kabir kurbanı bir kimsenin vefatından sonraki ilk Kurban bayramı arefesinde ölen kimse adına kesilen kurbandır. Bunu bayram günleri içinde yapmakta mümkündür. Peygamberimiz sav hz. Ali'ye vefatından sonra kendisi için kurban kesmesini vasiyet etmiştir.

3- İbrahim, Hacer ve İsmail'in (Allah'ın selamı üzerlerine olsun) samimiyet ve teslimiyetlerinin mükafatıdır. Onların sadakat ve teslimiyetleri karşısında Allah başlarına gelebilecek en ağır imtihanlara keffaret olarak kurban kesilmesini emretmiştir. En ağır imtihan evlat imtihanıdır. Evlatlarımızın bizim imtihan sebebimiz olmaması için ve onların da sağlıklı ve salih bir hayat sürmeleri için kurban kesilir. Doğan çocuk için kesilen akika kurbanı bunun içindir.

4- Nimetlere karşı şükürdür. Nitekim kurbandan bahseden kevser suresinde “Habibim, biz sana kevseri (ahirette kevser havuzunu, dünyada ise bir çok nimetleri) verdik. Öyleyse (O nimetlere şükür için) namaz kıl ve Kurban kes” buyrularak, kurbanın bir şükür yolu olduğu ifade edilmiştir. Bir başka ayeti kerimede de “şükrederseniz nimetlerimi artırırım” buyurarak bizi müjdelemektedir. Elimizdeki nimetlerin artması ve var olanın imtihan sebebimiz olmaması için kurban kesilir. Bu konuda;
a- Dünyevi bir nimete ulaşıldığı zaman, mesela ev, araba vb bir varlık sahibi olunduğu zaman şükür için kurban kesmek müstehabdır.
b- Çocuk olduğu zaman şükür için akika kurbanı kesmek sünnettir.
c- Bir hastalıktan kurtulunduğu zaman şükür kurbanı kesmek geçmiş ümmetlerden bize aktarılan adetlerdendir. Hastalığın tekrar nüksetmesinin önüne geçer.
d- Zorlu bir yolculuk, yada bir görevden dönüldüğü zaman kurban kesmek mendupdur.
e- Ticari bir başarıdan sonra kesmek takriri sünnettir…
O zaman maddi veya manevi nimetlere ulaştığımızda Şükür Kurbanı kesmeyi kendimize adet edinmelyiz.

5- Kurban, hastalık için tedavi yollarındandır. Mendup olan şifa kurbanı kesilir. Kan ancak kan ile durur diye bir ifade vardır. Nice aöeliyat gerektiren hastalıklar kurban kesilerek ameliyata gerek kalmadan şifaya ulaşılmış, nice ameliyattan çıkmaz denen hastalar kurban vesilesiyle ameliyattan selametle çıkmıştır.

6- Tıkanan maddi ve manevi yolları açmak için anahtardır. Ticari, şahsi ve manevi kısmetlerin önünde tıkanıklığa sebep olan her türlü günah, haset, nazar, şeytani musallat, büyü gibi etkenler kurbandan akan kanın karşısında yıkılıp yok olur.

7- Canlar için hayat sigortası, mallar için kasko mesabesindedir.

8- İsmi azam duası sırrına sahip bir iltica usulüdür. O sebepledir ki gerçekleşmesi çok zor olan işlerin kolayca hallolması için kurban adanır veya kesilir.

9- Manevi terakki vesilesidir. Manevi yolculuğunun kolay olması, imtihansız geçmesi, terakki basamaklarını hızla çıkmak ve terakkiye engel olacak hal ve günahların ortadan kalkması için kurban kesilir. Terakki yolları tıkanan ya da intisap yolları açılmayan kimseler için hususi kurban usulleri vardır.

Her kurban bayramı öncesi kurbanın dini hükmü üzerinde farz mıdır, vacip midir, sünnet midir, kimler kesmelidir, kimler kesmemelidir, bireysel midir yoksa ailevi midir, kurban kesmek yerine bedelini sadaka versek olur mu, hangi hayvanlardan olur, horoz kurban olur mu, borçlanarak kurban kesilir mi gibi spekülasyonlarla akıl karışıklıkları oluşturulmaktadır. Yukarıda saydığımız hikmetleri kendinde içselleştirmiş kişiler için bu spekülasyonların hiç bir önemi yoktur. Ama yine de kısa kısa bazı noktalara değinelim.

Kurbanın hükmü (farz mı, vacip mi, sünnet mi?) nedir?

- Kurban hükmünden ziyade hikmeti için kesilir. Başta Allah'a yakınlık vesilesi olmak üzere yukarıda sayılan ve sayamadığımız bir çok hikmetleri vardır. Hikmet sırları ve menfaatleri çok olan ilahi hükümler demektir.

Kimler kurban keser?

- Direkt ya da zamanlı olarak ödeme imkanı olan, Allah'a yakınlığı, takvayı, teslimiyeti ve hikmetleri önemseyen Müslümanlar keser.

Borçlanarak (taksitle) kurban kesilebilir mi?

- Zaruri ihtiyacı olmayan bir şeyi (kıyafet, aksesuar, telefon, ev eşyası...) taksitle alırken "caiz mi, bir hocaya soralım" demeyen insanların konu ibadete gelince sormaları fetva konusu değil inanç, takva ve iman konusudur.

Hangi hayvanlar kurban edilebilir?

- Peygamberimizin kurbanlık olarak haber verdiği hayvanların imkan dairesinde en iyi olanları...

Kurban eve mi kesilir yoksa bireylere tek tek mi kesilmelidir?

- Fıkhî olarak (islam hukuku açısından) nisap miktarı mala kim sahipse o keser. Aile bireylerinin hepsi bu miktar mala sahipse hepsi keser. Böyle bir genişlik yoksa aile reisi aileyi temsilen keser. Şayet ailenin mali kontrolü tek kişide ama imkanları herkesi istiğna olarak nisap sahibi yapacak kadar genişse yine aile fertlerinin her bireri kesilmesi tavsiye edilir.

Geçmişte kurban kesmediğimiz yıllar için kurban kesebilir miyiz?

- Peygamberimiz sav veda haccında 100 deve kurban etmişler. Bunun 63 tanesini (yaşadığı ömür kadar olanını) bizzat kendisi kesip kalanına vekalet ile kestirmişlerdir? Yani geçmiş hayatımızda kesemediğimiz kurbanlar için de kurban kesebiliriz ve hatta imkan dahilinde ise kesmeliyiz...

Zafer çelik - 19.05.2025

hayranlar Havass İlimler Akademisi

Address

Sisli

Opening Hours

Monday 10:00 - 16:00
Tuesday 10:00 - 16:00
Wednesday 10:00 - 16:00
Thursday 10:00 - 16:00
Saturday 11:00 - 15:00

Telephone

+5348298682

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Havass İlimler Akademisi posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Share