SusurlukunSesi

SusurlukunSesi Herkes Duysun Diye! SUSURLUK'UN SESİ
www.susurlukunsesi.com

PAŞA GÖNLÜNÜZ BİLİR!2009 yerel seçimleri.Hava buz gibi bir mart gecesi…***Zübeyde Hanım Bulvarı’ndaki alt kahvehanelerde...
28/05/2025

PAŞA GÖNLÜNÜZ BİLİR!

2009 yerel seçimleri.

Hava buz gibi bir mart gecesi…

***

Zübeyde Hanım Bulvarı’ndaki alt kahvehanelerden birinde,

Tahsin Başkan, coşkulu bir şekilde konuşma yapıyordu.

Sağında ve solunda meclis üyesi adayları vardı.

Kahve içinde ve dışında büyük bir kalabalık,

Kadın, erkek, çoluk çocuk…

***

Söylediği her cümle alkışlar ve sloganlar ile bölünüyordu.

***

Zekiydi.

Kime, nerde, nasıl,

Ve hangi tonda söz söyleyeceğini çok iyi biliyordu.

***

Derken,

Arka sıralarda biri el kaldırıp bir soru sormak istedi.

Buyur etti Tahsin Başkan.

Adam ayağa kalkıp,

Eliyle kahvehane dışında kolları arkada bağlı dolaşan,

Ve Tahsin Başkan’ın yıllardır yanında olan,

Ve bir nevi korumalığını da üstlenen rahmetli Ahmet FİLİZ’i göstererek,

“Tahsin, eğer başkan seçilirsen bu adamı da işe alacak mısın?” diye densizce bir soru sordu.

***

Kahvehane buz kesti tabi bir anda.

İçeriden “çıt” ses çıkmıyordu.

Tahsin Başkan olduğu yerden dönerek her şeyden habersiz dışarıda dolaşan rahmetli Ahmet FİLİZ’e dönüp baktı.

Sonra tekrar yavaşça kalabalığa dönüp;

“Ben can yoldaşlarımı, benimle korkusuz bu yola çıkmışları asla arkamda bırakmam. Ahmet’i de seçildiğim ertesi gün işe alacağım. Eğer bu yüzden bana oy vermeyecekseniz umurumda bile değil. Paşa gönlünüz bilir.” dedi gürleyen bir sesle.

***

Kahvehaneye iyice sessizlik çökmüştü.

Yüzlerce kişiden tek bir çay kaşığı sesi bile çıkmıyordu.

Kalabalık afallamış kalmıştı.

***

Çünkü

Genelde bu tür durumlarda toplum baskısından geri adım atılır,

“Kem küm” yapılırdı.

O ise bir adım daha ileri gidip,

El yükseltmişti.

***

Aradan 5-10 saniye geçince,

Bu sefer herkes ayağa kalkıp,

“Bravo Başkan, helal olsun” diye alkışlamaya başladı.

Kahvehanede ki heyecan ve tezahürat

Dışarı sokağa kadar taşmıştı.

***

Rahmetli Ahmet Ağabey ise yaşananların farkında bile değildi…

Seneler sonra ben anlatınca,

Kafasını sallayıp,

“Susurluk bu sana” Özkan deyip gülüp geçmişti.

***

30 Mayıs Rahmetli Tahsin Başkan’ın ölüm yıldönümü.

Üzerimde emeği çok…

Yazmasam içim rahat etmez biliyorum.

***

Ve

Onun bu şehre gözle görülür verdikleri,

Gözle görülmeyen çabasının,

Binde biri bile değildir.

Onu da biliyorum.

***

Bir şehri yaşanılır yapan bedenidir.

Memleket yapan ise ruhu…

***

Nur içinde uyu başkanım.

Cenab-ı Allah sana rahmetiyle muamele eylesin.

Mekânın cennet olsun…

***

Görüşmek dileğiyle,

Hoşça kalın.

KADINLAR İNSANDIRSon evre kanser hastası bir anneydi.Engelli ve yatalak kızı ile birlikte gecekonduda yaşıyordu.Telefon ...
21/05/2025

KADINLAR İNSANDIR

Son evre kanser hastası bir anneydi.
Engelli ve yatalak kızı ile birlikte gecekonduda yaşıyordu.
Telefon ile canlı bağlandığı sabah programında,
“Artık Allah’tan tek dileğim var Şule Hanım. O da yüce Rabbimin benden önce kızımın canını almasıdır.” demişti.
Stüdyo bir anda buz kesmişti.
“Benden sonra ona kim bakacak. Nasıl bakacak. İçimde bu sorularla ölmek istemiyorum. Ölmekten zerre kork*m yok benim. Sadece kızımı arkamda kimsesiz bırakmaktan korkuyorum, anlıyor musunuz?” demişti hıçkırıp ağlayarak.
Bu feryat ve figan içimi delip geçmişti.
***
Ve sonra dedim ki;
Kadın olmak, çocuğu olsun olmasın,
Kendi ölümünün ertesini bile düşünen bir "anne" olmaktır.
***
Kadın olmak;
Boş boş ortalıkta geziyor sanmasınlar diye,
Hep bir yerlere yetişiyormuş gibi hızlı adımlarla yürümektir.
***
Gülüşünün bir kısmını, yanlış anlamasınlar diye yüzünde gizlemektir.
Kadın olmak bu topraklarda,
Kalabalıklar arasında sobelenmeden “saklambaç” oynayabilmektir.
***
Bakın;
Diğer bütün dinlerde Tanrı erkektir, güçtür, babadır.
İslamiyet ise Allah’ı “Rahman ve Rahim” olarak tanımlamıştır.
Yani şefkat ve merhamet anlamları üzerinden,
Kadın olmak;
İslam dininin ayağının altına cennet yerleştirdiği kutsallıktır.
***
Kuş gibi özgürce göklerde dolaşabilmek
Daldan dala konabilmek değildir.
Kadın olmak
Bir erkek ipin el verdiği kadar yükselebilmektir.
Bu coğrafyada kadın olmak,
Uçsuz bucaksız maviliklerde
Yalnız “uçurtma” kadar uçabilmektir.
***
Oturup ayna karşısında saatlerce makyaj yapmaktır.
Saç taramaktır.
Kadın olmak güzel olmayı çok istemek ile
Güzel olmaktan korkmak arasında sıkışıp, ezilip kalmaktır.
Kadın olmak bu ülkede “ürkek bir güvercin” gibi yaşamaktır.
***
Kadın olmak;
Giyindi diye sövülmek,
Bedeni için satılmak,
Kıskanıldığı için dövülmek,
Sevdiği için öldürülmek,
Vebaya sebep oldu diye “cadı” sanılıp, bağlanıp yakılmaktır.
***
Velhasıl;
Kadın doğmak,
Koskoca ve aptal bir insanlık tarihinin yükünü,
Miras olarak istemeden sırtlanmaktır.
***

Görüşmek dileğiyle,

Hoşça kalın.

KURUMLAR GÖÇÜYıktığımız Fatih İlkokulu’nun yerine Okul yapacak “arazi” bulamıyoruz kardeşim.Şaka gibi!***Beşeylül’de 3 o...
30/04/2025

KURUMLAR GÖÇÜ

Yıktığımız Fatih İlkokulu’nun yerine

Okul yapacak “arazi” bulamıyoruz kardeşim.

Şaka gibi!

***

Beşeylül’de 3 okul birden üst üste,

Eğitim-öğretim görüyor minicik çocuklar.

Kimisi dışarı çıkmaya çalışırken, kimi içeri girmeye çalışıyor.

Okul önünde 2 polis arabası, yüzlerce aile.

Manyas panayırı gibi bir curcuna…

***

Oysa

Pancar Kooperatifi, Tarım Kredi Kooperatifi, Orman İşletme Şefliği yerlerinden sökülüp,

Eski askeri alanın ücra köşelerine pek ala taşınabilir.

E ben böyle deyince de,

Şefi, müdürü bana takıyor kafayı.

Hoş,

Tanıyanlar bilir beni.

Pek öyle “sallamam” ben.

***

Bunlar şehir merkezinden gidecek kardeşim.

Gidecek ki yerlerine okul vs.

Aklınıza her ne gelirse yapabilelim.

***

Sonra,

Oraya stat, buraya çim saha…

Emeği geçenlerin ellerine sağlık tamam,

Amenna,

Amenna da,

Ne bu hemşerim ya!

Önceliğimiz ne bizim?

Ayranımız yok içmeye, faytonla gidiyoruz…

Top oynamaya.

Hayırdır birader,

2046 olimpiyatlarına aday da bu Susurluk,

Bizim mi haberimiz olmadı daha?

***

Bir tarafımız kış kıyamet içinde,

Bir yanımız meşin top, yemyeşil çim saha!

Aklına, mantığına, izanına sığdırabilen varsa,

Vallahi, billahi ne ala!

***

Bak kardeşim;

Zamanında önüne araba bile park ettirmeyen Askeri Gazino,

Çarşı Cami’nin çaprazından,

Şehrin tam ortasından bir gün kalkacak deseler,

İnanmaz, gülerdiniz değil mi?

Yemez! Hadi be sende,

Kimsenin gücü buna yetmez derdiniz…

***

Ama bunu İsmail GÜNEŞ Başkan o zaman bir şekilde başardı.

Susurluk’un tam göbeğinde, bugün bu şehrin nefes alabildiği bir “Adnan Menderes Parkı“ yarattı.

Üstelik uyandırayım, mevcut hükümet bugünkü kadar güçlü de değil idi.

***

Tıpkı kavimler göçü gibi,

Bu şehirde kurumlar göçünü bir şekilde başlatmalıyız artık.

Artık bu hepimiz için elzem oldu.

Şart oldu.

***

Çünkü

Biz istesek de, istemesek de,

Becersek de, beceremesek de,

Bir gün bu Susurluk “gelişecek” kardeşim.

Otoban ile birlikte İstanbul’un ilçesi olmuş bir şehiriz artık.

İstanbul ekonomisinin taşacağı en mantıklı tek bir güzergâh kaldı geriye

O da biziz.

Susurluk…

***

İşte bu yüzden

Bu şehri yeniden dizayn etmeye mecburuz biz hemşerim.

Bir an evvel ve hızlıca.

***

Haydi,

Görüşmek dileğiyle,

Kalın sağlıcakla…

RAMAZAN TEBESSÜMÜDev karıncaların,Sıcaktan çatlamış toprağın üstünde,Dörtnala koşuşturduğu bir ağustos ayıydı.***Ortaoku...
12/03/2025

RAMAZAN TEBESSÜMÜ

Dev karıncaların,

Sıcaktan çatlamış toprağın üstünde,

Dörtnala koşuşturduğu bir ağustos ayıydı.

***

Ortaokuldaydım…

Havanın sıcaklığı, günlerin uzunluğu derken

Oruç tutmak çok zordu.

Susurluk “Taklamakan Çölü” gibiydi o zamanlar.

***

Saate bakmaktan,

İftara kaç “saniye” kaldı çarpıp hesap yapmaktan,

Beynim haşlanmış patatese dönmüştü.

***

Dedim bu böyle olmaz aga…

O çocuk aklımla.

Bir plan yaptım.

***

O zamanlar Beşeylül İlkokulu’na paralel uzanan yolda karpuz satılırdı.

Geceden kamyonlar oraya yanaşır, sabahına karpuzlar elden ele atılarak kasadan yere indirilirdi.

Her sabah karpuz indirmeye gidip yevmiye kazanmaya başladım.

Öğlenleri de gidip,

O parayla,

Muzaffer Bağırgan’ın karşısındaki camları gazete ile kaplı lokantada,

Akşama iftara acıkacak kadar hesap ettiğim porsiyonda,

Az pilav, az kuru şekli

Gizlice yemek yerdim.

***

Neyse,

Bir gün büyük bir kamyon geldi öğleden sonra.

İndirmek saatler sürdü.

İftara artık çok az kalmıştı ama yok ben dayanamıyordum.

Ve yine aynı lokantaya gidip o açlıkla,

Enikonu oturup yemek yedim…

***

Midem davul gibi gerilmişti.

Ezana yakın eve geldim.

Daha kapıdan içeri girerken,

“Valla bugün kurt gibi acıktım. Mis gibi kokuyor ev. Ne var yemekte babaanne?” diye heyecanla sordum.

Yalandan tabi!

***

Yer sofrasına bağdaş kurup oturduk.

Kimse anlamasın diye,

Sabırsızlanıyor gibi yapıyor,

“Of ne zaman okunacak bu ezan hadi be ya” falan diyordum.

Dümenden tabi…

***

Güm!

***

Top patladı sonunda.

Patladı patlamasına da,

Ben ağzıma kaşığı sokarken, boğazım da kaşığı gerisin geri ittirdi.

Tokluktan tabi!

***

Bir iki derken, ben lokantada az önce ne yediysem oraya çıkarıverdim.

Patlıcanından, pilavına, cacığından kompostosuna…

Komple menüyü.

***

Tabi sonra

“Oruç tutuyor maşallah” diye koca mahalleye beni gururla anlatan babaannemi,

Kolonya ile yarım saatte zor ayılttık.

***

Hayat ne garip…

Keşke şimdi bir gün dahi imkânım olsa da

Oruç tutabilsem diyorum.

Ama nafile…

***

Geçti dost kervanı…

***

Herkese hayırlı ramazanlar diliyorum…

HER ŞEY ÇEKTİ GİTTİYazıklar olsun hepimize!***Susurluk’ta bizi biz yapan gelenekleri dibine kadar yaşamış, Ama alıp onla...
05/03/2025

HER ŞEY ÇEKTİ GİTTİ

Yazıklar olsun hepimize!

***

Susurluk’ta bizi biz yapan gelenekleri dibine kadar yaşamış,

Ama alıp onları çocuklarına öğretememişlere…

***

Aptal bir modernite fırtınası içine kattı bizi,

De babam de sürüklüyor.

Önümüzde televizyon, ellerimizde telefon,

Doğadan, topraktan, hayvandan,

Gitgide uzaklaşıyoruz.

***

Küçücük bir böcek görünce çığlık çığlığa kaçıyor artık çocuklar.

Kırlardaki çiçeklerin yanına uzanmak yerine, bitkiyi artık sadece balkondaki saksılarda görüyorlar.

***

Evlerimiz sıra sıra uzanan sessiz birer mezar gibi.

Başlarında birer servisi eksik…

Yahu biz yaşıyor muyuz, yoksa yavaş yavaş ölüyor muyuz?

Onu bile anlamıyoruz.

***

Kim nerede oturuyor, ne yer içer herkes bilir, gözetirdi bir zamanlar.

Şimdi soruyorum,

Adam alt komşusunu bile tanımıyor.

“İstanbul mu lan burası? Hıyar!“

***

Artık çocukları kreşe, yaşlılarımızı huzur evine gönderiyoruz.

O üç kuşak aynı çatı altında yaşama sıcaklığının tadı bitti beyler.

Annelerimize babalarımıza bile sırayla,

Ve sıra bize gelmesin diye “of aman” çekerek bakıyoruz.

***

Dostlukların harmanlandığı tarhana çocuklarının yerini, başındaki kulaklığı dost sanan süngerimsi hamburger çocukları aldı artık.

***

Bir cenaze geçince buz keserdi sokaklar.

Bilirdik kim.

Başımız önde, ayağa dikilirdik. Hüzün çökerdi cephe selamı verilen caddelere.

Şimdi görünce kahvelerde bacak bacak üstünde

“Kimmiş ölen be Rıza?” diye kahveci çırağına sorar olduk.

***

Otobüste yaşlılara yer vermek için yarışırdık biz.

Söylesene genç kardeşim “Bende para verdim bana ne, o ayakta gitsin”’ hoyratlığına biz ne zaman geldik.

***

Nerede hangi boşluk varsa aramızda,

Dolduramadık.

Tuttu oraya “para” girdi.

Bu para denen illet,

Bizi rezil, kavga, hasta, kıskanç, aptal, dilenci, yalaka etti.

Ettirdi.

***

Neler var daha yazılacak,

Neler da!

Velhasıl usta yoruldum.

Bende “söz” bitti…

***

Sanki “Eskici geldi haanım” diye bağıran bir bohçacıya tüm geçmişimizi, değerlerimizi bir anda sattık,

O da çekti gitti…

Geriye bize içi “yoz” insanlar ile dolu

Bayat bir hayat kaldı…

***

Görüşmek üzere…

OLANIN, OLMAYANA BORCU VAR.Ey;Susurluk’un parasını mezara götüreceğini sanan müzmin zenginleri…(Onlar kendilerini biliyo...
19/02/2025

OLANIN, OLMAYANA BORCU VAR.

Ey;

Susurluk’un parasını mezara götüreceğini sanan müzmin zenginleri…

(Onlar kendilerini biliyorlar.)

***

Merhabayın…

***

“Allah hepinize sağlık afiyet versin!” kardeşim.

“Allah başımızdan eksik etmesin!” diyeceğim…

***

Diyeceğim demesine de,

Bir gün yitip öldüğünüzü bile anlayamayacağız bu gidişle.

Çünkü

Ne varlığınız belli,

Ne de yokluğunuz bu şehirde…

***

Ama bir müjdem var sizlere!

***

Hani bir yıldır bekliyordunuz ya,

Hah,

Geldi işte “RAMAZAN AYI” bu sene de.

***

Yine 40-50 gıda paketi dağıtıp “kendinizi tatmin” edersiniz artık.

Verince vicdanen hafiflersiniz.

Peki

“İhtiyaç sahibi mutlu oluyor mu?”

Aman be ya

“SİZE NE!”

***

Ey Susurluk’un üç harfli marketleri!

Sizler de ufaktan hazırlanın gari.

Son kullanma tarihi geçmeye yakın ürünlerinizi deponuzdan çıkarıp

Bir an önce paketlemeye başlayın.

***

Tabi canım,

Estağfurullah…

Zaten fakirler siz neyi münasip görürseniz ancak onu yiyebilir.

Mesela,

Fasulye, pirinç, bulgur, makarna…

***

Peki,

Çikolata, peynir, salam, sucuk, kıyma?

Aman ha!

Sümme hâşâ!

***

Fakirse fakirliğini bilsin canım o da.

Değil mi ama?

Fakir çocuğu da anasının pişirdiği nohut aşıyla mutlu olsun sofrada.

***

Peki

Senin çocuğunun yediği,

Toblerone, Tadelle, Dubai çikolatası, Nutella?

Anca televizyonda reklamlarda…

***

Bu sene değiştirin bu kafayı,

Bu vicdanı artık ne olur.

Allah aşkına!

***

Satın alacağınız kuru gıda paketi yerine,

Para verin kardeşim.

Bir fakire, bir öksüze, bir dula, bir yetime…

***

İstediğini satın alabilmenin keyfine varsın,

Cümlesi de.

***

“E efendim para verirsek başka şeylere harcar ama”

Sen “Allah’a ver” hemşerim.

Gerisinden,

Sana ne?

***

Güzel bir örnek var hem şehrimizde.

Bir düşünsenize,

5 yılda Hakan SEMİZEL Başkan’ın Susurluklu ihtiyaç sahibi üniversite öğrencilerine bağışlayacağı toplam maaşı

Dile kolay,

Topla, çıkar

Tam “7,5 milyon TL”

***

Bu para,

Kaç gülücük,

Kaç mutluluk,

Kaç anne baba duası eder sizce?

***

Gelin siz de,

Bu ramazanda marketten bir gıda paketi satın almak yerine,

O miktarda “nakit” yardım yapın ihtiyaç sahiplerine.

***

Kimsenin boğazına karışıp,

İftar sofralarına “gümrük” koymayın verdiklerinizle.

***

Hadi kalın sağlıcakla.

Şimdiden

HAYIRLI RAMAZANLAR hepimize…

KARAR VEREMEDİMİsteyen gülebilir.İsteyen de üzülebilir…***Ben anlatayım kararı siz verin.***İsmini vermeyeceğim.Sizden i...
12/02/2025

KARAR VEREMEDİM

İsteyen gülebilir.

İsteyen de üzülebilir…

***

Ben anlatayım kararı siz verin.

***

İsmini vermeyeceğim.

Sizden iyi olmasın.

Sevdiğim bir ağabeyim vardı.

Doğal haliyle bile bizi gün içinde neşelendirirdi.

***

Bir gün kahvede otururken,

“Özkan’ım” dedi.

“Şunun şurasında emekliliğime 8-10 ay kaldı.”

Kıyıda köşede birikmiş biraz param var. Şöyle diyorum küçük bir çay ocağı açayım,

Hani tıngır mıngır derken emekli olayım diyorum.”

***

Açtı da.

Elinde tepsi çarşıda koştururken görürdüm kimi zaman onu.

***

Aradan 2-3 ay geçti.

Gece garajdan eve doğru gidiyorum.

Arkamdan “Özkan” diye bağırdı biri.

Elinde maşa, duman içinde, seyyar köfte arabası önünde bizimkisi…

Gittim hemen “hayırdır ağabey” falan,

“Az bir prim kaldı emekliliğime, kamyoncuydu, otobüsçüydü derken buradan köfteyle işi tıngırdatırım Özkan” dedi.

Köfte ikram etti.

“Eyvallah ağabey.” dedim.

***

Bu sefer aradan 1 seneye yakın geçti.

Bir ramazan ayıydı.

Pide kuyruğundaydım.

Sıra bana gelince parayı uzattım.

Parayı alan oydu fırın tezgâhında.

Sıcak pideyi alel acele sarıp sarmalayıp uzattı.

“ 1-2 ay kaldı emekliliğe de. Burada gün doldurayım dedim.” dedi küçük camdan eğilip gülerek.

***

Birkaç yıl sonra.

Tesadüf bu ya, yıllar önce konuştuğumuz aynı kahvenin, tam aynı masasında denk geldik yine.

Üzerinde bir dinlenme tesisinin gömleği ile oturuyordu.

“Ne yaptın ağabey, nasıl oldu senin iş?” dedim.

Ayağa kalktı, çayın son fırtını alıp, şapkasını geriye doğru kaldırdı.

***

“Anasını satayım Özkan” dedi.

Yaşıtlarımın hepsi emekli oldu.

Ben ise daha ne iş yapacağıma karar veremedim.”

İşçi servisine yetişebilmek için de koşar adım gitti.

***

Kahkahalarla güldük arkasından.

***

Adım gibi eminim.

O emekliliğime az kaldı işi de koca bir hayalden ibaretti.

Hayatında sigortaya gidip hiç hesaplatmamıştı bile.

***

Ama ne yapsın,

Emekliliğin hayali bile güzeldi işte.

Kendini öyle mutlu edip

Mesut yaşıyordu.

***

Mutlu yaşamanın sırrı, hayalini kurduğunuz hayatı yaşamaktan değil,

Yaşarken hayaller kurabilmekten geçer.

***

Görüşmek dileğiyle.

Haydi,

Hoşça kalın.

YENİ NESİL CEHALETYeni bir dil icat etti bizim yeni yetme ergenler.Kimse anlamıyor tabi.***“Herıld yani.”“Deeermişim.”“Z...
29/01/2025

YENİ NESİL CEHALET

Yeni bir dil icat etti bizim yeni yetme ergenler.

Kimse anlamıyor tabi.

***

“Herıld yani.”

“Deeermişim.”

“Zıt Erenköy”

“Bize de mi lolo”

“Zırvana”

“Yükselmek”

“Pampa”

“Ateş ediyor.”

“Akmak”

“Neyin kafasını yaşıyorsun?”

“Atar yapmak”

“Lol”

“Slm”

“Birisine yürümek”

“Duyar kasmak”

“Stalklamak”

“Yardırmak”

***

Mesela,

Sabahleyin yan yana geçerken iki parmağını dudağının kenarında yan çevirip,

“Günooo” diyorlar birbirlerine liseli kızlar.

***

“Naber bro” diyor karşıdan gelene oğlanlar.

“İyilik bro, senden?” diyor.

***

Zaten şimdiki nesilde kime ne sorarsan sor,

Sadece ve sadece

Sana “Aynen” diyor.

***

Ne oluyor yahu?

Bizim güzelim Türkçe’miz böyle nereye gidiyor.

***

Bırakalım şimdi biz matematik, fizik, biyolojiyi falan da.

İlk ve her şeyden önce

Gençliğin bu saçma sapan dilinin,

Bizim kültürümüzü erozyona uğratmasını engelleyelim.

***

İlk önce bu çocuklara bizim güzelim Türkçemizi, edebiyatımızı öğretelim.

Türk edebiyatı klasiklerini, Divan Edebiyatımızı sevdirelim.

Bu yozlaşmaya hep birlikte savaş açalım.

***

Böyle büyüyen bir nesil nasıl yaşlanacak hem?

Hiç düşünüyor musunuz?

Dilimize, örfümüze, âdetimize, geleneklerimize nasıl sahip çıkacak.

Yazık ki yazık!

Hepsi unutulup gidecek.

***

Ve korkarım,

Yarın öbür gün bunlar sadece “aynen” kelimesi ile

Tüm işini halledecek.

***

Bu işe acele bir çare bulmamız gerek.

***

Yoksa siz cehaleti ok*ma yazma bilmemek falan mı sanıyorsunuz?

Alakası yok!

***

Cehalet ve cahillik,

Aslında bir Anadolu deyişidir…

***

Senin yaşının,

Yaşadıklarının,

Öğrendiklerinin,

Gördüklerinin,

Tarihinin,

Düşündüklerinin seni getirdiği,

Bir haldir.

***

Bir vaziyettir yani…

***

Her şeyi bildiğini sanan

Hayatı sanal,

Ama hiçbir şey bilmeyen,

Günlük yaşayan bir nesil yetiştiriyoruz.

***

Tarihinden bihaber,

Öğrenmeyen,

Görmeyen,

Düşünmeyen,

Merak etmeyen,

Hayatı okuyamayan,

Soyut,

Ve

30-40 kelime ile zamanı idame ettiren bir gençlik yetiştiriyoruz.

***

Eyvahlar olsun bize!

***

Görüşmek dileğiyle…

HİÇ DOĞMAMIŞ GİBİ OLACAKSINIZEğer;Aranızda daha “Allah” ile tanışmamış olanız varsa;Ya ciddi bir hastalığa yakalanmamışY...
22/01/2025

HİÇ DOĞMAMIŞ GİBİ OLACAKSINIZ

Eğer;

Aranızda daha “Allah” ile tanışmamış olanız varsa;

Ya ciddi bir hastalığa yakalanmamış

Yahut henüz bir yakınını kaybetmemiş demektir.

***

Oysa ne garip değil mi?

Hayat;

Sonunda “kesin” ölüm olan bir yolculuktan ibaret.

Arada

Bunca yaşam meşgalesi içinde, bir an duraksayıp,

“Ben nereye gidiyorum böyle” diye kendinize hiç sorduğunuz oluyor mu?

***

Her gün bahçeme gitmek için,

Uzun beyaz duvarlı mezarlığın önünden geçiyorum.

Bazen yakınlarını toprağa verenlerin,

İşleri bittikten sonra mezarlık kapısından,

Hızla yaşamaya doğru geri koştuklarına denk geliyorum,

Bazen de

Bir mezarın üstüne sarılıp saatlerce yatan annelere…

***

Dünyada belki birbirine selam bile vermeyenler,

Sıra sıra yan yana uzanmış yatıyorlar.

***

“Çıt” bile çıkmıyor o koca vadiden.

Ve ne o uzun servilerin yeşilliğine gözlerimiz,

Ne de o göbekli tümseklere bir Fatiha yetiştirmeye

Dillerimiz yetmiyor.

***

Düşünsenize

Başuçlarında dikili her bir mermer

Yahut eski, yosunlu bir yontma taş,

Bu dünyada yaşanmış birer “hayat” demek.

***

Çekilen türlü türlü acı,

Hırs, küskünlük, intikam,

Para, özlem, aşk,

Gurur, mevki,

Verilen en son nefes… demek.

***

Babasının doğma sevinci,

Çocuklarının ölüm hüznü demek…

***

Diyeceksiniz ki,

“Ulan Özkan, ne güzel tıngır mıngır yaşayıp gidiyoruz.

Sabah sabah bizim ne diye ciğerimizi deldin şimdi.”

***

Daha güzel, daha özenli, daha düşünerek,

Kırmadan, dökmeden,

Hakaret etmeden, haksızlık etmeden, incitmeden,

Burnumuzu çok büyük görmeden,

Bu kentte hep birlikte yaşayalım diye…

***

Ha bir de çok önemsemeyin kendinizi bu kadar şu fani dünyada.

Çünkü yıllar yıllar sonra,

“Yaşadığınızı hatırlayan en son kişi de göçüp öldüğünde,

Hiç ama hiç “doğmamış” gibi olacaksınız bu âleme.”

***

Hadi kalın sağlıcakla,

Allahaısmarladık,

Haftaya görüşmek üzere…

CESARETİN OLACAKKonak’tı, Bornova’ydı, Balçova’ydı derken,Bir vesile ile yolum Alsancak’ta ki “Fransız Kültür Merkezi’ne...
15/01/2025

CESARETİN OLACAK

Konak’tı, Bornova’ydı, Balçova’ydı derken,

Bir vesile ile yolum Alsancak’ta ki “Fransız Kültür Merkezi’ne” düştü.

***

Oradaki panoda bir iş ilanı asılıydı.

“Aliağa’daki yeni kurulan geri dönüşüm fabrikamıza İngilizce çevirmen” aranıyor.

Ücreti de dolar üzerinden ve bayağı bir kallaviydi yani.

E tabi,

Her genç erkeğin rüyası gibi,

Ben de İzmir’de yaşamak istiyordum o zamanlar…

***

Aradım hemen.

Karşımda ki Stephane VILLON adında bir Fransız’dı.

Tek kelime bile Türkçe bilmiyordu.

Görüşmek üzere HILTON Oteli’ne gelmemi söyledi.

İki saate yakın oturup konuştuk.

Ve ertesi gün Aliağa’da fabrikada buluşmak üzere anlaşıp, ayrıldık.

***

Sabah fabrikada beni bir hangara soktu.

İçeride büyük bölmelerle birbirinden ayrılmış tonlarca hurda metaller vardı.

Ama öyle bildiğiniz cinsten değil.

Karman çorman.

***

Sormaya başladı.

Özkan bunlar ne?

“Ne bileyim ben!” dedim içimden.

Ama

Battı balık yan gider misali

Başladım yaradana sığınıp sallamaya…

***

“Alüminyum” dedim.

- Bunlar?

“Bakır.”

- Ya bunlar?

“Krom.”

- “Bravo.” dedi.

Elimi sıktı tebrik etti.

- “Yarın işe başlıyorsun.”

***

Hoppala!

Sevinmesine sevindim tabi de,

Ama sallamış ve hepsini tutturmuştum.

***

Stephane hangardan ayrılınca orada çalışan Türk bir ustayı çağırdım.

“Ustam Allah aşkına bunlar ne?”

“Krom.”

Bunlar?

“Bakır.”

Ya bunlar?

“E alüminyum.”

***

Eyvah!

Benim söylediklerimin tam tersi yani!

Başımdan aşağı kaynar sular döküldü tabi.

***

Ertesi sabah sordum.

“Yahu sorduklarının hiçbirini bilememişim, neden “bravo” deyip beni işe aldın?”

“Senden önce bir sürü insan müracaat etti buraya.” dedi.

“Kimi bilmiyorum dedi. Kimi ise doğru bildiklerini bile tereddüt ile söyledi.

Sen ise bilmemene rağmen kendinden o kadar emindin ki.

Sorduklarıma dönüp bir daha baktım. Bildiğimi şaşırttın bana.” dedi.

***

Uzun uzun gülüştük…

***

Velhasıl kelam.

Eğer bir işi yapmaya niyetin varsa kardeşim,

Her şeyden önce kendine güvenecek,

İnanacaksın.

Ha bir de bolca cesaretin olacak.

***

Haydi sağlıcakla…

GÜLÜMSEYİN, ÇEKİYORUMBilenlere hatıra olsun…***Eski parkın ana giriş kapısında karşılıklı iki büfeyi geçince,Hemen orada...
11/01/2025

GÜLÜMSEYİN, ÇEKİYORUM

Bilenlere hatıra olsun…

***

Eski parkın ana giriş kapısında karşılıklı iki büfeyi geçince,

Hemen orada küflü demir bir çerçeve içindeydi bu mermer heykel.

***

Kimi “Âdem ile Havva” heykeli derdi kimi ise Yunan mezar taşı.

Şekilsiz taşlarla örülü uzun iki yol vardı yanında.

Yürürken o taşların köşelerine pabuçlarınızın burnunu hizalamaya çalışırdınız.

***

Şimşirler vardı o yolun ortasında.

Bir ucu girişte,

Diğer ucu ta Gaga Restoranın önünde…

Dümdüz ve 100 metre.

Hep aynı bel hizasında özenle tıraşlanırlardı.

Her mevsim yemyeşildi.

Yürürken parmaklarınızı en üst yapraklarının arasına sürter,

Eski parkın saçlarını tarardınız…

***

Sol tarafınıza bakın.

Çam ağaçlarına sımsıkı bağlanmış tüplü şişman televizyonlar vardı.

Ve önlerinde birer bardak oralet ile haber izleyen ihtiyarlar.

***

Sağ tarafta iç içe geçmiş büyük taçlı yapraklar göreceksiniz. Orada açan rengârenk isimsiz çiçekler sanki bu dünyaya ait değilmiş gibiydi.

Belki de bu bölgenin adı konulmamış ilk botanik parkıydı orası.

***

Tam ortadaki çam ağacının gövdesine kelepçeli, beton kurnalı bir çeşme vardı. Ve ince bir zincirle musluktan sarkan bakır su bardağı.

***

Solunuzda,

Zemini k*m ve topraktan, mutluluk çığlıklarının alçak duvarını kolay aştığı, sade ve sadece çocuklar için bir oyun parkı.

Koşturup ta susayınca, avucunuzu çeşmeye dayayarak o çam kokulu çeşmeden çok su içtiniz.

Dudaklarınız avucunuz içindeki soğukluğa değerdi, gözleriniz ise el bileklerinizden dirseklerinize sızan suya…

***

Karşıda hasır saz kaplı oval çatısı ile havuzlu bir aile çay bahçesi vardı.

Bir an evvel bir yavukluya kaçabilmek için anne ve babanızı oraya alel acele oturturdunuz.

Kaçtığınız yer ise hemen karşıda dik merdivenle çıkılan ve içerisi hep nemli ahşap kokan Kültür Eviydi.

İçi tıka basa kitap, mecmua, dergi, aşk, kavga, halk evi, bozkurt ve karikatür doluydu.

İçerde hiç kitap ok*masanız da, kavga etmeseniz de,

Elbet birine platonik de olsa âşık olduğunuz entel kültür evi.

Muhtemelen çay bardağında sütlü nescafe dünyada ilk orada icat edilmişti…

***

Biraz daha yürüyün.

İleride ise işletenin keyfine göre bazen Aşık Sefai'den "Ayşem"i,

Bazen ise Çelik' ten " Ateşteyim Ateşte"yi çalan pasta evi vardı.

Oysa

Adına inat bir dilim pasta bile yediğiniz vaki değil dimi orada?

***

Eski park güzeldi.

Çünkü içinde yaşayan hatıralarımız vardı.

Parklar bir şehrin “anı defteri” gibidirler.

İçinde dolaşanlar ise kalem.

***

Düşünüyorum da

Bu şehrin yıllardır bitmek tükenmek bilmeyen bu buhranı,

Belki de biraz parktan kaynaklı.

***

Biliyorum eski parkın hep aynı birkaç fotoğrafına bakmaktan artık bıkıp usandınız.

Hatıralarınız, hafızanız gitgide tükeniyor.

***

O zaman bu yazı da,

O parkı görüp içinde büyüyen çocukların, serininde oturup çekirdek çitlemişlerin,

İçinde birine vurulup sırılsıklam âşık olmuşların,

Ortak fotoğrafı olsun.

***

Hadi gülümseyin şimdi.

İzninizle deklanşöre basıyorum...

DENEMELİYİZAffedin.Hakikaten bilmiyorum.***Mesela Park taksinin hemen yanında,Yıllardır İstasyon Caddesine,Boğazda ki İs...
08/01/2025

DENEMELİYİZ

Affedin.
Hakikaten bilmiyorum.
***
Mesela Park taksinin hemen yanında,
Yıllardır İstasyon Caddesine,
Boğazda ki İstanbul yalıları gibi bakan,
“Pancar Kooperatifi Satış Mağazası” ne iş yapıyor?
***
Gün içinde bir kişinin bile girip çıkmadığı halde,
O kadar önemli bir yerde olmasını sağlayacak,
Ne satıyor hemşerim?
***
Hadi onu geçtik diyelim.
***
Peki,
Kurumun kendisi ve bir tek personeli dahi olmayan,
“Toprak Mahsulleri Ofisi’nin” bu şehrin en güzel yerinde
Çok uzun yıllardır,
Neden 5.000 m2 lik yeri var kardeşim?
***
Nerede mi?
***
Stadyumu az geçin,
Solda,
Tam Mana yoluna dönerken, ana yol üzerinde.
Bele kadar otlar, yıkık bina kalıntıları…
Molozlar…
Bildiğin izbelilik.
***
O çirkinliğin önünde ki trafoya da,
“Grafiti” yapmış çocuklar.
“Hoppala Paşam Malkara Keşan” şekli,
Arkada öyle bir perişanlık,
Önde güzel bir estetik…
***
Böyle tam “atkuyruğuna kelebek” konmuş gibi olmuş yani.
***
O yönden Susurluk’a girenler,
Devlet Demiryollarının yamuk yılık, küflü yeşil demir çitlerinden sonra,
Üstüne bir de bu pasaklı manzarayı görünce,
Nasıl bir Susurluk düşlerler sizce?
Susurluk’a dair nasıl bir intibah edinirler içlerinde?
***
Oysa
Neler yapılırdı bu şehir için o yerlere,
Ah!
Susurluklular için,
Neler, neler…
***
Biliyorum,
Şimdi bu şehrin kimi
“HÜKMEN MAĞLUP” çaresiz tipleri,
“Ya Özkan, orası onların tapulu malı, ne yapabiliriz ki?” diyecekler.
***
E yerel siyaset denen kurumlar ne için var birader?
Böyle saçma sapan kördüğümleri şehrin lehine çözmek için değil mi?
***
Beyler,
Hakan Başkan uzun yıllar sonrasında ilk kez,
Bu şehre iki dev yatırım birden getiriyor.
Bir yandan da yavaş yavaş Yörsan canlanıyor.
İnşallah,
Yakın bir gelecekte Susurluk’un yerel ekonomisi topyekün gelişip düzelecek.
***
Ama yetmez!
***
Bu şehri oturma odasıyla
Misafir Odasıyla,
Mutfağıyla,
Kendimize dayalı döşeli bir ev yapana kadar
Çalışmalı, didinmeli,
Ve her imkânsızlığı sonuna kadar zorlayıp
Denemeliyiz…
***
Sağlıcakla…

Address

Susurluk
10600

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when SusurlukunSesi posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Contact The Business

Send a message to SusurlukunSesi:

Share

Category