31/10/2025
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bir ulus devlet değil; üniter ve milli bir devlettir.
Tavırsal milliyetçilik anlayışını bir kenara bırakıp, yapısal milliyetçiliğe, yani icraya geçmeliyiz.
Uşak Valisi Dr. Naci Aktaş'ın himayelerinde, Uşak Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ekrem Savaş'ın şahsi ve kurumsal nezaret ve öncülüğünde, Atatürk Kültür Merkezi'nde bir Cumhuriyet paneli düzenlendi. Cumhuriyet temalı olup Türk tarihi ve geleceğine dair bilgilerin paylaşıldığı panelin koordinasyonunu ve sunumunu, Uşak Üniversitesi'nin saygın akademisyenlerinden Prof. Dr. Sadiye Tutsak gerçekleştirdi. Haberlerde genellikle bu tür özel tanımlamalardan kaçınıp daha resmi ve akademik bir dil kullanmayı tercih etsek de; habere konu olan insanların her biri birbirinden özel ve değerli olunca, haber de özel bir haber olarak kabul edilebiliyor. Bu durumu, okuyucunun hoşgörüsüne ve kendi samimiyetimize dayanarak aktarıyoruz.
Panelin, dışarıdan gelen iki önemli konuğu vardı. Bunlardan ilki, Prof. Dr. Ahmet Taşağıl'dı. Yoğun programı nedeniyle başlangıçta gelemeyeceğini ifade eden Taşağıl, Sayın Valimiz Dr. Naci Aktaş'ın bizzat arayarak ricada bulunması üzerine bu daveti kıramadı. Kendi alanlarında hatırı sayılır bilgi ve donanıma, ayrıca güven ve itibara sahip iki tanınmış akademisyenin katıldığı panele, Cumhuriyet Bayramı sebebiyle ilgi hayli fazlaydı. Okullar kapalı olmasına rağmen salona gelenler arasında ayakta izlemek zorunda kalanlar bile oldu.
Konuklardan ilki, Türkiye'nin önemli üniversitelerinden biri olan Yeditepe Üniversitesi'nde öğretim üyesi olan Prof. Dr. Ahmet Taşağıl'dı. Taşağıl, Türk tarihini bizzat yerinde inceleyerek, belgeler ve gerçekler üzerinden araştıran, bu alana oldukça hâkim bir isim. Kendisini çoğumuz ekranlardan da tanıyoruz; oldukça sevilen bir isim olan Taşağıl, sadece medya aracılığıyla değil, akademik çevrelerde de saygın bir popülariteye ve öğrenci kitlesine sahip.
Panelin diğer konuğu ise, orijinal fikir ve düşünceleri olan, sanayi ve teknoloji sektöründen gelerek önemli deneyimler kazanmış ve bu birikimleriyle birçok yararlı işe imza atmış, ufuk açıcı kitaplar yazmış, hitabet gücü yüksek bir başka akademisyen olan Levent Özmen'di. İstanbul MEF Üniversitesi'nde öğretim üyesi olan ve mühendis kimliğiyle demir-çelik sanayisi ile de ilgilenen Levent Hoca, dinleyicilere değerli bilgiler aktardı.
Prof. Dr. Sadiye Tutsak, panelin girizgâhında Cumhuriyet'in, Türk milletinin demokrasi ve adalet arayışlarının arttığı Osmanlı'nın son dönemlerinden itibaren kuruluşuna kadar yaşanan süreci özetledi ve bu sürece dair kendi saptama ve tespitlerini katılımcılarla paylaştı. İttihat ve Terakki yıllarını, milleti aydınlatma sürecinin zorluklarını anlatan Tutsak, Osmanlı hükümetine rağmen devletin ve vatanın ne zor şartlar altında kurtarıldığını anlattı. Kurtuluş Savaşı'na da değinen Prof. Tutsak, "Cumhuriyet'in ne kadar zor kurulduğunu anlarsak değerini de anlarız. Cumhuriyet'i ve kazanımlarını korumak, onu kuranlara bir vefa borcudur ve bu, aynı zamanda bir vatan borcudur. Bu hınca hınç dolu salonda ortaya koyduğumuz gibi, korumaya hep birlikte muvaffak olacağız," dedi.
Tutsak, daha sonra sözü, "Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş hikâyesi böyle. Peki, Türkler buraya nereden geldi?" diyerek Prof. Dr. Ahmet Taşağıl'a bıraktı. Mikrofonu alan Taşağıl, sohbet havasında binlerce yıllık Türk tarihinin ana hatlarını ve anlamamız gereken yönlerini gözler önüne serdi. Cumhuriyet'in değerinden de bahseden Taşağıl, "Cumhuriyet'i koruyup, tarihe iyi bakarak geleceği öngörüp ona göre davranmalı, geleceğe yön vermeliyiz," dedi. Taşağıl'ın manşetlik sözlerinden biri de şu oldu: "Yenilmek istemiyorsak, dışarıdaki düşmanlarımız ile iç düşmanlarımızın iş birliğini önlememiz yeterli. Eğer içimizdeki hainleri zaptedebilirsek, Türkleri hiç kimse yenemez."
Prof. Dr. Ahmet Taşağıl'ın ardından moderatör Prof. Dr. Sadiye Tutsak, mikrofonu diğer konuk Levent Özmen'e devretti. Levent Hoca, kuruluş dönemi ve fikrine dair bilgiler verdiği konuşmasında, kendine has üslubu ve çoğu ilk kez duyduğumuz, hatta kimine şaşırdığımız tespitleriyle dikkat çekti. "Türkiye ismi sebebiyle adımız Türk milleti değil. Biz coğrafyadan isim almadık, coğrafya bizden isim aldı. Biz Türk olduğumuz için yaşadığımız bu topraklara Türkiye dendi," diyen Levent Hoca, "Türk nerede yaşarsa orayı Türk diyarı yapar ve yaşadığı coğrafyaya kendi adını verir, verdirtir," görüşünü dile getirdi.
Ayrıca, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti ulus devlettir" tanımlamasını, 1980 darbesi sonrası üretilmiş manipülatif bir söz olarak nitelendiren Levent Özmen, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti, üniter ve milli bir devlettir," diyerek katılımcıların zihin dünyasında yeni bir pencere araladı.
Levent Hoca'nın, "Türk milliyetçiliğini artık tavırsal milliyetçilikten, yapısal milliyetçiliğe geçirmeliyiz," sözü kesinlikle çok önemli ve değerliydi. İnşallah kendisini Türk milliyetçisi veya milliyetçi olarak tanımlayanlar bu görüşlere kulak verir. Milliyetçi insan, çalışkan olur; kimseye eyvallahı olmaması ve Türklüğe faydası dokunması için çalışması, üretmesi gerekir.
Biz de bu haberi, Levent Hocamızın bazı manşetlik sözlerini öne çıkararak tamamlıyor, keyifli seyirler diliyoruz. Bu programı bayram programına alarak büyük bir jest yapan Sayın Valimiz ve Rektör Hocamız başta olmak üzere, emeği geçen, katılan ve hizmet eden herkese çok teşekkür ediyoruz. Kesinlikle ilim ve görgü anlamında çok doyurucu bir etkinlik oldu.
---
* Türkiye Cumhuriyeti, milli ve üniter bir devlettir.
* Coğrafyanın ismiyle konulmuş bir ulus devlet değildir.
* "Türk", bir ırk adının ötesinde bir medeniyet tasavvurudur. İlimle, irfanla, sanatla, akılla, mantıkla, sömürge ve emperyalizme karşı bütünleştirici ve kapsayıcı bir anlayışa sahiptir.
* Tavırsal milliyetçilikten, yapısal milliyetçilik anlayışına geçmeliyiz.
* Tarihi bir kırılma döneminden başarıyla geçmek için, her alanda medeniyet iddiamızı ortaya koyacak üretimler yapmalıyız.
* Kurtuluş Savaşımız, yüzlerce yıldır hiçbir alanda yenilmemiş sömürge ve emperyalizme karşı kazanılmış şanlı bir zaferdir.
* Türk tarihinin en büyük ve en entelektüel genç nüfusuna sahibiz. Binlerce yıldır varlığımızı sürdürüyoruz ve bu kritik dönemden de güçlü çıkacağız. Bu, ticari bir kavga değil, bir medeniyet kavgasıdır.
* 23 Nisan milli bayramımızın, 1980 darbesinin dayatmasıyla "Ulusal Egemenlik" değil, "Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı" olarak kutlanmasını teklif ediyorum.